eamm

• Pek şumullü, daha umumi ve geniş.

• Daha geniş, pek şümullü, en umumî.

hüsn-ü külli / hüsn-ü küllî

• Bütün fertleri içine alan kapsamlı, şümullü güzellik.

inhisar

• Hasr olunma.
• Tecavüz etmeme.
• Bir iş veya malın idâresinin bir kişiye, bir ele bırakılması. Bir elden idâre. Bir şeye mahsus olup, başka şeye şümulü olmama. Yalnız bir şeye veya bir şahsa hasrolunma.

küll

• Hep, tüm, bütün. Çok. Cüz'lerden meydana gelen.Bütün cüzlerin şumul ve istiğrak üzere ifadeleri.

meşmul

• (Şümul. den) Kaplanmış, şümullenmiş, etrafı çevrilmiş.
• Bir şeyin içinde bulunan.

mucibe-i külliye

• Man: Müsbet ve umumi (şumüllü) olan kaziye.

müştemel

• (Şümul. den) Bir şeyin içinde bulunan. Bir şeyin hâvi olduğu, içine aldığı, ihtivâ ettiği.

nasfet

• (Nasafet) İnsaf. Haklılık. Bir şeyin yarısını almak. Hakkaniyet. İnsanları, kanunların şümulüne girmeyen hakları te'min ve ifasına zorlayan fotri adâlet hissi.

şemle

• (Çoğulu: şümül) Kilim.
• Az miktar su.