REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te şaz ifadesini içeren 61 kelime bulundu...

ahlam / ahlâm / احلام

  • Karmakarışık rüyalar. (Arapça)
  • Düşazmalar. (Arapça)

aşık / âşık

  • Çok fazla seven. Mübtelâ. Birisine tutkun.
  • Saz şairi.
  • (Cümledeki yerine göre) : Ahbab, hazret, ma'hut, seninki gibi mânâlara gelir. (Müennesi: Aşıka)

aşık-ı didar-ı pak / âşık-ı didâr-ı pâk

  • Temiz yüzün âşıkı.
  • Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri.

azif

  • Sazcı, çalgıcı.

bam

  • Dam.
  • Çatı.
  • Kubbe.
  • Kemer
  • Sakf.
  • Sabah vakti.
  • Telli sazlarda en kalın tel.

batha

  • Çakıllı, taşlı büyük dere.
  • Dağ arasındaki dere.
  • Mekke-i Mükerreme'nin eski bir ismi.
  • Kamışlık ve sazlık yer.

batiha

  • (Çoğulu: Batâyih) Kamışlı ve sazlı dere.

betiha

  • (Çoğulu: Bitâh-Betâyih) Ufak taşlı büyük dere.
  • Kamışlık ve sazlık yer.

bühre

  • Geniş yer, büyük mekân.
  • Kesik kesik soluyuş.
  • Dere içindeki sazlık ve çayırlık.

büniyye

  • (Çoğulu: Büniyyat) Her nesnenin aslı ve yaratılması, fıtrat.
  • Sazan balığı.
  • Meçhul yol.

cale

  • Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal. (Farsça)

çaresaz / çâresâz / چاره ساز

  • Çare bulan. (Farsça)
  • Çâresâz olmak: Çare bulmak. (Farsça)

celaze

  • Sazların perdeleri.

çeng

  • Pençe. (Farsça)
  • El. (Farsça)
  • Çalgı âletlerinden bir saz çeşidi. (Farsça)
  • Eğri büğrü. (Farsça)

cengelistan

  • Sık ağaçlık, orman, sazlık yer. (Farsça)

ciris

  • Sazan balığı.

çopra

  • Balık kılçığı.
  • Sık çalılık veya sazlık.
  • Uzunca boylu olan tatlı su balığı.

duh

  • Kız, kerime, duhter. (Farsça)
  • Havai fişek. (Farsça)
  • Hasır otu, hasır sazı. (Farsça)

ebu hasan-ı şazeli / ebu hasan-ı şazelî

  • (Bak: şazelî)

enbire

  • Üzeri toprakla sıvalı olan damlarda sıvanın altına konulan çalı, saz, talaş gibi şeyler. (Farsça)

evtar

  • (Tekili: Veter) Tek, eşi olmayan (harf).
  • Saz telleri. Yay.

girift

  • Yakalama, tutma. (Farsça)
  • Dolaşık. Birbiri içine girik. Girintili çıkıntılı, karışık. (Farsça)
  • Motifleri birbirine girik ve içiçe geçme olan tezyinat tarzı. Buna aynı zamanda arabesk de denilir. (Farsça)
  • Türk musikisinin nefesli sazlarından olup, bugün unutulmak üzeredir. Ney'e benzer. Girift ç (Farsça)

ihtilam / ihtilâm / احتلام

  • Düşazma, şeytan aldatması. (Arapça)

kasab

  • Saz, kamış.
  • Parmak kemikleri.
  • Nefes borusu, bronş.
  • İnce keten bezi.

kırris / kırrîs

  • Sazan balığı.

küvs

  • Göç vakitlerinde çalınan meşhur bir büyük sazın adı.

maksebe

  • Sazlık, kamışlık.

meazif

  • Sazlar. Çalgılar. Saz âletleri.

merhemsaz / merhemsâz

  • Merhemsâz olmak: Çare bulmak.

mi'zef

  • (Mi'zefe. Azf) Çalgı âleti, saz v.s.

mızrab

  • (Çoğulu: Medârib) Saz zahmesi. (Onunla saz çalarlar).

mütelahi

  • (Lehv. den) Oynıyan. Oyun veya sazla uğraşan.

mütelehhi

  • (Lehv. den) Oyunla, sazla vakit geçiren.

nayin

  • Kamıştan yapılmış, sazdan yapılmış. (Farsça)

neşz

  • (Çoğulu: Enşâz-Nişâz) Yüksek yer.

nevaht

  • Okşama. (Farsça)
  • Saz çalma. (Farsça)

nevahte

  • Okşanmış. (Farsça)
  • Saz çalmış. (Farsça)

nevahten

  • Çalgı veya saz çaldırmak. (Farsça)

neyistan / نيستان

  • Kamışlık, sazlık. (Farsça)
  • Sazlık, kamışlık. (Farsça)

neysitan

  • Sazlık, kamışlık. (Farsça)

neyzar / neyzâr / نيزار

  • Kamışlık, sazlık. (Farsça)
  • Sazlık, kamışlık. (Farsça)

perdesera / perdeserâ

  • Şarkı söyleyen, şarkıcı. (Farsça)
  • Saz çalan, çalgıcı. (Farsça)
  • Küçük çadır. (Farsça)

perdeseray / perdeserây

  • Küçük çadır. (Farsça)
  • Şarkı söyleyen, şarkıcı, hânende. Çalgıcı, saz çalan. (Farsça)

periz

  • Haykırma, bağırma. Feryâd. (Farsça)
  • Su kenarlarında yetişen yeşil saz, ot. (Farsça)

peşrev

  • (Aslı: Pişrev) Önde giden. (Farsça)
  • Türk müziğinde bir saz eseri. (Farsça)
  • Güreşten önce pehlivanların ellerini birbirine veya dizlerine çarparak ve biraz sıçrayarak yaptıkları oyun. (Farsça)
  • Bir çeşit ok. (Farsça)

ramişger

  • Çalgıcı. Saz çalan. (Farsça)

rud

  • Irmak, çay. (Farsça)
  • Saz teli, saz kirişi. (Farsça)
  • Kemençe. (Farsça)

saz

  • (Sâhten: Yapmak mastarından emir köküdür) Eden, yapan, uyduran, düzen mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Evham-saz : Evham veren. (Farsça)

şaz

  • (Bak: şazz)

saz / ساز

  • Enstrüman, saz. (Farsça)

şazeli / şazelî / şâzelî

  • (Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır. Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir. Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır. Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur. Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı b
  • Şazeliye tarikatını kuran büyük velî, bu tarikattan olan.

sazende

  • (Çoğulu: Sâzendegân) Çalgıcı. (Farsça)
  • Düzenleyici, yapıcı. (Farsça)

şaziliyye / şâziliyye

  • Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Hasen Şâzilî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.

şazz

  • (Şâzze) Kaide hârici olan. Umumi nizamdan ayrılmış olan, müstesna bulunan.

sevazic

  • (Tekili: Sâzec) Sâde ve basit şeyler.

şevazz

  • (Tekili: şâzze) Müstesnalar. Kaide hârici olanlar.

sünusi / sünusî

  • (Seyyid Muhammed bin Ali) (Hi: 1206 - 1276) Şâzelî (Şazilî) Tarikatının sonradan teşekkül eden kollarından birisinin kurucusudur. Cezayir'in büyük velilerindendir. Memleketinin bir çok yerlerini ve Mekke-i Mükerreme'yi ziyaret etmiş; Mısır'da, Bingazi'de tederrüsle iştigal etmiştir. Bingazi'de zaviy

şüzuz

  • (Şâzz. dan) Kaide ve kanun dışı kalmak. Yalnız kalmak.
  • Karşı olmak, muhalif olmak.

ud

  • Meşhur bir sazın adı.
  • Bir hoş kokulu buhur.
  • Ağaç parçası.
  • Budak.

veter / وتر

  • Kiriş. (Arapça)
  • Saz teli. (Arapça)

zenbil

  • İçine öteberi konulup elde taşımaya mahsus, sazdan örülmüş ve üst tarafında yine sazdan kulpları olan, ağzı geniş kap.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın