REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Şöhret ifadesini içeren 67 kelime bulundu...

abadile / abâdile

  • Abdullahlar. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) arasında fıkıh ve hadîs-i şerîf ilimlerinde şöhret bulmuş Abdullah adını taşıyan sahâbîler. Abâdile, Abdullah kelimesinin çokluk şeklidir. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı arasında Abdullah isimli üç yüz kadar sahâbi bulunmaktaydı.

ad

  • İsim, nam, şöhret, şan, itibar, haysiyet.

amalika

  • Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim.

asmai / asmaî

  • Arapların şöhret bulmuş şairi.

avaz / âvâz

  • Sadâ, Yüksek ses. (Farsça)
  • şöhret. (Farsça)

avaze

  • Nam, şöhret, ün. Yüksek ses. (Farsça)

bahtiyari / bahtiyarî

  • Bahtiyarlık, saadetlilik, mutluluk. (Farsça)
  • İran'da bulunan şöhretli bir kavim. (Farsça)

baneva

  • Zengin, mal, mülk sahibi. (Farsça)
  • Meşhur, şöhret bulmuş, ünlü, namdar. (Farsça)

bevval-i çeh-i zemzem / bevvâl-i çeh-i zemzem

  • Zemzem kuyusuna işeyen.
  • Mc: Yalnız şöhret kazanmak ve adı anılmak için uygunsuz iş yapan.

büslet

  • Nam, şöhret, ün, şan.

dasitan / dâsitân

  • (Dâstân) Destan, sergüzeşt. Geçmiş hâdiseleri anlatan nesir veya nazım halinde yazı. (Farsça)
  • Şöhret. (Farsça)

debdab

  • Şan, şöhret. Azamet, haşmet, cesamet. (Farsça)

demdeme

  • Hiddetli söz. Avâz. Hoşa gitmeyen sesler. (Farsça)
  • Sinek vızıltısı. (Farsça)
  • Öğütmek. Sürte sürte ezmek. (Farsça)
  • Azab vermek, eziyet etmek. (Farsça)
  • Hile. (Farsça)
  • Davul. (Farsça)
  • şöhret, nam, ün. (Farsça)

elhan-ı şita

  • Cenab Şahâbeddin'in şöhret bulmuş olan bir kış şiiri. Kış nağmeleri.

eravend

  • Şevk, arzu, istek, taleb. (Farsça)
  • Şan, nam, şöhret, meşhur olma. (Farsça)

ervend

  • Tecrübe, deneme, sınama. (Farsça)
  • şeref, şan, şöhret, nam ve itibar, haysiyet. (Farsça)

eşher

  • (Şehir. den) Çok meşhur, pek fazla tanınmış, en şöhretli olan.

feyz

  • (Çoğulu: Füyuz) Bolluk, bereket.
  • İlim, irfan. Mübareklik.
  • Şan, şöhret.
  • İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak.
  • Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su.
  • Bir haberi fâş etmek.
  • İçindeki düşüncesini izhar etmek.

hadis-i meşhur / hadîs-i meşhûr

  • İlk zamanda bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler.

hadis-i sahih / hadîs-i sahîh

  • Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i muttasıl (Resûl-i ekreme kadar, rivâyet edenlerin hepsi tam olup noksan bulunmayan), mütevâtir (bir çok sahâbînin rivâyet ettiği) ve meşhûr (önceleri bir kişi bildirmişken, sonraları şöhret bu lan) hadîsler.

haris-i şöhret / harîs-i şöhret

  • Şöhret ve nam düşkünü.

hayal-i şan

  • Hayalî olarak büyütülen şan ve şöhret.

hırs-ı şöhret

  • Şöhret hırsı, şöhrete düşkünlük.

hubb-u cah

  • Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi. Rütbe hırsı. (Farsça)

i'la

  • (Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak.

ibn-il cella / ibn-il cellâ

  • Meşhur kişi. Namlı ve şöhretli adam.

iktisab-ı şan ü şöhret

  • Şan ve şöhret kazanma, meşhur olma.

işhar

  • Ün alma, meşhur olma, şöhret kazanma.
  • Kadın, doğum yapacağı aya girme.

iştihar / iştihâr

  • Şöhret bulma, ün kazanma.

iştihar bulma

  • Duyulma, şöhret olma.

istişhar

  • Şöhret sahibi olmak. Şöhret kazanmak.

kemnam

  • Adı sanı belirsiz. Namsız, şöhretsiz. (Farsça)

kesb-i şöhret

  • Şöhret kazanma, ün yapma.

kesb-i teşahhus-u şöhret / كَسْبِ تَشَخُّصُ شُهْرَتْ

  • Kendine has şöhret kazanma.

kevkebe

  • Fevkalâde tantana. İhtişam, debdebe, şöhret. (Farsça)

kisb-i teşahhus-u şöhret

  • Şöhretle şahsiyet kazanma.

magmur

  • Şöhretsiz. Adı sanı silinmiş olan.
  • Harap. Yıkık.

melami / melâmî

  • Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melâmî adı ile anılmışlardır.

meşhur

  • Şöhret kazanmış, tanınmış.

meşhur hadis / meşhûr hadîs

  • İslâm'ın ilk asrında bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler.

meşhur-u enam / meşhur-u enâm

  • Her tarafta şöhret olan, bilinen.

meşhurat

  • (Tekili: Meşhur) Şöhret kazanmış ve meşhur olmuş kimseler. Şöhretliler.

müşarefe

  • Şan, şöhret ve şeref gibi hususlarda biriyle övünme.
  • Yükselme, yüksek yere çıkma.

müştehir

  • Şöhretli. Meşhur. Namdar.

nabiga

  • (Çoğulu: Nevabig) Şanı, şöhreti büyük adam. ulu, şerefli kimse.
  • Sonradan şâir olan.
  • Üstün zekâlı hârika ve çok fasih kimse.

nam / nâm / نام

  • Ad. (Farsça)
  • Adında, adlı. (Farsça)
  • Ün, şöhret. (Farsça)
  • Nâmına: adına. (Farsça)
  • Nam vermek: Ad vermek, adlandırmak. (Farsça)

namdar / nâmdar

  • Ünlü, şöhretli, meşhur. (Farsça)
  • Ünlü, şöhretli, meşhur.

nami

  • Büyüyen, artan, ürmee kuvveti olan. Nebat ve hayvandaki büyüyüp gelişme kuvveti.
  • Farsçada: Namlı, şöhretli, ünlü.

neng

  • Ayıp, utanma, hayâ etme. (Farsça)
  • Ün, şöhret, nam. (Farsça)

rüstem

  • Şark edebiyatında kuvvet ve cesaret timsali olarak şöhret bulan Zaloğlu Rüstem, İran'ın efsanevî ünlü kahramanı.

rüstem-i sistani / rüstem-i sistanî

  • Şark edebiyatında kuvvet ve cesaret timsali olarak şöhret bulan Zaloğlu Rüstem.

şan / şân / شان

  • (Çoğulu: Şuun) Büyük sevap.
  • Şeref.
  • Irz, namus.
  • Nam, şöhret, şan, ün.
  • Mahiyet.
  • Gösteriş, çalım.
  • Tabiat, huy, âdet.
  • Hal, keyfiyet.
  • Şöhret, şan. (Arapça)
  • Durum. (Arapça)
  • Gösteriş. (Arapça)

sıffin / sıffîn

  • Hazret-i Ali (R.A.) ile Hazret-i Muaviye (R.A.) arasında vuku bulan muharebelere meydan olmakla şöhret bulmuştur. Sıffîn muharebesinde Hazret-i Ali'nin maiyyetinde 120.000 Hazret-i Muaviye'nin maiyyetinde 90.000 kişi vardı. Hazret-i Ömer'in (R.A.) oğlu Hz. Abdullah da şehid olanların arasında idi. S

sit / sît

  • Çatırtı, patırtı, gürültü.
  • Ün, şöhret, nam.

şöhre

  • Ünlü, şöhretli, meşhur.

şöhret-i kazibe / şöhret-i kâzibe

  • Yalancı şöhret.
  • Geçici şöhret. Yalancı dünyalık, fâni şöhret. Aldatıcı nâm.

şöhret-şiar / şöhret-şiâr

  • Şöhretli, şöhret sahibi.

şöhretgir

  • Şöhret sahibi.
  • Şöhretli, ünlü. Meşhur. (Farsça)

şöhretgir-i alem / şöhretgir-i âlem

  • Dünyaya nâm ve şöhret salmış.

şöhretperest

  • Şöhret düşkünü.
  • Şöhret düşkünü.

şöhretperestlik

  • Şöhret düşkünlüğü.

şöhretperverane / şöhretperverâne

  • Şöhretliliği severek.
  • Şöhretsevercesine.

şöhretşiar / şöhretşiâr

  • Şöhret sahibi, şöhreti herkesçe bilinen.
  • Şöhretli. şöhret sahibi. (Farsça)

şöhretşiar-ı alem / şöhretşiâr-ı âlem

  • Âleme şöhret salmış.
  • Âlemde şöhret ona nişan olmuş olan. Çok meşhur olan.

su-i iştihar / sû-i iştihar

  • Kötü şöhret.

su-i şöhret

  • Kötü şöhret.

vesile-i şöhret

  • Şan, şöhret vesilesi.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın