REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te İŞLEM ifadesini içeren 222 kelime bulundu...

a'mal-i erbaa / a'mâl-i erbaa

  • Mat: Dört işlem. (Toplama, çıkarma, çarpma, bölme.)

adil / âdil

  • Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen.
  • Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman.

afazi / afazî

  • Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli. (Fransızca)

afiyet / âfiyet

  • Sağlık, sıhhat, bedende hastalık bulunmaması.
  • Günah işlememek.

alavere

  • Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele.
  • Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi.
  • Herc ü merc. Karışıklık, kargaşalık.
  • Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması.

alet / âlet

  • Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
  • Sebeb, vesile, vesâit.
  • Edevat. Avadanlık.

amel

  • İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme.
  • Kâr, iş işleme.
  • Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme. İtaat. İbâdet.

ameli / amelî

  • (Ameliyye) Amele mensup ve müteallik olan. Fiil olarak. İşlemek suretiyle. Pratik. Tecrübeli.

ameliyat / ameliyât / عمليات / عَمَلِيَاتْ

  • İşlemler, uygulamalar. (Arapça)
  • Ameliyat. (Arapça)
  • İşlemler.

ameliye / عمليه

  • İşlem, uygulama. (Arapça)

ariz / arîz / عریض

  • Geniş, genişlemesine. (Arapça)

arzu-yu hayır

  • Hayır işleme arzusu, meyli.

arzu-yu masiyet / arzu-yu mâsiyet

  • Günah işleme arzusu, isteği.

atıl / âtıl

  • (Âtıla) İşlemez. Boş. Tenbel.
  • Bozulmuş.
  • Tembel, durgun, işlemez.

azz

  • (Add) Isırmak. Dişlemek.

bast

  • Genişlemek, açmak, yaymak.
  • Bir şeye el uzatmak.
  • Sevindirmek.
  • Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak.
  • Özür kabul etmek.
  • Kaplamak.
  • Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması. (Mukabili: "Kabz"

bast edilme

  • Yayılma, genişleme.

bast-ı özür etmek

  • Bir hata işleyerek başkalarına da nümune olmak, aynı hatayı işlemelerine zemin hazırlamak.

bast-ı zaman / بَسْطِ زَمَانْ

  • Zamanın genişlemesi.

bastızaman

  • Zamanın genişlemesi, az zamanda normalden fazla yaşama.

bayram

  • İslâm dîninin bildirdiği ve müslümanların neşelenip sevindikleri Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı.
  • Cumâ günü.
  • Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günâh işlemeden, haram lokma yemeden geçirilen günler.
  • Müslümanın rûhunu teslim (vefât) edeceği zama

bede'

  • Başlayış. Başlama. Bir şeyi başkasından evvel işlemek.

benek

  • Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir çeşit kumaş. (Farsça)

beng

  • Bir bitki ve tohumu ki, afyon gibi uyuşturan, keyf verici olarak da kullanılan bir madde. Esrar. (Farsça)
  • Atlas üzerine işlenmiş sırma işlemeli bir çeşit kumaş. (Farsça)
  • Küçük çitlenbik. (Farsça)

bezyun / bezyûn

  • Altın işlemesi atlas ki, adına sündüs denilir.
  • İnce kumaş.

bişar

  • Esir, kul, köle. Harpte teslim alınan kimse. (Farsça)
  • Altın, gümüş kakmalı işlemeler. (Farsça)
  • Takatsiz, dermansız, halsiz. (Farsça)

bühtan

  • Yalan, iftira, birine işlemediği suçu yükleme.

bürokrasi

  • Hükûmet dairelerinde aşırı kırtasiyecilik, muamele çokluğu. İşlerin yürütülmesinde şekilciliğin ve idarî işlemlerin ağır basması hâli. Devlet görevlilerinden meydana gelen zümre veya sınıf. Memurlar sınıfı. Bürokrasi, her çeşit rejimde tahakküm vasıtası olmaktadır. Oysa İslâmiyet'te devlet makamları (Fransızca)

ca'l

  • Yaratmak, halk.
  • Almak.
  • İş işlemek. Yapmak.
  • Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak.2- Halketmek, yaratmak.3- Kavl ve irsal.4- Tehiyye ve tesviye (tanzim

cani

  • Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, irade

canih

  • (Cünha. dan) Suç işlemiş, mücrim, cinayet işleyen.

caniye

  • Cani; acımasız ve gaddar; cinayet işlemiş olan.

cerim

  • Kabahatli, câni, suç işlemiş.
  • (Çoğulu: Cirâm) Kuru hurma.
  • Hurma çekirdeği.

cerm

  • (Çoğulu: Cürüm) Bir cins Arap sandalı.
  • Kat'. Kesme.
  • Günahkâr olma, günah işleme.
  • Koyun kırkma.
  • Sıcak, sıcaklık.

cidd

  • Bir işi gerçekten çalışıp işleme.
  • Ciddilik.

cüff

  • İçi boş olan şey. Kof.
  • Dimağa işlemiş olan baş yarığı.
  • Hurma çiçeğinin kabuğu.
  • Cemaat, topluluk.
  • Yarısı kesilip kova olmuş olan çürük ve eski kırba.

damiğa

  • Dimağa işlemiş olan baş yarığı.

darb

  • Çarpma işlemi.

debbağhane

  • Hayvan derilerinin kullanılacak duruma getirilme işleminin yapıldığı yer.

defterdar

  • Defter tutup kayıt işlemlerini yürüten.

ebced hesabı

  • Arapça harflerin sayı değerlerine göre tarih düşürme işlemi.

elips

  • Odaklar adı verilen sabit iki noktasından uzaklıkları toplamı sabit olan noktaların gösterdiği kapalı eğridir. Eğri ve kapalı bir geometrik şekildir. Karşılıklı iki tarafından genişlemiş bir çemberi andırır. (Fransızca)

enva-ı murassaat / envâ-ı murassaat

  • Türlü türlü yaldızlar, süsleme ve işlemeler.

esim

  • (İsm. den) Günahkâr, günah işlemiş, kabahatlı, cürümlü, suçlu, yalancı kişi.

etka

  • (Taki. den) Allah korkusu ile günahtan çok fazla çekinen. Haram veya helâl olduğunu iyice bilmediği şüpheli şeyleri yapmayan. Günah işlemeyen. Her şeyde Cenab-ı Hakk'ın rızasını gaye ve maksad edinen.
  • Günah işlemekten çok çekinen.

fa'l

  • İşlemek mânâsına mastar.

fasık / fâsık

  • Açıkça günah işlemekten çekinmeyen, âsî, günahkâr mü'min.

fasık-ı mahrum / fâsık-ı mahrum

  • Günah işlemeye hazır olduğu halde buna fırsat bulamayan.
  • Günah işlemeye hazır olduğu halde fırsat bulamayan.

fasıkımütecahir / fâsıkımütecâhir

  • Açıkça günah işlemekten utanmayan.

fecr

  • Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
  • Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
  • Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
  • Tekzib eylemek.
  • İsyan ve muhalefet eylemek.
  • Haktan sapmak. Meyletmek.
  • <

fermene

  • İşlemeli dar ve yuvarlak yanlı yelek.
  • Eskiden esnaf tabakasına mahsus elbise.

fery

  • İyi iş işlemek.
  • Meşin dikmek.
  • Yaramaz iş. Bir nesneyi ıslah için kesmek.

fi'l-i kıyasi / fi'l-i kıyasî

  • Gr: Kurallı ve kaideli fiil. (İş'ten: işlemek; ateşten: Ateşlemek gibi)

fidye

  • Bir şeyin yerine geçmek üzere verilen bedel.
  • Çok yaşlı ve hasta olan kimsenin tutamadığı oruç, ölüm hastalığına yakalananın kılamadığı namaz, vefât etmiş kimsenin namaz ve oruç borçları için ve hacda, ihramlının hastalık özründen dolayı ihramın bâzı yasaklarını işlemesine karşılık vermesi ge

fısk / فِسْقْ  

  • Haram işleme.

fısk u fücur

  • Allah'a isyan içinde olmak, günah işlemek.

fücur / fücûr

  • Günâh işlemek.

günahkar / günahkâr

  • Günah işlemiş olan.

günahpişe

  • (Çoğulu: Günahpişegân) Günah işlemeyi âdet haline getiren.

günahpişegan / günahpişegân

  • Günah işlemeyi âdet haline getirenler. (Farsça)

hacc-ı mebrur / hacc-ı mebrûr

  • Şartlarına dikkat edilerek hiç günâh işlemeden yapılan ve kabûl olan hac.

hakk

  • Kazıma. Oyma. Maden üzerine yazı işlemek.

hakketmek

  • Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak.

halim / halîm

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hep hilm sâhibi olan; günâh işleyenlerin, günâh işlemelerini ve emirlerine muhâlefetlerini, karşı geldiklerini gördüğü hâlde gazablanmaya ve onları cezâlandırmaya gücü yettiği hâlde, acele etmeyen. Allahü teâlâ kullarına cezâ vermekte

haric

  • Günahkâr, günah işlemiş. Allahın emrini dinlememiş olan.

hasıl-ı darb / hâsıl-ı darb

  • Çarpma işleminin sonucu.

hayr-hah

  • Hayır sâhibi. Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen. Allah rızası için ilm-i Kur'an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven. (Farsça)

hedy

  • Cenab-ı Hakk'ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif'e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.

hemz

  • Dürtme, kakma.
  • Parmaklarla sıkma.
  • Yere çalma, vurma.
  • Isırma, dişleme.

hile-i şer'iyye / hîle-i şer'iyye

  • Şer'î (dînî) çâre. Müslümanların, İslâmiyet'e uymaları ve haram işlememeleri için ihtiyatlı yol aramaları. Herhangi bir hususta İslâmiyete uymağa mani bir durum bulununca o şeyi yapabilmek için kolay olan bir çâre aramak veya bu sûretle bulunan çıkış yolu.

hıt'

  • Suç, günah. Günah işlemek.

hobi

  • ing. Her zamanki çalışmaların haricinde yer alan dinlendirici bir merak veya işlem. Severek yapılan iş, vakit geçirme yolu.

i'mal / i'mâl / اعمال

  • Yapmak. İşlemek. İhdas eylemek.
  • Kullanmak.
  • Zabt, idare ve hâkimlik etmek.
  • Fık: Sözü mühmel bırakmayıp bir mâna ile mukayyed ve yüklü eylemek.
  • Yapma, işleme, iş yapma.
  • Yapma, işleme. (Arapça)

i'tikaf / i'tikâf

  • İbâdet niyetiyle câmide bir müddet bulunmak. Îtikâf, nezr (adak) olursa vâcib, Ramazan ayının son on gününde sünnet, bunların dışında herhangi bir zamanda namaz kılmayı beklemek, göz-kulak günâh işlemesin niyetiyle mescidde bulunmak ise müstehâbdır (sevâbdır). Îtikâfa girene mü'tekif denir.

i'tizal

  • (İtizal) Bir şeyi işlemeğe tamamen kasd ve teveccüh eylemek.
  • Nefsine müracaatla cürüm ve hatasını itiraf etmek.

icade

  • İyi yapma, iyi işleme.

icram

  • Kabahat yapma, cürüm işleme.

içtihadat / içtihadât

  • İçtihatlar; dinen kesin olarak belirtilmeyen konularda Kur'ân ve hadîse dayanarak hüküm çıkarma işlemleri.

ictiram

  • Kabahat yapma, cürüm işleme.

ifa-yı sünnet / ifâ-yı sünnet

  • Sünneti işleme, yerine getirme.

iftira / iftirâ / افترا

  • Birine işlemediği suçu yıkma. (Arapça)

ihracat / ihrâcat

  • Bir madeni yerin altından çıkarma işlemleri.

ihtifad

  • Acele yapma, sür'atle ve çabuk olarak işleme.

ihya-ı mevat / ihyâ-ı mevât

  • Faydalanılmayan ölü toprakları işlemek, faydalanılır hâle getirmek.

ilmam

  • İki şey birbirine yaklaşma.
  • Küçük günah işleme.

inbisat / inbisât / انبساط

  • Genişleme. Yayılma.
  • Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
  • Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
  • Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
  • Genişleme, yayılma.
  • Genişleme.
  • Genişleme.

inbisat-ı alat / inbisat-ı âlât

  • Âletlerin genişlemesi; dış dünyayı algılayıp idrak edebebilmek için ruhun kullandığı âletlerin, yani duyular, duygular ve sairelerin gelişip genişlemesi.

inbisat-ı ruh

  • Ruh genişlemesi.

incas

  • (Necis. den) Pisleme, necisleme.

infisah

  • Bollaşma. Genişleme.

iplikhane

  • Eskiden suç işlemiş kimselerin hapsedilip çalıştırıldıkları yere verilen addır.
  • Gemilere lüzumlu halatlarla yelken bezini yapan eski bir deniz müessesenin adı idi.

irhab

  • Bollanma, bol olma. Genişleme.

irtikab / irtikâb / ارتكاب

  • Bir işe girişmek.
  • Kötü bir iş işlemek. Rüşvet almak gibi çirkin bir şey yapmak.
  • Bir makamı âlet ederek, hakkı olmayan para veya malı hile ile almak.
  • Yapma, işleme.
  • İşleme.
  • Kötü bir iş işleme.
  • Rüşvet yeme.
  • Suç işleme. (Arapça)

irtikap / irtikâp

  • Kötü iş işleme.

irtikap etme / irtikâp etme

  • Yapma, işleme.

irtikap etmek / irtikâp etmek

  • Yapmak, işlemek.

irtiyah

  • (Rîh. den) Genişleme, ferahlama, feraha erme.
  • Rüzgârlanıp rahatlama.

isabet

  • Rastlamak. Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek.

isaet / isâet

  • (Sû'. dan) Kötü iş işlemek. Kötülükte bulunmak. Yaramazlık.
  • Kötü iş işleme.

ismet

  • Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
  • Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.

istidlaliyat / istidlâliyat

  • Bir konu ve iddia hakkında delil arama işlemleri.

iştigal

  • Bir iş işlemek. Uğraşmak. Çalışmak. Meşgul olmak.

istihracat-ı kur'aniye / istihracat-ı kur'âniye

  • Kur'ân-ı Kerimden anlam çıkarma işlemleri.

istikra / istikrâ

  • Birey veya olayları tek tek inceleyerek onlardaki ortak vasıfları tesbit etmek sûretiyle çıkartılan genel sonuç; tümevarım, endüksiyon; yani peygamberleri tek tek araştırıp "peygamberliğin sebebi olan küllî esaslar"ı tespit etmek bir istikra işlemidir. İşte bu esaslar Peygamber Efendimizde en mükemm

istikrah

  • Bir şeyi kötü ve kerih görmek. Beğenmemek, nefret etmek. Bir şeyi cebir ve ikrah ile işlemek.

istinbatat

  • Bir söz veya bir işten gizli bir mânâ ve hüküm çıkarma işlemleri.

istisa'

  • Bollaşma, bollanma, genişleme.

ıtlak-ı yed

  • Hayır işleme.

ittisa / ittisâ / اتساع

  • Bollaşmak. Genişlik kazanmak. Genişlemek. Vüs'at.
  • Genişlik. (Arapça)
  • Genişleme. (Arapça)

iznab

  • Günah işleme. Günahkâr olma.
  • Kuyruk takma.

kabiliyet-i tevessü

  • Genişleme, yayılma kabiliyeti.

kabz u bast

  • Ruhen sıkıntı. Daralma ve genişleme. Sıkıntı ve ferahlık.
  • Birini diğeri üzerine tercih etme.
  • Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek.
  • Beyan ve ifâde etmek.
  • Uzun uzun ve etraflıca anlatmak.

kahr

  • Zorlama. Cebir.
  • Ezme. Mahvetme.
  • Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme.
  • Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.)

kar / kâr / كار

  • İş. (Farsça)
  • Kâr etmek: İşlemek, tesir etmek. (Farsça)

kasid / kâsid

  • İşlemez, revâçsız, kıymetsiz. Çarşıda pazarda geçmez olan para.

kaza / kazâ

  • Allah'ın ezeldeki hükmü
  • Kadılık (ilçe) merkezi.
  • Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü.
  • Yapma, yapılma, işleme.
  • İstemeden yapılmış bir kötülük.

kesb

  • Kazanma, edinme, işleme.

kesb-i insan

  • İnsanın bir fiili işlemesi, yapması.

kesb-i şer

  • Şerli bir işi işlemek veya o işe âlet olmak yahut da tarafdar olmak.
  • Şerli bir işi işleme.

kesir darbı

  • Bölme işleminde paydanın çarpılarak büyütülmesi.

kisb

  • İşleme, edinme, kazanma.

kürtaj

  • Dölyatağı (rahim) veya kemik apsesi boşlukları içinde bulunan yabancı cisim veya hasta organları özel bir âletle çıkarıp almak işlemi. Rahmin temizlenmesi ameliyesi.

küşuf / küşûf

  • Keşifler, mânevî âlemlere ait bazı hakikatleri görme işlemleri.

layuhti / lâyuhtî

  • Hatâsız, hatâ işlemez. Yanılmaz.

ma'sum / ma'sûm

  • Suçsuz, günahsız. Günâh işlemekten korunmuş kimse.

ma'zeret

  • Elde olmadan suç, kabahat işleme.
  • Mücbir sebeblerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme.

melaike / melâike

  • Allahü teâlânın nûrdan yarattığı latîf, mâsum ve günah işlemeyen kulları. Melekler.

menkuş / menkûş / منقوش

  • Nakışlı, işlemeli, desenli. (Arapça)

merk

  • Kokmuş deri.
  • Derinin yününü yolmak.
  • Kazımak.
  • Nüfuz etmek, içine işlemek.

mevdune

  • (Mevzune) Altın, inci veya elmasla işlemeli şey. Murassa.

mevzu'

  • Bahis. Üzerinde durulan mes'ele.
  • Aşağılanmış olan.
  • Konulmuş. Vaz olunmuş.
  • Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan.
  • Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri.

meyelan-ı inbisat / meyelân-ı inbisat

  • Genişleme, yayılma meyli, eğilimi.

meyl-i inbisat

  • Genişleme arzusu, meyil.

meyl-i tevessü

  • Genişleme eğilimi.

meyl-üt tevessü'

  • Genişleme isteği. Genişleme meyli.

meylü't-tevessü

  • Genişleme eğilimi.

mihaniki kıraet / mihanikî kıraet

  • Kelimeleri, terkibleri doğru telâffuz etmekle beraber ezber dersi dinletiyormuş gibi çabuk çabuk okumaktır. Böyle okuyuş dinleyene bir şey anlatmaz. Ancak okuyanın mevzuu kavramış olduğunu anlatır. Öyle kıraet bir makinanın duygusuz işlemesine benzetilir.

muamelat / muamelât / معاملات

  • İnsanların birbirine karşı tutum ve davranışları.
  • Resmî dairelerde yapılan evrak kayıt ve işlemleri.
  • Muameleler, işlemler.
  • İşlemler. (Arapça)

muamele / معامله

  • Davranış, işlem.
  • İşlem. (Arapça)
  • Davranış. (Arapça)

muamele-i keyfiye / muâmele-i keyfiye

  • Keyfî hareket, keyfî işlem.

muamele-i kimyeviye

  • Kimyasal işlem.

muattal

  • İşlemez, işsiz.

mubahat

  • (Tekili: Mubah) Mübahlar. Günahı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helâl olan şeyler.

mücrim

  • Cürüm ve kabahat işlemiş olan. Suçlu.

mücrimin / mücrimîn

  • (Tekili: Mücrim) Mücrimler, suçlular. Cürüm işlemiş olan kimseler.

müdavim

  • Bir yere ve işleme devam eden.

mukarnes

  • Kubbe biçiminde olan.
  • İşlemeli, nakışlı ve rengarenk olan.
  • Merdiven şeklinde dereceleri olan kubbe.

münakkaş / منقش

  • Nakışlı, süslü, nakşedilmiş, işlemeli, resimli.
  • Nakışlı, işlemeli, desenli. (Arapça)

müntakış

  • İşleme ile süslenmiş.

murassaat / murassaât

  • Yaldızlar, süsler, işlemeler.

müraveha

  • Çeşitli nesnelerin kâh birini ve kâh birini işlemek.

mürcie

  • "Günâh işlemek insana zarar vermez. Âsî (isyân eden), fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka.

mutaattıl

  • İşsiz kalan, işlemez olan. Muattal.

mutatahhir

  • Pâk. Günah işlemekten teberri ve imtina eden, çekinen. Temiz kılınmış.

mütefessih

  • (Füshat. den) Genişleyen, bollaşan, genişlemiş olan.

nahis

  • Dönmekten dolayı genişlemiş olan makara deliği.

nakış

  • İşleme, süsleme.

nakışlı

  • İşlemeli, süslemeli.

nakkaşlık / nakkâşlık

  • İşleme ustalığı.

nakş / نقش

  • İşleme.
  • Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak.
  • Resim.
  • Tezyin etmek.
  • Bedene batmış dikeni çıkarmak.
  • Bir şeyin esasını araştırmak.
  • Yaymak.
  • Suda ıslanmış hurma.
  • İpekle, sırma ile işleme.
  • Mc: Hile.
  • Nakış, desen. (Arapça)
  • Resim. (Arapça)
  • Duvar resmi. (Arapça)
  • Nakş etmek: İşlemek. (Arapça)
  • İşleme.

nakş-i acip

  • Hayrette bırakan nakış, işleme.

nakş-ı garip

  • Hayrette bırakan nakış, işleme.

nakş-ı san'at

  • San'atlı nakış, işleme.

nakş-ı ziynet

  • Süslü işleme.

nakş-tıraz

  • Süslü işlemeler. (Farsça)

nakşetmek

  • İşlemek, süslemek.

nefiz

  • Okun geçmesi gibi içe geçmek, işlemek.
  • Sözü geçer olmak.

nefs muhasebesi / nefs muhâsebesi

  • İnsanın, dâimâ kötülük ve günâh işlemek istiyen nefsini hesâba çekip, kontrol etmesi ve gerektiğinde onu cezâlandırması

nehyi an-il münker

  • Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemekten men'etmek, haram işleri yaptırmamak ve buna çalışmak.

neşat

  • Sevin. Şen şâd ve hoşdil olmak. Sürur, keyf.
  • Bir iş işlemek. Çalışmak.

nüfuz / نفوذ

  • Etki etme, işleme. (Arapça)
  • Etki gücü. (Arapça)
  • Nüfuz etmek: İşlemek, etki etmek. (Arapça)

nüfuz etme

  • İçe geçme, işleme.

nukuş / nukûş / نقوش

  • Nakışlar, işlemeler. (Arapça)

nukuş-u esma-i ilahiye / nukuş-u esmâ-i ilâhiye

  • Allah'ın güzel isimlerinin nakışları, işlemeleri.

nukuş-u kalem-i kudret

  • Allah'ın kudret kaleminin işlemeleri.

perde-i tasarrufat / perde-i tasarrufât

  • Varlıklar üzerindeki işlemlerin önündeki perde.

perniyan / perniyân / پرنيان

  • Nakışlı atlas. İpekten dokunmuş, bir cins işlemeli kumaş. (Farsça)
  • İşlemeli atlas. (Farsça)

sabıka-i mükerrere / sâbıka-i mükerrere

  • Birden fazla suç işleme.

sahih hadis / sahîh hadîs

  • Âdil yâni yalancılıktan uzak, büyük günah işlemeyen ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, Resûlullah efendimize kadar, rivâyet edenlerden hiçbiri noksan olmayan ve mütevâtir yâni birçok Sahâbînin Resûl-i ekremden ve başka birçok kimselerin onla rdan naklettikleri hadîsler ve meşhûr, yâni ilk z

sanayi

  • San'at, zanaat, beceri, hüner; ham maddeleri işleyerek mamul madde haline sokmak için uygulanan işlem ve araçların bütünü; endüstri.

siyahkar / siyahkâr

  • (Çoğulu: Siyâhkârân) Günah işlemiş, suçlu. (Farsça)

su-i kasd / sû-i kasd

  • Kötü kasd, cinayet işlemek, adam öldürmeyi tasarlamak.

suleha / sulehâ

  • (Tekili: Sâlih) Salihler. Salâhiyetli, günah işlemeyen iyi insanlar. İlim ve amelde, ibâdet, taat ve takvâda terakki ve teâli eden büyük zâtlar.
  • Sâlihler, günâh işlememeye gayret edenler.

sündüs

  • Sırmadan kabartma deseni. Eski bir çeşit ipekli kumaş. Parlak renkli, çiçekli, işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş. Altun veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlardan biri.

sünnet-i kifaye / sünnet-i kifâye

  • Başkalarının meselâ beş-on kişiden birinin işlemesiyle, diğerlerinden sâkıt olan (düşen) sünnet.

taammüd

  • (Amd. den) Bilerek ve isteyerek suç işlemek. Kasıt ve niyet etme, bilerek ve isteyerek bir iş yapma.

taattul

  • (Atalet. den) İşsiz kalma. İşlemez ve boşta olma.

tabi / tâbi

  • Kitap vs. basan, baskı işlemini yapan.

tabiat-ı ma'siyet

  • İsyan etmek, günah işlemek ahlâkında ve huyunda olmak. (Farsça)

tabib-i müslim-i hazık / tabîb-i müslim-i hâzık

  • Mütehassıs (uzman) ve açıkça günâh işlemeyen müslüman doktor.

taharrüc

  • Zahmetli yerden uzaklaşmak.
  • Günah işlemek.

tarife / târife

  • Bir işlemin nasıl gerçekleştirileceğini gösteren belge.

tatahhur

  • Temizlenmek. Pâklanmak.
  • Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek.

tatbiki / tatbikî

  • Tatbike ait. Pratik ile alâkalı. Fiilen işlemek suretiyle.

tatriz

  • Elbiseye veya kumaşa süs için kenar işleme, oya yapmak.

te'sir

  • Bir şeyde eser ve nişane bırakma.
  • Vasıfları ve halleri değiştirme.
  • İşleme, dokuma, iz bırakma.
  • İçe işleme.
  • Kederlenme.

tebarük

  • Çoğalmak, ziyâde olmak.
  • Uzamak.
  • Büyüklük.
  • Genişlemek.
  • Zâhir olmak, görünmek.

tecenni

  • Meyve devşirme.
  • Bir kişiye işlemediği günahı işledi diye isnad etmek.

tecevvüf

  • İçi boş olma, kovuk olma.
  • İçine işleme. Nüfuz eyleme.

tefe'ül

  • Kapalı bir kitabı, belirli dualar okuyarak rastgele açma ve açılan sayfayı ibret alma maksadıyla okuma işlemi.

tefessüh

  • Açılmak. Genişlemek. İnbisat bulmak.
  • Mecliste çekilip bir adama oturacak yer açmak.

tehatu'

  • Hatâ etmek, kabahat işlemek.

telkari / telkârî / تل كاری

  • Gümüş işleme. (Türkçe - Farsça)

temai / temaî

  • Genişlemek.

tencis

  • (Necâset. den) Pisleme, murdarlaştırma, pis etme.
  • Necis hale getirme, pisleme.

tenebbu'

  • Az az işlemek.
  • Yerden kaynama. Nebean etme.

tenkiş

  • (Çoğulu: Tenkişât) (Nakş. dan) Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma.

tersi' / tersî' / ترصيع

  • Mücevher işleme, mücevher kakma. (Arapça)

tetahhur

  • Temizlenme.
  • Günah işlemekten uzaklaşma.

tevani

  • İşde tembellik etmek. (Farsça)
  • Kusur işlemek. Usançlık, bezginlik göstermek. (Farsça)

tevbe

  • (Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak.
  • Günahı için af dileyip bir daha işlememeye niyetlenme.

tevbe bi'atı

  • Mürşid-i kâmil denilen velî bir zâtın, huzûrunda tövbe edip günâh işlememek üzere söz vermek.

tevessü / توسع

  • Genişleme, yayılma.
  • Genişleme, yayılma.
  • Genişleme. (Arapça)
  • Tevessü etmek: Genişlemek. (Arapça)

tevessü' / تَوَسُّعْ

  • (Çoğulu: Tevessüât) Genişleme, yayılma. Vüs'at bulma.
  • Zahmetsiz herkese yer bulunma.
  • Genişleme.

tevessü-ü tesir

  • Tesir sahasının genişlemesi.

tevessüat / tevessüât

  • (Tekili: Tevessü') Genişlemeler.

tevessüen

  • Genişleme suretiyle. Tevessü ederek.

tevessül

  • Allah'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek.
  • Sarılmak.
  • Baş vurmak.
  • İnanmak.
  • Sebeb tutmak.
  • Hırsızlık.

tıraz

  • Elbiselere nakışla yapılan süs.
  • Sırma ve ipekle işleme.
  • Zinet, süs.
  • Üslup, tarz, tutulan yol.
  • Döviz.

töhmet

  • Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat.
  • İtham altında olma.

usret

  • Zorluk, güçlük. Darlık, sıkıntı. İşlemezlik.

zer-keş

  • Altın kakmalı, altın işlemeli. (Farsça)
  • Altın tel yapan. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın