REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te İzm ifadesini içeren 498 kelime bulundu...

abd

  • Kul, köle, Allah'ın kulu. Mahluk, insan. Hizmetçi. (Hür'ün zıddı). "Abd kelimesi Allah'ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir. Abdullah (Allah'ın kulu). Abdulbâki (Ebedi olan Allah'ın kulu) gibi. Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar."

abdar

  • Parlak. (Farsça)
  • Sağlam vücudlu. (Farsça)
  • Su veren hizmetçi. (Farsça)
  • Mc : Ter u tâze, tap taze. (Farsça)

abed

  • Hayâ etmek. Arlanmak.
  • Hışım etmek, kızmak.
  • Uyuz hastalığı.

abesiyyun

  • Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, h

adem-i hizmet

  • Hizmet etmeme.

agavat

  • (Tekili: Ağa) Saray hizmetlerinde kullanılan harem ağaları.

agnostik

  • fels. Agnostisizm görüşünü benimseyen.

ahmed-i rüfai / ahmed-i rüfâî

  • (Hi: 512-578) Büyük bir veliyullahtır. Pek çok kerametleri görülmüştür. İmam-ı Musa Kâzım Hazretlerinin evlâtlarından olup, dine büyük hizmetler etmiştir. (R.A.)

akağa

  • Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası.

akılcılık

  • (Rasyonalizm) fels. İnsanın, akılla gerçeğe uygun bilgiyi bulabileceğini, aklın doğru kabul ettiği bilginin şübhe götürmez kesinlikte doğru olduğunu kabul ettiği felsefe. Tenkitçi felsefe, deneyci felsefe, psikoloji ve sosyoloji bu felsefenin aşırı iddialarını çürütmüştür. Bugünkü ilim adamları herş

akliyye / عقليه

  • Akılcılık, rasyonalizm. (Arapça)

aktivizm

  • Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek.

amel-i uhrevi / amel-i uhrevî

  • Âhirete yönelik gerçekleştirilen iş, hizmet.

anamalcılık

  • (Bak: Kapitalizm)

antikor

  • Vücuda giren hastalık mikroplarını zararsız kılmak için organizmanın bir kanun-u İlahî ile çıkardığı madde. (Fransızca)

antropomorfizm

  • Sosy. İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din. Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir. Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestl

arz-ı nefs

  • Hizmette ve fedakârlıkta nefsini ve kendini ileri sürme.

aşere-i mübeşşere

  • Hz. Peygamber'in (A.S.M.) kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir. Bu kişiler Allah'ın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allah'ın rızasını tam kazanmışlardır. Bu zatlar şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ubeyde b

ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa

  • Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse

ayinedar

  • Ayna tutan. (Farsça)
  • Eskiden, bir büyük adamın giyinirken aynasını tutmakla vazifeli hizmetçi. (Farsça)
  • Berber. (Farsça)

ayn'ı tersim

  • Gözü resmetmek, çizmek.

azamim

  • (Tekili: Izmâme) Desteler, kümeler, topluluklar, zümreler.

balin-perest

  • Hizmetçi, hâdim, hademe.
  • Tenbel, uykucu.

batarya

  • İtl. Elektrik elde etmek için hazırlanmış şişeler takımı.
  • Ask: Bir subayın emrine verilen belli sayıdaki ağır silâhlarla bunların hizmetinde bulunan insan, hayvan ve malzemenin hepsine birden verilen isim.

bedel-i nakdi / bedel-i nakdî

  • Eskiden fiili askerlik hizmeti yerine belli bir miktarda para verilmesi usülü idi.

bedergah

  • Kapıya çıkma. (Farsça)
  • Tar: Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere, acemi ocağına ve ocak dışına verilen acemilerin, Yeniçeri Ocağı'na kayıt edilmeleri. (Farsça)

bedr

  • (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
  • Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi.
  • Bir şeyin tamam olması.
  • Sibâk ve sür'ât etmek.
  • Bir işin ansızın zâhir olması.
  • Tam ve münasib olan âzâ.
  • Dolu şey.
  • İyi hizmet ede

behem-ber-ameden / behem-ber-âmeden

  • Toplanmak, cem olmak, birikme. (Farsça)
  • Mc: Kızmak, sinirlenmek, asabileşmek, müteessir olmak. ("Behemâmeden" de denir.) (Farsça)

bende

  • Bağlı, esir, köle, hizmetçi, kul.
  • Bağlanmış olan. Köle. Esir. Hizmetçi. Hizmetkâr. Kul. (Farsça)

bendegane / bendegâne

  • Hizmetçi gibi. Bağlanmışçasına.

bendegi / bendegî

  • Kölelik. Hizmetçilik.
  • Ubudiyyet, kulluk.

bendeleri

  • "Hizmekârları" anlamında saygı ifadesi.

bendeniz

  • "Hizmetkârınız" anlamında saygı ifadesi.

bendeyan

  • Hizmetçiler. Kullar.
  • Mensuplar.

berniş

  • Romatizma ağrısı, mafsal sancısı. (Farsça)
  • Karın ağrısı, sancısı. (Farsça)

besare-nişin / besâre-nişin

  • Sofada oturan, uşak, hâdim, hizmetçi. (Farsça)

bestak

  • Hizmetçi, hâdim.

brehmen

  • Brahmanizm denilen bozuk yola mensûb kimse.

buda

  • Budizm'in kurucusu. Mîlâddan altı asır evvel yaşamış olup, asıl adı Guatama veya Gotama'dır.
  • Budizmin kurucusu.

budist

  • Budizm adlı bozuk dîne mensûb olan.

çaker / çâker / چاكر

  • Kul. (Farsça)
  • Hizmetkâr. (Farsça)

çakeri / çâkerî / چاكری

  • Kulluk. (Farsça)
  • Hizmetkârlık. (Farsça)

came-gi / came-gî

  • Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası. (Farsça)
  • Tüfek fitili. (Farsça)
  • Elbiselik kumaş. (Farsça)
  • Hizmetkâr, hademe, hâdim. (Farsça)

camegi / câmegî / جامگى

  • Giysi parası. (Farsça)
  • Hizmetçi. (Farsça)

camekıyye / câmekıyye

  • Hizmet karşılığı olarak alınacak ücretin veya maaşın çeki, bonosu.

çar-erkan-ı cuvani / çar-erkân-ı cuvanî

  • Padişahın özel hizmetlerinde bulunan ve Enderun'un azamlarından olan dört kişi hakkında kullanılan bir tabirdir.

cariye / câriye

  • Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden.
  • Güneş, şems.
  • Gemi.
  • Cenab-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve nimet.
  • Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.
  • Savaşta gayr-i müslimlerden esir olarak alınan kız ve kadınlar.
  • Hizmetçi kız.

çavuş

  • Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi. Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi.
  • Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker.
  • İşçilerin b

cedavi

  • Hizmetçi aylığı. (Farsça)

cedvel

  • Liste.
  • Su kanalı. Kanal.
  • Doğru, düz çizgiler çizmeğe mahsus âlet.

cennet

  • Allah'a (C.C.) inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mes

cerahor

  • Tar: Osmanlılarda ordu hizmetlerinde kullanılan Hıristiyanlara verilen isim.

cereyan-ı müstebidane

  • Baskı ve zülme dayanan despotizm ve diktatörlük akımı.

cevari

  • (Tekili: Câriye) Akıcı ve câri olanlar.
  • Hizmetçi kızlar.
  • Câriyeler, kadınlar.

cihad / جهاد

  • Allah için harb ve hizmet.

cire

  • Çırak, uşak ve hizmetçilere verilen yevmiye, yemek ve para. (Farsça)

çömez

  • Medresede talebeye ve müderrise hizmet ederek ilim öğrenen kimse. Talebe yamağı.

cud

  • Cömertlik. Sahilik. Eli açık olmak. Muhtaçların vaziyetlerini, durumlarını bildirmeğe meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunma hâleti. Mücahede-i diniye ve neşr-i hakaik-ı Kur'aniye ve imaniye hizmetinde mutemed zâtlara lüzumunda maddeten de iştirak etmek fedakârlığı.

çuhadar

  • Ayak hizmetinde bulunan çuha elbiseli yahut çuhadan olan perdenin haricinde emre hazır bulunan hademe.

cuki / cûkî

  • Hindistan'da yayılan ve bozuk bir yol olan Brahmanizmin, cûk denilen dört rûhânî sınıfından birine mensûb olan kimse. Hind kâfirlerinin dervişlerine verilen ad.

cülazi / cülazî

  • Kocaman ve kuvvetli. İriyarı.
  • Hâdim, hademe, hizmetkâr.
  • Kilise veya manastır uşağı.
  • Papaz veya keşiş.

cürmuk

  • (Çoğulu: Cerâmik) Çizme.

dacc

  • Hacıların hizmetkârı ve devecileri.
  • Hacılar ile birlikte giden, fakat, hac maksudu olmayan bezirgân.

dah

  • Hizmetçi, uşak, cariye. (Farsça)
  • On (10). Aşer. (Farsça)
  • Korkak. Alçak, aşağılık, âdi kimse. (Farsça)

damed

  • Hışım etmek, öfkelenmek, hiddetlenmek, kızmak.

darü'l-hizmet / dârü'l-hizmet

  • Hizmet yeri.

darülhizmet / dârülhizmet

  • Hizmet yeri.

daye / dâye

  • Çocuk hizmetçisi. Çocuğa süt veren. Dadı. Mürebbi.
  • Süt anne, hizmetçi.

defter-i hidemat

  • Hizmetler defteri.

deha-yı a'ver / dehâ-yı a'ver

  • Tek gözlü dehâ, Süfyan ve Deccalizm gibi.

Deist

  • Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Deizm genel olarak Dünya'ya veya Evren'in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır.

Deizm

  • Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Deizm genel olarak Dünya'ya veya Evren'in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır.

dellal-ı kur'an / dellâl-ı kur'ân

  • Kur'ân'ı ilân eden, tanıtan, ona hizmet eden.

deneycilik

  • (Ampirizm) Fels: İnsan zihninde mevcut her bilginin ve her düşüncenin kaynağı tecrübe (deney) olduğunu iddia eden felsefi görüş. Bu görüş, tecrübenin ehemmiyetini belirtirken aklın ve dinin rolünü inkâr ediyor. Tecrübe maddi dünyayı anlamak için gerekli ama, yeterli değildir. Tecrübe görüneni ve müş

derece-i hizmet

  • Hizmet derecesi.

devam-ı hizmet

  • Hizmetin devamı.

devvare

  • Geo: Daireler çizmeye yarayan bir âlet, pergel.

dil-germ

  • Öfkelenmiş hiddetlenmiş, gönlü kızmış. (Farsça)

dinperver

  • Sağlam dindar, dine hizmet eden. Salabet-i diniye sâhibi. (Farsça)

ebu hüreyre

  • Peygamberimize (A.S.M.) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ'lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (A.S.M.) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere'de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir. (R.A.)

ebu leheb

  • (Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza'dır. Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi. Peygamberimizin amcası idi. Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar. Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı

ecirlik

  • Ücretle çalışma, hizmetkârlık. (Türkçe)

ecr

  • (Çoğulu: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey.
  • Ahirete aid mükâfat, hayır ceza.
  • Ücret, mukabil, karşılık. Sevab.
  • Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.

eflatuniye

  • Eflâtuna göre olan felsefe, düşünüş (Plâtonizm). Çok ileri veya parlak devir.

emek-dar

  • Emeği geçmiş, kıdem ve mükafâta hak kazanmış memur, hizmetçi. Eski ve sadık hizmetçi. (Farsça)

enes ibn-i malik

  • Ensardan ve Ashâb-ı Kiram'ın fakihlerindendir. Hicretin ibtidasından itibaren on sene Resul-i Ekrem Efendimizin (A.S.M.) hizmetinde bulunmakla şeref kazanmıştır.Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) 2630 Hadis-i Şerif rivâyet etmiştir. 100 yaşına kadar yaşamış, hicri 92 veya 94 senelerinde Basra'da ebedî hayat

ergide

  • Hiddetlenmiş, kızmış, öfkelenmiş, asabileşmiş. (Farsça)

eş'ari / eş'arî

  • Eş'arî mezhebi veya o mezhepte olan. Asıl adı Eb-ul Hasan-ül-Eş'arî olan İmam-ı Eş'arî, Ehl-i Sünnet itikadını âyetlere, hadislere göre izah ve şerh ederek tesbit etmiştir. Ehl-i Sünnet Mezhebi itikadına tercümanlık ederek İslâmiyet'e büyük hizmet etmiştir. (Hi. 260-324) İtikada dâir meydana koyduğu

esir devri

  • Feodalizm, sömürgecilik dönemi.

evkaf

  • (Tekili: Vakıf) Allah yoluna hizmet için verilip devamlı bırakılan şeyler. Sahibi tarafından şeriata uygun olarak bir hayır iş ve hasenata tahsis olunmuş mülk veya mallar.Osmanlı devletini asırlar boyu kuvvetli bir devlet olarak ayakta tutan kuruluşlardan biri de vakıftır. Osmanlı tarihini inceleyen

ezame

  • (Çoğulu: Ezamât) Hışım ve gadap etmek. Kızmak, hiddetlenmek.

ezamim

  • (Tekili: İzmâme) Cemâatler, topluluklar.

faşist

  • Faşizm taraftarı. (Fransızca)

fedai / fedâî

  • Fedakâr, kendini bir hizmete adayan.

fedailik

  • Fedakârlık, kendini bir hizmete adama.

fehire / fehîre

  • İçine kızmış taşlar bırakarak kaynatılan ve üzerine un konulan ayran.

feraşet

  • Süpürücülük ve döşeyicilik. Kâbe-i şerifeyi süpürenin hizmeti.

ferraş / ferrâş / فراش

  • Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir. Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir. Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe'yi süpürenl
  • Döşemeci. (Arapça)
  • Hizmetkâr. (Arapça)

fi'l-i mün'akis

  • Organizmanın bir uyarmaya karşı birdenbire aldığı vaziyet, refleks.

gaiyye

  • Bir şeyin sebeb ve neticesini ileri süren felsefe mesleği.
  • Maksad ve gayeye âit. Son ile alâkalı. Gaye, maksad ve neticeye mensup ve müteallik. (Fr.: Finalizm)

gan / gân

  • Cemi' yapmak için, sonu "e" sesi ile biten kelimenin sonuna gelir bir "ek" tir. Meselâ: Bendegân : f. Hizmetçiler, bendeler. (Farsça)

gılman / gılmân

  • (Tekili: Gulâm) Bıyığı yeni bitmiş gençler.
  • Cennet'te hizmet gören delikanlılar.
  • Köleler, esirler.
  • Cennette hizmet eden delikanlılar.
  • Allahü teâlânın Cennet'tekilere hizmet için nûrdan yarattığı hizmetçiler.
  • Hizmet gören delikanlılar. Köleler, esirler.

gılman-ı enderun

  • Tar: Topkapı Sarayı (Yenisaray) iç oğlanları hakkında kullanılan bir tabirdir. Bunlar derece ve hizmet itibariyle başka başka odalara ayrılmışlardı.

gılman-ı hassa

  • Tar: Padişahların hususi köleleri. Bunlara ilk zamanlarda "İç oğlanları", daha sonları da "İç ağaları" da denilirdi. Bunlar, "Enderun-u Hümayun" denilen ve sarayın Babussaade'den içeride bulunan kısmında hizmet ederler; derece ve hizmet itibariyle başka başka odalarda otururlardı. Bu odalar; Büyük v

girit madalyası

  • Tar: Biri Sultan Aziz diğeri Sultan II.Abdülhamid devrinde olmak üzere ihdas olunan madalyalar. Her ikisinin de altun ve gümüş olmak üzere iki türlüsü vardı. Girit işinde hizmeti görünen devlet ricaline altun, ikinci derecedeki memurlarla halka, gümüş olanı verilirdi.

gönder

  • Tar: Seferde ordunun ve ileri gelen vezir ve diğer devlet ricalinin atlarına bakmak ve sair zamanlarda ise has ahır ve çayır hizmetlerinde kullanılmak üzere gayr-ı müslimlerden ve hasseten Bulgarlardan tertip edilmiş bir sınıf olan voynukların her mıntıkada iki, üçü ve dördü hakkında kullanı

gulam

  • Genç, delikanlı. Bıyığı henüz bitmemiş genç.
  • Esir, hizmetçi, köle.

gülhane

  • İstanbulda Sarayburnu'ndan Topkapı Sarayı'nın duvarlarına ve bir taraftan Çizme Kapısı hizasına kadar devam eden saha. Bunun deniz tarafında, şimdiki hat boyunun batısında vaktiyle sıra ile gül bahçeleri bulunduğundan bu isim verilmiştir.

haddam

  • Muvaffakiyetli kişi.
  • İşlerinde başarılı ve becerikli kimse.
  • Çalışkan ve gayretli olan.
  • Hademe, hizmetçi.

hadem / خدم

  • Hizmetçiler. (Arapça)

hademat

  • Hademeler. Hizmetçiler.

hademe / خدمه / خَدَمهَ

  • Hizmetçi.
  • Hizmetçiler, hâdimler.
  • (Çoğulu: Hıdâm) Halhal.
  • Devenin ayağını bağladıkları kayış.
  • Hizmetçiler.
  • Hizmetçiler. (Arapça)
  • Hizmetçiler.

hademelik

  • Hizmetçilik.

hademesiz

  • Hizmetçisiz.

hadim / hâdim / خادم / خَادِمْ

  • Hizmetkâr.
  • (Hidmet. den) (Çoğulu: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan.
  • İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan.
  • Erkekliği yok edilmiş olanlar. Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi. Osmanlı İmparatorluğunda bunla
  • Hizmet eden.
  • Hizmet eden.
  • Hizmetçi. (Arapça)
  • Hâdim olmak: Hizmet etmek. (Arapça)
  • Hizmetçi.

hadim ağası

  • Erkekliği yok edilmiş olan. Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi. Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi.

hadim kılmak / hâdim kılmak

  • Hizmetçi yapmak, hizmet ettirmek.

hadim-i furkan / hâdim-i furkan

  • Hak ile batılı birbirinden ayıran Kur'ân-ı Kerimin hizmetkârı.

hadim-i hak / hâdim-i hak

  • Hak ve hakikat hizmetçisi.

hadim-i iman / hâdim-i iman / خَادِمِ ا۪يمَانْ

  • İman hizmetkarı.

hadim-i islam / hâdim-i islâm

  • İslâmın hizmetçisi, İslâm dinine hizmet eden kimse.

hadim-i kur'an / hâdim-i kur'ân

  • Kur'ân hizmetçisi.

hadim-i nebevi / hâdim-i nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) hizmetçisi.

hadim-i yegane / hâdim-i yegâne

  • Tek hizmetçi.

hadim-ül fukara / hâdim-ül fukara

  • Fakirlere hizmet eden.

hadime / hâdime / خادمه

  • (Hâdim. den) Kadın hizmetçi.
  • Bayan hizmetçi. (Arapça)

hadimü'l-furkan / hâdimü'l-furkan

  • Hak ile batılı, doğru ile yanlışı tam olarak ayıran ve farkettiren Kur'ân'ın hizmetçisi, ilân edicisi.

hadimü'l-kur'an / hâdimü'l-kur'ân

  • Kur'ân'ın hizmetkârı.

haff

  • Tavaf etmek.
  • Süslemek.
  • Hizmet etmek.
  • Kesmek.

haffane

  • (Çoğulu: Haffân) Deve kuşu yavrusu.
  • Hizmet.
  • Maiyyet.

halayık / halâyık

  • Cariye, hizmetçi.
  • Hizmetçi.

halim / halîm

  • Yumuşak huylu, kızmayan.

hamiye

  • Tırnak kenarı.
  • Kızmış, kızgın.

hamiyet

  • Gayret.
  • Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma.
  • İstinkâf etmek.
  • Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti. İman ve İslâmiyeti ve Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede
  • Din ve millet gibi önemli değerleri koruma ve bunlara hizmet etme duygusu.

hamt

  • Misvak ağacı.
  • Ekşimiş süt.
  • Koyunun derisini yüzüp kebap yapmak.
  • Gadap etmek, kızmak.
  • Kibirlenmek, tekebbürlenmek.

hamza

  • Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (A.S.M.) amcasıdır. Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi. Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu. Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid

hanak

  • (Çoğulu: Hınâk) Hiddetlenme, kızma.

hanekah / hânekâh

  • Tekke, dergah. İrşâd (doğru yolu gösterme) ve sohbet ile insanları olgunlaştırma hizmetlerinin yapıldığı yer.

haşem

  • Taraftarlar ve hizmetçiler. Düşmanlarına karşı koruyanlar. Aile.

haşeme

  • (Çoğulu: Haşem) Kol. Kollukçu. Hizmetkâr.

haslar dairesi

  • Seçkin Nur talebelerinin dahil olduğu hizmet dairesi.

hatice-i kübra / hatîce-i kübra

  • Peygamberimizin (A.S.M.) ilk zevcesi ve mü'minlerin annesi. Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir. (Radıyallahu Anha)

havaic-i asliye

  • Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir.

havayic-i asliyye / havâyic-i asliyye

  • İhtiyaç eşyâları. Temel ihtiyâçlar. Bir kimsenin yiyecek giyecek ve ev gibi ihtiyaç duyduğu lüzumlu maddeler ve evde kullanılan eşyâ ve âletler, hizmetçiler, binecek vâsıtası, meslek kitapları (din kitapları) ve ödeyeceği borçları.

havil

  • (Çoğulu: Huvel) Hizmetkâr.

hayr-hah

  • Hayır sâhibi. Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen. Allah rızası için ilm-i Kur'an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven. (Farsça)

hazem

  • Dizme, sıralama.
  • Edb: İlk beytin ortasına birden dörde kadar harf ilâve etme.

hazret-i dellal-ı kur'an / hazret-i dellâl-ı kur'ân

  • Kur'ân'ı ilân eden, tanıtan, hizmet eden.

hebhebi / hebhebî

  • Çoban.
  • Hizmete koşan yiğit.

hicaz demiryolu madalyası

  • Şam-Hicaz demiryolunun yapımı için para yardımı bulunanlarla, demiryoluna ait işlerde hizmetleri görülenlere verilmek üzere II.Abdülhamid tarafından çıkartılan üç ayrı madalya. 16.9.1902 tarihli nizamname ile çıkarılan bu madalyanın bir tarafında "Hamidiye Hicaz demiryoluna hizmet eden hamiyyetmendâ

hidam

  • (Tekili: Hizmet) Hizmetler. Vazifeler.
  • (Hademe) Devenin ayaklarına bağlanan halkalar, kayışlar. Ayak bilezikleri, ayak köstekleri.

hidemat / hidemât / خدمات

  • (Tekili: Hizmet) Hizmetler. Vazifeler. Hizmetliler.
  • Hizmetler.
  • Hizmetler.
  • Hizmetler. (Arapça)

hidemat-ı amme / hidemat-ı âmme

  • Umuma ait vazifeler. Kamu görevleri. Millete fayda veren hizmetler.

hidemat-ı hayatiye / hidemât-ı hayatiye

  • Hayata âit vazifeler, hizmetler.

hidemat-ı imaniye

  • İman hizmetleri.
  • İmâni hizmetler. (Kur'an-ı Kerim'i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi.) Görülen hizmetler. Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri.

hidemat-ı mahlukat / hidemât-ı mahlûkat

  • Yaratıkların hizmetleri.

hidemat-ı meşhude / hidemât-ı meşhude

  • Görülen hizmetler.

hidemat-ı nuriye / hidemât-ı nuriye

  • Nur hizmetleri.

hidemat-ı rabbaniye / hidemât-ı rabbâniye

  • Herşeyin Rabbi olan Allah'a yönelik hizmetler.

hidemat-ı şakka

  • Taş taşımak, toprak kazmak gibi, mahkûmlara yaptırılan ağır hizmetler.

hidemat-ı tesbihiye / hidemât-ı tesbihiye

  • Allah'ı tesbih ve zikirle ilgili hizmetler.

hidemat-ı uhreviye / hidemât-ı uhreviye

  • Âhirete yönelik hizmetler, görevler.

hidmet / خدمت

  • (Bak: Hizmet)
  • Hizmet. (Arapça)

hidmetkar / hidmetkâr / خدمتكار

  • Hizmetçi. (Arapça - Farsça)

hıfze

  • (Çoğulu: Hafâyiz) Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
  • Gayret etmek.

hilm

  • Yumuşak huylu olmak, kızmamak. Gücü yettiği halde affetmek.
  • Yumuşaklık, kızmama.

hınak

  • (Tekili: Hanak) Kızmalar, darılmalar, kin tutmalar, haset etmeler.

hipnotizma

  • (Bak: İpnotizma)

hirbiz

  • (Çoğulu: Harâbize) Mecusilerin ateşinin hizmetkârı.

hisarlı

  • Hisarla çevrili yer.
  • Hisarda oturan, kalede mukim.
  • Ask: Sınırlarda bulunan şehir ve kalelerde topçuya ait hizmetlerde kullanılan bir sınıf asker. Bunlara İstanbul'dan gönderilen "topçuağası" kumanda ederdi. Hisarlılar, bölük ve ortalara ayrılmamıştı. Sayıları sınırlı ve sabit

hizb-i kur'ani / hizb-i kur'ânî

  • Kur'ân'ın taraftarları, hizmetkârları.

hizb-ül kur'an

  • Kur'an Cemaatı. Kur'an'a ciddi ve samimi olarak bağlanıp, ona hizmet için mücahidane bir surette çalışan ve fenâlıklardan korunan müslümanların topluluğu ve cereyanı.
  • Kur'an'ın bir cüz'ünün dörtte biri.
  • Zikir ve dua için Kur'an'dan alınmış bir kısım âyetler.

hizbü'l-kur'an / hizbü'l-kur'ân

  • Kur'ân'daki iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmetini yürütenler.

hizbü'l-kur'ani / hizbü'l-kur'ânî

  • Kur'ân'a hizmet eden, onun hakikatlerini yaşayıp yaşatmaya çalışan grup.

hizbül-kur'an / hizbül-kur'ân

  • Kur'ân taraftarları, Kur'ân hizmetkârları.

hizbullah

  • Allah'a bağlı olan topluluk; Kur'ân ve iman hizmetinde bulunanlar.

hizmet / خدمت

  • Hizmet, görev yapma. (Arapça)
  • Hizmet etmek: Görev yapmak. (Arapça)

hizmet-i aliye / hizmet-i âliye

  • Yüce hizmet.

hizmet-i askeriye

  • Askerlik hizmeti.
  • Askerlik hizmeti. Askerlik vazifesi.

hizmet-i bendegane / hizmet-i bendegâne

  • Kölecesine hizmet etmek.

hizmet-i diniye / hizmet-i dîniye

  • Dine ait hizmet.

hizmet-i esrar-ı kur'aniye / hizmet-i esrar-ı kur'âniye / hizmet-i esrâr-ı kur'âniye / خِدْمَتِ اَسْرَارِ قُرْاٰنِيَه

  • Kur'ânın sırlarının hizmeti.
  • Kur'ânın sırlarına dâir hizmet.

hizmet-i fıtriye

  • Yaratılıştan gelen hizmet.

hizmet-i ilmiye

  • İlme hizmet.

hizmet-i ilmiye ve diniye

  • İlim ve din hizmeti.

hizmet-i iman

  • İman hizmeti.

hizmet-i iman ve kur'an / hizmet-i iman ve kur'ân

  • İman ve Kur'ân hizmeti.

hizmet-i imaniye / hizmet-i imâniye

  • İmana ait hizmet. İman ve Kur'an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak.
  • İman hizmeti.

hizmet-i imaniye ve kur'aniye / hizmet-i imanîye ve kur'ânîye

  • İman ve Kur'ân ile ilgili hizmet.

hizmet-i islamiye / hizmet-i islâmiye

  • İslâm dinine hizmet.

hizmet-i islamiye ve vataniye / hizmet-i islâmiye ve vataniye

  • Din ve vatana ait hizmet.

hizmet-i islamiyet / hizmet-i islâmiyet

  • İslâm dinine hizmet.

hizmet-i kudsiye

  • Kutsal hizmet.

hizmet-i kudsiye-i imaniye

  • Mukaddes olan iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti.

hizmet-i kudsiye-i kur'aniye / hizmet-i kudsiye-i kur'âniye

  • Kutsal olan Kur'ân hizmeti.

hizmet-i külliye

  • Büyük ve kapsamlı hizmet.

hizmet-i kur'an ve iman / hizmet-i kur'ân ve iman

  • Kur'ân ve iman hizmeti.

hizmet-i kur'aniye / hizmet-i kur'âniye

  • Kur'ân hizmeti.

hizmet-i kur'aniye ve imaniye / hizmet-i kur'ânîye ve imaniye

  • İman ve Kur'ân hizmeti.

hizmet-i kur'aniye ve islamiye / hizmet-i kur'âniye ve islâmiye

  • İslâmın ve Kur'ân'ın hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmeti.

hizmet-i mevla / hizmet-i mevlâ

  • Dostumuz ve gözeticimiz olan Allah'ın hizmetinde bulunma.

hizmet-i milliye

  • Millî hizmet.

hizmet-i milliye ve vataniye

  • Millete ve vatana hizmet.

hizmet-i neşriye

  • Kur'ân-ı Kerimin hakikatlerini yayma hizmeti.

hizmet-i sadıkane / hizmet-i sâdıkane

  • Sadakatle hizmette bulunma.

hizmet-i sübhaniye / hizmet-i sübhâniye

  • Kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın hizmeti.

hizmet-i ubudiyet / hizmet-i ubûdiyet

  • Kulluk hizmeti.

hizmet-i ukba-dünya / hizmet-i ukbâ-dünya

  • Âhiret-dünya hizmeti.

hizmet-i vataniye / خدمت وطنيه

  • Vatan hizmeti.
  • Askerlik.
  • Vatan hizmeti, vatan borcu.

hizmet-i vataniye ve milliye

  • Millet ve vatan için yapılan hizmet.

hizmetkar / hizmetkâr

  • Hizmetçi.
  • Hizmet yapan kimse. Hizmetçi.
  • Hizmet eden.

hizmetkar-ı emirber / hizmetkâr-ı emirber

  • Emre hazır hizmetçi.

hizmetkarlık / hizmetkârlık

  • Hizmetçilik.

hücre / حجره

  • Odacık. (Arapça)
  • Hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı. (Arapça)

huddam / huddâm

  • Hizmette bulunanlar. Hizmetçiler.
  • Cin taifesinden olan hizmetçi.
  • Hizmetçiler.
  • Hizmetçi, hizmet eden cin.
  • Hizmette bulunanlar.

hüddam

  • İnsana hizmette bulunan cin.
  • Hizmet edenler, hizmet eden cin.

huddam / huddâm / خدام

  • Hizmetçiler. (Arapça)

hulul / hulûl / حُلُولْ

  • İçine sızma.

hulvan

  • Bir kimsenin hizmeti karşılığında, ücretinin haricinde verilen şey.
  • Kızın mihrinden, kişinin kendisi için aldığı miktar.
  • Vermek, bahşetmek.
  • Bir belde ismi.

humanizm

  • (Bak: Hümanizm)

hüsn-ü hizmet / حُسْنُ خِدْمَتْ

  • Güzel hizmet.
  • Güzel hizmet.

ibka

  • Bâkileştirmek. Devamlı etmek. Azletmeyip yerinde bırakmak. Yerinde devamlı etmek.
  • Tayinleri her sene, bir sene müddetle yapılan memurlardan bu müddet bitmeden evvel hizmetleri beğenilenlerin yeniden bir sene için yerlerinde kalmalarına müsaade edilmesi.
  • Mc: Sınıfta bırakmak.<

iç oğlanı

  • Saray hizmetine alınıp devletin çeşitli makamlarına namzed olarak yetiştirilen gençler. İç oğlanı, Yıldırım Bayezid zamanında yeni teşekküle başlayan saray hizmetlerinde bulunmak üzere yeniçerilik için toplanan devşirmelerden ayrılmak suretiyle meydana getirilmiş ve bu usûl sonradan yapılan kanunla (Türkçe)

idealist

  • İdeal ve mefkûre sahibi. (Fransızca)
  • İdealizm felsefesine bağlı kimse. (Fransızca)

iftihar madalyası

  • Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı k

igtiyaz

  • Gazaba gelme, kızma, öfkelenme.

igtizab

  • Gücenme, kızma, gazaba gelme, darılma.

ıhtidam

  • Hizmet etmek.

ihtimal

  • (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek.
  • Kabul eylemek.
  • Yükselip götürmek.
  • İhsana mukabil şükretmek.
  • Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek.

iltihat

  • Öfkelenme, kızma, gazaba gelme, hiddet etme.

imam-ı a'zam

  • (Hi: 80-150) Hanefi Mezhebinin imamı. Asıl ismi: Ebu Hanife Nu'man bin Sâbit'tir. Bağdatlı olup Abbasiler devrinde yaşamıştır. Fıkıh ilminin en ileri geleni olup, bu ilmin tedvin ve tervicinde çok büyük hizmet etmiştir. Böyle zâtların vicdan-ı umumiye nezdinde idareyi, hak ve adalette selâmet için,

imam-ı ca'fer-i sadık / imam-ı ca'fer-i sâdık

  • (Hi: 83-148) Hazret-i Ali'nin (R.A.) torununun torunudur. Medine-i Münevvere'de yaşamıştır. Annesi, Hazret-i Ebu Bekir'in soyundandır. Mânevi nüfuzu çok ileri idi, dine büyük hizmetleri görüldü. Demiştir ki: "Kim nefsi için nefsi ile mücâhede ederse, keramete kavuşur, kim de Allah için nefsi ile müc

iman hizmeti

  • İman hakikatlerini yayma hizmeti.

imtiyaz madalyası

  • 2. Abdülhamid'in 11/10/1885 tarihli emriyle devlet ve memleket yararına hizmet edenlere, vazifeyle gönderildikleri yerde başarı gösterenlere verilmek üzere çıkarılan madalya. Altun ve gümüşten olmak üzere iki çeşit olan bu madalyaların ön yüzünde II. Abdülhamid'in "Elgazi" tuğrası, bunun altında sal

infial / infiâl

  • Hareketlenme, kızma.

inhirat

  • Bilmediği bir işe danışmadan girişme.
  • Zarar verme, ziyana sokma.
  • İpliğe boncuk dizme.
  • Beden çelimsizlenip zayıflama.
  • Bir yola süluk etme, girme.

inhisar-ı hizmet

  • Hizmeti tekeline alma.

insaniyetperver / اِنْسَانِيَتْ پَرْوَرْ

  • İnsanları ve insanlara hizmet etmeyi seven.
  • İnsanlığa hizmet etmeyi seven.

insifa'

  • (Nısıf. dan) Bir şeyin ortası.
  • Bir şeyin yarısını alma.
  • Gündüzün ortası.
  • Hakka hizmet.
  • Adaletle mukabele etmek. Mazluma yardım edip zâlimden hakkını almak.

intişar-ı hizmet

  • Hizmetin yayılması.

inziva

  • Feragat edip bir tarafa çekilmek. Bir işe karışmamak. Dünya işlerini bırakmak. Süfli ve hevesi işleri bırakıp ilm-i Kur'an ve imanla, ibadet ve taatla, Kur'ân ve imana hizmetle vakit geçirmek.

irtişah

  • (Reşha. dan) Sızma, terleme.

istibdad / istibdâd

  • Baskı, despotizm.

istibvar

  • Hırslanma, hiddetlenme, kızma, öfkelenme.

istihdam / istihdâm / استخدام / اِسْتِخْدَامْ

  • Bir hizmette kullanmak, hizmete almak, hizmet ettirmek.
  • Edb: Bir çok mânâsı olan bir kelimenin her mânâsına muvâfık kelime söylemek. Meselâ: "Avcınızın attığı da, sözleri de saçma idi" cümlesinde olduğu gibi.
  • Hizmet ettirme.
  • Hizmet ettirme.
  • Hizmete alma. (Arapça)
  • Hizmette kullanma.

istihdam-ı ilahi / istihdam-ı ilâhî

  • Allah'ın hizmet ettirmesi, görevlendirmesi.

istihdam-ı rabbani / istihdam-ı rabbânî

  • Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın çalıştırması, hizmet ettirmesi.

istihdam-ı rahmani / istihdam-ı rahmânî

  • Rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah'ın çalıştırması, hizmet ettirmesi.

iştirakiyye / iştirâkiyye / اشتراكيه

  • Komünizm. (Arapça)

istişat

  • (Şatt. dan) Çok kızma, öfkelenme, gazaba gelme.
  • Coşma, taşma.
  • (Kuş) hızla uçma.

ıtk ala mal / ıtk alâ mal

  • Bir köle veya cariyenin kitabet suretiyle olmaksızın cins ve miktarı malum bir mal veya muayyen bir hizmet mukabilinde azad edilmesidir. Buna "Itk alâ cu'l" da denir.

ittihad-ı islam / ittihâd-ı islâm / اتحاد اسلام

  • Panislamizm.

ıyal / ıyâl

  • Bir kimsenin bakmak (geçindirmek) zorunda olduğu kimseler: Zevce (hanım), çocuklar (erkek ve kız), ana-baba, hizmetçi.

ızmar

  • (İzmâr) Kalbde gizlemek, saklamak. Belli etmemek.

izmar

  • (Bak: Izmar)

izmirli'ler

  • İzmirli Hakkın Efendi gibi büyük zâtlar.

izn

  • (İzin) Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak.

kalıb

  • (Ka, uzun okunur) Hususi bir biçim, bir şekil alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç. (Buz kalıbı, çizme kalıbı gibi)
  • Hususi surette dökülmesi istenen şeylere mahsus zarf.
  • Beden, vücut, gövde.
  • Şekil ve suret nümunesi, örnek.
  • Bir kalıba dökülmüş vey

kamarot

  • Vapurlarda kamaraların hizmetini gören adam.

katv

  • Hizmet.

keramet-i hizmet-i kur'aniye / keramet-i hizmet-i kur'ânîye

  • Kur'ân hizmetinin kerameti, olağanüstülüğü.

kılavuz

  • Yol gösteren, rehber.
  • Vapurlara yol gösteren.
  • Bazı hayvan katarlarının önüne düşüp, onları sevkeden hayvan.
  • Eskiden evlenme işlerine vasıtalık eden kadınlar.
  • Düşman hakkında mâlumât edinmek için ordu hizmetinde kullanılan kişiler.
  • Okçuluk müsabakaların

kızıl tehlike

  • Komünizm.

köle

  • Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek. (Türkçe)

komünist

  • Komünizm akımını benimseyen kişi.

komünist komitesi

  • Komünizmi yaymak için oluşturulan gizli birlik.

komünizm

  • Komünizm (Latince kökenli communis - ortak, evrensel); üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız ve devletsiz bir toplumsal düzen ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir. (Fransızca)

kudsiyet-i hizmet

  • Hizmetin kutsallığı.

kul

  • De, söyle, bildir (meâlinde emirdir). Türkçede "Kul", emir dinleyen hizmetkâr, Allah'ın mahlûku, Allah'a itaat ve ibadet eden veya köle mânasındadır.
  • İbâdet eden, itâat eden, hizmet eden, canlı mahlûk (insan, melek ve cin).
  • Köle.

külfet-i hizmet

  • Hizmet yükü.

kur'an hadimi / kur'ân hâdimi

  • Kur'ân'ın hizmetçisi, ilan edicisi.

kürek cezası

  • Tanzimattan önce ve yelkencilik devrinde işledikleri ağır cürümden dolayı harp gemilerinden kürek çekmek üzere gemi hizmetine verilen kimseler. Bu gibiler, gemilerde kürek çektikleri için bu tâbir meydana gelmiştir.

küriz

  • Hizmetkâr, hâdim, hademe. (Farsça)

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

laedri / laedrî

  • Bilmiyorum. (Eski zamanda şüpheci olup hiç bir şeye inanamıyan sofestailere Lâ edriye denirdi. Septisizm.

lezzet-i hizmet-i imaniye

  • İman hizmetindeki lezzet.

maabid

  • (Tekili: Meâbid - Mabed) İbadet edilen yerler. Mâbetler.
  • (Abd) Hizmetçiler. Kullar.

maddiyun fikri

  • Maddecilik, materyalizm.

maddiyunluk

  • Materyalizm; herşeyi madde ile açıklamaya çalışma.

maddiyyunluk

  • Maddecilik, materyalizm, herşeyi madde ile açıklamaya çalışma gayreti.
  • Maddecilik, materyalizm, maddeden başka her şeyi inkâr eden dinsiz felsefeciler.

magzebe

  • Hiddetlenme, öfkelenme, kızma.
  • Hiddet ve gazabı icâb ettiren şey.

mahdum

  • Oğul, kendisine hizmet edilen.
  • Oğul. Evlâd.
  • Kendisine hizmet olunan. Efendi.

mahin

  • (Çoğulu: Mihne-Mihan) Hizmetkâr.

mahmuz

  • (Mihmaz. dan) Binilen hayvanın sür'atini arttırmak maksadıyla dürtme için potin yahut çizmenin ökçesine takılan demirden yapılmış âlet.
  • Kovanların çerçevelerine peteği tesbit etmek için kullanılan mâden tekerlekçik.
  • Bir yapıyı veya duvarı, dıştan beslemek için kullanılan dest

makam-ı hizmet

  • Hizmet makamı. İş görme yeri.

mansıb

  • (Nasb. dan) Devlet hizmeti.
  • Memuriyet.
  • Bünyad. Merci'.

mansubin / mansubîn

  • (Tekili: Mansub) Memuriyette bulunanlar. Hizmette olanlar.

martulos

  • (Martoloz) Osmanlı Devletinin teşekkülü sıralarında ve yeniçeri teşkilâtından önce, Hristiyanlardan, ordunun geri hizmetlerinde çalışmış olan teşekküllerden biridir. Silâhlanmış kişi mânasında Rumca bir kelimedir.
  • Eskiden Tuna gemicileri, korsanı mânasında da kullanılmıştır.

matris

  • Dizilmiş harflerin hususi bir mukavva üzerine alınan kalıbı. (Fransızca)
  • Dizme makinelerinde harf kalıbı. (Fransızca)

me'murin / me'murîn

  • (Tekili: Me'mur) Devlet hizmetinde bulunan kimseler. Me'murlar.

me'muriyet

  • Me'murluk. Vazife, görev, hizmet.

medrese-i yusufiye

  • Hz. Yusuf'un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur'ân'a hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane.
  • Hz. Yusuf'un (A.S.) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinâye olarak, İmân ve Kur'an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isim.

medyum

  • (Medyom) Lât. İspirtizmacılık için vasıtalık eden.

mehdi / mehdî

  • Hidayete eren ve hidayete vesile olan, âhirzamanda eserleri ve talebeleriyle îmana hizmet ederek yeryüzünü nurlandıran büyük ve nuranî âlim.

mehmed akif

  • (1873-1936) Şiir ve manzumeyi sırf İslâmiyete hizmet için yazdı. İlk Türkiye Büyük Millet Meclisinde İstiklâl Marşı manzumesi kabul edilerek milletin mâneviyatına büyük faydalar sağladı. Çanakkale Şehidlerine hitaben yazdığı manzumesi de aynı mahiyettedir. Bu İslâm mücahidinin şiirleri Safahât isiml

mehn

  • Hizmet.
  • Mübtezellik, değersizlik.

mejdek

  • Mîlâdî dördüncü asırda İran'da komünizmi ilk kuran şahıs.

memluk

  • Köle. Kul. Esir. Bende. Hizmetkâr.
  • Birinin malı olan.

memlukiyyet

  • Esirlik. Hizmetkârlık. Kulluk. Kölelik.

menasıb

  • (Tekili: Mansıb) Devletin başlıca hizmetleri. Makamlar, rütbeler, pâyeler.

menasıb-ı seyfiye

  • Askerlik hizmetleri.

menaşir

  • (Tekili: Minşâr) Testereler.
  • (Menşur) Tar: Padişâhın verdiği vezirlik veya müşirlik fermanları.
  • Mat: Prizmalar.

menfez / مَنْفَذْ

  • Sızma yeri.

menşur / منشور

  • Ferman. (Arapça)
  • Prizma. (Arapça)

menzam

  • (Çoğulu: Menâzım) Çeşitli şeyleri bir yere dizmek.

merzuf

  • Ateş ile kızmış taş üzerinde pişirdikleri et.

mesatır

  • (Tekili: Mistar) Cetveller, mistarlar. Çizgi çizme için kullanılan âletler.

mesbuk-ül hidme

  • Hizmet ve emeği geçmiş.

meslek ve meşrep erbabı / meslek ve meşrep erbâbı

  • İslâma hizmet yolunda kendilerine göre bir metod ve yöntem takip eden ehil kişiler ve önderler.

mezamir

  • (Tekili: Mızmar) Koşu meydanları.

mifer

  • Hizmetkâr, hizmetçi.

mihaz

  • Çizme mahmuzu.

mıhdame

  • Hizmeti çok olan kişi.

mihmandar

  • Misafire hizmet ve yardım eden. Misafiri ağırlayan. (Farsça)

mihmez

  • Çizme mahmuzu.

mıkneva

  • Hizmet eden, hizmetçi.

milliyetperverlik

  • Milliyetçilik, nasyonalizm. (Arapça - Farsça - Türkçe)

mincere

  • Soğuk suya harâret veren kızmış sıcak taş. (O suya "necire" derler.)

minsaf

  • (Çoğulu: Menâsıf) Hizmetkâr, hizmetçi.

mistik

  • Mistisizm ile âlâkalı. (Fransızca)
  • Fls: Bâtıni. Kalben çok dindar. Sofi. (Fransızca)

mu'atebe / mu'âtebe

  • İtâb etme, kızma, azarlama.

muavenet-i hayriye

  • Hayırlı işlerde ve hizmetlerde yardımlaşma.

mücahede

  • (Çoğulu: Mücahedât) Cihad etme.
  • Din düşmanına karşı koyma. Çarpışma.
  • Uğraşma. Çalışma. Gayret gösterme.İslâmiyette mücahedenin ehemmiyeti hakkında Deylemî'den (R.A.) mervi Hadis-i Şerif meâli: "Allah bir kulu sevdiği vakitte onu Zât-ı Uluhiyetine hizmet etmek için seçer. Onu

müdavi / müdavî

  • Tedavi eden. İyileştirmeğe hizmet eden. İlâç veren.

müftehir

  • (Fahr. dan) İftihar eden. Öğünen.
  • Sırf Allah rızası için menfaatsiz hizmet eden.
  • Şanlı, şerefli.

mugazıb

  • Gadap etmek, kızmak, hiddetlenmek.

muhademe

  • Hizmet etmek.

muhted

  • (Hadd. dan) Hiddetlenmiş, kızmış.
  • Keskin. Keskinleşmiş.

muhzır

  • (Huzur. dan) Eskiden şeriat mahkemelerinde mübâşir hizmetini gören kimse. Alâkalı kimseleri mahkemeye çağırmaya memur kişi.

muk

  • Göz pınarı.
  • Akılsızlık.
  • Kanatlı karınca.
  • Mest üzerine giyilen çizme.

mükafat / mükâfat

  • (Kifâyet. den) Bir hizmet veya muvaffakiyete ve iyiliğe karşı verilen karşılık.
  • Berâberlik.
  • Takdirnâme.

mukarreb

  • (Kurb. dan) Yakınlaşmış. Yakınlaştırılmış. Yakın.
  • Büyük zât veya padişah gibi kimselere hizmette yaklaşmış olan.

mükatebe / mükâtebe

  • Yazışma. Mektuplaşma. Birbirine yazma.
  • Fık: Azâd edilmesi, bazı şartlara -mal kazanmak veya bir müddet hizmet etmek gibi neticeye- bağlı olan köle veya câriye ve bu azad hususunda yapılan mukavele.

mülazım

  • Bir kimseye bağlı gibi olan.
  • Maaşsız acemilik hizmeti.
  • İlmiyyede: Medrese tahsilini bitirip icazet alan. Stajyer.
  • Eskiden askerlikte yüzbaşıdan aşağı rütbelerin derecesi, ünvanı.

müragame

  • Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.

müsahhar

  • (Sihriyy. den) Fetih ve teshir olmuş, ele geçirilmiş. Zaptedilmiş. İtaat ve hizmete alınmış.

musahhar-ı pürnur

  • Nurlu, nur saçan hizmetkâr.

müsbet hizmet

  • Yol göstermek, yardım etmek gibi olumlu ve yapıcı hizmet.

müşebbihe

  • Fls: İnsan biçiminde ilâh tasavvur edip suretlendiren bâtıl bir inanış. (Antropomorfizm) Mücessime de denir.

müsekken

  • Ateşle kızmış su.

müstahdem / مستخدم

  • Ücretle çalışan, hizmette bulunan, hademe.
  • Hizmet eden.
  • Çalışan, hizmet eden. (Arapça)

müstahdemin / müstahdemîn / مستخدمين

  • Çalışanlar, hizmet edenler. (Arapça)

müstahdim

  • Hizmette kullanan, istihdam eden.

müstahfız

  • Tar: Yeniçeriliğin kaldırılmasından evvel, kale, hisar ve memleket muhafazasında bulunan kimseler hakkında kullanılan bir tabirdi. İlk zamanlardaki müstahfızlık, daim hizmet hâlinde olduğu için kendilerine timar verilirdi. Sonraki müstahfızlık ise, harp gibi lüzum görüldüğü zaman askerlik hizmetine

mütegayyiz

  • (Gayz. dan) Öfkelenen, kızan, tegayyüz eden, gazaba gelen. Kızgın, kızmış kimse.

mütehaffif

  • Ayağa mest veya çizme cinsinden bir şey giyen.
  • Hafifliyen, tahaffüf eden.

muvaffak-un-bilhayr

  • Hayırlı işlerde, hayırlı hizmetlerde bulunmuş ve başarılı olmuş kimse.

muvaffaku'n-bilhayr

  • Hayırlı işlerde, hayırlı hizmetlerde başarılı olmuş kimse.

muvaffakun bilhayr

  • Hayırlı işlerde, hayırlı hizmetlerde başarılı olan.

muvazzaf

  • Vazifeli. Bir işle meşgul.
  • İlk yapılan askerlik hizmeti.

muzafferiyet-i nuriye

  • Nur hizmetiyle elde edilen zafer.

muze

  • Çizme. (Farsça)

muze-duz

  • (Çoğulu: Muze-duzân) Çizmeci, çizme yapan.

muze-duzi / muze-duzî

  • Çizmecilik. (Farsça)

muzmer

  • Gizli, saklı, örtülü. İzmar edilmiş. İçinde saklı kalmış.

muzmir

  • Meydana çıkarmayan. İçinde saklayan. İzmar eden. Gizli tutan.

nagr

  • Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
  • Kin tutmak.
  • Çömlek kaynamak.

nakl

  • Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek.
  • Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivâyet etmek.
  • Bir dilden başka dile çevirmek, terceme etmek.
  • Eski mest ve çizme.
  • Yırtık elbiseyi yamamak.

nalçe

  • Küçük nal.
  • Yemeni, çizme gibi ayakkabılara vurulan hafif demir parçaları.

nasaf

  • Hizmetçi, uşak.

nasafe

  • Hizmet etmek.

nassiye

  • (yun: Dogmatizm) Fls: Bir görüşün doğruluğuna peşin olarak inanan ve bu inanışlarını tenkide tabi tutmayanların düşünüş tarzı. Son heceleri .. izm ile biten görüşler, taraftarlarınca peşin olarak kabul edildiklerinden birer dogmatik görüş örneğidir. Meselâ; komünizm, materyalizm, darvinizim, birer d

nazm / نظم

  • Kelimeleri inci gibi yanyana dizmek.
  • Dizme. (Arapça)
  • Düzenleme, tertip etme. (Arapça)
  • Vezinli ve kafiyeli söz söyleme. (Arapça)

nazm ve rapt

  • Dizme, tertip etme ve bağlama.

nefs-i hizmet / نَفْسِ خِدْمَتْ

  • Hizmetin bizzat kendisi.
  • Hizmetin kendisi.

nekkad

  • Bir şeyin iyisini kötüsünü seçen kimse.
  • Paranın sağlamını kalpından ayıran.
  • İmam, hatib ve kayyum gibi hizmet sahiblerinin, vazifelerine devam edip etmediklerini murakabe ve devam etmiyenlere tenbihat, icra ve devamsızlıkları tesbit eden vazifeli kişi.

neşf

  • İçmek, suyu emerek içmek.
  • Sızmak. Sünger gibi sızmak.
  • Suyu çekmek.

netaic-i hidemat / netâic-i hidemat

  • Hizmetlerin neticesi.

neth

  • Terlemek, sızmak.

netice-i hizmet

  • Hizmetin sonucu.

nüfuz / nüfûz / نُفُوذْ

  • İçine sızma.

öfke

  • Kızma, sinirlenme, hiddet.

organ

  • t. Uzuv. Canlılarda belli bir vazifeyi yapmak için bir arada yaratılmış nesiclerin teşkil ettiği vücud parçası. (El, ayak, baş, göz.. gibi)
  • Bir fikre, bir gayeye hizmet için çalışan.
  • Âlet.

paşalı

  • Paşa ünvanını alan vezir ve beylerbeyi gibi büyük devlet adamlarının hizmetinde bulunan gedikli ağalar.

payzen

  • .f Ayağına pranga vurulmuş. Forsa, deniz esiri.
  • Suçlu.
  • Esir.
  • Hizmetçi, uşak.

perestar

  • (Çoğulu: Perestarân) Hizmetçi. (Farsça)
  • Kul. (Farsça)
  • Tapan, tapıcı. (Farsça)
  • Dalkavuk. (Farsça)

perestaran / perestarân

  • (Tekili: Perestar) Kullar, köleler. (Farsça)
  • Hizmetçiler. (Farsça)
  • Dalkavuklar, yaltakçılık yapanlar. (Farsça)
  • Tapanlar, tapıcılar. (Farsça)

perestari / perestarî

  • Hizmetçilik. (Farsça)
  • Kulluk. (Farsça)
  • Tapıcılık. (Farsça)
  • Dalkavukluk. (Farsça)

pergar / pergâr

  • Pergel. Dâire çizmeğe mahsus âlet. (Farsça)
  • Pergel, daire çizmeye yarayan âlet.

pesrev

  • Arkadan gelen. (Farsça)
  • Uşak, hizmetçi. (Farsça)

posta

  • İtl. Bir yere gelen veya bir yerden gönderilen mektup ve emânetlerin hepsi.
  • Bu emânetleri toplayan ve dağıtan idare ve onun yeri.
  • Belli zamanlarda sefer yapan ve çok zaman posta taşıyan vasıta.
  • Takım, kol.
  • Hizmet nöbetinde bulunan er.
  • Sefer.

pozitivist

  • Fls: Pozitivizm taraftarı. (Fransızca)

raa'

  • Boğazına hizmet eden adi insan.

rabia-i adeviye

  • (Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir veliye

radif

  • Kızmış taşla ısıtılan süt.
  • Kızmış taş üzerine pişirilen et. (Merzuf da derler.)

realist

  • Fls: Hakikatçı. Nefs-ül emre uygun düşünen. Realizm taraftarı. (Fransızca)

remza'

  • Güneşin tesiriyle kızmış taş.

reşh

  • Sızma, terleme, sızıntı.

resm / رسم

  • (Resim) Yazma, çizme, desen.
  • Eser, iz, nişan, alâmet.
  • Suret.
  • Tertib. Tarz, üslub.
  • Fotoğraf resmi.
  • Âdet, usul, tavır, davranış.
  • Alay, merâsim.
  • Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.
  • Resim. (Arapça)
  • Çizme. (Arapça)
  • Fotoğraf. (Arapça)
  • Tören. (Arapça)
  • Usül. (Arapça)
  • Vergi. (Arapça)

resye

  • Romatizma.

rih

  • Rüzgar, yel.
  • Sızı, romatizma.
  • Mc: Galebe, kuvvet. Rahmet.
  • Devlet. Hoş ve iyi şey.
  • Koku.

ruh-u hizmet

  • Hizmet ruhu.

sa'deddin-i taftazani / sa'deddin-i taftazanî

  • (Hicr: 722-792) Horasan taraflarında Teftazan'da doğdu. İslâmiyete kıymetli eserleriyle hizmet eden büyük âlimlerdendir. Asıl ismi Ömer oğlu Mes'ud'dur.

sadaka-i cariye / sadaka-i câriye

  • Hayrı, sevabı dâimî olan sadaka. Sevabı öldükten sonra da devam eden hayırlı ameller. (Kur'an ve iman hizmeti gibi.)

sadaka-i fıtr

  • Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka. Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir. Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır veri

sadin

  • (Çoğulu: Sedene) Kapıcı. Perdedar.
  • Kâbe hizmetçisi.

saff

  • Bir sıra dizilmiş şey, bir şeyi sıra ile uzun uzadıya dizmek.
  • Câmide cemâatın sırası.

safra

  • Sarı.
  • Karaciğere bağlı öd kesesi içindeki yeşilimsi sarı ve acı su ki, yağların hazmına hizmet eder.

sahire

  • İçine kızmış taş koyup kaynatılan ve üstüne yağ döküp içilen süt.

şatır

  • (Şetaret. den) Neş'eli. Şen.
  • Çevik. Hizmete koşup, her işe hazır bulunan.
  • Vaktiyle vezirlerin yanında giden asker.

sebat

  • Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak.
  • Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak.
  • Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.

seden

  • (Sedâne) Hizmet.

sehv-i tertib

  • Tertib yanlışı, dizme yanlışı.

şem'un

  • Hz. İsa'nın (A.S.) havarilerindendir. Petros veya Sen Piyer de denir. Antakya kilisesini yaptırmıştır. Mi: 65'de Roma'da Neron tarafından hapsedilmiş ve çarmıha gerilerek şehid edilmiştir. Hristiyan âlemine büyük hizmeti vardır. Esas adı, Şem'un-us Safâ'dır.

şeref

  • Yükseklik, yücelik. Büyüklük.
  • İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam sâhibi olma.
  • Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma.
  • İftihâr, övünme.
  • Yükseklik, büyüklük, yüksek mertebe. İnsanlar arasında geçerli ve makbûl olma. Cenâb-ı Hakk'a itâat ve yüksek hizmeti ile çok ihsâna mazhâr olma, iftihâr.

sergerm

  • Kızgın, öfkeli. Kafası kızmış. (Farsça)
  • Neşeli. Sarhoş. Mest. (Farsça)

sermaye-i ilmiye-i evveliye-i bendegane / sermaye-i ilmiye-i evveliye-i bendegâne

  • Hizmetkârınızın önceki ilmi, ilmî varlığı.

sery

  • Davarı iyi gütmek.
  • Yıldırımın parlayıp çakması.
  • Kurt, eşine çıkmak.
  • Hiddetlenmek, kızmak.

setv

  • (Çoğulu: Setavât) Hamle etmek.
  • Kahretmek.
  • Hiddetlenmek, kızmak, gadap etmek.

şiddet-i hizmet

  • Hizmetin zorluğu.

sifsir

  • (Çoğulu: Sefâsir-Sefâsire) Simsar. Bir şeyi alıp satan.
  • Zarif, zerâfetli.
  • Hizmetçi, hâdim.
  • Tabi, itaat eden, uyan.

simya

  • Adi madenleri altın madenine çevirmek gayesini güden bir çalışma. Bu çalışma bir takım maddelerin bulunmasına sebep olduğu için kimya ilminin ilerlemesine hizmeti dokunmuştur.

sipahi

  • Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ed

siper-i saika / siper-i sâika

  • Yıldırımdan korunmak için gemilerle, minarelere ve büyük binalara konan âlet. Paratoner.Gemilerde direklerin şapkalarına konulur ve üzerlerine, bir ucu denize kadar sarkıtılmış bakır tel bağlanır. Direkleriyle teknesi ağaç olmayan gemilerde tel yoktur. Telin gördüğü nakil hizmetini geminin demir kıs

sıraf

  • Hayvanın kızmakla erkeğini araması.

sırran tenevveret

  • Gizli ve sır perdesi altında parlama, hizmeti yaygınlaştırma.

sırren tenevveret

  • Gizli ve sır perdesi altında parlama ve hizmeti yaygınlaştırma.

sırrentenevveret

  • Görünmeden nurlandırma, îman hakikatlarını örtülü hizmetlerle yayma.

sofestai / sofestaî

  • Septisizme mensup, şüpheci, inkârcı.
  • (Sevfestâi) Kâinatın yaratıcısını, Cenab-ı Hakkı kabul etmemek için herşeyi inkâr eden. Müsbet veya menfi hiç bir hükme varmayan, daima şüphe içinde kalmayı esas alan felsefi bir doktrinin (Septisizm) mensubu. Septik. Alemde hakikat namına hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar

sofizm

  • Fls: Sofestaiye. Safsatacılık. Alemde hakikat olarak hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar ederek zevk ü safâ ve şiir gibi şeylerle eğlenmeği tercih eden bâtıl bir meslek. İnâdiye, indiye ve Lâedriye "Septizm" adlarıyla üç kısma ayrılırlar. (Mesail-i İlm-i Kelâm'dan) (Fransızca)

sosyalist

  • Sosyalizm taraftarı.
  • Sosyalizm taraftarı olan. (Fransızca)
  • Sosyalizme inanan, toplumcu.

şüheda / şühedâ

  • Şehîdler, vatan, din ve milletine hizmette ölenler.

suhriyen

  • (Sıhriyya) Musahhar kılınan, hizmette çalıştırılan.
  • Gülünç olan.

sultan-ül-ulema / sultân-ül-ulemâ

  • İzzeddîn bin Abdüsselâm ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin babası gibi birçok İslâm âlimine, derin ve geniş ilimleri ve İslâm'a hizmetleri sebebiyle verilen lakab (isim).

suret-i hizmet

  • Hizmet şekli.

sütre

  • Namaz kılarken imâmın veya yalnız kılanın sol kaşı hizâsında, önüne diktiği yarım metreden uzun çubuk. Çubuğu dikmeyip, secde yerinden kıbleye doğru uzatmak veya çizgi çizmekle de olur.

ta'bid

  • Mükerrem etmek.
  • Katran bulaştırmak.
  • Hizmet etmek.
  • Zelil etmek.
  • Zelil etmek, kepaze yapmak.

ta'tir

  • Dizmek.

tab'aniyye / tab'âniyye / طبعانيه

  • Natüralizm. (Arapça)

tagayyüz

  • Gayzlanma, kin besleme.
  • Kızma, hiddete gelme.

tagayyüzat

  • Hiddetlenmeler. Kızmalar.

tagzin

  • Hışım etmek, kızmak.
  • Buruşturmak.

tahallüb

  • Sızma. Ter çıkarma.
  • Sütlenme. Süt peyda etme.
  • İmrendiğinden ağzının suyu akmak.
  • Pâre pâre etmek, dağıtmak, parçalamak.

tahallül / تَخَلُّلْ

  • Araya girme, içine sızma.

tahdim

  • Hizmet ettirmek.
  • Atın ayaklarının beyazlığı dirseklerinden aşağı olmak.

tahtit

  • (Hatt. dan) Çizme. Çizgi ile belli etme.
  • Çizgi.

tanzim

  • (Nazım. dan) Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek.
  • Düzenlemek. Tertiblemek.
  • Islah etmek.
  • Manzum veya mensur olarak yazmak.

tard

  • Sürme, kovma, uzaklaştırma.
  • Mektebden veya vazifeden uzaklaştırma. Hizmetten çıkarma.

tasfif

  • (Çoğulu: Tasfifât) (Saff. dan) Sıralama, saf saf dizme.
  • Sağ elinin ayasını sol elinin arkasına vurmak.

tebertum

  • Büyüklük taslama.
  • Hiddetlenme, öfkelenme, kızma.

tecerrüd

  • Soyunma, çıplak olma.
  • Evli olmama.
  • Tas: Mâsivadan alâkasını kesip, Allah'a müteveccih olup, ibadet ü taatla meşgul olma.
  • İman ve İslâmiyete mücahidane ve fedakârane bir tarzda hizmetle iştigal etme.
  • Herşeyden boş olma.

tecrübe-i hizmet

  • Hizmet deneyimi.

tecyiş

  • Askerleri dizmek.

tefa'

  • Hiddet ve gadap etmek, öfkelenmek, kızmak.

tefte

  • Hararetli, kızgın, kızmış. (Farsça)

tegaddüb

  • (Gadab. dan) Hiddetlenme, öfkelenme, gazaba gelme, kızma.

tegayyüz

  • (Çoğulu: Tegayyüzât) (Gayz. dan) Hiddetlenme, kızma.

tegazün

  • Hışmetmek, kızmak.

tegazzüb

  • (Gazâb. dan) Öfkelenme, hiddetlenme, gazaba gelme, kızma.

tehevvür

  • Çok kızmak, çok öfkelenmek, sertlik; hilmin (yumuşaklığın) zıddı. Gadabın, kızmanın aşırısı. Atılganlık.

tekfur

  • Tar: Bizans İmparatorluğunun valilik derecesindeki idarî hizmetlerinde bulunan kimseler.

telam

  • Hizmetçi talebe.

tenaffut

  • Çok kızma, hiddetlenme.

tensik

  • Nizam üzere dizmek. Nizâma koymak.
  • Edb: Bir ibârede zikredilecek birkaç şeyi sırasıyla irad eylemek. Sıra tertibi ile mânâ yükselirse tensik-i irtifâî, alçalırsa tensik-i inhitatî denir.
  • Düzenli dizme.

teraggum

  • Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.

tereşşuh

  • (Çoğulu: Tereşşuhât) Terlemek, sızmak. Sızıntı. Sızıntı meydana çıkmak.

tereşşuhat / tereşşuhât

  • (Tekili: Tereşşuh) Terlemeler, sızmalar, sızıntı yapmalar.
  • Kulaktan gelme haberler.

terkin

  • Boyama, yazma.
  • Bozulma, bozma. Çizme, silme.

tersim

  • Resmini çizmek. Resmedilmek. Resmini yapmak.

tertib / tertîb / ترتيب

  • (Çoğulu: Tertibât) Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koymak.
  • Tedarik edip hazır ve müheyya kılmak.
  • Bir şeyi bir yere sabit ve pâyidar kılmak.
  • Mertebelere göre davranmak.
  • Hile ile aldatma.
  • Dizme, düzenleme.
  • Düzeltme. Dizme, sıralama, düzene koyma.
  • Hile ile aldatmak.
  • Dizme. (Arapça)
  • Düzen. (Arapça)
  • Hazırlama, düzenleme. (Arapça)
  • Tertîb edilmek: Hazırlanmak, düzenlenmek. (Arapça)
  • Tertîb etmek: Hazırlamak, düzenlemek. (Arapça)

tertip etmek

  • Düzenlemek; dizmek, sıralamak.

tesahhun

  • (Çoğulu: Tesahhunât) Isınma, kızma.

tesfid

  • Kebap yapmak için eti şişe dizme.

tezaggum

  • Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.

tımar

  • Bakım, hizmet.

timar / timâr

  • Bir şeyin devam ve inkişafı için yapılan hizmet. (Farsça)
  • Sipâhiye verilen öşrü alınacak arazi. (Farsça)
  • Osmanlı Devleti'nin geçimlerine ve hizmetlerine âit masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde kendi nâm ve hesaplarına tahsîl selâhiyeti ile birlikte tahsîs etmiş olduğu vergi kaynaklarına verilen isim. Dirlik.

tishan

  • (Çoğulu: Tesâhin) Çizme.

Troçkizm / Troçkist

  • Troçkizm, Marksizm'in Troçki'nin bakış açısıyla yorumlanmasıdır. Aynı zamanda 1917 Ekim Devrimi'nden sonra ortaya çıkmış bir ayrımı ifade eder. Sovyetler Birliği'nde "sol muhalefet" olarak örgütlenmiş, Troçki'nin kurduğu 4. Enternasyonal'le başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Troçkizm'in en önemli unsurları; özgürlüğü ortadan kaldıracak bir sistem olarak görülen "tek ülkede sosyalizmi" fikrinin reddi, dünya devrimi fikri, enternasyonalin gerekliliği, sürekli devrim ve Doğu Bloku ülkelerinin gerçek sosyalizm olmadığı fikirleridir.

    Kaynak: Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Troçkizm


tubal

  • Kızmış bakırdan ve kızmış demirden çekiçle vurulduğunda kopup dökülen parça.

türbedar / türbedâr

  • Türbede hizmet gören, bekçilik yapan kimse.
  • Türbe muhafız ve hizmetkârı. (Farsça)

türbedar-ı nebevi / türbedâr-ı nebevî

  • Peygamberimizin türbesinde nöbet tutan, hizmet eden kişi.

ücahin

  • (Çoğulu: Acâhine) Hizmetkâr.
  • Aşçı. Dost.
  • Deyyus.

ücret / اجرت

  • Bir iş, hizmet, bir şeyden faydalanma veya satılan bir şey karşılığında verilen para veya mal, karşılık.
  • Hizmet karşılığı verilen şey.
  • Hizmet karşılığında verilen para. (Arapça)

uşak

  • Hizmetçi, asker.

üslub

  • Tarz, yol. Biçim. İfade tarzı. Dizmek.

vak'a-i hayriye

  • Tar: Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması münasebetiyle kullanılan bir tabirdir. İlk önceleri büyük hizmetleri görülen Yeniçeriler, zamanla nizam ve intizamlarını kaybettikleri gibi, son zamanlarda uygunsuz hareket ve isyanlarla memleketin başına belâ kesildikleri için, ocağın lağvı hayırlı sayılmış ve b

vakf-ı hayat

  • Hayatını vakfetme.
  • Ömrünü tamamen din hizmetine vermek.

vasafe

  • Hizmetkârlık.

vasif / vasîf

  • (Çoğulu: Vusafâ - Vesâif) Hizmetçi, uşak.

vatanperver

  • Vatanını seven. Memleketine hizmet eden. (Farsça)

vazife-i hizmet

  • Hizmet görevi.

vazife-i kudsiye-i kur'aniye / vazife-i kudsiye-i kur'âniye

  • Mukaddes Kur'ân hizmeti.

vazife-i zimmet

  • Üstlenilen vazife, yüklenilen hizmet.

vefhiyye

  • Kilisede kayyımlık hizmetini etmek.

vegir

  • Kızmış taş üstüne koyarak pişirilen et.

vegire

  • Kızmış taş ile sıcaklık verilerek pişirilen süt.

vemd

  • Gazap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
  • Sıcaklığın artması.

vesafet

  • Hizmetkârlık, işçilik.

vesaif

  • (Tekili: Vasif) Hizmetçiler, uşaklar.

vildan / vildân

  • Allahü teâlânın cennettekilere hizmet için nûrdan yarattığı güler yüzlü ve tatlı dilli hizmetçiler.

vusafa

  • (Tekili: Vasif) Hizmetçiler, uşaklar.

yar-ı gar / yâr-ı gar

  • Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın en sâdık sahabesi Hazret-i Ebubekir Radıyallahü Anh'ın ünvanı. Hicret esnasında en tehlikeli bir zamanda mağaraya girdiklerinde Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a sadakatla hizmet ettiğinden bu nam ile anılır.

yusufiye medresesi

  • Hz. Yusuf'un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur'ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane.

zahh

  • Hışım ve gadap etmek, öfkelenmek, kızmak.
  • Kovmak, def'etmek.

zangoç

  • (Ermenice) Kilisenin hizmetlerini gören ve çan çalan kimse.

zemberekvari / zemberekvâri

  • Bir mekanizmanın güç merkezi gibi.

zemec

  • Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
  • Doldurmak.

zeyd bin sabit

  • Sahabe-i Güzinden ve Aşere-i Mübeşşeredendir. Henüz on bir yaşında iken isteği ile İslâmiyet'i kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i kemiklerde yazılı ve hâfızların ezberinde iken bugünkü şeklinde ilk olarak yazan, bu hizmette en büyük hizmet kendisine nasib olandır. Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) kâtipliğini

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın