REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te İncel ifadesini içeren 219 kelime bulundu...

ahlak

  • (Hulk.C.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları. Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim. Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefe.Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine

ahlakıyyat / ahlâkıyyât

  • Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim.
  • Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler.

anatomi

  • Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı. Tıbtaki önemi çok büyüktür.

anef

  • Kabalık (inceliğin zıddıdır).

antropoloji

  • yun. İnsan dediğimiz varlığı inceleyen ilim. İnsan biyolojik özellikleri açısından incelendiğinde biyolojik antropoloji, cemiyet halinde yaşıyan bir varlık olması açısından incelendiğinde sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi, insanın mahiyeti, diğer varlıklardan farkı, hayatının mânası, düny

aşşab

  • (Aşşeb. den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim.

astronomi

  • Gökteki cisimleri inceleyen ilim.

bakteriyoloji

  • yun. Bakterilerin ve umumiyetle mikropların biçimlerini, hususiyetlerini inceleyen bilim.

balistik

  • yun. Merminin ateşlendikten sonra hedefe varıncaya kadar uğradığı te'sirleri tedkik edip inceleyen ilim dalı.

barik-bin / barik-bîn

  • İnce gören, dikkatle inceleyen, bir şeyi iyice gözden geçiren. (Farsça)

beliğ / belîğ

  • Belagâtçi; belâğat ilminin inceliklerini bilen, maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen kimse.

biyofizik

  • Canlıların bünyelerindeki hâdiselerin fizikî cephesini inceleyen ilim kolu.

biyokimya

  • Canlıların kimya ile ilgili yapılarını, tepkilerini, belirtilerini inceleyen bilim dalıdır. 19. Asırda başlatılan bu çalışmalarla proteinler, vitaminler, hormonlar anlaşılır duruma gelindi.

biyoloji

  • yun. Canlı varlıkları inceliyen ilim. Hayvanları inceleyen bölümüne zooloji; bitkileri inceleyen bölümüne botanik denir. Biyoloji, incelediği konulara göre çeşitli isimler alır. Canlının dış yapısını inceleyen: Morfoloji; dokuları inceleyen; histoloji canlıların büyüyüp gelişmelerini: embriyoloji; h

biyonik

  • Canlıların, yaşadıkları muhit içinde değişen şartlara uygun nasıl hareket ettiklerini inceleyerek canlıları model almak suretiyle benzer hareketleri yapabilecek makinelerin yapılması işiyle uğraşan ilim ve fen.

botanik

  • Bitkileri inceleyen biyoloji ilmi.

büleğa

  • Belâgatçılar; belâgat ilminin inceliklerini bilen söz ve ifade uzmanları.

büzaa

  • Kibarlık, incelik, zerafet.

cadde-i tetkik

  • İnceleme yolu.

cerbeze

  • İşleri incelemek, anlamak kuvvetini, lüzumsuz yerlerde kullanmak, ukalâlık etmek, gereksiz aklî yorumlarda bulunmak. Hikmetin aşırısı.

coğrafya

  • Yeryüzünün şimdiki hâlini çeşitli cihetlerden inceleyen ilim. Bölümlerinden olan Fizikî Coğrafyada: Karalarla denizlerin durumları ve iklimleri;İktisadî Coğrafyada: Toprak mahsulleri, sanayi ve ticaret işleri;Siyasî Coğrafyada: Irk, dil, millet hususiyetleri ve devlet sınırları anlatılır.Bunlardan b

dakaik

  • (Tekili: Dakayık) (Dakik) İncelikler. Anlaşılması çok dikkat isteyen incelikler. Çok ince. Anlaşılması dikkat isteyen keyfiyetler.

dakaik-aşina

  • İlmî incelikleri bilen, anlaşılması ve tefhimi müşkül, yüksek ve ince ilmî mes'elelere vâkıf olan. (Farsça)

dakaik-ı fenniye

  • İlmî incelikler. Fennin ince ve güç anlaşılan noktaları. (Farsça)

dakayık / dakâyık / دقایق

  • İncelikler. (Arapça)
  • Dakikalar. (Arapça)

dakika / dakîka / دقيقه

  • İncelik. (Arapça)
  • Dakika. (Arapça)

dakika-bin

  • İncelikleri bilen, ince noktaları gören. (Farsça)

dakika-şinas

  • İnce işleri ve nükteleri anlayan, bir işin incelikleriyle uğraşabilen.

dekaik

  • İncelikler, ayrıntılar.
  • İncelikler.

dekaik-ı harekat / dekaik-ı harekât

  • Hareketlerdeki incelikler.

dekaik-i hikmet

  • Hikmet incelikleri.

dekaik-ı ilmiye

  • İlmin incelikleri.

dekaik-i ilmiye

  • İlmin incelikleri.

dekaik-ı mahiyat / dekâik-ı mâhiyat

  • Bir şeyin iç yüzüne ait incelikler.

dekaik-i mesail-i fer'iye / dekaik-i mesâil-i fer'iye

  • Ana meselelerin kollarına ve en alt konularına yönelik incelikler.

dekaik-i nimet ve hikmet

  • Nimet ve hikmet incelikleri.

dekaik-i san'at

  • Sanatın incelikleri.

dekaik-i şefkat

  • Şefkatin incelikleri.

dekaik-i tasavvurat

  • Düşünce incelikleri.

dikkat / دقت

  • İncelik.
  • İncelik, dakik oluş. Ehemmiyet ve kıymet verme.
  • Duygu ve düşünceyi bir noktada toplama, uyanıklık, incelik.
  • Dakiklik. (Arapça)
  • İncelik. (Arapça)
  • Dikkat. (Arapça)

dikkat-i nazar

  • İnceden inceye düşünme ve bakma. Bakış inceliği.

dirayetli

  • İncelikleri kavrayış gücüne sahip.

embriyoloji

  • yun. Biy: Canlıların başlangıçtan itibaren gelişmesini inceliyen biyoloji ilminin bir bölümü. İkiye ayrılır: 1- Ontogonez: Yumurtadan yavruların meydana gelişini inceler. 2 - Flogenez: Canlıların ilk yaratılışı ile bugünkü şekli arasında meydana gelen değişmeleri inceler. Dünyada başlangıçtan bugüne

erakk-ı hissiyat

  • Duyguların en inceleri. Gizli hisler, ince duygular.

erbab-ı belağat

  • Belağatçılar; belağat ilminin inceliklerini iyi bilen söz ve ifade uzmanları.

etnografya

  • (Etnografi) yun. Kavmiyyat. Kavimlerin, milletlerin gelişmesini, terakkisini ve has vasıflarını inceleyen, onların kültürlerinden bahseden ilim kolu.

etnoloji

  • yun. Kavimleri, ayrı dil ve ırktan toplumların hayat ve özelliklerini inceleyen ilim. Önce hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak için kavimlerin özelliklerini öğrenme ihtiyacını duymuşlar ve onların zayıf damarlarından faydalanmayı düşünmüşlerdir. 19.yy.dan itibaren ilmî gaye ile araştırmalar yapı

etüd

  • İnceleme, tetkik etmek. (Fransızca)
  • Musikide didaktik maksatla bestelenmiş eser. (Fransızca)

evkaf

  • (Tekili: Vakıf) Allah yoluna hizmet için verilip devamlı bırakılan şeyler. Sahibi tarafından şeriata uygun olarak bir hayır iş ve hasenata tahsis olunmuş mülk veya mallar.Osmanlı devletini asırlar boyu kuvvetli bir devlet olarak ayakta tutan kuruluşlardan biri de vakıftır. Osmanlı tarihini inceleyen

faraziye

  • (Hipotez) Var sayma, kabul. Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma. Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir. İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür. Faraziyenin doğrulu

felsefe

  • Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış. Feylesofların mesleği.
  • İlm-i hikmet.
  • Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim.
  • Herkesin hususi fikri. M

fenn-i hayvanat

  • Zooloji ilmi; hayvanları inceleyen ve onlar hakkındaki bilgi veren ilim dalı.

fenn-i hikmetü'l-eşya

  • Felsefe ilmi; varlıkların hikmetlerini inceleyen ilim.

fenn-i menafiu'l-aza / fenn-i menâfiu'l-âzâ

  • Organların yararlarını inceleyen fen, anatomi; canlıların yapısını ve bu yapıyı oluşturan organları inceleyen bilim dalı.

fenn-i nebatat

  • Botanik ilmi; bitkileri inceleyen ve onlar hakkında bilgi veren ilim dalı.

fihi nazarun / fîhi nazarun

  • "Ona bir bakmak, incelemek lâzımdır".

fizyoloji

  • Doku ve organların vazifelerini ve bu görevlerin nasıl yapıldığını inceleyen ilim kolu.

fünun-u kainat / fünun-u kâinat

  • Kâinatı inceleyen ilimler, fenler.

gass

  • İncelik, zavallılık.
  • Biçare, zavallı.
  • Tatsız, yavan.

hendese

  • Geo: şekil bilgisi.
  • Mat: Çizgi, yüzey ve hacim olarak bu üç şeklin özelliklerini ve ölçülerini inceleyen matematik kolu.

herkele

  • İncelik, nezafet, hoşluk, letâfet.
  • İnce, zarif, lâtif, hoş.

hıfzıssıhha

  • (Hıfz-üs sıhha) Sağlıklı yaşamak için doğrudan doğruya kişi ve içinde bulunan çevrenin sağlıkla alâkalı şartlarını tetkik edip inceleyen, gerekli tedbirleri olan ve bu çeşit çalışmalardan bahseden hekimlik kolu veya sağlık bilgisi.
  • Sıhhatini korumak. Sağlığını muhafaza etmek.

hikmet-i hilkat / حِكْمَتِ خِلْقَتْ

  • Yaratılıştaki ilâhî maksad ve incelik.

hikmet-i teşri

  • Kanun yapma hikmeti. Allah'ın emir ve yasaklarında gözetilen Rabbanî incelikler.

hurdedan

  • Nükteleri ve incelikleri anlayan, bilen. (Farsça)

hurdedani / hurdedanî

  • Nükte ve inceliği anlıyan, dikkatli kimse. (Farsça)

hurdeşinas

  • Dikkatli. İncelikleri ve nükteleri anlayan. (Farsça)

iktisad / iktisâd

  • Orta yol, orta hâl. Tutumlu olma, gereği kadar ölçülü harcama.
  • Üretim ve tüketim faâliyetlerinin nasıl düzenlendiğini inceleyen ilim dalı.

ilm-i lügat

  • Bir dilin kelimelerinin tamâmını inceleyen ilim.

ilm-i nahiv

  • Gr. Arapçada cümle yapısını inceleyen ilim dalı.

immisar

  • (İmtisar ile aynı mânâdadır) Süt sağmak.
  • Bir şeyi incelemek.
  • Az olmak.
  • Dağılmak.
  • Hâil, perde.

indettetkik

  • Tetkik sırasında, inceleme anında.

inhaf

  • İnceltme, zayıflatma.

inhidad

  • (Hadde. den) Keskinleşme, incelme, sivri olma.
  • Basılıp ezilme, haddeden geçme.

intikad

  • İyi bilineni kötülemek.
  • Seçip ayırdetmek.
  • Kalp parayı gerçeğinden ayırmak.
  • Tenkid.
  • Fenni veya edebi eserlerin tarafsız bir nazarla incelenmesi sonunda fikir ileri sürülmesi.

işkal / işkâl

  • Sözün kendisinde bulunan bir incelik, derinlik sebebiyle veya bir edebi san'attan dolayı mânâsı, düşünülmeden anlaşılamayacak derecede kapalılık.

islam alimi / islâm âlimi

  • Dînî ilimleri bütün incelikleri ile zamânın fen bilgilerini de lüzûmu kadar bilen âlim.

istidad-ı tahkik ve terakki

  • Delilleriyle inceleme ve ilerleme istidadı, yeteneği.

istidkak

  • İncelemek, dakik olmak.

istidlal / istidlâl

  • Delîl getirme. Akıl ile, düşünerek, inceleyerek eseri (yapılan işi) görerek yapanı; yaratılmışları görerek yaratanı anlamak.

istikra / istikrâ

  • Birey veya olayları tek tek inceleyerek onlardaki ortak vasıfları tesbit etmek sûretiyle çıkartılan genel sonuç; tümevarım, endüksiyon; yani peygamberleri tek tek araştırıp "peygamberliğin sebebi olan küllî esaslar"ı tespit etmek bir istikra işlemidir. İşte bu esaslar Peygamber Efendimizde en mükemm

istikra-i tam / istikrâ-i tâm

  • Tümevarım, endüksiyon; bir bütünü oluşturan parçaların hepsini inceleyerek o bütün hakkında hüküm vermek.

istinfaz

  • Bir yerin bütün her tarafını iyice öğrenebilmek için dikkatle bakma, inceleme.

istinhas

  • Haberi iyice inceleme.

istizraf

  • (Zerafet. den) Zarif görünme, incelik gösterme. Zerafet gösterme.

jeoloji

  • yun. Yerin (Arzın) yapı kütlelerini inceleyen ilim kolu.
  • Yeryüzünün yapısını inceleyen ilim.

kalem

  • (Çoğulu: Aklâm) Kamış. Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış.
  • Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet.
  • İfâde. Üslub.
  • Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet.
  • İnce boya, fırçası.
  • Yazı enva'ı.
  • Resim. Nakış.<

kanunşinas

  • Kanun ve nizam koyan, kanunun inceliklerini bilen. (Farsça)

kazf

  • (Çoğulu: Kızâf) İncelik, zayıflık.

kemal-i tahkik / kemâl-i tahkik

  • Mükemmel tahkik, araştırma ve inceleme.

kesb-i letafet

  • İncelik, nuraniyet kazanma.

keşf-i esrar

  • Sırları keşfetme, incelikleri meydana çıkarma.

keyyefe

  • (Tekyif. den mâzi fiili) İnceleyip iç yüzünü bildi, idrak etti manasınadır.

kimya

  • Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim. Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu.
  • Edb: Aşk.
  • İlâç.
  • Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzu

kuyud-u ihtiraziye / kuyûd-u ihtiraziye

  • Bazı hakların kullanılabilmesi için öne sürülen şartlar ve çekinceler; tedbir ve çekince kayıtları.

lahn

  • Hatâ etmek, doğrudan sapmak. Çoğulu elhândır.
  • Tecvîd ilminde, tecvîd kâidelerine uymamaktan doğan okuyuş hatâsı. Fıkıh kitablarında namaz kılanın namazın farzlarından olan kırâette yaptığı hatâ zelletül-kârî adı altında incelenmiştir.
  • Tegannî, sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, mâ

letafet / letâfet

  • Hoşluk, güzellik, incelik, yumuşaklık.

letaif / letâif

  • İnce duygular, incelikler, güzellikler.
  • Lâtifeler, incelikler.

letaif-i belağat / letâif-i belâğat

  • Belâğattaki incelikler, ifadelerdeki edebî güzellikler.

letaif-i i'caziye / letaif-i i'câziye

  • Mu'cizelikteki incelik, dakiklik.

ma'kul ilimler / ma'kûl ilimler

  • His organları ile duyularak, akıl ile incelenerek, tecrübe (deney, gözlem) ile ve hesâb edilerek elde edilen ilimler, fen bilgileri.

mahkeme-i temyiz

  • Adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme ve tahkik mercii olan yüksek mahkeme.

mananın dikkati / mânânın dikkati

  • Bir sözdeki mânânın derinliği ve inceliği.

masr

  • Parmak uçlarıyla süt sağmak.
  • Bir şeyi incelemek.
  • Az olmak.
  • Dağılmak. (İmtisar veya immisar ile aynı manadadır.)

medar-ı tedkik / medâr-ı tedkik

  • Araştırmayı, incelemeyi gerektiren sebep.

mekanik

  • Lât. Cisimlerin hareketleriyle alâkalı hâdiseleri inceleyen ilim. Mihanikiyetten bahseden kitap.
  • Makina. Makina aksamının hey'et-i mecmuası.
  • Kafa yormaksızın el veya makina ile yapılan.

menacil

  • (Tekili: Mincel) Ekin orakları.

meyl-i taharri / meyl-i taharrî

  • Araştırma, inceleme meyli, isteği, eğilimi.

mezamin / mezâmin / مضامن

  • Kavramlar. (Arapça)
  • İncelikler. (Arapça)
  • Semboller. (Arapça)

mucib-i tetkik ve nakz

  • Kararı bozma ve tekrar araştırıp inceleme gerektirici durum, gerekçe.

müdakkik / مُدَقِّقْ

  • İnceleyen.
  • Dikkatle inceleyen.

müdakkikane / müdakkikâne

  • İncelercesine.
  • Dikkatlice, araştırıp inceleyerek.

müdakkikin / müdakkikîn

  • İncelemeciler.

muhakeme

  • (Çoğulu: Muhakemât) (Hüküm. den) Dava için iki tarafın mahkemeye baş vurması.
  • İki tarafın mahkemeye baş vurması.
  • İki tarafı dinleyip hüküm vermek.
  • Düşünmek.
  • Zihinde inceleme yapmak.
  • Karar vermek için iyice düşünmek.

muhakeme etmek

  • Hüküm vermek için delilleri incelemek; yargılamak.

muhakkik

  • Hakikatı araştırıp bulan. İç yüzüne inceliyerek vakıf olan.
  • Hakikat âlimi. Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan büyük İslâm âlimi.
  • Araştıran, inceleyen.

münazara / münâzara

  • Doğruyu ortaya çıkarmak maksâdı ile karşılıklı olarak yapılan ilmî konuşma. Bir mes'eleyi belli kâideler dâhilinde karşılıklı inceleme, bir mes'ele hakkında yapılan karşılıklı konuşma.

murakabe / murâkabe

  • Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek.
  • Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek.
  • Hıfz etmek.
  • Beklemek. İntizar.
  • Dalarak kendinden geçmek.
  • Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
  • Kontrol etmek, inceleyip vaziyeti anlamak.
  • Kulun, bütün hâllerinde Allahü teâlânın kendini gördüğünü bilmesi ve O'nu unutmaması.
  • Nefsi kontrol etmek, ondan gâfil olmamaktır.

murakkak

  • (Rikkat. den) İnce. İncelmiş.

müşkilat-ı kur'aniye

  • Manasının incelik ve derinliği veya istiare-i bediyye ile ifade edilmiş olması gibi sebeblerden dolayı derin tetebbu ve tefekkür neticese ancak anlaşılabilen âyetler.

muşta

  • Yumruk. Kunduracıların deriyi inceltmek için kullandıkları mâdeni top.

müşte

  • Yumruk, muşta. (Farsça)
  • Birine vurmak için ele veya parmaklara geçirilen demirden yapılmış âlet. (Farsça)
  • Kunduracıların deriyi vurarak inceltmekte kullandıkları maden tokmak. (Farsça)

müstenkih

  • Araştıran. İnceliyen, tedkik eden.
  • Ağız koklıyan.

müsteşrik

  • Doğu kültürünü inceleyen Batılı.

mütalaa / mütâlaa / mütâlââ / مطالعه

  • Dikkatle okuma, inceleme.
  • İnceleme, düşünme, okuma.
  • Okuma. (Arapça)
  • Görüş. (Arapça)
  • İnceleme. (Arapça)

mütalaa eden / mütalâa eden

  • Dikkatli okuyan, inceleyen.

mütalaa etme / mütalâa etme

  • Okuma, inceleme.

mütalaacı / mütâlaacı

  • Etraflıca inceleyip düşünen.

mütalaada bulunma / mütalâada bulunma

  • Etraflıca inceleyip düşünme, bir düşünceyi dile getirme.

mütalaagah / mütalâagâh / mütâlââgâh

  • Dikkatlice okuma ve inceleme yeri.
  • İnceleme yeri.

mütali / mütâli / mütâlî

  • Dikkatlice okuyup inceleyen.
  • İnceleyen.

mütefahhıs

  • (Fahs. dan) Dikkatle araştıran, sorup tetkik eden, inceliyen.

müteharri / müteharrî

  • Araştıran, inceleyen.

müteharri-i hakikat / müteharrî-i hakikat

  • Gerçeği araştıran, inceleyen.

mütelattıfane

  • Naziklikle, incelikle. (Farsça)

mütenassıs

  • Tedkik edilip incelendikten sonra karar verilen.
  • Delil ve hüccet ile sabit olan.

nahiv ilmi

  • Arapça dilbigisinde cümle yapısını inceleyen ilim.

nazar

  • Bakmak. Göz atmak.
  • Düşünme, inceleme.

nazar-ı dekaik-aşina / nazar-ı dekaik-âşinâ

  • İnceliklere nüfuz eden bakış.

nazar-ı tetkik

  • Tetkik etmek, incelemek amacıyla bakmak.

nazariyye

  • Bir veya birkaç hipotez (faraziye) ile, birçok hâdiseleri îzâh ederek ve bunlardan yeni hâdiselere vararak ve bu hâdiseleri tecrübe ile inceleyerek görülen hipotez. Hipotez, aynı sebeblerle îzâh edilen çeşitli hâdiselerin hepsini birden îzâh edebilec ek umûmî bir fikirdir.

nazeki / nazekî

  • Nâziklik, incelik.

nazüki / nazükî

  • Nâziklik, incelik. (Farsça)

nehz

  • Süngü demirini inceltmek.
  • Kemik üstündeki eti soyup gidermek.
  • Çok et.

nezahet / nezâhet

  • Ahlâk temizliği, temizlik.
  • İncelik, rikkat.
  • Ahlâk temizliği, temizlik.
  • İncelik, rikkat.
  • Temizlik, incelik.

nezaket / nezâket / نزاكت

  • İncelik, zariflik.
  • Naziklik, incelik, zariflik. Kaba olmamak. Edeb, terbiye.
  • Naziklik, incelik, zariflik.
  • İncelik. (Osmanlıca > Arapça)
  • Hassaslık. (Osmanlıca > Arapça)

nikat / nikât

  • Nükteler, incelikler.

nükte-i belagat / nükte-i belâgat

  • Belâgat nüktesi, ifade inceliği.

nükte-i belağat / nükte-i belâğat

  • Belâğat inceliği.

nükte-i zarafet

  • Zariflik, incelik nüktesi.

nüktebin / nüktebîn

  • İnceliği gören, nükteyi anlıyabilen. Kavrayışlı, anlayışlı, zeki. (Farsça)

perde

  • Kapı, pencere gibi yerlere asılan veya iki yeri birbirinden ayıran, görünmeğe mâni olan şey. (Farsça)
  • Mc: Irz, namus, iffet. (Farsça)
  • Bir müzik parçasını meydana getiren seslerden herbirinin kalınlık veya incelik derecesi. (Farsça)
  • Bir sahne eserinin büyük bölümlerinden her biri. (Farsça)
  • Ekran, (Farsça)

rapor

  • İnceleme sonucunu bildiren yazı.

rauf

  • Herbir canlıya hususî şefkat ve ihsanı çok olan ve onlar üzerinde iltifatının incelikleri görünen Zât, Allah.

rehafe

  • İncelik.

rehaset

  • Tazelik, yumuşaklık, incelik.
  • Ucuzluk.
  • Bir işi gevşek tutma.

reşakat

  • Bel inceliği.
  • Davranma ve kımıldanıştaki incelik ve hoşluk.

rikkat / رقت / رِقَّتْ

  • Acıma, incelik, yufka yüreklilik. Yumuşaklık.
  • İncelik, yufkalık.
  • Acıma, yürek etkilenmesi.
  • Kalb inceliği ve yumuşaklığı.
  • Acıma, yumuşaklık, yufka yüreklilik, kalb inceliği.
  • İncelik, hassaslık. (Arapça)
  • Acıma. (Arapça)
  • İncelme, acıma.

rusuh

  • İlim ve fende incelik ve derinliğe sahip olma.

rüsuh

  • Bir ilmin derinliğine, özüne ve inceliğine vakıf olma, sağlam ve geniş bilgi sahibi olma.

rüveyha

  • Zariflik, incelik.

sabsaba

  • Dövmek.
  • Ateş etmek.
  • Kahramanlık göstermek, bahadırlık etmek.
  • Çok inceltmek.

sarf nahiv

  • Dil bilgisi; dilin şekil ve cümle yapılarını inceleyen bölümleri.

şarkiyat

  • Şark dilleri veya ilimleri hakkında inceleme yapan ilim şubesi.

şeka'

  • Maraz, hastalık.
  • Hiddet, kızgınlık, gadap.
  • İncelemek.

sırr-ı dekaik

  • İnceliklerin sırrı; Kur'ân ve imanın ince hakikatlerinin sırrı.

şura-yı devlet

  • İdare dâvâlarını veya nizamname (tüzük) hazırlıklarını inceleyip fikrini bildiren resmi daire. Danıştay.

şuur

  • Anlayış, idrak. Vicdan. Hiss-i zâhirle duymak.
  • Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir.
  • Kendi varlığından haberi olma.
  • Bir şeyi hoşça tanıma.
  • İnceliklerini iyice idrak etme.
  • (Tekili: Şa'r) Kıllar.

ta'mik / ta'mîk / تعميق

  • Derinleştirme. (Arapça)
  • Derinlemesine inceleme. (Arapça)

ta'mikat

  • (Tekili: Ta'mik) Derinleştirmeler. İncelemeler, tedkik etmeler, araştırmalar.

tabi'iyyeciler / tabî'iyyeciler

  • Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).

taharri

  • (Hary. dan) Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak.

taharri ettirmek / taharrî ettirmek

  • Araştırtmak, inceletmek.

taharriyat / taharriyât

  • Araştırmalar, incelemeler.

tahkik

  • Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak.
  • Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin hakikatına ermek, künhüne vâkıf olmak, nihayetine erişmek demektir. Kur'an kıraat ıstılahında ise: He

tahkikan

  • İnceleyerek. Araştırma suretiyle. Hakikatını öğrenerek.

tahkikat

  • Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu inceleyip öğrenmek için yapılan taharriyat.

tahlil / تحليل

  • Bir şeyi incelemek üzere parçalarına ayırma.
  • Analiz.
  • İnceleme.

takdih

  • Beğenmeme, zemmetme.
  • Atın belini inceltmek.

tamik

  • Derinleştirme, iyice inceleme.

tazarruf

  • Zarafet.
  • Zariflik taslama. İncelik göstermek. Külfetle zarif olmak.
  • Zerafet, kibarlık, incelik gösterme.

tecrübe-i umumi / tecrübe-i umumî

  • Genele ait tecrübe, umumî deneyler ve incelemeler.

tedkik / tedkîk / تدقيق

  • İnceleme.
  • İnceleme, tetkik. (Arapça)
  • Tedkîk edilmek: İncelenmek. (Arapça)
  • Tedkîk etmek: İncelemek. (Arapça)
  • Tedkîk olunmak: İncelenmek. (Arapça)

tedkikat / tedkîkât / تدقيقات

  • Tedkikler, incelemeler.
  • (Tekili: Tedkik) Tedkikler. Araştırmalar. İncelemeler.
  • İncelemeler, tetkikler. (Arapça)

teemmel

  • Düşün, dikkat et, incele (mânasına emirdir).

teferruat / teferruât

  • Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntıları.

teftiş eden

  • İnceleyen, araştıran.

teheyyüf

  • İnceltmek.

temyiz layihası / temyiz lâyihası

  • Hakkında bir mahkeme tarafından hüküm verilen bir davanın, bir üst mahkemede tekrar görülmesi, incelenmesi için yazılan dilekçe.

temyiz mahkemesi

  • Yargıtay; alt mahkeme kararlarının doğru verilip verilmediğini incelemekle görevli üst makam.

terkik

  • İnce ve nazikâne sesle anlatma, mânası kinaye yollu olma.
  • Tecvidde: Harfi ince okumak.
  • Bir kimseyi köle veya cariye etme.
  • Yumuşatma.
  • İnceltme.
  • İnceltme .

teşrih

  • Bir kitap veya ibareyi anlaşılır şekilde açıklamak, tafsilât vermek. İnceden inceye didikleyip araştırmak.
  • Tıb: Bir cesedi kesip parçalara ayırarak incelemek.

teşrih-i beden-i insani fenni / teşrih-i beden-i insanî fenni

  • İnsan bedenini tüm yönleriyle ele alan, inceleyen bilim; anatomi.

tetebbu / tetebbû

  • Araştırıp incelemek, derinliğine inceleyip tanımak.
  • Araştırma, inceleme.

tetebbu' / تتبع

  • Araştırıp tetkik etme. Derinliğine inceleyip tanıma, öğrenme. Öğrenmek için okuma.
  • Derinlemesine araştırma, inceleme. (Arapça)
  • Tetebbu' etmek: İncelemek. (Arapça)

tetebbuat / tetebbuât

  • Araştırıp incelemeler.
  • Araştırıp incelemeler. Arayıp öğrenmeler.
  • Araştırıp incelemeler.

tetebu'at / tetebu'ât / تتبعات

  • İncelemeler. (Arapça)

tetkik

  • İnceleme, araştırma.

tetkik eden

  • İnceleyen, araştıran.

tetkik edilen

  • İncelenen, araştırılan.

tetkik etme

  • Derinlemesine inceleme.

tetkik olunmak

  • İncelenmek.

tetkik-i ilmi / tetkik-i ilmî

  • İlmî inceleme, araştırma.

tetkik-i kütüb-ü diniye heyeti

  • Dinî kitapları inceleme kurulu.

tetkik-i mesahif / tetkik-i mesâhif

  • Mushafların incelenmesi.

tetkikat

  • İncelemeler.

tetkikat-ı amika / tetkikat-ı amîka

  • Etraflı, derin araştırmalar, incelemeler.

tetkikat-ı felsefe

  • Felsefenin inceleme ve araştırmaları.

tetkikat-ı fenniye

  • Bilimsel araştırma ve incelemeler.

tetkikat-ı ilmiye

  • İlmî bakımdan incelemeler, araştırmalar.

tetkiki / tetkikî

  • İnceleyerek, araştırarak.

tetkiksiz

  • İncelemeksizin.

ulema-i muhakkik / ulemâ-i muhakkik

  • Meseleleri çok ince ayrıntılarına kadar inceleyerek hüküm veren âlimler.

ulum-i akliyye / ulûm-i akliyye

  • Tecribî (deneye bağlı) ilimler. His organları ile duyularak, akıl ile incelenerek tecrübe ve hesab edilerek elde edilen ilimler.

vazife-i tahkikat

  • Araştırma, inceleme görevi.

zarafet / zarâfet

  • Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
  • Zariflik, incelik.
  • İncelik, kibarlık.

zarifane

  • Zariflikle, incelikle, zarif olana yakışır surette. (Farsça)

zelaka

  • (İzlâk - Zellâka) Fasâhat, kolaylık ve lisan inceliği, keskinlik. Nutkun güzel ve çabuk olması.

zerafet / zerâfet

  • İncelik, zariflik.
  • Zariflik, incelik, güzellik.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın