REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ādem ifadesini içeren 111 kelime bulundu...

misak / mîsâk

  • Söz verme, sözleşme, andlaşma.
  • Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselâma ve bütün zürriyetine (ondan gelecek insanlara); "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitâb buyurması, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye cevab vermeleri.
  • Yemîn ile kuvvetlendirilen söz verme.

adem / âdem / آدم / عدم

  • Âdem (a.s.).
  • İlk insan, Adem Peygamber. (Arapça)
  • İnsan, adam. (Arapça)
  • Yokluk, bulunmama, adem. (Arapça)

ademi / ademî

  • Yokluğa ait. Ademle ilgili

ademiyan / âdemiyân

  • (Tekili: Âdem) İnsanlar.

ademiyat / âdemiyât

  • (Tekili: Adem) Yokluklar. Ademler.

ahd ü misak / ahd ü mîsâk

  • Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini (neslini) zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurduğunda onların; "Evet, sen Rabbimizsin!" diye söz vermeleri.

akdam

  • Kademler, ayaklar.
  • (Tekili: Kadem) Ayaklar, kademler.

akkam / akkâm

  • Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam.
  • Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe.
  • Çadır mehteri.

alavere

  • Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele.
  • Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi.
  • Herc ü merc. Karışıklık, kargaşalık.
  • Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması.

arafat

  • Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır. Adem (A.S.) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrahim Peygamber (A.S.) Cebrail ile burada konuştu. Hz. Muha

avadancı

  • Tar: Osmanlı sarayında bir hademe sınıfı.

baba-yı alem / baba-yı âlem

  • Hz. Adem (A.S.)

badam / bâdâm / بادام

  • Badem. (Farsça)
  • Badem. (Farsça)

bademcik

  • Tıb: Boğazın iki tarafında, badem biçimindeki bezler.

balin-perest

  • Hizmetçi, hâdim, hademe.
  • Tenbel, uykucu.

beni adem / benî âdem

  • Âdem oğlu. İnsan. Âdem oğulları.

beni-adem / benî-âdem / بَن۪ي آدَمْ

  • Âdemoğlu, insanlık.
  • Âdem oğulları.

beniadem / benîâdem / بنى آدم

  • Ademoğulları, insanlar.
  • İnsanlar, Adem oğulları.

benu-d dünya

  • Beni Âdem, insanlar.

beşer

  • (Beşere) İnsan derisinin dış yüzleri.
  • İnsan. Âdem.
  • İnsan, âdemoğlu.
  • İnsan, bütün insanlar.
  • Ebu'l-Beşer: İnsanlığın babası, Hz. Âdem.

bi-dad / bî-dad

  • Zâlimlik. Zulüm. İşkence. Adaletsizlik.Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikat.Çalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten.

çağla

  • (Çağala) Badem, erik, kayısı gibi yemişlerin yenebilen ham meyvesi.

came-gi / came-gî

  • Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası. (Farsça)
  • Tüfek fitili. (Farsça)
  • Elbiselik kumaş. (Farsça)
  • Hizmetkâr, hademe, hâdim. (Farsça)

cephe-i adem / cephe-i âdem

  • Hz. Âdem'in yüzü, alnı.

cinas-ı nakıs / cinas-ı nâkıs

  • Edb: Cinaslı kelimelerin birinde veya birkaç harfin ziyade olması suretiyle yapılan cinas. (dem, âdem gibi.)

çuhadar

  • Ayak hizmetinde bulunan çuha elbiseli yahut çuhadan olan perdenin haricinde emre hazır bulunan hademe.

cülazi / cülazî

  • Kocaman ve kuvvetli. İriyarı.
  • Hâdim, hademe, hizmetkâr.
  • Kilise veya manastır uşağı.
  • Papaz veya keşiş.

çün / چن

  • Gibi. (Farsça)
  • Zira, çünki, madem ki. (Farsça)
  • Nasıl, nice. (Farsça)
  • Gibi. (Farsça)
  • Mademki. (Farsça)
  • Nasıl. (Farsça)
  • İçin. (Farsça)
  • Çünkü. (Farsça)

çun / چون

  • Gibi. (Farsça)
  • Mademki. (Farsça)
  • Nasıl. (Farsça)
  • İçin. (Farsça)
  • Çünkü. (Farsça)

derecat

  • (Tekili: Derece) Dereceler, basamaklar, kademeler, yükseklikler, mertebeler.

ebna-i adem / ebnâ-i âdem

  • Adem oğulları. İnsanlar.

ebu'l-beşer

  • İnsanlığın atası. Hz. Âdem.

ebülbeşer / ابوالبشر

  • Âdem. (Arapça)

elest günü

  • Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar gelecek olan zürriyetini (çocuklarını) zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp onlara; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye hitâb buyurup, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye cevâb ve rdikleri gün, zaman.

elleys

  • Mutlak hiçlik. Adem-i sırf.

emanat-ı mukaddese / emânât-ı mukaddese

  • İslâm dîni ve târihi bakımından büyük önem taşıyan, Peygamber efendimize ve diğer din büyüklerine âit bâzı mübârek şahsî eşyâ ve hâtıralar. Mukaddes emânetler. Bunlar: Hırka-i Saâdet, Seyf-i Nebevî, Nâme-i Saâdet, Mühr-i Seâdet, Dendân-ı Seâdet, Lıhy e-i Seâdet, Nakş-ı Kadem-i şerîf, Sancak-ı şerîf,

emyal-i bahriyye

  • Deniz milleri. 6080 kadem, yani 1852 metreden ibaret olan deniz mesafesi.

enbiya-yı izam / enbiya-yı izâm

  • Büyük pemgamberler; Âdem (a.s.), Nuh (a.s.), İbrahim (a.s.), Mûsâ (a.s.),Îsâ (a.s.), ve Hz. Muhammed (a.s.m.).

encümen-i daniş / encümen-i dâniş

  • Akademi. İlim encümeni.

esna-i tesadüm

  • Ask: Çarpışma anı, müsademe zamanı, vuruşma esnası.

fenn-i münazara

  • İleri sürülen delilleri ve fikirleri tetkik ederek fikirlerin münasebet ve adem-i münasebetini göstererek cevap vermek san'atı.

fıthıl

  • Âdem Aleyhisselâm'ın yaratılışından evvel olan zaman.

gam

  • Köy, karye. (Farsça)
  • Hatve, adım. (Farsça)
  • Ayak, kadem. (Farsça)

gasil-ül melaike / gasîl-ül melâike

  • Melekler tarafından yıkanan; Eshâb-ı kirâmdan Uhud harbinde şehîd olan ve cenâzesini meleklerin yıkadığı Peygamber efendimiz tarafından müjdelenen Eshâb-ı kirâmdan Hanzala hazretleri. (Âdem aleyhisselâmı da melekler yıkamıştır.)

habil

  • İlk insan Hz. Adem'in (A.S.) oğullarından birinin ismi.

haciz

  • Ayıran. Bölen.
  • Vücudun içindeki bazı uzuvları ayıran karın zarı gibi zarların adı.
  • Haczeden. Borcunu ödeyemeyenin diğer mallarına el koyan.
  • Tıb: Bâdemin içindeki bazı oyukları ayıran bölme zarlarına denir.

haddam

  • Muvaffakiyetli kişi.
  • İşlerinde başarılı ve becerikli kimse.
  • Çalışkan ve gayretli olan.
  • Hademe, hizmetçi.

hademat / hademât

  • Hademeler. Hizmetçiler.
  • Hademeler.

hadim / hâdim

  • (Hidmet. den) (Çoğulu: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan.
  • İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan.
  • Erkekliği yok edilmiş olanlar. Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi. Osmanlı İmparatorluğunda bunla

hak / hâk

  • Toprak. Turab. (Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âli.Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir.) (Farsça)

havva / havvâ

  • Hz. Adem'in (A.S.) muhterem zevcesi, eşi.
  • Rengi esmere mâil kadın.
  • Yalancı, kezzab.
  • İlk insan ve ilk peygamebr olan Hz. Âdem'in (a.s.) eşi, beşeriyetin anası ve ilk kadındır.

hazret-i adem / hazret-i âdem

  • Âdem (a.s.).

hidam

  • (Tekili: Hizmet) Hizmetler. Vazifeler.
  • (Hademe) Devenin ayaklarına bağlanan halkalar, kayışlar. Ayak bilezikleri, ayak köstekleri.

hübut-u adem / hübut-u âdem

  • Hz. Âdem'in (A.S.) Cennet'ten dünyaya inmesi.

idris

  • Hz. Adem'in (A.S.) evlâdlarından ve Kur'anda ismi zikredilen, ilk yazı yazan, terzilik yapan peygamber (A.S.)

imkanat / imkânat

  • Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar. Ademle vücudu müsavi olanlar. Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler.

kabul-i adem

  • Kalben ademi kabul etmektir. Hakkı inkâr etmek, hatalı bir hüküm ve itikattır. Hak mesleği kabul etmeyip indi ve şahsi görüşünü ileri sürerek başka bir yolda gitmektir, bir iltizamdır. İmânın zıddına şahsi görüşüne tâbi olmak, bâtılı kabul etmektir.

kalubela / kâlûbelâ

  • Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurup, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye verdikleri cevâbı ifâde eden söz.

kayyum

  • (Kıyâm. dan) Camilerde iş gören kimse. Cami hademesi.

küriz

  • Hizmetkâr, hâdim, hademe. (Farsça)

latif / latîf

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Lütf ve ihsân edici, dâimâ güzel muâmelede bulunan.
  • Yumuşak, hoş, güzel, nâzik. Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl bir nazar, Gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.
  • Gözle görülmeyen.

levz

  • Bâdem.

levze / لوزه

  • Bir tek bâdem.
  • Tıb: Bâdemcik.
  • Badem. (Arapça)
  • Bademcik. (Arapça)

levzetan / levzetân

  • İki bâdemcik, bâdemcikler.

levzeteyn

  • Bâdemcikler, iki bâdemcik.

levzine / levzîne

  • Bâdemli helva. (Farsça)
  • Bâdem helvası. (Farsça)

levzinec / levzînec

  • Bâdemli helva.

levziyyat

  • Bademle yapılmış tatlılar.

leys

  • Adem. Yokluk. Gayr-ı mevcud. (Bunun aslı "lâyese" idi. Yâ'yı tahfif için "leyse" oldu.) Hükemâlar arasında "eys" vücud, "leys" adem mânâsında kullanılmıştır.
  • Gaflet.
  • Bahâdırlık, kahramanlık.
  • Yük çekici olmak.

ma-dam / mâ-dâm

  • Çünkü. Mâdem. Böylece olunca. Dâim ve bâki oldukça.

maarız

  • (Tekili: Muarraz) Bir sözü söyleyip başka bir şey murad etme ve cem' olmak, toplamak itibariyle ma'razlar, ta'rizler, adem-i tasrihler, sarahatsizlikler.

mekteb-i harbiye

  • Harp okulu; Harp Akademisi.

melaze

  • Badem ağaçları olan yer.

meratib

  • Mertebeler. Basamaklar. Kademeler. Dereceler.

merdümzad

  • İnsan oğlu. Beni Adem. (Farsça)

merhale

  • Kademe, aşama.
  • (Rihlet. den) Menzil. Konak.
  • İki konak arası mesafe.
  • Bir günlük yol.
  • Derece, kademe.

mün'adim

  • Ma'dum. Ademe gitmiş. Yok olan.

musademat

  • Çarpışmalar. Vuruşmalar. Müsademeler.

müsademat

  • (Tekili: Müsademe) Vuruşmalar, birbirine çarpmalar. Müsademeler.

müsademe

  • (Çoğulu: Müsademat) Vuruşma, birbirine çarpma.
  • Silâhlı çarpışma.

müstahdem

  • Ücretle çalışan, hizmette bulunan, hademe.

müstakdim

  • (Kıdem. den) İleride ve önde bulunan. İstikdam eden.
  • (Kadem. den) Çok ayaklı olan.

müzdelife

  • Mekke-i mükerremede Minâ ile Arafât arasında bulunan, Âdem aleyhisselâmla hazret-i Havvâ'nın yeryüzünde ilk buluştukları yer.

na-besi / na-besî

  • Yokluk, adem. (Farsça)

neş'e-i şit-i hüviyet / neş'e-i şît-i hüviyet

  • Cenâb-ı Hakkın Hz. Adem'e, ölen oğlu Hâbil'e mukabil "Allah'ın vergisi, ihsanı" anlamına gelen Şit'i (a.s.) vermesi sevinci.

nev'-i beni adem / nev'-i benî âdem

  • Âdemoğulları, insanlık türü.

nev-i beni adem / nev-i benî âdem

  • Âdemoğulları, insanlar.

nevatir

  • (Tekili: Nâtur) Hamam hademeleri.
  • Bostan bekçileri.

nisti / nistî

  • Yokluk, adem. (Farsça)

ricl

  • Ayak, kadem.

şadi

  • Mahkeme hademesi. Mübâşir.
  • İlimden, edebiyattan hissesi olan.
  • Nağme ile şiir okuyan.

safiyullah

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismidir. Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir. Hz. Adem'in de (A.S.) bir ismidir.

safiyyullah

  • "Allahü teâlânın temiz kıldığı, seçtiği" mânâsına, Âdem aleyhisselâmın lakabı.
  • Hz. Âdem'in bir lâkabı; Allah'ın seçtiği, temiz kıldığı kul.

şahs-ı adem / şahs-ı âdem

  • Hz. Âdem'in şahsı.

salih aleyhisselam / sâlih aleyhisselâm

  • Semûd kavmine gönderilen peygamber. Nûh aleyhisselâmın oğullarından Sâm'ın neslindendir. Hazret-i Âdem'in on dokuzuncu kuşaktan torunudur.

secdegah-ı adem ü havva / secdegâh-ı âdem ü havva

  • Âdem ve Havva'nın secde ettiği yer.

şecere-i risalet

  • Peygamberlik ağacı, Hz. Âdem'den gelen peygamberlik zinciri.

şeytan

  • İblis. (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükse
  • Kovulmuş, uzaklaştırılmış. Kibir ve gurûru sebebiyle Allahü teâlânın "Âdem'e secde ediniz" emrine isyân edip, karşı geldiği için, O'nun rahmetinden uzaklaştırılan varlık, İblis.

sifal

  • (Sifâle) Topraktan yapılmış (çanak, çömlek, testi gibi) şey. (Farsça)
  • Orak. (Farsça)
  • Fıstık, ceviz, bâdem kabuğu. (Farsça)

silsile-i tahsil

  • Öğretim kademeleri.

şit

  • Hz. Âdem'in (A.S.) oğullarından ve ondan sonra peygamber olan zât olup kendisine 50 sayfalık kitab nâzil olmuştur. Kâbe-i Mükerreme'yi ilk önce taştan bina eden zât olduğu Kısas-ı Enbiya'da mezkûrdur.

şit (şis) aleyhisselam / şit (şîs) aleyhisselâm

  • Âdem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber. Âdem aleyhisselâmın oğludur. Babası vefât edince peygamber oldu. Kendisine elli suhuf kitâb verildi. Şit ismi İbrânice olup Arapça'da Allah'ın hibesi (hediyesi) mânâsındadır. Şit yerine Şîs de denilmiştir.

su'-i fehm / sû'-i fehm

  • Kötü anlayış. Her zarar, insana, kendi nefsinden gelir, Yüz karası, âdeme (insana) sû'-i fehminden gelir.

ta'lim-i esma / ta'lim-i esmâ

  • İsimleri öğretmek.
  • Cenab-ı Hak tarafından Hz. Âdem'e (A.S.) Esmâ-i hüsnânın öğretilmesi.

talim-i esma / tâlim-i esmâ

  • Hz. Âdem'e Allah tarafından isimlerin öğretilmesi.

tekvin

  • Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak.
  • İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.

temanü'

  • Çatışma ve birbirine mani olma. İhraç. Adem-i kabul. Tard.

tesadüm / tesâdüm

  • Müsademe, şiddetli çarpışma, savaşmak.

ülü'l-azm

  • Şerîat sâhibi, yeni din getiren peygamberlerden altı tânesine ve en büyüklerine verilen ad. Bunlar; Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed aleyhimüsselâmdır. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara anlatırken çok sıkıntı çektikleri ve bu sık ıntılara sabr ettikleri için kendilerine bu isim

vücud-u harici / vücud-u hâricî

  • Zâhir, ademden çıkmış olan. İlmî vücuddan âlem-i şehadete gelmiş olan. Maddî varlık, cismanî eşya.

zaman-ı adem / zamân-ı âdem

  • Hz. Âdem zamanı, insanlığın ilk devresi.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın