REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te çıt ifadesini içeren 106 kelime bulundu...

ağıl

  • Koyun, keçi vesair hayvanlara mahsus üstü açık, etrafı çit veya çalı çırpı ile çevrilmiş yer, mandıra.

akabe / عقبه

  • (Çoğulu: Akabât) Bâdire. Sarp ve çıkılması müşkül yokuş.
  • Tehlikeli geçit. Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz.
  • Muhatara, tehlike.
  • Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi.
  • Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş'in doğu tarafında bulunan da
  • Sarp ve çıkılması zor yokuş, bâdire.
  • Tehlike.
  • Tehlikeli geçit.
  • Bugün Ürdün sınırları içinde bulunan bir şehir.
  • Geçilmesi güç geçit. (Arapça)
  • Yokuş. (Arapça)

alay

  • (Ask.) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet.
  • Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi.
  • Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç.
  • Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler.

alem-i islam mescid-i kebiri / âlem-i islâm mescid-i kebiri

  • Büyük mescit hükmünde olan İslâm dünyası.

azar / âzâr / آزار

  • İncitme. Tâzib. Kırılma. Tekdir. Zulüm. Ukubet. (Farsça)
  • Kötü sözle incitme.
  • İncitme. (Farsça)
  • İnciten. (Farsça)

azar-mend

  • İncitilmiş, zulmedilmiş. (Farsça)

azar-mendi / azar-mendî

  • İncitilmiş, kırılmış olma. (Farsça)

azar-reside

  • Zulüm görmüş, kırılmış, incitilmiş. (Farsça)

azarende

  • Azarlıyan, tekdir eden. (Farsça)
  • Kalb kıran, inciten. (Farsça)

azari / azarî

  • Muzırlık. Küfürbazlık. (Farsça)
  • Fenalık görmüş, kalbi kırılmış, incitilmiş olma. (Farsça)

azariş

  • İncitme, kalb kırma. (Farsça)

azürde-gi / azürde-gî

  • Gücendirilmiş, incitilmiş olma. (Farsça)

badire / bâdire

  • Birdenbire meydana gelen hâl. Felâket. Musibet.
  • Kabahat.
  • Birden, zahmetsizce söylenen söz.
  • Kılıcın, namlunun veya her çeşit nebatın ucu.
  • Zor geçit.
  • Anî felâket, zor geçit.

bahbaha

  • Devenin kükreyip ses çıkarması.
  • Çıtırdama. Mışıldama.
  • Deve çağırmak.

bel

  • t. Geminin orta kısmı.
  • Bedenin ortası. Göğüs ile karnın arası.
  • Yüksek dağın iki zirvesi arasındaki kavisli kısmı veya alçakça olan geçit ve boğazı.

beldaran

  • Geçit yerleri muhafızlarının adı. Tanzimattan sonra bunlara zaptiye denmiştir. İkinci Meşrutiyetten beri jandarma olarak adlandırılırlar.

beng

  • Bir bitki ve tohumu ki, afyon gibi uyuşturan, keyf verici olarak da kullanılan bir madde. Esrar. (Farsça)
  • Atlas üzerine işlenmiş sırma işlemeli bir çeşit kumaş. (Farsça)
  • Küçük çitlenbik. (Farsça)

berhun / berhûn

  • Çember, daire, ortası boş olan yuvarlak nesne. (Farsça)
  • Hisar, varoş, duvar veya bostan kenarlarına ve tarla aralarına çalıçırpı ve diken ile yapılan çit. (Farsça)
  • Küçük ev, oda, hücre. (Farsça)

berzah

  • İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile âhiret arası.
  • Perde.
  • Sıkıntılı yer.
  • İki yer arasındaki geçit.
  • Mani'a, engel,. Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar. Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir. Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âlemin

bürhun

  • Duvar. Kemer. (Farsça)
  • Çember, daire. (Farsça)
  • Hâne, ev ve kale kapısı. (Farsça)
  • Mâni, engel, çit. Avlu. (Farsça)

butm

  • Çitlenbik ağacı. (Yemişine "habbet-ül hadar" derler.)

can-azar

  • Can yakan, can inciten, eziyet veren. Acı çektiren. (Farsça)

cefa / cefâ

  • İncitmek, eziyet etmek, kötülük.

cerh

  • Yara.
  • Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak.
  • Bir kimseye söğmek. Taan etmek. Sözle gönül incitmek.
  • Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek.
  • Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi.
  • Kesb u kâ

dehliz / dehlîz

  • Dar ve uzun geçit.

der-bend

  • Dağda ve tepede zahmetlerle geçilen yer, dar geçit, boğaz. Hudut. Kale. (Farsça)
  • Anahtarsız kapı. (Farsça)

derbend / دربند / دَرْبَنْدْ

  • Dar geçit. (Farsça)
  • Sınır kalesi. (Farsça)
  • Hudut. (Farsça)
  • Dargeçit.

dess

  • Yavaş yağan yağmur.
  • Acıtıcı derecede dövmek.
  • Def'etmek.

dıl-azar

  • Gönlü inciten, hatır kıran. (Farsça)

dilazar / dilâzâr / دل آزار

  • Gönül kıran, inciten. (Farsça)

elim

  • (Elime) Acı veren, acıtan, ağrıtan. Çok şiddetli ağrı veren.

eza / ezâ

  • Üzme, incitme.

ferkaa

  • Parmak çıtlatmak.

füruc

  • Çatlaklık, yarık.
  • Geçit, kapı.
  • Boşluk.
  • Ayıp, kusur.

gasl

  • Yıkama. Gusül. Şartlarına uygun şeklide boy abdesti almak.
  • Birisini döğüp vücudunu acıtmak.

girive / girîve / گریوه

  • Çıkmaz, sorun. (Farsça)
  • Geçit. (Farsça)

güzergah / güzergâh / گذرگاه

  • Geçit yeri. Geçilecek yer. (Farsça)
  • Geçit. (Farsça)

habbe-i hadra / habbe-i hadrâ / حبهء حضرا

  • Çitlembik.

hait

  • Bir yeri çevreleyen duvar. Tahta perde. Çit.

haşm

  • İncitmek.
  • Gadaplandırmak, hiddetlendirmek.

hatır-şiken

  • Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran. (Farsça)

hatırazar / hâtırâzâr / خاطر آزار

  • Gönül inciten, hatır kıran. (Arapça - Farsça)

hazair

  • (Tekili: Hazire) Duvar veya çitle çevrilmiş ağıl.
  • Etrafı duvarla çevrili olan mezarlıklar.

hazire / hazîre

  • Etrafında duvar veya çit bulunan ağıl, bahçe.
  • Mezarlık.

hıraş

  • "Tırmalayan, kazıyan" anlamıyla bileşik sıfatlar yapar. Meselâ: Dil-hıraş : Gönlü tırmalayan, inciten. Samia-hırâş : Kulak tırmalayıcı. (Farsça)

hırrif / hırrîf

  • Acılığından dili acıtan nesne.

hızar

  • Bahçe çevresine yapılan duvar veya çit.

ifrinka'

  • Parmak çıtırdatma.
  • Gidermek.
  • Ayırmak.

ihtican

  • Bir yerin etrafına duvar yapma, çit çekme.

imrar

  • Geçirmek. Mürur ettirmek.
  • İpi sağlam bükmek.
  • Acıtmak. Acı olmak.

isabet-i nazar

  • Göz değmesi, bakışın incitmesi.

işmam

  • Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek.
  • Kibirden dolayı başı dik yürümek.
  • Tecvidde: Bir harfe zamme veya kesre vermek ve bunu hafifçe hissettirmek. Harfin sesini genizden hissettirmek, biraz duyurmak, harfi çıtlatmak.

iza

  • İncitmek, eziyet etmek. İncitilmek. (İza-i mü'min haramdır)

kantara

  • Köprü, geçit.

karısa

  • (Çoğulu: Kavâris) İncitici söz.

kaşb

  • Karıştırmak.
  • Zehir içirmek.
  • Yaramazlıkla hatırlamak.
  • İncitmek.

keleb

  • (Çoğulu: Kelâlib) İt sürüsü.
  • İncitip eza etmek.

ledg

  • (Teldag) Yılan veya akrep sokması.
  • Mc: Sözle birini incitmek.
  • Ekşilik.

ma'ber / معبر

  • (Çoğulu: Maâbir) (Ubur. dan) Geçit, kemer, köprü.
  • Geçilecek yer.
  • Geçit. (Arapça)

maabir / maâbir / معابر

  • (Tekili: Ma'ber) Köprüler, geçitler, kemerler.
  • Geçitler. (Arapça)

memer / ممر

  • Geçit.
  • Geçit. (Arapça)

memerr

  • Geçilecek yer. Cadde, sokak. Geçit yeri.

memerr-i nas / memerr-i nâs

  • Herkesin geçtiği yol. Geçit.

meni' / menî' / منيع

  • Aşılmaz, sarp, geçit vermez. (Arapça)

merdüm-azar

  • İnsanları inciten. Halka eziyet veren. (Farsça)

merş

  • (Çoğulu: Müruş) Tırnak ucuyla deriyi yırtmak.
  • Yağmur suyunun durmayıp üzerinden çabuk geçtiği yer.
  • İncitici söz.

meş'ar-i haram

  • Müzdelife'de şimdi üzerinde mescit bulunan yer.

mesacid / mesâcid / مساجد

  • Mesçitler. (Arapça)

mescid / مسجد

  • Mesçit. (Arapça)

mescid-i kebir / mescid-i kebîr

  • Büyük mescit.

mevlim

  • İncitip acıtan. Elem veren.

mu'zi / mu'zî

  • (Ezâ. dan) Eziyet ve sıkıntı veren. Rahat bırakmayan, inciten.

muci / mucî

  • (Vecâ. dan) Acıtan, ağrıtan.

mucid / mûcid / موجد

  • İcat eden, mucit. (Arapça)

müellim

  • (Elem. den) Acı ve elem veren. Acıtan, ağrıtan.

müfecci'

  • Acıtan, üzen, keder veren, dertli eden.

muhrik

  • Yakan. Yakıcı.
  • Çok acıtan. İhrak eden.

münkesir-ül kalb

  • Kalbi kırılmış. İncitilmiş, gücenmiş.

na'ra

  • (Çoğulu: Na'rât) Yüksek sesle uzun uzun bağırma.
  • Tar: Eskiden yangına giderken ve dönerken kalabalık caddelerde, geçitlerde, dönemeçlerde, meydanlarda tulumbacıların içlerinden "naracı" adı verilen birinin bağırması yerinde kullanılır bir tâbirdir. Nâra atmakla yangın münasebetiyle s

nahabe

  • (Çoğulu: Nuhab) Geçit ağzı.
  • Çokluk asker.
  • Her nesnenin iyisi.

nakr

  • Oymak, kazmak. Taş oymak.
  • Kuşun yem toplaması.
  • Vurmak.
  • Sıklık vermek.
  • Ağaç üstüne nakşetmek.
  • Tanbur çalmak.
  • Üflemek.
  • Dille ıslık çalmak.
  • Parmak çıtlatmak.

namazgah / namazgâh / نمازگاه

  • Namazlık, üstü açık mesçit. (Farsça)

nefis ve heva berzahları

  • Nefis ve heva geçitleri, geçici lezzet ve arzu engelleri.

reh-güzer

  • (Reh-güzâr) : Geçilen yol. Yol üstü. Geçit. (Farsça)

rehgüzar / rehgüzâr / رهگذار

  • Geçit. (Farsça)

rencide / rencîde / رنج دیده

  • İncitme.
  • İncinmiş. (Farsça)
  • Rencîde etmek: İncitmek. (Farsça)
  • Rencîde olmak: İncinmek. (Farsça)

rencide etme

  • İncitme.

rencide etmek

  • İncitmek, kırmak.

resm-i geçit

  • Askerî bir kıt'anın yahut bir mektebin talebelerinin gösteri mahiyetinde geçişi. Geçit resmi.
  • Geçit töreni.

resmigeçit

  • Özel günlerde yapılan geçit töreni.

resmigeçit-misal

  • Resmigeçit gibi.

segar

  • (Çoğulu: Süğür) Ön dişler.
  • Ağız. (Dar geçit ağızlarına ve diğer yerlerin boş olan korku yerlerine de denir.)
  • Yaş hıyar.

selata

  • Kahır, galebe, hiddet.
  • Kötü konuşan, gönül inciten, kalb kıran.
  • Merhametsiz olmak.
  • Acı söz söylemek.

şişe

  • Camdan yapılmış ağzı dar uzunca kap. Lâmbaya geçirilen camdan küçük baca.
  • Çeşitli maksatlarla çakılan çıta.

ta'niye

  • İncitmek.

tahcir / tahcîr / تحجير

  • Çit çekme. (Arapça)

tahdiş

  • (Hadeş. den) Kurcalamak. Tırmalamak.
  • İncitmek.
  • Kaşımak.

te'nib

  • Ayıplamak.
  • İncitmek.

tebrih

  • (Çoğulu: Tebârih) İncitmek. Eza vermek.

tecşim

  • İncitmek.
  • Teklif etmek.

teezzi

  • İncitme.
  • İncitme.

tefci'

  • (Çoğulu: Tefciât) Canını yakma, acıtıp ağrıtma. Dertli kılma.

tengna

  • Dar yer. Geçit, boğaz. Sıkıntılı yer. (Farsça)
  • Mezar. (Farsça)

vahz

  • Sivri bir şey batırarak acıtma.
  • Çimdikleme.
  • Isırma.
  • Sokma.

yez

  • Bağ, bahçe, tarla vs. gibi arazilerin etrafına çekilen dikenli çalı. Çit. (Farsça)

zeria

  • (Çoğulu: Zerâi) Vesile.
  • Yol.
  • Geçit.
  • Avcının, arkasında gizlendiği deve.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın