REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te çekir ifadesini içeren 101 kelime bulundu...

acbü'z-zeneb

  • Kuyruk sokumundan bulunan ve insanın tekrar yaratılışında çekirdek görevini görecek olan hücre; bir tür genetik şifre.

acem

  • İranlı. Yabancı.
  • Arapça konuşmayanlar. Arab olmayanlar.
  • Çekirdek.

aceme

  • (Çoğulu: Acemât) Çekirdek.
  • Çekirdekten biten hurma ağacı.
  • Sert ve sağlam taş.

arrade

  • (Çoğulu: Arrâdât) Küçük bir çeşit mancınık ki, hareket eden tekerlek üzerine konurdu.
  • Dişi çekirge.

bakteri

  • Basit, çekirdeksiz, bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır. Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus), çubuk şeklinde (basil), virgül şeklinde (vibriyon), burmalı (spiril).Bakteriler ya tek tek, ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır. Havanın oksijeni ile yaş (Fransızca)

büzur

  • (Tekili: Bezr) Tohumlar, çekirdekler.

cahh

  • Ayakları uzun, yeşil çekirge.
  • Adamın beli bükülüp eğilmek.

cahl

  • Çekirge gibi bir büyük arı.
  • Büyük kırba.
  • Ters yuvarlayan bir böcek.

çekirdek-i asli / çekirdek-i aslî

  • Asıl çekirdek, öz.

çekirdek-i esasiye

  • Temel çekirdek.

çekirdek-misal

  • Çekirdek gibi.

cerad / cerâd / جراد

  • Çekirge.
  • Mc: Yağmacılar gürûhu.
  • "Cerâde"nin çoğulu.
  • Çekirgeler.
  • Yağmacılar.
  • Çekirge. (Arapça)

cerade

  • (Çoğulu: Cerâd) Çekirge.

ceram

  • Hurma çekirdeği.
  • Kuru hurma.

cerim

  • Kabahatli, câni, suç işlemiş.
  • (Çoğulu: Cirâm) Kuru hurma.
  • Hurma çekirdeği.

cuhdub

  • (Çoğulu: Cehâdib) Ayakları uzun, yeşil çekirge.

cündeb

  • (Cündüb) Bir nevi çekirge.
  • Mc: Yağmacı.

cündüb

  • (Çoğulu: Cenâdib) Bir nevi çekirge.

cünduh

  • Büyük çekirge.

dane

  • Tohum, çekirdek. (Farsça)
  • Kurşun, gülle, tâne. (Farsça)

dane-i hakikat / dâne-i hakikat

  • Hakikat çekirdeği, tanesi.

debat

  • (Çoğulu:Debâ) Uçmayan çekirge.

debş

  • Çekirgenin ot yemesi.

dibsa'

  • Dişi çekirge.

esteh

  • Çekirdek. (Farsça)
  • Kemik. Vücud iskeletini meydana getiren nesne. (Farsça)

fahir

  • (Fâhire) İftihar eden. Kendi amelini ve kendini beğenen. Övünen.
  • Şa'şaalı. Ağır. Parlak. Şanlı.
  • Büyük ve iyi nesne.
  • Koruğu büyük çekirdeksiz hurma.
  • Memeleri büyük deve.

falık-ül habbi venneva / fâlık-ül habbi vennevâ

  • Tohum ve çekirdekleri açarak büyüten (Allah C.C.)

falıku'l-habbi ve'n-neva / fâlıku'l-habbi ve'n-nevâ

  • Tohum ve çekirdekleri çatlatıp açarak filiz çıkaran Allah.

fers

  • Dağıtmak. Saçmak.
  • Ciğer parçalamak.
  • Hurma çekirdeğinin kabuğunu soymak.
  • Atın pisliği. Fışkı.

ferza'

  • Pamuk çekirdeği.

firsek

  • (Çoğulu: Ferâsik) Çekirdeğinden ayrılmayan şeftali.

füvfe

  • (Çoğulu: Füvek) Pamuk.
  • Tırnakta olan beyazlık.
  • Hurma çekirdeği içinde olan beyaz tane. (Hurma ağacı ondan biter).
  • Çekirdek içinde olan yufka kabuk.
  • Şey.

galil

  • (Çoğulu: Gılâl) Güneşin harareti.
  • Susuzluk harareti.
  • Kin, hased.
  • Devenin yulafına karıştırıp yedirdikleri hurma çekirdeği.

gasime / gasîme

  • Çekirgeli yemek.

gavga

  • Çekirge.
  • İnsanların rezilleri. Adi, aşağılık olan kimseler.

habb / حب

  • Tane, çekirdek.
  • Yuvarlak olarak hazırlanmış ilâç.
  • Buğday tanesi veya buna benzer tohum.
  • Çekirdek, tohum. (Arapça)
  • Hap. (Arapça)

habbe-i kalb

  • Kalbin tohumu, çekirdeği.

haşr

  • (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek.
  • Toplama, cem'etmek.
  • Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet.
  • Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekir

hatreşe

  • Çekirgenin bir şeyi yerken çıkardığı ses.

havi / havî

  • Çekirge.

hayfane

  • (Çoğulu: Hayfân) Alacalı çekirge.
  • Ayakları uzun olan at.

hunzüb

  • (Çoğulu: Hanâzıb) Erkek çekirge.

hüsban

  • Azap.
  • Yıldırım.
  • Çekirge.
  • Saymak.

hutub

  • Erkek çekirge.

hüve'l-ahir / hüve'l-âhir

  • O Âhirdir; her şeyin sonunu ezelî ilmiyle belirleyen ve sonu gelen varlıkların neslini tohum ve çekirdeklerle tanzim eden ve her şeyden sonra yalnız Kendisi bâkî kalan Allah'tır.

ibn-i verdan / ibn-i verdân

  • Hamam içinde olan kara çekirge.

iki dirhem bir çekirdek

  • Mc: "Pek süslü" yerine kullanılır bir tabirdir. Osmanlı altını iki dirhem bir çekirdek ağırlığında olduğu için bu tâbir meydana gelmiştir.

istidadat-ı kemal / istidâdât-ı kemâl

  • Mükemmellik ve olgunluk yetenekleri, çekirdekleri.

kaid / kaîd

  • (Çoğulu: Kavayid) Çekirge.
  • Ulu, yüce kişi.

kasb

  • Ağızda tez dağılan ve çekirdeği katı olan kuru hurma.
  • Sağlam, sert.

kınkın

  • Yol gösterici, kılavuz.
  • Bir cins çekirge.
  • Yer altındaki suyun miktarını bilip kazan kimse.

kişmiş

  • Çekirdeksiz çok küçük tâneli üzüm. (Farsça)

kıtmir

  • Ashab-ı Kehf'in köpeğinin adı.
  • Hurma ile çekirdeğinin arasındaki ince zar. Çekirdeğin arasındaki ince pürüz.
  • Hakir ve küçük olan şeylerde mesel olmuştur.

küreyvat-ı beyza

  • Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atl

küreyvat-ı hamra

  • Kırmızı kan kürecikleri. Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mm.küpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler. (Tüccar ve erzak memurları gibi)

kurkul

  • Çekirge.

kütfane

  • (Çoğulu: Kütfân-Ketâyif) Çekirgenin evvel kanatlanıp uçanı.

madde-i musavvire

  • Tıb: Kanın küreciklerinden başka gıda maddesinden olup, azot ve sair maddeleri içine alan sulu cisim. Canlı hücrelerin vücudunu teşkil eden ve içinde çoğunun çekirdek bulunan albüminli madde. Protoplazma.

mebadi

  • (Tekili: Mebde) Mebdeler, başlangıçlar, ilk unsurlar.
  • Çekirdekler.
  • Prensipler.

mektub-u samedani / mektub-u samedanî

  • Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın eserleri. Yeryüzü. İnsanlar, ağaçlar, çiçekler, çekirdekler, dağlar, denizler gibi çok hakikatlı mâna ifâde eden Allah'ın mektupları.

melah / ملخ

  • Çekirge. (Farsça)
  • Çekirge. (Farsça)

mesrue

  • Çekirgenin yumurtasını döktüğü yer.

meth

  • Yerinden koparmak ve çıkarmak.
  • Cima. Tohum bırakmak için çekirgenin kuyruğunu yere sokması.
  • Vurmak ve uzaklaştırmak.

mik / mîk

  • Çekirge. (Farsça)

mildem

  • Çekirdek dövdükleri taş.
  • Ahmak ve iri vücutlu kimse.

mildes

  • Hurma çekirdeğini dövdükleri büyük taş.

mirzah

  • (Çoğulu: Merâzıh) Çekirdek ve ona benzer şeyleri dövüp ezdikleri taş.

nakir

  • Bir insanın hem cins ve aslı.
  • Gayet fakir.
  • Bir nevi kara sinek.
  • Ağzı dar olan küçük kab.
  • Hurma çekirdeğinin arkasındaki beyaz çukur.
  • Kıymetsiz şey.

neva / nevâ

  • Ses, nağme, çekirdek.

nevat

  • Çekirdek, hurma çekirdeği.
  • Yirmi veya on adet.
  • Bir veya on okka altın. Beş dirhem altın.
  • Düşman.

nevey

  • (Tekili: Nevât) Çekirdekler.

neveyat

  • (Nevâ) Nüveler, çekirdekler.

nüvat

  • (Tekili: Nüve) Nüveler, çekirdekler.
  • Çekirdek.
  • Nüveler, çekirdekler.

nüve / نوه / نُوَه

  • Çekirdek, asıl, menba.
  • Çekirdek.
  • Çekirdek.
  • Çekirdek. (Arapça)
  • Çekirdek.

nüve-i emr-i rabbani / nüve-i emr-i rabbânî

  • Rabbânî emrin çekirdeği.

nüve-i imtisal

  • Emre uymayı sağlayan eşyanın mahiyetindeki temel çekirdek, özellik.

nüveyt

  • Çekirdekçik.

proton

  • yun. Atom çekirdeğinde pozitif yüklü zerrecik.

regami

  • Çekirge çokluğu.

rezz

  • Bir şeyi yere batırmak.
  • Çekirgenin, kuyruğunu yere batırıp yumurtasını dökmesi.

ruama

  • Çekirge çokluğu.

saysa

  • Ham hurma çekirdeği.
  • İçi boş olan hanzal tanesi.

şerye

  • Çekirdekten biten hurma ağacı.
  • Az pahalı nesne.

sirb

  • (Çoğulu: Esrâb) Çekirge ve balık yumurtası.
  • Sığır sürüsü.

sırsır

  • Çekirgeye benzer bir hayvan.

sirve

  • (Çoğulu: Sirâ) Küçük ok.
  • Çekirge yumurtası.

şis

  • Çekirdeği katılaşmış olmayan hurma. (Hurma aşılanmasa çekirdeği katılaşmaz.)

tagriz

  • Batırmak.
  • Çekirgenin kuyruğunu yere batırması.

takdane

  • Üzüm çekirdeği. (Farsça)

ucam

  • Çekirdek.

ucfet

  • Kuru üzüm çekirdeği.

ukde-i hayat

  • Hayat düğümü. (Çekirdek gibi) (Farsça)

ukde-i hayatiye

  • Hayat çekirdeği.

ülbub

  • Kiraz çekirdeği.

uncud

  • Çekirdeği çıkmış üzüm.

unzub

  • (Çoğulu: Anâzıb) Erkek çekirge.

unzuba'

  • Çekirge olan yer.

unzuvane

  • Dişi çekirge.

vehise

  • Pişirilip kurutulduktan sonra dövülen çekirge.

zagak

  • Kızılcık yemişinin çekirdeği.

zerre-i cazibe / zerre-i câzibe

  • Çekim zerresi; çekim gücüne sahip parça, çekirdek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın