REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te âr kelimesini içeren 641 kelime bulundu...

a'cemi / a'cemî

  • Arap olmayan.

a'rab / a'râb / اعراب

  • Araplar, çöl arapları. (Arapça)

a'raz / a'râz

  • Araz'lar; bir şeyin aslından olmayan şeyler; renk, koku gibi ilintiler.

a'razi

  • Ârızî, tesâdüfî, rastgele.

acem

  • Arap olmayan, iranlı.
  • Arap milletinden olmayan başka milletler.
  • Arab olmayan.

acemi ve ecnebi huruf / acemî ve ecnebî huruf

  • Arap alfabesinin dışında kullanılan yabancı harfler.

ahyanen / ahyânen / احيانا

  • Arasıra, kimi zaman. (Arapça)

akab-rev

  • Arkadan gelen. Peşe düşmüş, arkaya takılmış. (Farsça)

akabinde

  • Arkasından, hemen arkadan. Hemen ardından.
  • Ardından. (Arapça - Türkçe)

akid / âkid

  • Aralarında akid yapanlardan her birisi.
  • Aralarında sözleşme yapanların herbirisi.

akraba / akrabâ

  • Aralarında soyca, nesebce yakınlık olanlar. Yakınlar.
  • Aralarında neseb (soy), süt ve evlilik bakımından yakınlık bulunanlar.

akran

  • Arkadaşlar, denkler.

ale-l-istimrar

  • Aralıksız.

alem-i emr / âlem-i emr

  • Arşın üstünde olup, madde olmayan, ölçülemeyen ve herkesin anlayamayacağı âlem. Buna, âlem-i melekût ve âlem-i ervâh (rûhlar âlemi) ve mekânsızlık âlemi de denir.

alet / âlet

  • Araç, vasıta.

alet etme / âlet etme

  • Araç, vasıta yapma.

alettahkik

  • Araştırmayla.

alettevali / alettevâli

  • Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya.
  • Arkası kesilmeksizin, arka arkaya.

amal / âmâl / آمَالْ

  • Arzular.

amil

  • Arzusu, isteği olan.

an

  • Arabçada harf-i cerrdir. Ekseri ismin, kelimenin başına getirilir. Türkçe karşılığı "den, dan" diyebiliriz. Bedel için olur. Meselâ: Ona bedel ben geldim, cümlesinde olduğu gibi. Tâlil için olur. Bu'd yerinde kullanılır. Zarfiyyet için, mücâveze için ve harf-i cerr olan "min" mânasına, "bâ" mânasına

anen

  • Arız olmak.

arab / عرب

  • Arap (Arapça)

arab lisanı

  • Arap dili, Arapça.

arabi / arabî / عربى / عَرَب۪ي

  • Arabça, Arab dili. Arab kavmine mensub.
  • Arapça.
  • Arap, Arapça.
  • Arapça. (Arapça)
  • Arabca.

arabi hat / arabî hat

  • Arapça yazı.

arabi hattı ve hurufu / arabî hattı ve hurufu

  • Arapça yazısı ve harfleri.

arabi huruf / arabî huruf

  • Arap alfabesinin harfleri.

arabi ibare / arabî ibare

  • Arapça metin.

arabi lisan / arabî lisan

  • Arap dili; Arapça.

arabi risaleler / arabî risaleler

  • Arapça kitaplar.

arabi tarih / arabî tarih

  • Arap takvimine göre belirlenen tarih.

arabistan

  • Arap milletinin yoğun olarak bulunduğu Ortadoğu bölgesi.
  • Arap ülkesi. Arapların yaşadığı ülke. (Farsça)

arabiyat

  • Arap dili ve edebiyatı.

arabiye / arabîye

  • Arapça.

arabiyyet

  • Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap). Arap edebiyatı.

arabiyyü'l-ibare / arabiyyü'l-ibâre

  • Arapça ibare, metin.

arabiyyülibare / arabîyyülibare

  • Arapça söz, ibare, metin.

arapça

  • Arap dili.

aras karyesi

  • Aras Köyü.

araz / ârâz

  • Arazlar.

arazi / arazî

  • Araza âit ve mensub. Araza dâir ve ilgili.

arefe / عرفه

  • Arife, bayramdan önceki gün. (Arapça)

ari / ârî

  • Arı, temiz, saf.

arı-misal

  • Arı gibi.

arifane / ârifane

  • Arife yakışır surette. Bilene yakışır şekilde. İrfan sahibi olarak. (Türkçe)
  • Ârifçe.

arifin / ârifîn

  • Ârifler, irfan sahipleri.

ariflerin mezakları

  • Ariflerin zevkaldığı yer ve hususlar.

ariz

  • Ardıç ağacı.

arş-ı berin

  • Arş-ı âlâ. Göğün en yüksek tabakası.

arşi / arşî

  • Arşa dair, mantıkta bir delil.
  • Arştan gelen; Cenab-ı Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yerden gelen.

arşiyan / arşiyân

  • Arş'ın etrafında tesbih ederek dolaşan melekler. (Farsça)

arz

  • Ardıç adı verilen bir ağaç. (Farsça)

arzu-şikesten

  • Arzunun olamaması, yerine gelmemesi. Hayâl kırıklığı, inkisar-ı hayâl. (Farsça)

arzukeş / arzûkeş / آرْزُوكَشْ

  • Arzulu, istekli.
  • Arzulu.
  • Arzulayan.

asmai / asmaî

  • Arapların şöhret bulmuş şairi.

ataya / atâyâ

  • Armağanlar, ihsanlar.

ater

  • Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık.

atf için vav

  • Arap gramerine göre başına geldiği kelimeyi daha önce geçen bir kelime yapmayı sağlayan vav harfi.

atikiyyat / atîkiyyât / عتيقيات

  • Arkeoloji. (Arapça)

avarız / avârız

  • Arızalar, aksaklıklar, noksanlıklar.

avineten

  • Ara sıra, tesadüfen.

ayın

  • Arap alfabesinin onsekizinci ve Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi olup, ebced hesabında yetmiş sayısına tekabül eder.
  • Arap alfabesinin 21. harfi. Ebced hesabında sayı değeri 70'dir.

ba / bâ

  • Arabçaya göre harfinin okunuşu. Ebced hesabında iki sayısını ifade eder. Mektup ve eski evraklarda Receb ayına işarettir.

ba-i cerre / bâ-i cerre

  • Arabçada kendinden sonraki kelimeyi "esre" okutan bâ. (Bismillâhi'deki gibi).

bahr-i umman

  • Arabistan ve İran'ın güneyinde kalan deniz.

bahre

  • Arz, belde.

bakiye-i asar / bakiye-i âsâr

  • Arta kalan eserler, izler.

bakiyye

  • Artan, artık, geri kalan.
  • Artık. Geri kalan. Artan.

bayin / bâyin

  • Aralayıcı, ayıran, ayırıcı özellik.
  • Aralayıcı, ayırıcı.

bektaş / bektâş

  • Arkadaş.

belagat-ı arabiye / belâgât-ı arabiye

  • Arab belâgati, edebiyatı.

beraet / berâet

  • Arınma, kurtulma.

berat gecesi

  • Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.

berbekan

  • Arapların giydiği bir elbise cinsi.

beri / berî / بری

  • Arınmış, temiz, uzak. (Arapça)

berzah / بَرْزَخْ

  • Ara yer, kabir, perde.

beyincik

  • Art kafa çukurunda beyin kökünün üst arka kısmında bulunan merkezi sinir sisteminin bir organıdır. Mühim bir görevi, hareketlerimizin âhenk içinde olmasını sağlamaktır.

beyn / بين

  • Ara.
  • Aralık, arasında, arada.
  • Ara, arasında.
  • Ara, orta. (Arapça)

beyn-i / بين

  • Arasında, ortasında. (Arapça - Farsça)

beynimizde

  • Aramızda.

beyninde

  • Arasında.

beyninizde

  • Aranızda.

bi-ar / bî-ar

  • Arsız, hayasız, utanmaz.

bi-lisan-il-arz

  • Arzın diliyle. Yeryüzünün lisân-ı hâliyle.

biar / bîâr / بى عار

  • Arsız. (Farsça - Arapça)

bilad-ı arab / bilâd-ı arab

  • Arap beldeleri, ülkeleri.

bilad-i arab / bilâd-i arab

  • Arab ülkeleri.

bilad-ı arabiye / bilâd-ı arabiye

  • Arap beldeleri, Arap memleketleri.

bilad-ı arap / bilâd-ı arap

  • Arap beldeleri, ülkeleri.

bilafasıla / bilâfasıla / bilâfâsıla / بلافاصله

  • Aralıksız.
  • Aralıksız, kesintisiz. (Arapça)

bilah / bilâh

  • Arkaları büyük olan kadınlar.

bilasale / bilasâle

  • Aracısız, vasıtasız.

bilisan-ı arz

  • Arzın, yerin diliyle.

biş

  • Artık, ziyade. Bıldırcın otu denilen zehirli bir ot. (Farsça)

buht

  • Arabî ile Acemîden doğmuş develer.

bülega-yı arab

  • Arap belâğatçıları, edebiyatçıları.

bürcüd

  • Arap elbiselerinden bir nevi kalın elbise.

bürs

  • Ardıç ağacının meyvesi.

c

  • Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali.

cahd-ı mutlak, cahd-ı müstağrak

  • Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası. Muzari fiillerinin başına (Lem) ve (Len) getirilerek olur.

caize / câize

  • Armağan, övücü şiirleri için eskiden şairlere devlet büyükleri veya aşiret büyükleri tarafından verilen para veya mal.

car

  • Arapçada bir edat.

cebel-i arafat

  • Arafat Dağı.

cebel-i arefe

  • Arafat Dağı.

celenza

  • Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi.

celis / celîs / جليس

  • Arkadaş. (Arapça)

cem'-i kıllet

  • Arapça'da türlü vezinlerde cemileri olan isimlerin, bu cemilerinden dokuzdan aşağı mahsus olanları.

cemaziyel ahir

  • Arabi ayların altıncısıdır. (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce'dir)

cena'

  • Arka yumruluğu. Kamburluk.

cenbiyye

  • Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar.

cennur

  • Arpa ve buğday döğdükleri yer.

çeşmderide / çeşmderîde / چشم دریده

  • Arsız. (Farsça)

cessas

  • Araştıran, meraklı.

cev / جو

  • Arpa. (Farsça)
  • Arpa. (Farsça)

cevin / cevîn / جوین

  • Arpadan yapılmış şey. Arpa unu. (Farsça)
  • Arpadan yapılmış. (Farsça)

ceziret-ül arab

  • Arabistan yarımadası.

ceziretü'l-arab / cezîretü'l-arab

  • Arab yarımadası.
  • Arap yarımadası.

ceziretü'l-arap

  • Arab Yarımadası.

ceziretülarab / cezîretülarâb

  • Arap Yarımadası.

cıvata

  • Arkası iri başlı ve ucu somun geçmek üzere yivli vida. Başlıca potrelleri, demir ve tahtaları birbirine bağlamaya yarar.

cümad-el-ahire / cümâd-el-âhire

  • Arabi ayların altıncısının adı.

cümad-el-ula / cümâd-el-ûlâ

  • Arabi ayların beşincisi. Cemazi-yel-evvel.

cümade / cümâde

  • Arabi ayların beşinci ve altıncısının adı.

cümle-i arabiye

  • Arapça cümle.

cüst

  • Araştırma, arama. (Farsça)

cüst ü cu

  • Arayıp sorma, araştırma, arama.

cüstücu / cüstücû / جست و جو

  • Arayış, arama. (Farsça)

cuyan

  • Arayan, arayıcı. (Farsça)

cuyem / cûyem

  • Ararım.

cuyende / cûyende / جوینده

  • Arayıcı, araştırıcı, isteyen. (Farsça)
  • Arayan. (Farsça)

da'

  • Arabçada "bırak" mânasına emirdir. Meselâ:

dabgam

  • Arslan, esed.

dabsem

  • Arslan, esed.

dail

  • Arık, zayıf, küçük hacimli.

daiye / dâiye

  • Arzu, hırs, gerektirici sebep.

dal

  • Arap alfabesinin sekizinci harfi.

dan

  • Arabca, Farsça veya bazı Türkçe kelimelerin sonuna takılarak, âlet ismi veya sıfat yapılır. Meselâ: Ateş-dan : Mangal. Cüz-dan : Cüz kabı, çanta.

dem-saz

  • Arkadaş, refik, hem-dem, dost. Sırdaş. (Farsça)

dena'

  • Arkanın yumru olması, kamburluk.

derakab / درعقب

  • Ardından, hemen, derhal, hemen ardından. (Farsça - Arapça)

derecat-ı arifin / derecât-ı ârifîn

  • Ariflerin dereceleri.

derece-i tahkik

  • Araştırma ve her şeyin gerçek yüzünü ortaya çıkarma derecesi.

derpey

  • Ardı sıra.

dest-muze

  • Armağan, hediye. (Farsça)

dilhas

  • Arslan. Çeri kimse.

divan

  • Arap şiiri, Divan-ı Arab, Arab'ın şiir külliyatı.

dostane / dostâne

  • Arkadaşça.

düsse

  • Arap çocukları arasında meşhur olan bir oyun.

ebced

  • Arabça Eski Sâmi alfabesindeki harf sırasının sayı değerine göre tertiplenmesinden meydana gelen birinci kelime. Bu tertip İbrâni ve Süryâni Alfabesindeki harfleri içine alır. İbâredeki kelimelerin sırası ve harflerin rakam değerleri şu suretle gösterilmektedir (Ebced), (Hevvez), (Hutti), (Kelemen),
  • Arap harflerinin herbirisine rakam değeri verilerek yapılan yorum.
  • Arap harflerinin diziliş sırası, bu harflerin rakam olarak değerlerinden yola çıkılarak yapılan hesap.

ebced hesabı

  • Arapça harflerin sayı değerlerine göre tarih düşürme işlemi.

ebu-l haris

  • Arslan.

ecnebi ve acemi huruf / ecnebî ve acemî huruf

  • Arap alfabesinin dışında kullanılan Lâtin harfleri.

edebiyat-ı arabiye

  • Arap Edebiyatı.

edevat

  • Araçlar, gereçler.

efrez

  • Arkası kambur gibi olan (adam.)

efzayiş / efzâyiş / افزایش

  • Artma, çoğalma, tezayüd, tekessür. (Farsça)
  • Artış. (Farsça)

ehass-ı emel

  • Arzu ve emellerin en özeli.

ehl-i akıl ve tahkik / ehl-i akıl ve tahkîk / اَهْلِ عَقِلْ وَ تَحْق۪يقْ

  • Araştırmacı âlimler.

ehl-i şevk

  • Arzu, istek ve neşe sahipleri.

ehl-i tahkik / ehl-i tahkîk / اَهْلِ تَحْق۪يقْ

  • Araştırmacı âlimler.

ela / elâ

  • Arabçada söze başlarken kullanılır. İstiftah harfi tâbir edilir. Beş vecih üzere bulunur: 1 - Tevbih ve tenbih, 2 - İnkâr, 3 - İstifham-ı anin-nefiy, 4 - Arz, 5 - Teşvik ve rağbet ettirme, makamlarında.
  • Arapça'da başlama ve tenbih edatı, "öyle değil mi?", "dikkat ediniz" gibi anlamlara gelir.

elf

  • Arapça "bin".

elf'

  • Arapça 1000 (bin).

elif-lam / elif-lâm

  • Arap alfabesinde yer alan iki harf ve kelimelerin başına konan bir takı.

elifba / elifbâ

  • Arap dilinin seslerini ve yazı sistemini gösteren harfler dizisi, Arap alfabesi.

emel / امل / اَمَلْ

  • Arzû, hırs, tamah.Çalış ibâdet et bırak emeli, Son nefese kadar bırakma ameli.
  • Arzu, istek, gaye.
  • Arzu. (Arapça)
  • Arzu.

emirname-i arifane / emirnâme-i ârifâne

  • Ârif olana, bilene yakışır biçimde olan emir yazısı.

enberut

  • Armut. (Farsça)

erak ağacı

  • Arabistan'da yetişen, dallarından, diş temizliğinde faydalanılan, bir karış uzunluğunda, misvâk denilen parçaların yapıldığı ağaç.

erazi / erâzî / اراضى

  • Arazi. (Arapça)

erciye

  • Arkaya, sonraya bırakılan şey.

eriş / ارش

  • Arşın. (Farsça)

ermagan

  • Armağan, hediye. Bir kimseye bir işteki muvaffakiyetinden dolayı verilen hediye. (Farsça)

ermeğan / ermeğân / ارمغان

  • Armağan. (Farsça)

esalib-i arab / esâlîb-i arab

  • Arap edebiyatında kullanılan üsluplar, ifade ve anlatım tarzları, Arap kelâmının kalıpları.

esalib-i arap / esâlîb-i arap

  • Araplar'ın üslupları; Arap Edebiyatında kullanılan ifade tarzları.

esb-i tazi / esb-i tâzi

  • Arap atı.

eşebb

  • Arasından geçmek mümkün olmayan ağacın sıklığı.

esed / اسد

  • Arslan, şir.
  • Arslan.
  • Arslan. (Arapça)

eshab / eshâb

  • Arkadaşlar. Sâhib kelimesinin çoğuludur.
  • Peygamber efendimizi görüp îmân eden ve mü'min olarak vefât eden mübârek kimseler.
  • Bir âlimin talebeleri.

eski harf

  • Arap alfabesi.

esna / esnâ

  • Ara. Aralık. Sıra. Vakit. Zaman. Hengâm.
  • Ara, vakit, sıra.

evtas

  • Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (A.S.M.) Huneyn Vak'ası bu vâdide vuku bulmuştur.

fa-yı atıf / fâ-yı atıf

  • Arapçada kelimelerin başına gelen ve baştakî bir ifadeyle bağlantı kurulmasını ifade eden 'fâ' harfi.

farabi / farâbî

  • Aristonun tesirinde kalan bir filozof.

fasıl / fâsıl

  • Ara; zaman aralığı.

fasıla / fâsıla / فَاصِلَه

  • Ara.
  • Ara, durak.
  • Ara.

fasılasız / fâsılasız

  • Aralıksız.
  • Aralıksız.

fay

  • Arazide meydana gelen ve bir tarafı yüksek, bir tarafı alçak olan büyük yarık. (Fransızca)

faz

  • Ardı ardına gelen değişikliklerin her biri. Safha. (Fransızca)

fedevkes

  • Arslan, esed.

feza

  • Artıran, çoğaltan.

fi / fî

  • Arabçada harf-i cerrdir. Mekâna ve zamana âidiyyeti bildirir. Ta'lil için, isti'lâ için ve yine harf-i cerr olan "bâ, ilâ, min, maa" harflerinin yerine kullanılır. Geçen mef'ul ile gelecek fasıl arasında geçer. Te'kid mânası da vardı. Başka bir ifade ile kısaca (fî) : "İçinde, içine, hakkında, husus

fiil-i muzari / fiil-i muzâri

  • Arapçada şimdiki, geniş ve gelecek zamanı ifade eden fiil kipi.

fıkra-i arabiye

  • Arapça bölüm.

füseha-i arab

  • Arap fasihleri, Arapların en güzel, akıcı ve etkili konuşanları.

gaddare

  • Arapların cenbiyesine benzer pala nev'inden bir silâh.

gah / gâh

  • Arasıra, bazan.

galis

  • Arpa ve buğday karışımından yapılan ekmek.

gasagıs

  • Arslan, esed.

gayne

  • Aralarından su akamayan birbirine girmiş ve dolaşmış ağaçlar.

gazanfer / غضنفر / غَضَنْفَرْ

  • Arslan. (Arapça)
  • Arslan, cesur adam.

gazanferane / gazanferâne

  • Arslancasına, arslan gibi. (Farsça)

geh

  • Ara sıra. Bazan. (Farsça)

gerdune

  • Araba, otomobil. (Farsça)

gevar

  • Ark. Bahçeleri sulamak için çayırdan ufak bir arkla alının kol. (Türkçe)

gıyabi / gıyabî

  • Arkasından olarak. Kendi hazır olmadığı halde arkasından. Gayba âit. Gayba mensup ve müteallik.

gıyabımda

  • Arkamdan; benim hazır ve mevcut bulunmadığım durumda.

gıybet

  • Arkadan çekiştirmek. Hazır olmayan birisinin aleyhine konuşmak. Birisinin gıyabında hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemek.
  • Arkadan çekiştirmek; hazır olmayan birisinin aleyhinde hoşlanmayacağı şekilde konuşmak.

gurre-i muharrem

  • Arabi aylardan olan Muharrem ayının birinci günü ve gecesi.

güstah

  • Arsız, edepsiz, küstah, saygısız. (Farsça)

haber

  • Arapça gramerde, isim cümlesindeki hükmü (iş, oluş veya hareketi) ifade eden kısım.

hacc-ı ekber

  • Arefesi Cuma'ya rastlayan hac.

haccü'l-ekber

  • Arefesi Cuma'ya rastlayan hac.

hadbe

  • Arka yumruluğu, kamburluk.

hadis-i munfasıl / hadîs-i munfasıl

  • Aradaki râvîlerden (nakledenlerden), birden ziyâdesi (fazlası) unutulmuş olan hadîs-i şerîfler.

hahişger / hâhişger

  • Arzulu, istekli.
  • Arzulayan. İsteyen. İstekli. (Farsça)
  • Arzulayan.

hakikat-i arşiye

  • Arşa ait olan hakikat (Allah'tan gelen doğru gerçek).

hal-i sahv / hâl-i sahv

  • Arızi veya dâimi sebeplerle, şuurunu kaybetmiş bir kimsenin, muvakkaten şuurunun yerine gelmesi hâli.

halefen

  • Arkadan gelerek.

half

  • Ardı. Arka. Kendinden sonra gelen. Arka taraf.
  • Arka.
  • Arka.

halfi / halfî

  • Arka, ard ile alâkalı olan.

halis-üd dem / hâlis-üd dem

  • Arı kan, safkan.

hamele-i arş / حَمَلَۀِ عَرْشْ

  • Arşı taşımakla görevli dört büyük melek.
  • Arş'ın taşıyıcıları; dört büyük melek.
  • Arşı taşıyan melâikeler.

hamele-i arş ve semavat / hamele-i arş ve semâvat

  • Arş'ın ve göklerin taşıyıcısı olan melekler.

hamele-i arş ve yer ve gök

  • Arş'ın, yerin ve göğün taşıyıcısı.

hanin / hanîn

  • Arzudan gelen inleme, sızlanma.

harac-ı mukasseme

  • Arazinin hâsılatından yerin tahammülüne göre alınacak bir vergidir. bu harac, hâsılata taallûk eder. Bir sene içinde hâsılat tekerrür ederse bu harac da tekerrür der. Fakat mahsulât mevcud olmayınca bu vergi de alınmazdı.

harf-i mezid

  • Arabçada masdar olan kelimeye harf ilâvesi ile başka masdar yapılır. Bu ilâve edilen harflere "Harf-i mezid" denir. Meselâ: kelimesinde harf-i aslî üçtür. (mükâtebe) dendiği zaman, "Müfâale masdarı şekline göre, mim ve elif harfleri, harf-i meziddendir" denir.

harf-i tarif / harf-i târif

  • Arabçada, elif lâm harflerinin ismin başına gelmesi hali.

haşas

  • Arz haşereleri.

hatba'

  • Arkasında siyah çizgiler olan dişi eşek. (Müz: Ahtab)

hatt-ı arabi / hatt-ı arabî

  • Arapça hat, yazı.

hatt-ı arabi-i kur'ani / hatt-ı arabî-i kur'ânî

  • Arapça Kur'ân hattı, yazısı.

hatt-ı arabiye

  • Arap harfleriyle yazmak.

havan

  • Arslan, esed.

havsere

  • Araptan bir kabile.

hayber

  • Arap Yarımadasında Hicaz bölgesinin doğu sınırında ve Medine-i Münevvere'nin 170 km. kuzeyinde bir kasabadır. Evleri, yüksek bir kayanın üzerinde kurulmuş olan bir kalenin etrafında bulunur. Hicretin yedinci senesinde vuku bulan Hayber Gazası ile meşhur olmuştur. Aynı sene içinde Hz. Resulullah Efen

haydar

  • Arslan. Hazret-i Ali'nin lakablarından biri.

haylulet / haylûlet

  • Araya girme.
  • Araya girip perde olma, kapama.

hazf / حَذْفْ

  • Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.
  • Aradan çıkarma.

hazret-i muhammed-i arabi / hazret-i muhammed-i arabî

  • Arap olan anne ve babadan dünyaya gelmiş Hz. Muhammed (a.s.m.).

hedaya / hedâyâ / هدایا

  • Armağanlar, hediyeler. (Arapça)

hediye

  • Armağan.

hediyeten

  • Armağan olarak, hediye olarak.

hediyye / هدیه

  • Armağan, hediye. (Arapça)

hel

  • Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.
  • Arapça "mı, mi, mu, mü" anlamlarına gelen soru edatı.

hem-hah

  • Arzu ve talebleri aynı olan, aynı istekleri olan. (Farsça)

hem-nefes

  • Arkadaş, musâhib. (Farsça)

hem-ser

  • Arkadaş, Karı kocadan her biri. (Farsça)

hemdem / همدم

  • Arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı. (Farsça)

hempa / hempâ / همپا

  • Arkadaş, kafadar. (Farsça)

hesar

  • Arslan.

hevesat

  • Arzu ve nefsâni emeller. Boş, bâtıl ve günahlı şeylere dâir olan istekler. Hevesler. (Farsça)

hevesi / hevesî

  • Arzu ve isteklerle ilgili.

heylulet / heylûlet

  • Araya girme, perdeleme, kapama.

heysar

  • Arslan.

  • Arabça alfabede dokuzuncu harftir. Ebced hesabına göre 600 sayısına işaret eder.

hicaz

  • Arabistan'da Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere'nin bulunduğu mıntıka.

hidb

  • Arkası yumru kimse, kambur.

hıkab

  • Arap kadınlarına mahsus bir nevi kumaştır, onu bellerine kuşanıp süslerini ve zinetlerini ona takarlar.

hilafet-i arabiye

  • Arap halifeliği.

hilal / hilâl

  • Ara, aralık.

hirmas

  • Arslan, esed.

hubz-ı şair / hubz-ı şaîr

  • Arpa ekmeği.

hudari / hudarî

  • Arı kuşu.

hükema-i meşaiyyun / hükemâ-i meşaiyyun

  • Aristo felsefesi yolunda olan ve derslerini gezerek veren meşaiyyun filozofları.

hükümet-i arabiye

  • Arap hükümeti.

hürr

  • Arslan.

huruf-u arabiye

  • Arap harfleri.

huruf-u ecnebiye

  • Arap harfleri dışında yabancı harfler, Lâtin harfleri.

huruf-u mukattáa

  • Arap harflerini heceler halinde kesik kesik yazmak (Yâsin, Elif Lâm Mim vb.).

hutbe-i arabiye

  • Arapça hutbe.

hüve

  • Arabçada: O (mânasına işâret zamiri)

huvta

  • Arpa, buğday gibi hububat için yapılan avlu veya anbar.

huzre

  • Arka zahmeti.

hüzul

  • Arıklık, bitkinlik, zayıflık.

ibadat-ı maruza / ibâdât-ı mâruza

  • Arz olunan, takdim edilen ibadetler.

ibare-i arabi / ibare-i arabî

  • Arapça ibare, metin.

ibare-i arabiye

  • Arapça metin.

id-i ekber / îd-i ekber

  • Arefesi Cuma gününe raslayan Kurban Bayramı.

ihkab

  • Arkası kesilme.

ihvaniyat

  • Arkadaşlar, eş dost mektubları.

ikra / oku / اقرأ

  • Arapça'da "oku" anlamına gelir. Alak suresinin ilk ayeti "ikra bismirabbikellezi alak" (oku, yaradan Rabbinin adıyla oku)

ikramiye / ikrâmiye

  • Armağan olarak verilen para.

iktıfa

  • Arkasından gitme, ardına düşme, takib.

ilah

  • Arabçadaki "ilâ âhir" kelimesinin kısaltılmışı. "Sonuna kadar, böylece devam eder" demektir.

ilm-i nahv

  • Arapça gramer ilmi.
  • Arabî cümle bilgisi. Kelimelerin cümle içindeki yerlerini ve buna göre sonlarının aldığı durumlardan (harekelerden) bahseden ilim.

ilm-i sarf ve nahv

  • Arapçada kelime ve cümle bilgisi.

ilm-i tabakat-ül arz

  • Arzın tabakalarından bahseden ilim. Jeoloji.

iman-ı tahkiki / îmân-ı tahkîkî / ا۪يمَانِ تَحْق۪يق۪ي

  • Araştırma ile kuvvetlenmiş îmân.

iman-ı taklidi / iman-ı taklidî

  • Araştırmaksızın, taklide dayanan iman.

imdi / imdî

  • Artık, bu halde, böyle olduğu halde.

ind

  • Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Baz

ırak-ı arab / ırâk-ı arab

  • Arap Irak. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve Bağdat'ın kuzeyine kadar uzanan topraklara Osmanlı İmparatorluğu zamanında verilen isim.

irdaf

  • Ardısıra yürütme, yürütülme.

irdafen

  • Ardısıra yürüterek.

ırris

  • Arslan yatağı.

ısfa'

  • Arındırılmak. Hâli olmak.

ıslah-ı zat-ül beyn / ıslah-ı zât-ül beyn

  • Aralarındaki kırgınlığı kaldırarak iki kişiyi barıştırma.

istifzal

  • Artırma, çoğaltma, ziyadeleştirme.

istilka'

  • Arka üstü yatarak uyuma.

istinkah / istinkâh

  • Araştırma. Ağız koklama.

istitrad

  • Ara söz.

iştiyakla

  • Arzu ve istekle.

iza

  • Arabça kelimelerin başında kullanılırsa; birdenbire, bir de bakılır ki, gibi mânalara gelir. İsim cümlesinin evvelinde bulunur.

izdiyad / izdiyâd / ازدیاد

  • Artma.
  • Arttırmak.
  • Artış, çoğalma. (Arapça)

izra'

  • Arşınlama, ölçme.

jaketatay

  • Arkası yırtmaçlı, etekleri uzun ve ön köşeleri yuvarlakça kesilmiş olan resmi ceket. (Fransızca)

kabail-i arab

  • Arap kabileleri.

kabkaba-i şir

  • Arslanın kükremesi.

kaf nun / kâf nun

  • Arapça "kün" (ol) emrinin harfleri; Allah'ın birşeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emri.

kaf-nun / kâf-nûn

  • Arap alfabesinde yer alan iki harften oluşan ve Allah'ın varlıkları dilediği şekilde yaratmasını ifade eden "kün", yani "ol" emri.

kafile-i rüfeka

  • Arkadaşlar topluluğu.

kafr

  • Arz. Çöl. Beyâban.

kafsal

  • Arslan.

kaide-i nahviye

  • Arapça gramer kaidesi, dilbilgisi kuralı.

kaide-i nahviyece

  • Arapça dilbilgisi kuralı olarak.

kaide-i sarfiye

  • Arapça gramerinde yer alan bir kural.

kame / kâme

  • Arzu, istek, meram, gaye, maksad. (Farsça)

kameri sene / kamerî sene

  • Arabi aylara göre olan yıl. Senesi 360 gün olan yıl.

kamran / kâmran

  • Arzusuna nâil olan, bahtiyar, mes'ud. (Farsça)

kamus

  • Arslan, esed.

kamus-i arabi / kamus-i arabî

  • Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük.

kanun-u evvel, kanun-u sani / kânun-u evvel, kânun-u sâni

  • Aralık, Ocak.

kare / kâre

  • Arka yükü.

kasas

  • Arslan.

kasmel

  • Arslan, esed.

katar

  • Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.

katube

  • Arkasında semeri olan deve.

kavm-i arab

  • Arab kavmi, milleti.

kavm-i arap

  • Arap kavmi, milleti.

kavvad

  • Arsız, pezevenk, deyyus, kaltaban, gayretsiz.

kazurat

  • Artık maddeler, pislikler.

kedad

  • Araplar arasında mâruf bir erkek eşeğin adı. (Ona nisbet edip "benat-ul kedad" derler.)

kelam-ı mudari / kelâm-ı mudarî / kelâm-ı mudârî

  • Arab kabilelerinden Mudar Kabilesinin konuştuğu Arapça. Kur'an-ı Kerim bu lehçe üzerine nâzil olmuştur. En fasih Arapça'dır.
  • Arap kabîlelerinden Mudar kabilesinin konuştuğu Arapça, Kur'ân-ı Kerîm bu lehçe üzerine nâzil olmuştur, en fasîh Arapça'dır.

kerar

  • Arap kadınlarının takındıkları boncuk.

key

  • Arapçada muzari fiilini nasbeden (son harfini üstün okutan) ve "İçin, tâ ki, hangi, nasıl?" yerinde kullanılan harf.

keyfe

  • Arabçada sual cümlesinin başına gelir. "Nasıl? Nice?" mânalarınadır.

kindare

  • Arkasında deve hörgücü gibi, hörgücü olan bir cins balık.

kıraet-i şazze / kırâet-i şâzze

  • Arabî gramer şartlarına uyan ve mânâyı değiştirmeyen, fakat bâzı kelimeleri hazret-i Osman'ın çoğalttığı nüshaya benzemeyen Kur'ân-ı kerîm kırâeti (okunuş şekli).

kisve-i arabiye

  • Arapça elbisesi (burada Arapça dili bir elbiseye benzetilmiştir).

kumme

  • Arslanın, ağzı ile aldığı şey.

küna

  • Arâzi. Tarla. Etrafı çevrilerek ekilen yer. (Farsça)

kureyş lehçesi

  • Arab dilinin Kureyş kabîlesince konuşulan lehçesi. Kur'an-ı kerîm bu lehçe üzerine inmiş ve bu lehçe üzerine yazılmıştır.

kürsi / kürsî

  • Arşı azamın altındaki makam.

küsur / küsûr

  • Artık.

kutb-ı arifin / kutb-ı ârifîn

  • Ârif denilen evliyânın başı, en büyüğü, yüksek ilimler sâhibi.

kutb-ul arifin / kutb-ul ârifîn

  • Ariflerin en ileri geleni, en büyüğü. Maddi, mânevi ve İlâhi ilim sahiblerinin başı. Ariflerin kutbu.

kutbu'l-arifin / kutbu'l-ârifîn

  • Âriflerin en büyüğü, en ileri geleni.

kutbü'l-arifin / kutbü'l-ârifîn

  • Ariflerin en büyüğü, en ileri geleni.

kütüb-ü arabiye

  • Arapça kitaplar.

kuvve-i şeheviye / قُوَّۀِ شَهَوِيَه

  • Arzulama duygusu.

laalle

  • Arabçada olması mümkün şeyler için kullanılır. Ola ki, umulur, ümid edilir, umulur ki mânâlarınadır. Ümide veya endişeye delâlet eder.

lam / lâm

  • Arap alfabesinde yer alan bir harf.

lam-ı istiğrak / lâm-ı istiğrak

  • Arapça, başına geldiği kelimeyi umûmileştiren "lâm".

layenkatı' / lâyenkatı'

  • Aralıksız. Kesilmeksizin.

lazımü'l-arz / lâzımü'l-arz

  • Arz edilmesi gerekli olan.

leyal-i aşr

  • Arabi aylardan Zilhiccenin ilk on gecesi. On geceler.

lisan-ı arabi / lisân-ı arabî

  • Arap dili.

lisan-ı arabiye / lisan-ı arabîye

  • Arapça.

lisan-ı arap

  • Arap dili, Arapça.

lisan-ı nahvi / lisan-ı nahvî

  • Arapça gramer dili.
  • Arapçanın bir vasfı; intizam ve kaidelere, düsturlara bağlı belâgatlı dil.

ma'razgah / ma'razgâh

  • Arzolunan yer, sergi.

ma'ruzat / ma'ruzât / مَعْرُوضَاتْ

  • Arz olunanlar.

ma-beka

  • Arta kalan, bâkiye, geri kalan.

maar

  • Ar ve hayâya sebep olacak şeyler.

mabeyn / mâbeyn / مابين

  • Arası.
  • Ara.

mabeynimizde / mâbeynimizde

  • Aramızda.

mabeynimize / mâbeynimize

  • Aramıza.

mabeyninde / mâbeyninde

  • Aralarında.

mabeyninizde / mâbeyninizde

  • Aranızda.

mabeynleri

  • Araları.

mabeynlerinde / mâbeynlerinde

  • Aralarında.

maden-i safi / maden-i safî

  • Arınmış, duru kaynak.

mal-i cizye

  • Araziden alınan haraç.

marife / mârife

  • Arapça'da genellikle başına belirlilik takısı "elif-lâm"ı alan ve belirli bir şeyi gösteren kelime.

maruz / mâruz

  • Arzolunan, verilen, anlatılan, karşı karşıya kalan.

maruzat / mâruzât

  • Arz edilen, sunulan şeyler.

maruzat-ı hususiye / mâruzât-ı hususiye

  • Arz edilen, sunulan özel bir mesele.

marzi / marzî

  • Arzu edilen, razı olunan.

mavera / mâverâ

  • Art, geri, bir şeyin ötesinde bulunan.

maverasında / mâverâsında

  • Arkasında, arka plânında, ötesinde.

me'sede

  • Arslanlı yer.

mear

  • Arlanacak, utandıracak şey.

mebahis

  • Arama, araştırma yerleri, araştırma veya münakaşa konuları.

mecrur

  • Ar. gr. başına gelen bir câr harfi veya bir tamlama nedeniyle son harfi esre olan kelime.

medar-ı tedkik / medâr-ı tedkik

  • Araştırmayı, incelemeyi gerektiren sebep.

menaat-ı mevkiiye

  • Arazi sarplığı.

merakib-i berriye

  • Araba, otomobil, kamyon, at vs. gibi kara nakil vasıtaları.

meram

  • Arzu, istek.

merkez-i arz

  • Arzın merkezi. Dünyanın merkezi, iç tarafı.

mersed

  • Arslan, esed.

mertebe-i arşi / mertebe-i arşî

  • Arşa uzanan yücelik mertebesi.

mesafe / mesâfe

  • Ara, uzaklık.

mesail-i nahviye / mesâil-i nahviye

  • Arapça dilbilgisi konuları.

meyan

  • Ara, aralık.

meyanında

  • Arasında, içinde.

meyl-i taharri / meyl-i taharrî

  • Araştırma, inceleme meyli, isteği, eğilimi.

mihver-i alem / mihver-i âlem

  • Arzın merkezinden geçerek semâ küresini her iki tarafta kesen mevhum hat.

mihver-i arz

  • Arzın kuzey ve güney kutupları arasında uzanıp, merkezden geçtiği farz olunan hat.

mim

  • Arap alfabesinin bir harfi.

min

  • Arabçada harf-i cerrdir. 1- Mekân ve bir şeye başlamayı ifâde eder. Meselâ: "Haftadan haftaya" da olduğu gibi.2- Teb'iz için olur. Meselâ: "Kim bir kavme benzemeğe özenirse onlardan sayılır" cümlesinde olduğu gibi. Bazılarını, bir kısmını ifâde ediyor. 3- Cinsi beyan için olur. Meselâ: "İşlediğiniz

min-el-arş ile-l-ferş

  • Arştan yeryüzüne kadar.

muarra / muarrâ / معری

  • Arınmış. (Arapça)

muarreb

  • Araplaşmış.
  • Arablaştırılmış. Arablaşmış.

müberra / müberrâ

  • Arınmış, uzak.
  • Arınmış, temize çıkmış.

mübteda / mübtedâ

  • Arapça isim cümlelerinde özne.

müddet-i taharri / müddet-i taharrî

  • Araştırma süresi.

muhakkik

  • Araştıran, inceleyen.

muhakkık / محقق

  • Araştırmacı, tahkik edici. (Arapça)

muhakkik / مُحَقِّقْ

  • Araştırıcı âlim.

muhakkikane / muhakkikâne

  • Araştırırcasına.

muhakkikin / muhakkikîn / مُحَقِّق۪ينْ

  • Araştırmacılar, büyük âlimler.
  • Araştırıcı âlimler.

muhammed-i arabi / muhammed-i arabî

  • Arap milletinden olan peygamberimiz Hz. Muhammed.

muharrem

  • Arabî ayların ilki.

muktefi / muktefî

  • Ardından giden. İzinden giden. İktifâ eden. Misâl alan, örnek tutan.

münezzeh

  • Arınmış, kusur ve eksiklikten yüce.

münezzehiyet

  • Arınmış ve yüce olma.

münye

  • Arzu edilen, istenilen şey. Maksad. Temenni olunan.

murad / murâd / مُرَادْ

  • Arzu, istek, dilek.
  • Arzu.

muragabet

  • Arzu etme, dileme.

murat

  • Arzu, istek, amaç.

musaffa / musaffâ / مُصَفّٰي

  • Arınmış, safileşmiş.
  • Arındırılmış.

müsahib / müsâhib

  • Arkadaş.

muse

  • Arı, nahl. (Farsça)

müsennede

  • Arka yastığı, arkaya dayanılacak yer.

müsnede

  • Arka yastığı. Arkaya dayadıkları nesne.

müsta'reb

  • Araplaşmış.

müştak olan

  • Arzulu, istekli, düşkün.

müstarib / müstârib

  • Araplaşmış.

müstelki / müstelkî

  • Arka üstü yatan veya uyuyan.

müstemirren

  • Aralıksız olarak, bir düziye.

müteakib / متعاقب

  • Ardından. (Arapça)

müteakıben

  • Arka arkaya, ardı sıra, peşinden. Sonra.

mütecessis

  • Araştıran, gizli şeyleri öğrenmeye çalışan.

mütefakkid

  • Araştırıp soran, tedkik eden.

müteharri / müteharrî / متحری

  • Araştıran.
  • Araştıran, inceleyen.
  • Araştırıcı, araştıran. (Arapça)

müteleyyis

  • Arslan yürekli, arslan yürüyüşlü.

müteleyyisane / müteleyyisâne

  • Arslan gibi. (Farsça)

müterafık / müterâfık

  • Arkadaşlık eden.

mütetabi-ul vürud

  • Ardı arkası kesilmiyen.

mütetebbi / متتبع

  • Araştırmacı. (Arapça)

mütevali / mütevâlî / مُتَوَال۪ي

  • Aralıksız devam eden.

mütezayid / mütezâyid / متزاید

  • Artan.
  • Artan, çoğalan. (Arapça)

müzad

  • Arttırılmış, çoğaltılmış, ziyade edilmiş.

muzafun ileyh

  • Arapça gramerine göre kendisine bir sıfatın izafe edildiği kelime.

müzaheret / müzâheret / مُظَاهَرَتْ

  • Arka çıkma.

muzaraa

  • Arşınla satma.

muzari / muzâri

  • Arapçada hem şimdiki zamanı hem de geniş zamanı ihtiva eden fiil kipi.
  • Arapçada şimdiki ve geniş zamanı ifade eden fiil kipi.

müzayede / müzâyede

  • Artırma, satış.

müzdad

  • Arttırılmış, çoğaltılmış.
  • Artırılmış, çoğaltılmış.

müzdelife

  • Arafat ile Mina arasında bulunan yer.

müzevvir / مزور

  • Arabozucu. (Arapça)

müzevvirane / müzevvirâne

  • Arabozuculukla. (Farsça)

na

  • Arabçada "Biz" mânasına gelen zamirdir. Meselâ: Kitabünâ : "Kitabımız" misalinde olduğu gibi, kelimenin veya fiilin sonuna eklenen bitişik zamirdir.

nahiv ilmi

  • Arapça dilbigisinde cümle yapısını inceleyen ilim.

nahnü

  • Arapça'da 'biz' anlamına gelen bir zamir.

nahv

  • Arapça'da cümle yapısını ele alan 'nahiv ilmi'.

nahvi / nahvî

  • Arapça dil bilimci, uzman.

nail / nâil / نَائِلْ

  • Arzusuna eren.

namahrem / nâmahrem

  • Aralarında dinen evlenmeye engel bulunmayan erkek ve kadınlar.

nazar-ı heves

  • Arzulu bakış.

necid

  • Arabistanda bir bölge adı.

nefy edatı / nefy edâtı

  • Arabçada "Lâ", Farsçada "Nâ" gibi olumsuzluk bildiren edât.

nekesan

  • Ardına dönmek.

nema / نما

  • Artma, çoğalma, büyüme, uzama.
  • Artma.

nemmam / nemmâm

  • Ara bozan, söz taşıyan, bozguncu.

neng / ننگ

  • Ar, utanma. (Farsça)

nesr

  • Arş ve sema ile ilgili meleklerden biri.

nigah-ı tedkik / nigâh-ı tedkik

  • Araştırma bakışı, tedkik etme nazarı.

nihayet-i tahkik

  • Araştırmanın sonucu.

nüfz

  • Arka ve kürek eti.

nükus

  • Ardına dönmek.

nun

  • Arap alfabesinin yirmi beşinci harfi.

pejuh

  • Araştırma, soruşturma. (Farsça)

pes / پس

  • Arka, geri, öyle ise.
  • Arka. (Farsça)

pes ü piş

  • Arka ve ön.

pesmande / pesmânde / پس مانده

  • Arta kalan. (Farsça)

pesmande-hor

  • Artık yiyen. (Farsça)

pey-ender-pey

  • Ardısıra, arka arkaya, durmadan. Azar azar. (Farsça)

peyderpey

  • Arka arkaya, ardı sıra.

peyrev

  • Ardı sıra giden, tâbi olan, izinden giden, uyan. (Farsça)

pud / pûd / پود

  • Argaç, dokumada enine dokunulan ip. (Farsça)

püriştiyak

  • Arzu ve istekle dopdolu.

püşter

  • Arka, sırt. (Farsça)

ratanet

  • Arapçanın hâricindeki bir dille konuşma.

rebi-ül evvel

  • Arabî ayların üçüncüsü.

receb

  • Arabî ayların yedincisi.

refakat / refâkat / رَفَاقَتْ

  • Arkadaşlık, beraberlik.
  • Arkadaşlık.
  • Arkadaşlık.

refik / رفيق / refîk / رَفِيقْ

  • Arkadaş, eş.
  • Arkadaş, yoldaş. (Arapça)
  • Arkadaş.

refika / refîka / رَف۪يقَه

  • Arkadaş, hanım.

rezim

  • Arslan kükremesi.

ribab

  • Arap kabilelerinden Zubeh, Sevr, Akl, Teym ve Ady denilen beş kabilenin adı.

risale-i arabi / risale-i arabî

  • Arapça risale, kitap.

risale-i arabiye

  • Arapça risale.

rıtane

  • Arap lisanından başka dille konuşmak.

rüfeka / rüfekâ / رفقا

  • Arkadaşlar. (Arapça)

şa'ban ayı / şa'bân ayı

  • Arabî ayların sekizincisi, üç aylardan ikincisi.

şaban / şâbân

  • Arabî ayların sekizincisi.

sad

  • Arap alfabesinde 14. harf; Sad Sûresi.

safileştirmek / sâfileştirmek

  • Arındırmak.

sahfe

  • Arka derisine yapışan yağ.

sahibu bil-cenb

  • Arkadaş. Refik.

sahra-yı ceziretü'l-arab / sahrâ-yı ceziretü'l-arab

  • Arap Yarımadasında bulunan çöl.

şair / şaîr / شعير

  • Arpa. (Arapça)

şairiyy

  • Arpa satan kimse.

saltanat-ı arab

  • Arapların saltanatı, idaresi, hâkimiyeti.

sarf ve nahiv / صَرْفْ وَ نَحِوْ

  • Arapça kelime ve cümle bilgisi.

sarf ve nahv ilmi

  • Arabî dilbilgisi. Sarf; kelime bilgisi; kelimelerde meydana gelen değişikliklerden ve birbirlerinden türemelerinden bahseden ilim. Nahv; cümle bilgisi; kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna göre sonlarının aldıkları i'râbdan (harekelerden)

şart edatı

  • Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.

şartiye

  • Arapça gramerinde şart edatı olarak kullanılır.

şaryo

  • Araba. Yazı makinelerinde, daktilolarda kâğıdın takıldığı kısım. (Fransızca)

savm-ı dehr

  • Aralıksız, bir sene mütemadiyen nehyedilen bayram günlerinde dahi iftar edilmeksizin oruç tutmağa denir. Bu nevi oruç bayram günleri tutulmazsa câizdir.

şedde

  • Arapça'da bir harfin üzerine konulan ve o harfi iki defa okutan işaret.

şeddeli nun

  • Arapça'da, üzerinde bulunduğu harfi iki defa okutan işaretin bulunduğu nun harfi.

selik

  • Arpa, buğday ve bunlara benzer hububatın yarması.

semhac

  • Arkası uzun olan at ve eşek.

senh

  • Arız olmak.

şevk / شَوْقْ

  • Arzu, istek.

sevs

  • Arpaya, buğdaya ve ona benzer hububata bit düşmesi.

şevval

  • Arabi aylardan onuncusu. Ramazandan sonraya geldiği için ilk üç günü mübarek Ramazan bayramıdır.
  • Arabî ayların onuncusu.

şevval ayı / şevvâl ayı

  • Arabî ayların onuncusu, Ramazân-ı şerîften sonraki ay.

seyyid-i arap

  • Arapların Efendisi.

sidre ağacı

  • Arabistan kirazı denen bir ağaç türü.

sıga-i mübalağa / sıga-i mübalâğa

  • Arapça dilbilgisinde bir şeyin çokluğunu ve fazlalığını ifade için kullanılan kalıp, kip.

sila'

  • Arınmış, temizlenmiş nesne.

silka'

  • Arkası üstüne yatmak.

siper

  • Arkasında saklanılan şey; sığınak, dayanak.

şir / şîr / شير

  • Arslan. (Farsça)

şirceng

  • Arslan gibi savaşan. (Farsça)

şirmerd

  • Arslan yürekli, cesur. (Farsça)

sü'r

  • Arslanın bir kimseye hamle etmesi, saldırması.

şühur-u selase / şühur-u selâse

  • Arabî üç aylar. Receb, Şaban ve Ramazan ayları.

sulh-amiz / sulh-âmiz

  • Ara bulucu, barıştırıcı. (Farsça)

şüubiyye

  • Arabiyi acemden faziletli saymayan bir taife.

ta / tâ

  • Arap alfabesinden bir harf.

ta'rib / ta'rîb / تعریب

  • Arapçalaştırma. (Arapça)
  • Ta'rîb edilmek: Arapçalaştırılmak. (Arapça)
  • Ta'rîb etmek: Arapçalaştırmak. (Arapça)

ta'vim

  • Arpayı ve buğdayı tutam tutam biçip yığmak.

taarr

  • Ari olmak, temiz ve pâk olmak, beri olmak. Döşeğinde dönüp ızdırap çekmek.

taarrüb / تعرب

  • Araplaşma. Arap kılığına girme.
  • Araplaşma. (Arapça)

tabiat-ı arap

  • Arap milletinin kendine özel yapısı, mizacı, karakteri.

tahallül / تَخَلُّلْ

  • Araya girme, içine karışma.
  • Araya girme, içine sızma.

taharri / taharrî / تَحَرّ۪ي

  • Araştırma, arama.
  • Arama.
  • Araştırma.

taharri etme / taharrî etme

  • Araştırma.

taharri ettirmek / taharrî ettirmek

  • Araştırtmak, inceletmek.

taharri memurları / taharrî memurları

  • Araştırma memurları.

taharrici / taharrîci

  • Araştırmacı.

taharriyat / taharriyât / تحریات

  • Araştırmalar, incelemeler.
  • Araştırmalar. Aramalar. Aratmalar.
  • Aramalar.
  • Araştırmalar. (Arapça)

taharriyatçı

  • Araştırmacı. (Arapça - Türkçe)

tahkik / تحقيق

  • Araştırma.
  • Araştırma, gerçeği arama. (Arapça)
  • Tahkik edilmek: Araştırılmak. (Arapça)
  • Tahkik etmek: Araştırmak. (Arapça)

tahkikat / tahkikât / tahkîkat / تحقيقات

  • Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu inceleyip öğrenmek için yapılan taharriyat.
  • Araştırmalar.
  • Araştırmalar.
  • Araştırmalar. (Arapça)

tahkiki / tahkikî

  • Araştırarak ve kesin delillere dayanarak.
  • Araştırma ile alâkalı. Tahkikata ait.
  • Araştırmalı.

tahkiki iman / tahkikî iman

  • Araştırarak ve kesin delillere dayanarak elde edilen iman.

tahtah

  • Arslan.

tai / taî

  • Arabistan'da mevcut Tay kabilesinden olan.

taklidi / taklidî

  • Araştırmaksızın taklide dayanan.

taklidi iman / taklidî iman

  • Araştırmaksızın, taklide dayanan iman.

tarifiyle / târifiyle

  • Arapça belirlik takısı olan "el" ile birlikte gelmesiyle.

tarih-i arabi / tarih-i arabî

  • Arap takvimine göre belirlenen tarih.

tasfiye / تَصْفِيَه

  • Arındırma.

tavassut / توسط / تَوَسُّطْ

  • Araya girme, aracılık etme; bir peygamberi veya bir evliyâyı vâsıta kılarak, araya koyarak, bir isteğin yerine gelmesi için Allahü teâlâya yalvarma.
  • Aracılık, vasıtalık.
  • Aracılık. (Arapça)
  • Tavassut etmek: Aracılık etmek, aracı olmak. (Arapça)
  • Aracılık.

tavk

  • Arzu etmek, istemek.

tazif / tâzif

  • Artırma.

taziyan / tâziyân / تازیان

  • Araplar. (Farsça)

te'lif-i beyn

  • Ara bulma, barıştırma, uzlaştırma.

teakub / teâkub

  • Arka arkaya gelme, takip etme.

teakubi / teâkubî

  • Arka arkaya gelme, sırayla birbirini takip etme şeklinde.

tearrüf

  • Araştırarak öğrenme.

teberri

  • Arınma, uzaklaşma.

tebrie / تبرئه

  • Arındırma.
  • Arındırma, temize çıkarma. (Arapça)
  • Tebrie etmek: Temize çıkarmak. (Arapça)

tefakkud / تفقد

  • Arkasını arayıp sorma. (Arapça)

tefekkür-ü arabi / tefekkür-ü arabî

  • Arapça tefekkür, düşünme.

tefsir-i arabi / tefsir-i arabî

  • Arapça tefsir.

teleyyüs

  • Arslan yürekli olma, arslan yürüyüşlü olma.

temadi eden / temâdi eden

  • Art arda devam eden.

temalü'

  • Arkadaş olmak.

temenni / temennî / تَمَنّ۪ي

  • Arzu.

tenvin

  • Arapça gramerinde bir kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret; kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hali.

tenzih / tenzîh / تنزیه

  • Arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama. (Arapça)
  • Tenzîh etmek: Uzak tutmak, kusur kondurmamak. (Arapça)

terdifen

  • Arkasından yürüterek. Katarak.

terfik

  • Arkadaş etme, arkadaş olmasını sağlama.
  • Arkadaş etme.

tesakutan

  • Ardı ardına düşerek. Karşılıklı düşürmek suretiyle.

teselsül / تَسَلْسُلْ

  • Ard arda gelme.

teşrik tekbiri / teşrik tekbîri

  • Arefe günü yâni Kurban bayramından önceki gün, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazdan sonra getirilen tekbîr; "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lill ahil-hamd" sözleri.

tetebbu / tetebbû

  • Araştırıp incelemek, derinliğine inceleyip tanımak.
  • Araştırma, inceleme.

tetebbu'

  • Araştırıp tetkik etme. Derinliğine inceleyip tanıma, öğrenme. Öğrenmek için okuma.

tetebbuat / tetebbuât

  • Araştırıp incelemeler.
  • Araştırıp incelemeler. Arayıp öğrenmeler.
  • Araştırıp incelemeler.

tevhid-i hakiki / tevhîd-i hakîki

  • Araştırarak, delilleriyle Allah'ın birliğini kabul etme.

tezahhür

  • Arkalanmak.

tezayüd / tezâyüd / تزاید

  • Artma, çoğalma. (Arapça)
  • Tezâyüd etmek: Artmak, çoğalmak. (Arapça)

tezayüd etme

  • Artma.

tezvir / tezvîr / تزویر

  • Arabozuculuk. (Arapça)

tezyid / tezyîd / تزیيد

  • Artırma, çoğaltma, fazlalaştırma.
  • Arttırma.
  • Arttırma. (Arapça)
  • Tezyîd etmek: Arttırmak. (Arapça)
  • Tezyîd olunmak: Arttırılmak. (Arapça)

tezyid eden

  • Arttıran.

tezyid etmek

  • Arttırmak.

tezyid eyleme

  • Arttırma, geliştirme.

  • Arabçada "" harfi. (Tâ) da denir.

tuhur

  • Arınıp pâk olmak, temizlenmek.

ulema-yı arabiye

  • Arap dil bilimcileri ve edebiyatçıları.

ulum-u arabiye / ulûm-u arabiye

  • Arap Dili ve Edebiyatı ilimleri.

umur-u mütenasibe

  • Aralarında uygunluk ve münasebet bulunan şeyler.

umur-u mütezadde

  • Aralarında uygunluk olmayan birbirine zıt şeyler.

urefa / urefâ / عرفا

  • Ârifler, Allah'ı isim ve sıfatlarıyla hakkıyla tanıyanlar.
  • Ârifler.
  • Arifler. (Arapça)

urye

  • Ari olmak. Çıplak olmak.

üslub-u arabi / üslûb-u arabî

  • Arapça ifade biçimi.

üslub-u arabiye / üslûb-u arabiye

  • Arap edebiyatı ve dilindeki ifade tarzı.

usul-ü arabiye / usûl-ü arabiye

  • Arapça gramerinde geçerli olan temel kurallar.
  • Arap dili kural ve kaideleri.

utanma

  • Âr, hayâ.

vadi-yi urene / vâdi-yi urene

  • Arafât ovasında bulunan bir vâdi.

vakahat / vakâhat

  • Arsızlık, utanmazlık, küstahlık.
  • Arsızlık, utanmazlık.

vakf

  • Arapça bir kelimenin sonunun harekesiz okunması.

vareste-i arz / vâreste-i arz

  • Arz etmekten beri, uzak.

vasıta / vâsıta / واسطه

  • Araç.
  • Aracı.

vasıtasıyla

  • Aracılığıyla, kanalıyla.

vasıtasız

  • Aracısız.

vazife-i tahkikat

  • Araştırma, inceleme görevi.

vefik

  • Arkadaş. Kafa dengi. Aynı fikirde olan. Uygun.
  • Arkadaş, uygun.

vehhas

  • Arslan.

vekahat / vekâhat / وقاحت

  • Arsızlık, utanmazlık, hayasızlık. (Arapça)

vera / verâ

  • Arka taraf.

vesait / vesâit

  • Araçlar, vasıtalar.

vesatet / vesâtet / وساطت

  • Aracılık. (Arapça)

vesile / وسيله

  • Aracı.
  • Aracı, sebeb.

vesilelik

  • Aracılık.

ya'sub

  • Arı beyi.

ya-i nidai / yâ-i nidâî

  • Arapçada birisine seslenmeyi ifade eden ve "Ey" anlamına gelen iki harfli kalıp.

yad-bud

  • Armağan, yâdigâr. (Farsça)

yaran / yârân

  • Arkadaşlar, dostlar.

yasup / yâsup

  • Arı beyi.

ye

  • Arap alfabesinde yer alan bir harf.

yemen

  • Arap diyarında bir vilayet ismi.

zahar

  • Arka ağrısı.

zahir / zahîr / ظَه۪يرْ

  • Arka çıkan.

zahr

  • Arka, sırt.

zaid / zâid

  • Artan, fazlalık.

zamir

  • Arapçada ismin yerini tutan harf (buradaki "he" harfi).

zat-ı muhammed-i arabi / zât-ı muhammed-i arabî

  • Arapların arasında gelen Hz. Muhammed'in (a.s.m.) zâtı.

zeri'

  • Araya giren, şefaat edici.

zıra'

  • Arşın, el kol uzunluğu, yaklaşık bir metrelik uzunluk ölçüsü.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın