REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Öte ifadesini içeren 96 kelime bulundu...

ahiret / âhiret

  • Öteki dünya; öldükten sonraki ebedî hayat.

ahiret alemi / âhiret âlemi

  • Öteki dünya, öldükten sonraki hayat.

alem-i melekut ve ervahda / âlem-i melekût ve ervâhda

  • Madde ötesi ve ruhlar âleminde.

alem-i misali / âlem-i misalî

  • Görüntüler âlemi; bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem.

alem-i misaliye / âlem-i misaliye

  • Bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem.

alem-i uhra / âlem-i uhrâ

  • Öteki âlem, âhiret âlemi.

anha minha

  • Şundan bundan, şöyle böyle ederek, şu bu, öteberi.

becayiş / becâyiş

  • Değişme. Trampa. Birini verip ötekini alma. (Farsça)
  • Birini verip ötekini alma, değişme.

beri

  • Yakın mesafe, ötenin zıddı.

betat

  • Azık. Bir yolculukta gereken öteberi.
  • Ev eşyası.
  • Kesin, kat'i.

biyokimya

  • Canlıların kimya ile ilgili yapılarını, tepkilerini, belirtilerini inceleyen bilim dalıdır. 19. Asırda başlatılan bu çalışmalarla proteinler, vitaminler, hormonlar anlaşılır duruma gelindi.

bülbül

  • (Çoğulu: Belâbil) Andelib. Güzel öten bir nevi kuş.

cüdcüd

  • (Çoğulu: Cedâcid) Orak kuşu derler bir büyük böcek ki yaz aylarında öter.

dalif

  • (Çoğulu: Düllef) Nişandan öteye düşen ok.
  • Ağır yük getirip adımlarını birbirine yakın atan adam.

def'

  • Öteye itme, savma, savulma.
  • Ortadan kaldırmak, Öteye itmek.
  • Mâni' olmak. Savmak. Savunmak.
  • Himaye etmek.
  • Fık: Bir dâvayı müdafaa için başka bir dâva açmak.

dem-keş

  • Nefes çeken, soluk çeken. (Farsça)
  • Devamlı öten bir güvercin cinsi. (Farsça)
  • Kaval, ney gibi çalgıları devamlı üfürenler. (Farsça)
  • Bazı kuşların, kübbül gibi uzun uzun ötenleri. (Farsça)
  • Şarap içen. (Farsça)

diger

  • Başka, diğer, öteki. (Farsça)

dükkan / dükkân

  • Öteberi satış yeri.

enis

  • (Üns. den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili.
  • Sulu ve ağaçlı yerlerde bulunan ve sesi gayet hoş bir kuş. Çeşitli nağmelerde öter, kâh deve gibi kükrer ve at gibi kişner; insana alışır.
  • Yaban horozu.

faiz / fâiz

  • Ödünç vermekte, rehnde (ipotek yâni ödenecek mal karşılığı olarak, bir malı, alacaklıda veya başka âdil bir kimsede emânet bırakmada) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden birinin ötekine karşılıksız vermesi şart edilen fazla mal, para veya menfaa t. Ribâ.

faraziye

  • (Hipotez) Var sayma, kabul. Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma. Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir. İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür. Faraziyenin doğrulu

fevkalade / fevkalâde / فوق العاده

  • Olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde. (Arapça)

funduk

  • Fındık.
  • Misafirhane, han. Otel.

gaybü'l-gayb

  • Gayb âleminden de ötede bulunan gizli âlem.

gulüvv

  • Ayaklanma. Taşkınlık.
  • Üşüşme. Hücum. Saldırış.
  • Edb: Mübalağanın son derecesi. Üçe ayrılan mübalağanın diğer iki derecesinden biri tebliğ, öteki iğraktır. Aşağıdaki parçada mübalağa gulüv derecesindedir: Gökler gürüldese, şimşekler çaksa Volkanlar fışkırsa, lâvları aksa,Kıyısı

hadir

  • Öten güvercin. Kişneyen at.
  • Üstü koyu, altı sulu olan yoğurt.

han

  • Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel. (Farsça)
  • Ticaret ehlinin sakin olduğu yer. (Farsça)
  • Eski zaman oteli.

hatice / hatîce

  • (Hadîce) Vakitsiz ve erken doğan kız çocuğu.
  • Fetva metinlerinde kadını temsil eden umumi isimlerden birisi. (Ötekiler: Hind, Fâtıma ve Zeyneb'dir.)

hırdavat

  • Ehemmiyetsiz şeyler, öteberi.
  • Demirden mâmul eski âlet.

hurdevat

  • Kırık dökük, eski püskü şeyler, öteberi. Hırdavat. (Farsça)

infaz

  • Sözünü geçirme. Bir hükmü yerine getirme.
  • Aldığı emre göre birisini öldürme.
  • Öte tarafa geçirme.

iskete

  • Güzel ve çok öten sarı kanatlı bir cins küçük kuş.

kadim / kadîm

  • Eski.
  • Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey. Başlangıcı olmayan, ötedenberi mevcut bulunan.

katib-i adl / kâtib-i adl

  • Noter.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

layebgıyan / lâyebgıyan

  • Biri ötekine tecavüz edip karışmaz ve hâsiyetini bozamaz (meâlinde olup, nefyedilmiş muzari fiilidir.)

let

  • Dayak, kötek. (Farsça)
  • Dövme, vurma. (Farsça)
  • şiddetle çarpma. (Farsça)

lethurde

  • Dayak yemiş, dövülmüş, kötek yemiş. (Farsça)

levs

  • Pislik, murdarlık. Kir.
  • Zor. Kuvvet.
  • Tam olmayan, zayıf beyyine.
  • Bir şeyi ağızda öte beri gevelemek.
  • Deprenmek.
  • Bulaştırmak ve karıştırmak. Bulaşıklık.
  • Cerâhet, yara.

ma-vera

  • Bir şeyin gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunanlar.

ma-verai / mâ-veraî

  • Öteye mensub ve âid.
  • Diğer âlemle alâkalı.

maada / mâadâ / ماعدا

  • Dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra. (Arapça)

maba'd e't-tabiiye / mâba'd e't-tabiiye

  • Tabiat ötesi, metafizik.

maba'd-tabia

  • Fizikötesi, metafizik.

maba'dut-tabia / mâba'dut-tabîa / مابعدالطبيعه

  • Fizik ötesi, doğa ötesi. (Arapça)

maba'duttabiiyye / mâba'duttabîiyye / مابعدالطبيعيه

  • Metafizik, doğa ötesi. (Arapça)

mabadettabiiye / mâbâdettabiîye

  • Fizik ötesi, metafizik.

mamulün fevkinde / mamûlün fevkinde

  • Alışılmışın ötesinde.

mavera / mâverâ / ماورا

  • Yaşanan alemin ötesi, öte.
  • Art, geri, bir şeyin ötesinde bulunan.
  • Öte, ötesinde. (Arapça)
  • Ahiret, öbür dünya. (Arapça)

maverasında / mâverâsında

  • Arkasında, arka plânında, ötesinde.

mebsuten mütenasip / mebsûten mütenasip

  • Doğru orantı; birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki nispet.

merhun / مرهون

  • Rehinli, ipotekli. (Arapça)
  • Zamana bağlı, bir şeye bağlı. (Arapça)

metafizik

  • Fizik ve akıl ötesi. Beş duyu organıyla ve tecrübeyle anlaşılamayan şeyler. Fizik ötesini araştıran ilim, ilâhiyyât.

mihmanhane

  • Misafirhane. Misafir edilecek yer. Otel. (Farsça)
  • Mc: Dünya. (Farsça)

mihmanseray

  • Misafirhane. Otel. (Farsça)
  • Mc: Dünya. (Farsça)

muganni / mugannî

  • Nağmeli ve çeşitli sesle okuyan, ahenkle okuyucu.
  • Hoş sesle öten.

mugarrid

  • Pek güzel öten kuş.
  • Yüksek sesle nefse hoş gelen şarkılar söyliyen.

mukavelat muharriri

  • Noter. Kâtib-i adl.

mültebis

  • İltibas etmiş, birini öteki zannetmiş, karıştırmış olan.
  • Karışık, şüpheli ve benzer olan.

mürg-i seher

  • Seherde öten kuş, bülbül.

mürtehen / مرتهن

  • (Rehn. den) İpotek edilen. Rehin olarak alınan.
  • Rehinli, ipotekli. (Arapça)

mürur

  • Geçmek, gitmek. Bir taraftan girip öteden çıkmak.
  • Sona erme, nihâyet bulma.

müsafirhane / müsafirhâne

  • Yolcu konağı, han, otel. (Farsça)
  • Misafir olarak geçen resmi kimselerin konaklıyacağı yer. (Farsça)
  • Mc: Dünya. (Farsça)

mütenatice

  • Her biri ötekinin sonucu; birbirlerini sonuç verme.

nağme-ger

  • Türkü söyleyen, öten. (Farsça)

nahir

  • Çürümüş kemik.
  • İçine rüzgâr girip çıkmakla öten kemik.

nazariyye

  • Bir veya birkaç hipotez (faraziye) ile, birçok hâdiseleri îzâh ederek ve bunlardan yeni hâdiselere vararak ve bu hâdiseleri tecrübe ile inceleyerek görülen hipotez. Hipotez, aynı sebeblerle îzâh edilen çeşitli hâdiselerin hepsini birden îzâh edebilec ek umûmî bir fikirdir.

nefaz

  • Geçme, işleyip öte tarafa geçme.
  • Sözü geçme, sözü dinlenme.

nush

  • Nasîhat, öğüt.Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr, Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir.

prutluk

  • (Bak: Protestanlık)

purutluk

  • Protestanlık.
  • Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.

rehin / rehîn / رهين

  • Rehinli, ipotekli. (Arapça)

rehn

  • Bir sebebden dolayı bir şeyi habsetmek, alıkoymak; ödenecek mal karşılığında bir malı, alacaklıda veya başka emin bir kimse elinde emânet bırakmak. İpotek etmek.

riba / ribâ

  • Fâiz; ödünç vermekte, rehnde (ipotekte) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden (satıcıdan) birinin ötekine karşılık olarak vermesi şart edilen fazla mal.

sarrar

  • Orak kuşu denilen ve yaz sıcaklarında öten bir hayvan.

şebhan

  • Geceleyin öten bir cins bülbül. (Farsça)

serseri

  • Ötede beride gezen, başı boş. İşi gücü olmayıp boşta dolaşan, haylaz, derbeder, avare. (Farsça)
  • Boş söz. (Farsça)

sidretülmünteha / sidretülmüntehâ / سدرة المنتها

  • Uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine geçilemeyen bir ağaç. (Arapça)

sipenc

  • Konaklama yeri, misafirhane, otel. (Farsça)
  • Dünya. (Farsça)
  • Misafir. (Farsça)

siva / sivâ / سوا

  • Öte, başka, gayrı. (Arapça)

taaddi / taaddî

  • Geçme, öteye geçme, saldırma.
  • Zulmetme, adaletsizlik.
  • Örf, âdet ve kanunların sınırını aşma.
  • Arapça'da lâzım bir fiili müteaddî yapmak.

tabldot

  • Lokanta, okul ve otellerde belli bir miktar para karşılığında verilen belirli çeşitlerden ibaret bir öğün yemek. (Fransızca)

tafdil

  • Bir şeyi üstün kılmak. Birisini ötekisinden mühim görmek.
  • Gr: Bir şeyi "en üstün, daha üstün daha çok, en iyi, daha iyi" gibi mânâ ifâde etmesi için mukayese ve üstünlük gösteren ismini söylemek ki, buna "ism-i tafdil" denir. Ef'al () vezninde; efdal (daha faziletli), ekber; (en büyü

tedahül

  • İç içe olmak. Birbiri içine girmek.
  • Yığılıp kalmak. Birikmek. Karışmak.
  • Bir taksidi ödemeden ötekinin gelmesi. Ödemede gecikmek.

tekapu / tekâpu

  • Öteye beriye seğirtme. Telâşla koşarak birşeyler araştırma. (Farsça)
  • Dalkavukluk. (Farsça)

tenevvüh

  • (Nevha. dan) Ölüye feryad ederek ağlamak.
  • Sarkıp sallanıp öteberi hareket etmek.

tenfiz

  • İnfaz etmek. Hükmünü yürütmek.
  • İçinden geçirmek ve öteye çıkarmak.

teranekar / teranekâr

  • Terennüm eden. Öten, ötücü. (Farsça)

teranesaz / teranesâz

  • Öten, ötücü. (Farsça)

ubur / ubûr

  • Geçmek. Atlamak.
  • Zorlamak.
  • Suyun öte kıyısına geçmek.
  • Öte tarafa geçme, bir taraftan diğer tarafa geçme.

uhrevi / uhrevî

  • Âhirete dair, âhiretle alâkalı. Öteki dünyaya ait.
  • Ahiretle ilgili, öteki dünyaya ait.

vekaletname / vekâletnâme

  • Birisine vekillik verildiğini isbat eden ve ekseriya noterlikçe tanzim edilmiş bulunan yazılı kâğıt. (Farsça)

vera / verâ / ورا

  • Öte. Başka taraf. Arka, geri.
  • Torun.
  • Öte, arka, geri.
  • Öte. (Arapça)

vera-ül-vera / verâ-ül-verâ

  • Ötelerin ötesi. Nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeyen. Allahü teâlânın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini ve akıl ile anlaşılamayacağını, idrâk olunamayacağını ifâde eden dînî bir terim.

yevm-i ahiret / yevm-i âhiret

  • Âhiret günü; öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat.

zenbil

  • İçine öteberi konulup elde taşımaya mahsus, sazdan örülmüş ve üst tarafında yine sazdan kulpları olan, ağzı geniş kap.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın