REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ödemek ifadesini içeren 14 kelime bulundu...

eda' / edâ'

  • Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak.
  • Tarz. Üslub.
  • Şive.
  • Tekebbür.
  • Fık: Namazı vaktinde kılmağa "Eda" ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da "Kaza" denir.

i'ta / i'tâ / اعطا

  • Verme. (Arapça)
  • Verilme. (Arapça)
  • Ödeme. (Arapça)
  • Ödenme. (Arapça)
  • İ'tâ edilmek: (Arapça)
  • Verilmek. (Arapça)
  • Ödenmek. (Arapça)
  • İ'tâ etmek: (Arapça)
  • Vermek. (Arapça)
  • Ödemek. (Arapça)
  • İ'tâ (Arapça)

icra

  • Bir işi yürütmek.
  • Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme.
  • Vekil göndermek.
  • Mahkeme kararını yerine getirmek.
  • Suyu akıtmak.
  • Huk: Borçlunun alacaklıya karşı ödemekle mükellef olduğu bir borcu, adlî bir teşekkül vâsıtasıyla ödetme.

icra dairesi

  • Borçlunun, alacaklıya karşı ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi hukukî yollarla almasını sağlayan daire, kurum.

ifa / îfâ / ایفا

  • Ödemek. Yerine getirmek. Söz verdiğini veya vazife bildiğini yerine getirmek. Kılmak. Yapmak.
  • Yapma, yerine getirme. (Arapça)
  • Ödeme. (Arapça)
  • Îfâ edilmek: (Arapça)
  • Yapılmak, yerine getirilmek. (Arapça)
  • Ödenmek. (Arapça)
  • Îfâ etmek: (Arapça)
  • Yapmak, yerine getirmek. (Arapça)
  • Ödemek. (Arapça)

kefaret-i yemin vermek

  • Yerine getirilemeyen yeminin karşılığını ödemek.

kitabet / kitâbet

  • Kâtiblik, yazıcılık, yazı yazma ilmi.
  • Güzel yazı ve güzel ifâde için lâzım olan yazı yazma usûl ve kâideleri.
  • Kölenin belirli bir ücreti ödemek veya bildirilen şartları yerine getirmek karşılığında âzâd edileceğine (serbest bırakılacağına) dâir sâhibi ile yaptığı akid, sözleşme.

mükellefin / mükellefîn

  • Vazifeliler. Mükellefler. Bir şeyi ödemek zorunda bulunanlar.

nakd

  • (C?: Nukûd) Madeni para, akçe.
  • Bir şeyin bedelini peşinen ödemek.
  • Para olarak bulunan servet.
  • Vezin ve ayarı tamam olan para.
  • Bir şeye hırsızlamasına bakma.
  • Seçmek.
  • Saymak.

tazmin

  • Kefil olmak.
  • Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyanını ödemek.
  • Edb: Başkasına ait bir mısra veya beyti intihâl ve tevârüd olmaksızın kendi şiirine alma san'atı.
  • Bir şeyi bir şeye dâhil etmek.
  • Zararı ödetmek.

te'diye / تأدیه

  • Ödeme. (Arapça)
  • Te'diye edilmek: Ödenmek. (Arapça)
  • Te'diye etmek: Ödemek. (Arapça)

te'minat / te'minât

  • (Tekili: Te'min) İnandırmak ve emniyet vermek için veya muhtemel zararı ödemek için verilen söz veya para, gösterilen kefil.

telafi

  • Eksik olan bir şeyin yerini doldurmak. Tamamlamak.
  • Ziyanı karşılamak. Zararı ödemek.

veresiye satış

  • Bedelini, parasını sonra ödemek üzere yapılan alış-veriş.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın