REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te zille ifadesini içeren 50 kelime bulundu...

ayat / âyât

  • (Tekili: Âyet) Âyetler.
  • Cenab-ı Hakk'ın sıfât ve kudreti hakkında görülen âşikâr deliller, bürhanlar.
  • Menziller. Mekânlar.

cebhe

  • Yüz, ön taraf. Harp sahası. Muharebe edilen yer.
  • Alın.
  • Bir binanın veya o cinsten bir şeyin ön tarafı.
  • Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiştir.
  • Bir kavmin ve cemaatin seyyidi.

celaleddin-i harzemşah

  • (Vefâtı M.: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir. Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır. Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır. O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defala

dalkavuk

  • Maddî ve şahsî menfaatleri için zilleti kabul eden soytarı adam.

denaet

  • Alçaklık, çok fena hareket. Zillet, kötü mizac.
  • Asılsızlık, aslı olmamak.

denanet / denânet

  • Alçaklık, zillet.

duhur

  • Zillet, zelillik, hakirlik, aşağılık. Adilik.

erazil / erâzil / اراذل

  • (Tekili: Erzel) Reziller, namussuzlar, yüzsüzler.
  • Reziller, aşağılıklar. (Arapça)

erzail / erzâil

  • Reziller, alçaklar.

erzal / erzâl

  • (Tekili: Rezil) Reziller. Kepâzeler. Herkesten hakaret ve nefret görenler.
  • Reziller.

evbaş

  • Mahalle çapkını. Şahısların rezilleri.
  • Muhtelif yerlerden gelmiş, toplanmış bir cemaat, bir bölük.

fehhe

  • Zillet, horluk.
  • Yaramaz söz.

gavga

  • Çekirge.
  • İnsanların rezilleri. Adi, aşağılık olan kimseler.

gazgaza

  • Zillet, aşağılık.
  • Eksik, noksan.

gudat

  • Ayıp, zillet, noksanlık.
  • Ter u taze olmak.

güruh-u hazele ve rezele

  • Alçaklar ve reziller topluluğu.

harabiyet

  • (Harabî) Yıkılma. Yıkılış. Parçalanıp dağılış. Zillet ve sefalet içinde

harc

  • Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde.
  • Vergi.
  • Çıkmak.
  • Yeni çıkan bulut.
  • Yemâme vilayetinde bir yer.
  • Ecir.
  • Buğday. (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır. Zillet ve fakirliğe sebeptir.)

hevan

  • Hakaret, zillet, alçaklık, zelillik, aşağılık, horluk.

horluk

  • Hakaret, zillet.

ibtizaz

  • İhtiyacdan dolayı zillet ve hakaretlere tahammül etme.

ilbas-ı hırka

  • Bir tarikata intisab ile mutad olan menzilleri geçerek irşad mertebesine yükselenlere, şeyhlerinden gördükleri yolda başkalarını irşad ile izin verme salâhiyetini ihtiva eden "İcazetname: hilâfetname" verme.

istikane / istikâne

  • (İstikânet) Alçaklık etmek.
  • Zillet ve meskenet göstermek.
  • Tevazu göstermek.

izzet-i nefis

  • Zillete düşmiyerek şeref ve haysiyeti muhafazaya çalışmak. Vakar.

leamet

  • Alçaklık, âdilik, zillet, denaet, aşağılık.

magani

  • (Tekili: Magni) Evler, hâneler, menziller.

menazil

  • (Tekili: Menzil) Menziller. İnecek yollar. Duralar. Konak yerleri.
  • Menziller; yerler, mekânlar.

menazil-i kameriye / menâzil-i kameriye

  • Ay'ın menzilleri, durakları.

merahil

  • (Tekili: Merhale) Menziller, merhaleler, konaklar, duraklar.

merahil-i baide / merahil-i baîde

  • Uzak konaklar. Uzak menziller.

miskin-i zelil

  • Zillete düşmüş sefil, hor görülüp aşağılanan sefil.

mütezellil

  • Tezellül eden. Alçalan, zillete katlanan. Kendini zelil gösteren.
  • Alçalan, zillete katlanan.

mütezellilane / mütezellilâne

  • Zelil olarak, alçalarak, zilletini bilip göstererek.

muzill

  • Zelil kılan. Zillete düşüren.
  • Adileştiren.

müzill

  • İndiren, alçaltan, zillete düşüren, Allah.

na-merdi / nâ-merdî

  • Namerdlik, alçaklık, zillet. (Farsça)
  • Korkaklık. (Farsça)

pesti / pestî

  • Alçaklık, âdilik, zillet. (Farsça)

rüzela

  • (Tekili: Rezil) Reziller.

sakam

  • (Sekam) İllet, hastalık, dert.
  • Hata ve yanlış.
  • Zillet.

şekavet

  • Her çeşit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düşmek. Sıkıntıda kalmak.
  • Haydutluk, eşkiyalık.

suram

  • Zillet ve hastalık.
  • Emzikten son çıkan süt.

tarf

  • Göz, bakış, nazar. Göz ucu.
  • Soyu temiz kimse.
  • Her şeyin nihayeti, sonu.
  • Göz kapaklarını yummak veya oynatmak.
  • Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak.
  • Koz: Menazil-i Kamer'den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını teşkil eden dört

teannüt

  • Meşakkate düşmek.
  • Hasmın kötülüğünü ve zilletini istemek.

tecelli-i ef'al / tecellî-i ef'âl

  • Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O'nun fiili ile olduğunu bilmesi. Âlem-i Emrin ilk adımında olan tecellîler.

tedvir-ül menzil

  • Menzilleri çevirmek, döndürmek, idare etmek.
  • Ev idaresi.

tezellül

  • Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak.
  • Zillete düşme, alçalma.

tezellülat / tezellülât

  • (Tekili: Tezellül) Alçalmalar, küçülmeler, zillete katlanmalar.

tezlil

  • Zillete düşürme, aşağılama.

ubudet

  • Kulluk. (Aslında zillete derler.)

zelalet

  • Alçaklık, hakirlik, horluk. Zillet.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın