REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te zemi ifadesini içeren 36 kelime bulundu...

a'mak-ı zemin

  • Zeminin derinlikleri.

arş u ferş

  • (Arş u zemin) Arş ve yeryüzü.

arz

  • (Erz) Yeryüzü, toprak, zemin, dünya.
  • Aşağı ve alçak.
  • Memleket, ülke.
  • Küre.
  • İklim.
  • Davarın ayağının altı.

bast-ı özür etmek

  • Bir hata işleyerek başkalarına da nümune olmak, aynı hatayı işlemelerine zemin hazırlamak.

bediüzzaman

  • Zamanın bedi'i olan. Zamanında kendisi gibi görülmedik olan. Kimseye benzemiyen ve zamanın garib ve acibi bulunan.

benek

  • Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir çeşit kumaş. (Farsça)

bum

  • Yer, toprak, zemin, memleket, yurt. (Farsça)
  • Huy, haslet, tabiat. (Farsça)
  • Sürülmemiş tarla, arazi. (Farsça)

deymas

  • (Çoğulu: Deyâmis) Hamam.
  • Alçak zemin.

eczeb

  • Suyu geçirmeyen sağlam zemin.

edim

  • Sahtiyan, tabaklanmış deri.
  • Satıh, yüz, zemin.

hadisat-ı ahkam / hâdisât-ı ahkâm

  • Hükümlere zemin oluşturan hadiseler.

hakimiyet-i mutlaka / hâkimiyet-i mutlaka

  • Nitelik ve niceliğe bakmaksızın her zaman ve zeminde geçerliliği olan bir egemenlik.

hasal

  • Ağacın, zeminde yanlara sarkmış uçları.
  • Bir işte ortaya konulan ödül.

hünkar mahfili / hünkâr mahfili

  • Eskiden camilerde padişahlar için yapılmış olan yerler. Bu mahfiller camilerin zemininden yüksek olarak yapılır ve caminin iç kısmını görmek için kafes konulurdu. Bunun haricinde kafesin birkaç yerinde 20-30 cm. en ve boyunda açılabilir küçük pencereler de bulunurdu.

kıyas-ı maalfarık / kıyas-ı maalfârık

  • Birbirine benzemiyen şeyler arasında yapılan kıyas. Yani, doğru olmayan ve hakikata uymayan mukayese.

küre

  • (Kürre yanlıştır) Yuvarlak cisim.
  • Şeklin sathındaki bütün noktalar merkeze aynı uzaklıktadır. Dünya da yuvarlak olduğundan "Küre-i arz" denilmiştir. "Küre-i zemin" de denir.

küre-i hak / küre-i hâk

  • Yeryüzü.
  • Zemin yüzü.

medar-ı sıdk ve kizb

  • Doğruluk ve yalana zemin oluşturacak şey.

mizan-ı zemin

  • Zemin ve yeryüzü terazisi.

muamma-i rububiyet / muammâ-i rububiyet

  • Rububiyetin sırrı, gizemi.

muhalif

  • Uymayan. Birbirine benzemiyen. Birbirine zıt olan.
  • Başka şekilde düşünen.
  • Karşı duran.

naf-ı zemin / nâf-ı zemin

  • Zeminin ortası. Mekke-i Mükerreme.

necmeddin-i kübra

  • (Mi: 540 - 618) İran Mutasavvıflarının en mühim şahsiyetlerindendir. Kübreviyye veya Zehebiyye ismi ile anılan tarikatın kurucusu sayılır. İsmi: Ahmed bin Ömer Eb-ul Cenab Necmeddin Kübra el-Hivakî el-Harzemî.Münazara ve mübaheseyi çok sevdiği ve her münazarada hasımlarını yendiği için kendisine "Et

piç

  • Büklüm, kıvrım, dolaşık. (Farsça)
  • Nesebi gayr-ı sahih olan, gayr-ı meşru münâsebetten doğan çocuk. (Farsça)
  • Aslına benzemiyen. (Farsça)
  • Ağacın kökünden biten sürgün. Aşılanmamış ağaç. (Farsça)
  • Sarmaşık. (Farsça)
  • Vida. (Farsça)

rahmaniyyet

  • Cenab-ı Hakk'ın Rahman oluşu. (Yâni: Gözümüzle görüyoruz, birisi var ki, bize zemin yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir ziyafetgâh yapmış ve Rahmâniyetin yüz binlerle ayrı ayrı lezzetli taamları içinde dizilmiş bir sofra etmiş ve zemin içini rahimiyyet ve hakîmiyetin binlerle kıym

sath-ı alem / sath-ı âlem

  • Kâinat ve dünya zemini.

sath-ı arz

  • Yer yüzü. Ruy-i zemin.

seki

  • Direğin altında konulan taş ayak, kürsü taşı, kapıların yanlarında ve bahçelerde havuzların etrafında yapılan sed ve peyke, odaların zeminden yüksekçe olarak bir kısmına yapılan döşeme yerlerinde kullanılır bir tabirdir.
  • Atın ayağındaki beyaz nişana da bu ad verilir.

serdab

  • Yer altında olan serin ve soğuk oda, bodrum. Böyle yerler ekseriyetle sıcak bölgelerde, gündüzleri sıcaktan korunmak için yapılırdı. Anadolu'nun bazı yerlerinde buna "zir-i zemin" denilir. (Farsça)
  • Tar: Padişah saraylarında, sağ ve sol taraflarında birer oda bulunan üç köşeli sofalara verilen (Farsça)

teneşir

  • Serîr; ölünün yıkandığı masa şeklindeki dört ayaklı uzun tahta zemin.

tılsım-ı kainat / tılsım-ı kâinat

  • Kâinatın tılsımı, gizemi.

zemaim

  • (Tekili: Zemime) Kötü haller. Beğenilmeyen, sevilmeyen hal ve hareketler.

zemin-dar / zemin-dâr

  • (Çoğulu: Zemindârân) Hâkim. Vâli. (Farsça)

zemin-i maarif

  • Bilgiler, bilimler zemini, yeri.

zemin-i mecazi / zemin-i mecâzî

  • Mecazî olan yer, zemin; hayâlî yer.

zemk

  • Sakal yolmak. (Yolunan sakala "zemika" veya "mezmuka" derler.)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın