Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
yukar
ifadesini içeren
146
kelime bulundu...
agmak
Yukarı kalkmak, yükselmek, yukarıya meyletmek.
Buhar olup yukarı kalkmak, buharlaşmak.
akrostiş
yun. Edb: Mısraların ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru okununca manalı bir kelime veya has isim çıkacak şekilde düzenlenmiş manzume.
albora
İtl. (Denizcilik) Serenlerin, direklerin üzerine kaldırılıp bağlanması.
Floka küreklerinin, selâmlamak için yukarı kaldırılması.
Dalyanlarda ağın yukarı alınması ile balığın toplanması.
alettahmin
Aşağı yukarı, tahminen.
amudi / amudî
Yukarıdan aşağıya dikey olarak. Direk gibi yukarıdan aşağıya düz ve şakulünde olarak.
anifen / ânifen / آنفا
Yukarıda.
Az önce, biraz evvel.
Az önce, demin.
(Arapça)
Yukarıda.
(Arapça)
aric / âric
(Uruc. dan) Yukarı çıkıp yükselen. Çıkıp inen. Uruc eden.
Topal, aksak, noksan.
arşi ve süllemi / arşî ve süllemî
Devir ve teselsülü inkâr maksadıyla yukarıya doğru gittikçe daralan ve tek bir yaratıcının varlığına dayanan mantıkî delil.
azba'
(Tekili: Zab') Kolun yukarı kısmı, dirseğin üst tarafı.
bal / bâl
Kanat.
(Farsça)
Kol, pazu.
(Farsça)
Kol, cenah.
(Farsça)
Üst, yukarı.
(Farsça)
Boybos, endam.
(Farsça)
bala / bâlâ / بالا
Yüksek. Yukarı. Yüce. Yüksek kat.
(Farsça)
Yüksek, yukarı.
Yukarı, üst.
(Farsça)
Boy.
(Farsça)
balanişin
Üstte, yukarıda oturan.
(Farsça)
ber
Üzere, üzerine, yukarı mânasına (ve Arabçadaki "Alâ" yerine edat-ı isti'lâdır)
(Farsça)
Göğüs, sine, bağır, sadır.
(Farsça)
Fayda.
(Farsça)
Hamil.
(Farsça)
Hıfz.
(Farsça)
Yan.
(Farsça)
Taraf.
(Farsça)
Nâkil. Götürücü.
(Farsça)
Meyve.
(Farsça)
Yaprak. Varak.
(Farsça)
Meme.
(Farsça)
Genç kadın.
(Farsça)
E
(Farsça)
"Üzeri, üzerine, yukarı" mânâsında ön ek.
ber-endaz
Bir yana atan. Yukarı kaldırıp atan.
(Farsça)
ber-vech-i bala / ber-vech-i bâlâ
Yukarıda olduğu gibi.
berdar
Asılmış, yukarı kaldırılmış.
(Farsça)
Tutucu. İtaat edici ve ettirici.
(Farsça)
Meyveli. Meyve verici olan.
(Farsça)
berdaşte
Yükseğe kaldırılmış, yukarı çıkarılmış.
(Farsça)
cehuf / cehûf
Kuyudan suyu alıp yukarı çekmeye mahsus kova.
cihat-ı sitte / cihât-ı sitte
Altı cihet. Altı taraf. (İleri, geri, sağ, sol, yukarı, aşağı taraflar.)
cul
(Çoğulu: Ecvâl) Akıl.
Rey.
Kuyu duvarı. Aşağısından yukarısına kadar kuyunun taraflarından her bir tarafı.
cum'a-i bala / cum'a-i bâlâ
(Yukarı Cum'a) Osmanlılar devrinde, Selânik Vilâyetinin Serez sancağındaki bir kaza merkezi.
derecat / derecât
Dereceler, yukarı katlar.
derece
(Çoğulu: Derecât) Yukarıya çıkacak basamak.
Dairenin bölündüğü dilim. 360 kısmın beheri ki, açıları ölçmeye yarar.
Termometrenin bölündüğü kısımların beheri. Mertebe, paye.
Miktar, rütbe.
ebü'l-vakt
Tasavvufta kalb makâmından yukarı çıkıp, kalbin sâhibine varan, hallerden kurtulup, halleri verene ulaşan. Bunlara Erbâb-üt-temkîn de denir.
efrahte
Yukarı kaldırılmış, yükseltilmiş, yükselmiş.
(Farsça)
efraşte
Yükseltilmiş, yukarı kaldırılmış.
(Farsça)
efraz
Kaldırma. Yükseltme. Yüksek. Yukarı. Bülend.
(Farsça)
fevk
Üst. Üst taraf. Yüksek derece. Yukarı.
Üst, üst taraf, yukarı (maddî-manevî)
fevkani / fevkânî / فوقانى
Üstteki, yukarıdaki.
(Arapça)
fıkarat-ı anife / fıkarât-ı anife
Mezkur cümleler, yukarıda geçmiş olan cümleler.
firaz / firâz / فراز
Yukarı, yüksek.
(Farsça)
Çıkış, yokuş.
(Farsça)
Kaldıran, yükselten, yücelten.
(Farsça)
Üst, yukarı.
(Farsça)
Yokuş.
(Farsça)
firazi / firazî
Yukarılık, yükseklik.
(Farsça)
fıskıye
Suyu muhtelif şekillerde yukarıya doğru fışkırtan ve ekseriya havuzların ortasında yapılan borunun üzerindeki aletin adıdır. Buna, Arapçası olan fevvare denildiği gibi, Türkçe olan fışkırak da denilir.
frenk sakalı
Eskiden frenkleri taklid suretiyle bırakılan sakal hakkında kullanılan bir tabirdi. Çeneye gelen kısım uzunca bırakılıp, yukarı tarafları kısa kesilen veya traş edilen sakal demektir.
gerden-efraz
(Gerden-firâz) Kibirli, gururlu. Boyun kaldıran, başı yukarda.
(Farsça)
habıt
(Hübut. dan) Yukarıdan aşağıya inen. İnici. Düşen. Hübut eden.
hatr
Devenin kuyruğunu kâh yukarı kaldırıp ve kâh aşağı vurması.
hatt
Bir şeyi yukarıdan aşağıya indirmek.
Ucuzlatmak.
Cilâ vurmak.
Bırakmak.
haviyye
Çocuk doğuran kadına loğusa yemeği yedirmek.
Namaz kılan kimsenin, secde halinde iken, karnını uyluğundan yukarı tutması.
heva
(Çoğulu: Ehviye) İki şeyin arasının uzaklığı.
Yer ile gök arası.
Yukarıdan aşağıya inmek.
Her bir boş, ıssız yer.
heyamola
Eskiden ramazanlarda para toplamak gayesiyle mahalle çocukları tarafından teşkil edilen bir nevi dilenci alaylarında söylenen bir tâbirdir.
Eskiden gemiciler gemi demirini çekerken veyahut bir amele inşaatta ağır bir şey kaldırırken yahut da şahmerdanı yukarı çekerken kuvvetbirliğini
hiyerarşi
Mevkilerin, salâhiyeterin ve rütbelerin önem sırası.
(Fransızca)
Sıra gözetilerek yapılan herhangi bir tasnif.
(Fransızca)
Huk: Aynı teşkilâta bağlı kişiler arasında yukarıdan aşağıya bir kontrol imkânı veren ve bu suretle astı üste bağlayan alâka.
(Fransızca)
hulle
Ağır, pahalı.
Belden aşağı ve belden yukarı olan iki parçadan ibâret olan elbise.
Cennet elbisesi.
Fık: Üç defa kocasının boşadığı bir kadının dördüncü defa eski kocasına nikâh düşebilmesi için başka birine nikâhlanması. Müslim bir erkek karısını üç talak ile boşarsa,
huni
yun. Dar ağızlı kaplara sıvı dökmeye yarayan; ve yukarı kısmı genişçe, aşağı kısmı dar olan âlet.
hüval
Kundura kalıbının yukarı kısmını genişletmek için kullanılan takoz.
i'la
(Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak.
i'tila
(Ulüv. den) Yükselmek. Yukarı çıkmak.
Yüksek rütbelere çıkmak.
iftihar madalyası
Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı k
ihtitat
Yukarıdan aşağı indirme.
in'aş
Harekete getirme, canlılık kazandırma. Yukarı kaldırma.
inhibat
Yukarıdan aşağı inme.
inhiva
Yukardan aşağı düşme.
irtifa'
Yükseklik.
Yukarı kalkmak. Kaldırmak. Terakki.
irtihaz
Rezil rüsvay olma. Kepaze olma.İRTİKA' : Yükselme, yukarı çıkma.
Daha yüksek yerlere ve mevkilere erişme. Yüksek derecelere ulaşma.
ıs'ad
Yukarı çıkarmak. Yükseltmek.
Mekke-i Mükerreme'ye gitmek.
İnbikten geçirmek.
is'ad
Yükseltmek, yukarı çıkarmak.
Mekke-i Mükerremeye gitmek.
isna
Yukarı kaldırmak, yükseltmek.
Değerini yükseltme.
Ateş alevinin yükselmesi.
Bir sene bir yerde kalmak.
istinga
İtl. Yelkenlerin yukarı kaldırılıp toplanması ve bu işin yerine getirilmesi için verilen kumanda.
istirfa'
(Ref'. den) Yapılmasını arzulama.
Yukarı kaldırılmasını isteme.
ıtmah
Yukarı bakma, gözü yukarı dikme.
ıttıla'
(Tulu. dan) Haberli olmak. Öğrenmek. Haberi, malumatı bulunma.
Yukarıdan aşağı bakmak.
izar / izâr
Belden yukarıya mahsus örtü, peştemal, futa.
kamh
Buğday.
Yukarı kaldırmak.
kema biş / kemâ biş
Aşağı yukarı. Takriben.
(Farsça)
kemabiş / kemâbîş / كمابيش
Az çok, aşağı yukarı.
(Farsça)
kerf
Hımarın, bevlini koklayıp başını yukarı kaldırması.
keşef
Alın saçının ve kâkülün dâire şeklinde yukarı doğru devrik olması.
mafevk / mâfevk / مافوق
Üst, yukarı, üst derecede bulunan kimse, âmir.
Üst, üstü, yukarısı.
(Arapça)
marr-ül beyan / mârr-ül beyan
Beyânı yukarıda geçmiş olan.
marr-üz zikr / mârr-üz zikr
Yukarıda zikri geçmiş olan, yukarda bahsedilmiş olan.
mas'ad
(Çoğulu: Masâid) Yukarı çıkılacak yer. Suud yeri.
masaid
(Tekili: Mas'ad) Yukarı çıkacak yerler.
mehbit
Bir şeyin indiği yer. İnilecek yer. Yukarıdan aşağı inilecek yer. Düşülen yer.
men'uş
Hayır ile yâdedilen ölü.
Yukarı kaldırılmış.
Fakir olduktan sonra sevindirilmiş.
Tabuta konulmuş.
mendud
Meyvesi aşağıdan yukarıya yığılı, istifli.
mezbur
Adı geçen. İsmi yukarıda geçen.
Taş ile örülmüş kuyu.
Adı geçen, yukarıda söylenen.
mukameha
Başını yukarı kaldırmak.
mukmehun
Elleri boyunlarına bağlı veya boyunlarından zincir takılı olarak azab çekenler.
Başı yukarı kalkmış, gözleri bir yere dikilmiş ve etrafa bakamayan somurtmuş kimseler.
muma-ileyhim
İsmi evvelce geçenler.
İmâ edilenler, yukarıda anlatılmış olanlar.
muma-ileyhinn
(Tekili: Mumâ-ileyhâ) Adı geçen kadınlar, yukarıda anılan kızlar, imâ edilenler.
münhebit
(Hübut. dan) Yukarıdan aşağı inen. İnmiş, düşmüş.
münzel
(Nüzul. den) İndirilmiş, yukardan aşağıya kısım kısım inmiş olan.
mürtaki
İlerliyen, terakki eden. Yükselen, yukarı çıkan.
mütecella
Münkeşif olup görünen, âşikâr olan.
Yükseğe çıkan. Yukarı havâle olan.
müterakkıs
Aynı şekilde yukarı çıkıp aşağı inen, aynı tarzda sallanıp hareket eden.
mütereffi'
Yukarı kalkan, yükselen.
Ululuk gösteren.
mütesaid
Yükselen, yukarı çıkan.
Ziyade olan.
Zahmet veren.
mütesallik
Etrâfındaki şeylere dolanarak yukarı doğru çıkan, tırmanan.
nazil / nâzil
(Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aşağıya inen, bir yere konan. Bir yerde konaklayan.
Yukarıdan aşağıya inen.
Bir yere konan, konaklayan.
nazil olmak / nâzil olmak
Yukardan aşağıya inmek; mukaddes kitabların vahiy yoluyla peygamberlere gönderilmesi.
nebr
(Nibr) : (Çoğulu: Enbâr - Nibâr) Keneye benzer bir küçük böcek.
Yukarı kaldırmak, yükseltmek.
neseb
Soy, şecere. Çocuğu ana ve babaya bağlayan kan bağı. Ekseriya baba yönünden olan yakınlık için kullanılır. Babalar ve yukarıya doğru büyük babalar ile oğullar ve aşağıya doğru oğullar arasındaki alâkaya amûdî yakınlık; erkek kardeşler ile bunların oğ ulları ve amca oğulları arasındaki alâkaya ufkî y
nişib
(Yukarıdan aşağıya) iniş.
(Farsça)
radde
Derece. Rütbe. Sıra. Kerte. Mertebe.
Aşağı yukarı.
Fayda, menfaat.
Çizgi, hat.
ref'
Yukarı kaldırma, yükseltme.
Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma.
Lağvetme, hükümsüz bırakma.
Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.
refil
Kaftanını yukarı kaldırıp sallana sallana yürüyen.
Ahmak kimse.
Kuyruğu uzun at.
rida
Örtü, belden yukarı örtülen şey, çar ve şal.
Akıl. İlim. Seha.
Zinet. Parlaklık veren şey.
Hırka.
rida'
Örtü, belden yukarıya örtülen örtü.
sabık-ul beyan / sâbık-ul beyân
Yukarıda söylenillmiş, zikri geçmiş.
şah
Pâdişah. İran veya Afgan hükümdarlarının nâmı.
(Farsça)
Bir yere hâkim olan zât. Sâhip.
(Farsça)
Asıl.
(Farsça)
Atın ön ayaklarını yukarı kaldırarak durması.
(Farsça)
şahmerdan
(Şâh-ı merdan) Mertlerin şahı, Hazret-i Ali (R.A.).
(Farsça)
Aşağı yukarı çıkan büyük demir tokmak.
(Farsça)
said
(Suud. dan fâil) Yukarı çıkan, yükselen, kalkan.
Yukarıdaki temiz toprak, pislikten uzak pâk toprak. Yeryüzü.
Yol, tarik.
Mezar, kabir.
Yüksek.
Yukarı çıkan.
salif-üz zikr
Bildirilen, zikri geçen, mezkûr. Yukarıda ismi geçen. Yukarıda, daha evvel söylenen.
san'at-üt tedelli
İlm-i belagatın bir kaidesi. En âlâdan başlayıp ednaya doğru gitme, yukarıdan aşağıya inme san'atı.
sarr
Kesenin ağzını bağlamak.
Hıfzetmek.
Cem'etmek, toplamak.
Yukarı kaldırmak.
Zammetmek, artırmak.
sayed
Başını yukarı kaldırıp kibirlenmek ve sağına soluna iltifat etmemek.
şecere-i tubaa / şecere-i tubaâ
Cennet'teki saadet ağacı, dalları aşağıda ve kökü yukarıda olan Tuba ağacı.
senkendaz
Eski kalelerde kale dibine sokulan düşmana yukarıdan ağır taşlar vesaire atmak için altı açık cumba gibi çıkmalara verilen addır. Kale kapılarını müdafaa için üst taraflarına da böyle senkendazlar yapılırdı.
ser-efraz
Başını yükselten, yukarı kaldıran.
(Farsça)
Benzerlerinden üstün olan.
(Farsça)
Baş kaldıran.
(Farsça)
Başı dik, alnı açık.
(Farsça)
Haklı ve galib.
(Farsça)
serfiraz / serfirâz
Başını yukarı kaldıran, yükselten. Benzerlerinden üstün olan.
(Farsça)
Başını yukarı kaldıran, başı dik.
sukut
Düşme. Yukardan aşağıya birden iniverme.
Değerini kaybetme. Bozulma.
Devrilme.
Mahvolma.
Ahlâk bakımından alçalma.
Büyük bir vazifeden ayrılma.
Sarkma.
Çocuğun eksik veya ölü olarak doğması.
sutu'
Yükselme, yukarı çıkma.
Belli olma. (Toz, koku v.b) yayılma.
sütun
Direk, amud, rükün. Silindir biçiminde destek.
(Farsça)
Gazete veya kitap sahifelerinde yukarıdan aşağıya olan bölünmüş kısımlardan herbiri. Kolon.
(Farsça)
suud
Yükselmek. Yukarı çıkmak. Derece artmak.
tafr
Yukarı sıçramak. Kalkmak.
tafra
Yukarıya sıçrama atlama.
Yukarıdan atıp tutma.
İlmiye sınıfında rütbe ve derece alma.
Sıçrama, atlama, yukarıdan atıp tutma.
tahcil
Atın dört veya üç ayağında veya ikisinde bileklerinden yukarı olan beyazlık.
tahfe
Bakla otunun yukarı ucu.
tahmin
(Hamn. dan) Aşağı yukarı bir fikir söylemek. İhtimallere dayanan düşünce. Zayıf delil ile hüküm ve kıyas etmek.
Aşağı yukarı belirleme.
tahminen / tahmînen / تخمينا
Takriben, aşağı yukarı.
Tahminle, aşağı yukarı.
(Arapça)
takrib
Yaklaştırma. Aşağı yukarı ve tahmin ile kat'i olmayan şey söyleme. Tahmin.
Yolunu bulma.
takriben
Tahminen. Yaklaşık olarak. Aşağı yukarı.
tamh
Gözünü yukarı kaldırıp bakmak.
tas'id
Eritme.
Yukarı çıkma ve çıkarılma.
Buharlaştırarak temizleme. İnbikten geçirip buhar haline getirme.
tasa'ud
(Suud. dan) Yukarı çıkma.
(Gaz veya buhar) yükselme.
tatar
(Tetar) (Arapçada: Teter) Bu isim, asıl itibariyle Moğol milletlerinden bir kavmin adıdır. Bu kavmin efrâdı, Cengiz Han askerlerinin pişdarları hükmünde olduğundan eski zamanlarda Moğollar mânasında kullanılmıştır.Arap ve Fars tarihlerinde de yukardaki mânada kullanılmıştır. Sonra bu isim bü
tedliye
Sarkıtmak. Yukarıdan aşağıya bırakma.
Şaşırma, dehşete düşme.
Delil ve vesika hazırlama.
(Akıl) gitmek.
Ahmak etmek, salaklaştırmak.
tedric-i habit / tedric-i hâbit
Edb: İfadenin alçalması. Bir şeyi tarif ederken vasıf bakımından yukarıdan başlayıp aşağıya inmek. Bunun aksini yapmağa da Tedric-i sâid denir.
tefvik
Tar: Okçulukta, yayın sol el ile yukarıya kaldırılması.
Okun gezini yayın kirişine koymak.
ten'iş
Yukarı kaldırma.
tenezzül
(Çoğulu: Tenezzülât) İnme, düşme. Aşağılama.
Gönül alçaklığı. Karşısındakinin seviyesine göre tevâzu ile konuşmak.
Yavaş yavaş inmek. Mekânını yukarıdan aşağıya nakletmek.
tenzik
(At) ayaklarını yukarı kaldırmak.
terakki / terakkî
İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme.
Artma, çoğalma.
Bilgi ve medeniyetçe yükseliş. (Terakkimizin şartı: 1- Mesailerin tanzimi 2- Emniyet 3- Teavün düsturunun teshilidir.) (H.Şâmiye)
İlerleme, yukarı çıkma, yükselme.
Artma, çoğalma, gelişme.
terakkus
Raksetme, dansetme.
Devamlı aşağı inip yukarı çıkma.
tereffu'
Yükseğe çıkmak. Yukarı kalkmak.
Fazlalaşmak.
tereffuat / tereffuât
(Tekili: Tereffu') Yukarı kalkmalar, yükselmeler.
terfi'
Yükselme. Yukarı kaldırma. İ'lâ etme.
Talebenin sınıf geçmesi.
Rütbe alma. Rütbe verme.
terfiat / terfiât
(Tekili: Terfi') Terfiler. Rütbe vermeler. Rütbe almalar.
Yukarı kaldırmalar, yükseltmeler.
tesaud
(Çoğulu: Tesâudât) (Suud. dan) Yukarı çıkma.
tesnim
Hörgüçleyerek yukarı yükseltmek, terfi etmek mânasına masdar olup, yükseklik mânasıyla Cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismidir. İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Cennet meşrubatının en yükseğidir.
tuba / tûbâ
Kökleri yukarıda, dal ve budakları aşağıya doğru sarkan cennet ağacı.
tufuh
Kap ağız ağıza dolma.
Yukarı kalkma.
Çabuk geçme.
ulüvv
Büyüklük, yükseklik.
Bir şeyin yukarısına çıkma.
Şan, şeref ve kadr sahibi olma.
ulya / ulyâ / عليا
Çok yüce.
(Arapça)
Yukarı, üst.
(Arapça)
uruc
Yukarı çıkmak. Yükselmek.
zemel
Bir yanı üzerine çöküp öbür yanını yukarıya kaldırarak koşmak.
Devenin ayağına ârız olan aksaklık.
Su tulumunun sarkması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ahlat
şuride
Rabita
Dersaade
ittifakat
mecaz-ı akli
yusufiye medresesi
hem-çü
leyli
kibrit-i ahmer
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
yukar
Huzur
GRUP
Zammeli
SEBAT
izdiham
Dalkavuk
karim
Kahr
Sağlamak