Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
yolcu
ifadesini içeren
138
kelime bulundu...
abir
(Ubur'dan) Bir yerden geçen, giden yolcu. Geçen.
Hz. İbrâhimin (A.S.) dedelerinden birisinin adı.
abir-i sebil / âbir-i sebîl
Yolda giden yolcu.
adem
Yokluk, varlığın zıddı.
Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli.
arazi-i mürfaka / arâzi-i mürfaka
Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar. Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar.
astronot
yun. Feza yolculuğu yapan vasıtaları kullanan kişi. (Amerikada ve batıda astronot; Rusyada ve komünist ülkelerde kozmonot tâbiri kullanılmaktadır.)
bagaj
Yolcu eşyası.
(Fransızca)
Yolcu eşyası koymaya mahsus yer, yolcu eşyası vagonu.
(Fransızca)
bar-hane
Yük yeri, yüklük.
(Farsça)
Yolcu eşyası indirilecek ve saklanacak yer.
(Farsça)
bazgeşt / bâzgeşt
Nakşibendiyye yolunda on bir temel esastan biri. Sâlik'in (tasavvuf yolcusunun) Kelime-i tevîhdden sonra kalbinden; "İlâhî! Maksûdum Sensin. Matlûbum (maksadım) Senin rızândır."demesi.
bedreka / بدرقه
Uğurlama, yolcu etme.
(Farsça)
Kılavuz.
(Farsça)
betat
Azık. Bir yolculukta gereken öteberi.
Ev eşyası.
Kesin, kat'i.
ebna-yı sebil / ebnâ-yı sebil
Yolcular, seyahat edenler, seyyahlar.
esfar / esfâr / اسفار
(Tekili: Sefer) Seferler, yolculuklar, yola gidişler.
Düşmana karşı gidişler, akınlar.
(Sifr) Büyük kitaplar, ciltler.
Seferler, yolculuklar.
(Arapça)
esfar-ı bahriyye
Deniz yolculukları. Deniz seferleri.
esfar-ı baide / esfar-ı baîde
Yolculuklar, uzak seferler.
esna-i tarik / esnâ-i tarik
Yolculuk esnasında, sırasında.
esna-yı rah / esnâ-yı rah
Yolculuk esnasında.
esna-yı sefer / esnâ-yı sefer
Yoluculuk esnasında, yolculuk sırasında.
feyfa-neverd
Çöl yolcusu. Çöllerde yol alıp ilerliyen.
(Farsça)
hakhaka
Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak.
han
Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel.
(Farsça)
Ticaret ehlinin sakin olduğu yer.
(Farsça)
hazar
Sulh zamanı. Barış zamanı.
Bir kimsenin huzuru, yakını.
Mukim olmak. Yolcu olmamak.
hazar ve sefer
Barış ve muharebe zamanı.
Evde mukim olma ve yolculuk.
hazer ve sefer
Memleketinde olma ve sefer, yolculuk hâli.
hin-i sefer / hîn-i sefer
Yolculuk.
Ölüm zamanı. Sefer zamanı.
hostes
ing. Umumi taşıtlarda, daha ziyade uçaklarda yolcuları ağırlayan kız veya kadın.
hurc
Meşinden veya çadır bezi gibi şeylerden yapılmış büyük heybe ve sandık. Meşinden yapılan bu heybe ve sandıklar arka taraflarındaki meşin kollarla hayvanların semerine bağlanır ve iki hurc bir hayvana yüklenirdi. Eski zamanın uzun yolculuklarında kullanılırdı. Eskiden İstanbulun meşhur yangınlarında
ibhar
(Bahr. dan) Deniz yolculuğu.
ibn-i sebil
Yolcu. Seyyah.
idrak-i basit / idrâk-i basît
Tasavvuf yolcusunun kendini müşâhedede (görmede) fâni (yok) olması.
igrab
Uzak yerlere yolculuk etme.
Garb (batı) tarafına gitme.
irtihal
Âhiret yolculuğuna çıkmak, ölmek.
kafile
Yolculuk eden topluluk.
karban-saray / kârban-saray
Kervansaray. Şehirlerde veya yol üzerlerinde kervanların ve yolcuların gecelemelerine mahsus büyük han.
(Farsça)
kasr-ı namaz
Namazın kısaltılması; yolculukta 4 rekâtlık farz namazların 2 rekât olarak kılınması.
kasr-ısalat / kasr-ısalât
Seferde, yolculuk hâlinde dört rek'atli farzları iki rek'at kılmak.
kavafil
(Tekili: Kafile) Kafileler. Birlikte yolculuk eden topluluklar.
Sıra sıra ve takım takım gönderilen şeyler.
kelb
(Çoğulu: Ekâlib-Eklüb-Kilâb) Köpek, it.
Meşhur bir yıldız.
İki adım arasına koyarak dikilen kayış.
Yolcuların, yük üstünde azıklarını astıkları demir çengel.
Şiddet.
Hırs.
kervan / kervân
Birbirini takib ederek giden insan veya hayvan sürüsü. Kafile ve hey'etle giden yolcular takımı.
(Farsça)
Yolculuk kafilesi.
Topluca yolculuk edenler kafilesi.
kervan-ı beni beşer / kervân-ı benî beşer
İnsanlık kervanı, dünya yolculuğunu sürdüren insanlık kafilesi.
kompartıman
Yolcu trenlerinde vagonların bölümlerle ayrılmış kısımlarından her biri.
(Fransızca)
konak
Menzil, yolculukta gece vakti inilen yer.
Yolculukta bir yerde durma, dinlenme. İki menzil arasındaki yol.
Büyük ev, zengin ve mükellef ikâmetgâh.
Resmi dâire.
kuful
(Tekili: Kufl) Kilitler.
Seferden veya yolculuktan dönme.
kurban
Allahü teâlâya yakınlık. Mükîm (yolcu olmayan), âkıl (akıllı), bâliğ (ergen, evlenecek çağa gelmiş), hür ve dînen zengin sayılan, müslüman erkek ve kadın tarafından, Allah rızâsı için kurban niyetiyle kurban bayramının ilk üç gününde (Zilhicce ayının on, on bir ve on ikinci günlerinin her hangi biri
leng
Topal, aksak. Yolcuların bir yerde iki gün kalması.
(Farsça)
Tenasül organı.
(Farsça)
lügaz
(Çoğulu: Elgâz) Meyletmek, eğilmek, yönelmek.
Yaban fâresinin delikleri.
Yolcuya zahmet veren çapraşık yol.
Bilmece.
mahatt
Konak, menzil. Yolculuk esnâsında inilip durulacak yer.
matara
Askerlerin kullandığı üzeri aba ve çeşitli kumaşlarla kaplı madeni su şişesi veya yolculukta kullanılan deriden yapılmış su kabı.
Kavanoz; özellikle askerlerin kullandığı veya yolculukta kullanılan bir çeşit su kabı.
meczub / meczûb
Allahü teâlânın sevgisi ile kendinden geçmiş olan.
Cezbeye tutulmuş, çekilmiş tasavvuf yolcusu.
merahilpeyma
Seyyah, yolcu. Seyahat eden kimse.
(Farsça)
merhalenişin
Seyyah, yolcu, turist.
(Farsça)
mi'rac
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac / mirâc
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
miraç
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac-ı ahmedi / mirac-ı ahmedî
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün mânevî âlemleri gezdiği yolculuk.
mirac-ı ahmediye
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac-ı azam / mirac-ı azâm
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk.
mirac-ı azim / mirac-ı azîm
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk.
mirac-ı nebevi / mirac-ı nebevî
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mirac-ı nebeviye
Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
mu'cize-i mirac
Mirac mu'cizesi, Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk mu'cizesi.
murad / murâd
İstenilen; arzû edilen şey.
Tasavvuf yolunda bulunanlardan çalışmadan Allahü teâlânın yardım ve dilemesi ile yüksek makâmlara kavuşanlar. İctibâ (çekilenler, istenenler) yolunun sâlikleri, yolcuları.
müradefe
Müradiflik. İki veya daha fazla kelimenin aynı mânada olması.
Arkadaşlık, beraber yolculuk.
müsaferet
(Sefer. den) Misafirlik.
Yolculuk, seyahat.
müsafir / müsâfir / مسافر
Seferde ve muharebede olan. Yola çıkmış olan, yolcu. Yoldan gelen, başkasının evine gelmiş olan.
Fık: Onsekiz fersahtan uzak olan yerlere giden.
Yolcu. Senenin kısa günlerinde, insan veya deve yürüyüşü ile üç günde gidilecek yere gitmeyi niyet ederek, bulunduğu yerin kenar evlerinin dışına çıkan kimse.
Yolcu.
(Arapça)
Konuk.
(Arapça)
müsafirhane / müsafirhâne
Yolcu konağı, han, otel.
(Farsça)
Misafir olarak geçen resmi kimselerin konaklıyacağı yer.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
müsafirin / müsafirîn
(Tekili: Müsafir) (Sefer. den) Misafirler, konuklar. Yolcular.
nazar ber kadem
Nakşibendiyye yolunun temel bilgilerinden birisi olup, tasavvuf yolculuğunda adımdan ileriye bakmak ve adımını baktığı yere atmak.
nesi'
(Çoğulu: Ensâ) Yolcuların ve misafirlerin konakladıkları menzilde düşürdükleri esvap.
Unutkan.
Unutulan. Unutulmuş olmak.
nevl
Yolcuların verdiği vapur parası. Gemi kirâsı.
Bahşiş, atiyye.
nevrah
İlk olarak seyahata çıkan. Yeni yolcu.
(Farsça)
Yeni yol.
(Farsça)
nevsefer
Yeni yolculuğa çıkan.
(Farsça)
rahile / râhile
Yük hayvanı.
Kervan, yolcular sürüsü.
rahrev
Yolcu.
(Farsça)
reh-averde
Yolcunun getirdiği hediye.
(Farsça)
rehayab
Kurtulan.
(Farsça)
Yolcu olan.
(Farsça)
rehneverd
Yola çıkan. Yolcu.
(Farsça)
rehpeymayi / rehpeymayî
Yolculuk.
(Farsça)
rehrev
Yolcu. Yola giden.
(Farsça)
revan / revân
Yolcu, gidici.
rıhlet
Yolculuk, göç.
Yolculuk, göç.
rıhlet-i sayfiye
Yaz seyahati, yaz yolculuğu.
rıhlet-i şitaiye / rıhlet-i şitâiye
Kış seyahati, kış yolculuğu.
ruhsat
İzin, müsaade; kulların özürlerine binaen, kendilerine bir kolaylık ve müsaade olmak üzere ikinci derecede meşru olan şeyler, yolculukta Ramazan orucunun tutulmaması gibi.
sabil
Gezkere denilen nesne. (Onunla ters, balçık ve gayri ne olursa taşırlar).
Yolcu kimse.
sair
Seyreden, harekette olan.
Bir şeyden geri kalan.
Maadâ. Geçen, dolaşan.
Yolcu. Seyyar.
Başkası, diğeri.
salik / sâlik
Tasavvuf yolcusu.
sayis-hane
Üzerine yük yüklenip yolcunun da bindiği hayvan.
(Farsça)
şebrev
(Şeb-rev) Gece giden. Karanlıkta yürüyen. Gece yolculuğu eden.
(Farsça)
şedd-i rihal
Hayvana semer vurma. Yolculuk için hayvanın semerini bağlama.
Yolculuğa çıkma.
sefer / سفر
Yolculuk.
Muharebe. Harb. Muharebeye hazır bulunma hali.
Def'a, kerre.
Fık: Muayyen bir mesafeye gitmek.
Yolculuk.
Yolculuk, savaş, kez.
Yolculuk, seyahat, gezi. Savaşa gitme. Savaş, muharebe.
Yolculuk.
(Arapça)
Savaş.
(Arapça)
Kez.
(Arapça)
sefer-i hac
Hac yolculuğu.
sefer-i imtihan
İmtihan yolculuğu.
sefergüzin
Yolculuk yapan, seyahat eden.
(Farsça)
seferi / seferî / سفری
Seferde olan, misâfir, yolcu. Bulunduğu şehirden veya köyden gideceği yolun iki veya bir kenârındaki evlerin dışına çıkarken, senenin kısa günlerinde, insan veya deve yürüyüşü ile, son evden îtibâren üç günde gidilecek yere (Hanefî mezhebinde 104 kil ometre) gitmeye niyyet eden kimse.
Yolcu.
(Arapça)
Savaş ile ilgili.
(Arapça)
seyahat
Yolculuk, gezi.
Yolculuk.
seyahat-i berzahiye ve uhreviye
Ahiret ve berzah yolculuğu.
seyahat-i cüz'iye
Kısa zaman içindeki yolculuk.
seyahat-ı fikriye
Düşünce ile yapılan yolculuk.
seyahat-i fikriye
Düşünceye yapılan yolculuk.
seyahat-ı fikriyede
Düşünce ile yapılan yolculuk.
seyahat-i hayaliye
Hayalî yolculuk.
seyahat-i hayaliye-i fikriye
Hayalde ve düşüncede yapılan yolculuk.
seyahat-i kalbiye
Kalple yapılan manevî yolculuk.
seyahat-i ruhiye
Ruhla yapılan mânevî yolculuk.
seyir
Yolculuk, gezinti.
seyr
Yürüyüş.
Eğlenme ve ibret için bakma. Gezip görme.
Görülecek şey ve yer.
Uzaktan bakıp karışmama.
Yolculuk.
seyr ü sefer eden
Yolculuk yapan.
seyr ü seyahat eden
Yolculuk eden.
seyr ü süluk / seyr ü sülûk
İlâhî hakikatlere ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk.
seyr ü süluk-i kalbi / seyr ü sülûk-i kalbî
Kalp yoluyla mânevî makamlarda İlâhî hakikatlara ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk.
seyr ü süluk-i ruhani / seyr ü sülûk-i ruhanî
Mânevî âlemlerde ruh ile bazı mertebelere yükselme ve yolculuk etme.
seyr ü süluk-u velayet / seyr ü sülûk-u velâyet
Velayet yoluyla çıkılan mânevî yolculuk.
seyr ve süluk / seyr ve sülûk
Tasavvuf yolculuğu, tasavvuf yolunda ilerlemek.
seyr-i afaki / seyr-i âfâkî
Dış âlemdeki delil ve vasıtalarla yapılan mânevî yolculuk.
seyr-i enfüsi / seyr-i enfüsî
Nefsin iç âlemindeki delil ve vasıtalarla yapılan mânevî yolculuk.
seyr-i enfüsi ve afaki / seyr-i enfüsî ve âfâkî
Kişinin kendi iç âleminde ve dış dünyada yaptığı tefekkür ve mânevî yolculuk.
seyr-i ilallah
Allahü teâlâya doğru olan yolda ilerlemek, mânevî ilimde durmadan yükselmek. Seyr-i âfâkî (kötü hâllerden kurtulma) ve seyr-i enfüsî (iyi hâllerle süslenme) yi içine alan tasavvuf yolculuğu.
seyr-i süluk / seyr-i sülûk
Mânevî makamlarda seyir ve seyahat; velayet yolunda mânevî ilerleme yolculuğu.
seyrüsefer
Gidiş geliş, yolculuk.
Gezinti ve yolculuk.
seyyah / seyyâh / سَيَّاحْ
(Siyâhat. tan) Seyahat eden, dolaşan, gezen. Turist, yolcu.
Gezgin, yolcu.
Gezgin, yolcu.
seyyah-ı alem / seyyah-ı âlem
Dünya yolcusu.
seyyah-ı talib / seyyâh-ı tâlib / سَيَّاحِ طَالِبْ
İstekli yolcu.
sır
Gizli, gizlenilen şey.
Âlem-i emrin (maddesiz, zamansız ve ölçüye girmeyen âlemin) beş mertebesinden biri. Tasavvuf yolculuğunda rûhun üstündeki derece.
sofu
Sofi, tasavvuf yolcusu.
süffar
(Tekili: Sâfir) Yolcular.
süftece
Tahrîmen mekrûh olan bir havâle şekli. Yolcuya borç verip, gittiğin yerde, falancaya ödeyeceksin demek.
süluk-ü tarikat / sülûk-ü tarikat
Tarikat yoluna girme; nefsi düzeltmek ve vuslata erişmek amacıyla tasavvuf yoluna girme, mânevî yolculuğa çıkma.
takdim tehir
Öne alma-sonraya bırakma; yolculukta öğleyi ikindi vaktinde, akşamı yatsı vaktinde kılmaya tehir denilir. Bunun zıttı ise takdimdir.
tecelli-i ef'al / tecellî-i ef'âl
Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O'nun fiili ile olduğunu bilmesi. Âlem-i Emrin ilk adımında olan tecellîler.
tesbil
(Sebil. den) Bir şeyi Allah rızası için vakfetme, Allah yoluna bağlama.
Yolcu etme, yola çıkarma.
Yol gösterme.
Kesme.
tesfir
(Sefer. den) Yolcu etme, yola çıkarma, sefere gönderme.
teşyi / teşyî
Uğurlama, yolcu etme.
teşyi'
Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek.
Cesaretlendirmek.
ühbe
Yolculuk veya asker için hazırlanmış elbise ve malzeme.
Süt.
vasıta-i seyahat
Yolculuk aracı.
vasıta-i seyir ve seyahat
Seyir ve yolculuk vasıtası.
vasl-ı uryani / vasl-ı uryânî
Tasavvuf yolculuğunun sonunda Allahü teâlâya kavuşma hâli. Nihâyete erme.
zaviye / zâviye
Eskiden büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda veya köy ve kasabalarda; dînî ilimlerin, İslâm ahlâkının ve fen ilimlerinin öğretilmesi, yolcuların barınması maksadıyla kurulan yer; küçük tekke.
Tasavvufta bulunan kimselerin, ibâdet için çekildiği tenhâ yer.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
NUAA
terkiz
NA'L
ictimai hayat
mukad
Uyum
halum
Server
Bezm-i has
pehnane
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
yolcu
tekmil etmek
Azze
ayakta tutan
Selbed
Kirm
refah
Ferzend
Kırpma
Koca