REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te yemiş ifadesini içeren 95 kelime bulundu...

af'af

  • Devedikeni ağacının yemişi.

akres

  • Bir çeşit tuzlu veya ekşi ottur ve "devenin yemişidir."

anbera

  • İğde yemişi.

arv

  • Sıtma ve diğer ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme.
  • İş için birinin yanına varma.
  • Yemişsiz bir çeşit ağaç.

aşure

  • (Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü. Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı.

azuk / azûk

  • İçi henüz olmamış fıstık yemişi.

bakure / bakûre

  • Turfanda yemiş.
  • Evvel yetişen.

bar / bâr

  • Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. (Farsça)
  • Def'a. Kerre. (Farsça)
  • Yemiş, meyve. (Farsça)
  • Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. (Farsça)
  • İzin. (Farsça)
  • Allah.
  • Yemiş, meyva.
  • Yük, ağırlık.
  • Yağdıran, serpen, döken.

bar-mend

  • Yemiş veren, yemişli ağaç. (Farsça)

bar-ver

  • Yemiş veren, meyvedar, verimli, meyve verici. (Farsça)
  • Mc: Faydalı, faydayı mucib, iyi netice veren. Yararlı. (Farsça)

beles

  • İncire benzer bir yemiştir ve Yemen'de çok olur.

ber-aver

  • Yemiş ağacı. (Farsça)

berfuk / berfûk

  • Şeftali yemişi. (Farsça)

besfayic

  • Bir ot kökü ki, içinde fıstığa benzer bir yemişi olur.

butm

  • Çitlenbik ağacı. (Yemişine "habbet-ül hadar" derler.)

çağla

  • (Çağala) Badem, erik, kayısı gibi yemişlerin yenebilen ham meyvesi.

cayiha

  • Şiddet.
  • Kıtlık.
  • Yemişe gelen âfet.

cena

  • Yemiş toplamak.
  • Cem'etmek, toplamak.

cümmeyz

  • İncire benzer bir yemişin adı.

cünnab

  • Bitişik olan iki yemiş.

cüzaze

  • (Çoğulu: Cüzâzât) Pâre pâre etmek, ayırmak, kesmek. Ağaçtan yemiş düşürmek.

diraht-ı meyvedar / diraht-ı meyvedâr

  • Meyve veren, yemişli ağaç.

dühn

  • Ot, yemiş veya çiçekten çıkarılan yağ.

düman

  • Yemişin çürüklü olması.
  • Ekine su düşüp, kesilmek.

ebhel

  • Ardıç ağacının yemişi.
  • Ardıç ağacının bir nevi

enber

  • Kadın tuzluğu adı verilen ufacık kara yemiş.

esmar

  • (Tekili: Semer) Meyveler, Yemişler.

fakih

  • (Fâkihe) Yaş meyve, yemiş, yaş hurma ağacı.
  • Şenlendiren, sevindiren.

fakihe / fâkihe

  • (Çoğulu: Fevâkih) Yemiş, yaş meyve.
  • Yaş meyve, yemiş.

fakihiyy

  • Yemiş satan kimse.

famiyy

  • Yemiş satıcı, meyve satan kimse.

feşş

  • Eritmek.
  • Süt sağmak.
  • Çıkarmak.
  • Yabani olan keçiboynuzu ağacının yemişi.

fevakih / fevâkih / فواكه

  • (Tekili: Fâkihe) Meyveler, yemişler, fâkiheler.
  • Meyvalar. (Arapça)
  • Yemişler. (Arapça)

hadin

  • Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)

harf

  • Yemiş toplama.

harif

  • Yemiş toplayan.

harnub

  • Keçiboynuzu adı verilen bir cins yemiş.

harrub

  • "Keçiboynuzu" adı verilen bir yemiş cinsi.

hılfe

  • Muhalefet etmek, karşı gelmek.
  • Biri gidip diğeri geriye gelmek.
  • Biçildikten veya yandıktan sonra biten ot.
  • Sonra biten yemiş.

hurfe

  • Bir yere toplanmış yemiş.
  • Baklet-ül hamkâ otu.

hurnub

  • Keçiboynuzu dedikleri yemiş.

hurub

  • Keçiboynuzu adı verilen yemiş.

idrik

  • Dağlarda çok olan bir yemiş.

ina'

  • Yemiş toplama zamanı gelme.

işporta

  • (Arnavutça) Seyyar satıcı tezgahı.
  • Yayvan yemiş sepeti.

kaykaban

  • İğde yemişi gibi akça yemişi olan bir ağaç.

kebas

  • Misvak ağacının yemişi.
  • Bir şeyin kokup bozulması.

kırtale

  • (Çoğulu: Kırtâl) Yemiş toplamakta kullanılan sepet.

kıtaf

  • Bağdan üzüm kesecek ve ağaçtan yemiş devşirecek vakit.

kıtf

  • Üzüm salkımı. Salkım.
  • Toplanmış yemiş.

kutafe

  • Toplarken düşüp dökülen üzüm ve yemiş döküntüsü.

lagb

  • Zahmet, meşakkat.
  • Güve yemiş kuş kanadı.
  • Zayıf adam.

lethurde

  • Dayak yemiş, dövülmüş, kötek yemiş. (Farsça)

mahref

  • Bostan. Hurmalık.
  • Yemiş sepeti.

merd

  • Misvak ağacının yemişi.
  • Emmek.
  • Silmek. Mesh etmek.

meyve

  • (Çoğulu: Meyvecât) Meyva, yemiş. (Farsça)

meyve-i huşk

  • Kuru yemiş.

meyvebar

  • Yemiş veren, meyveli. (Farsça)

meyvecat

  • (Tekili: Meyve) Yemişler, meyveler. (Farsça)

meyvedar

  • Yemişli, meyveli, meyve veren. (Farsça)

meyvefüruş

  • Meyve satan, yemiş satan. Manav. (Farsça)

meyveha

  • (Tekili: Meyve) Meyveler, yemişler. (Farsça)

mezd

  • Misvak ağacının yemişi.

mihref

  • (Çoğulu: Meharif) İçine yemiş koydukları kap.

mişmiş

  • Zerdali yemişi.

müflis

  • İflâs eden.
  • Dünyâda iken insanların haklarını yemiş, onları dövmüş, sıkıntı ve eziyet vermiş; bu sebeblerle âhirette hesâblar görülürken, hakkı olanlara bütün günahları verilip, hiç sevâbı kalmayan ve hak sâhiplerinin günâhlarını yüklenerek, Cehennemlik olan kimse.

muhazara

  • Yemiş olmadan henüz ham iken satmak.

mukır / mûkır

  • Yemişinin çokluğundan dolayı dalları sarkmış olan ağaç.

nagfa

  • Ceviz ağacına benzer bir ağacın adıdır ve Beyrut dağlarında olur; dut gibi yemiş verir.

nahil

  • Hurma ağaçları, hurmalık.
  • Hurma ağacı.
  • Balmumundan yapılan ağaç, yapraklı dal ve yemiş taklidi işlere denir ki, sathı altın ve gümüş yapraklarla süslenerek, eskiden gelin giderken önünde alayla götürülür ve gelin odalarına süs olarak konurdu.

nebik

  • (Çoğulu: Nebâyık) Sedir ağacının yemişi.

nefaz

  • Ağaçtan kendi düşen yemiş ve yaprak.

neib

  • Karga sesi.
  • Ağaçtan yemiş indirmek.
  • Süt sağmak.

nevbave

  • Yeni yeşillik. (Farsça)
  • Turfanda yemiş. (Farsça)
  • Hediye, armağan. (Farsça)

nülk

  • Alıç adı verilen dağ yemişi.

nuzc

  • Yemişin tam olarak yetişmesi, olgunlaşması.
  • Etin kemikten dökülür derece pişmesi.

rümman

  • Nar denilen yemiş.

samir

  • Yemişli, meyvalı ağaç.

semar

  • Meyva, yemiş.

semer

  • Meyve, yemiş mahsul. Verim. Netice.

semeredar / semeredâr

  • Verimli, semereli, kârlı. (Farsça)
  • Yemiş veren. (Farsça)

semir

  • Meyvalı, yemişli. Meyva veren.
  • Sinici olan su.

semra'

  • Yemişli ağaç. Meyveli ağaç.

şercele

  • Yemiş kabı.

simar

  • (Tekili: Semere) Meyveler, yemişler.
  • Mc: Faydalar.

sıram

  • Hurma ve yemiş toplayacak vakit.
  • Toplanmış hurma ve yemiş.

sırm

  • (Çoğulu: Esrâm-Esârım) Ağaçtan yemiş düşürmek.
  • Ekin biçmek.
  • Cem'olmuş beytler.

tefaküh

  • (Fâkihe. den) Birbirlerine karşılıklı yemiş atma.
  • Mc: Şakalaşma.

tefekküh

  • Yemiş toplayıp vermek. Meyvedar olmak. Meyvelenmek.
  • Pişman olmak.
  • Pek hoşlanıp hayrette kalmak.

tefkih

  • Hayrete düşürme.
  • Hoşlandırma.
  • Yemiş yedirme.

tenevvüme

  • (Çoğulu: Tünüm) Kırlarda yetişen küçük yemişli bir ağaç.

tesmir

  • (Semer. den) İktisad ederek malın çoğalması.
  • Ağaçların çiçeklerini döküp yemiş bağlaması.

yelem

  • Aslâ yemişi olmayan sert ve katı ağaç.

yen'

  • Yemişin olgunlaşması.

zagak

  • Kızılcık yemişinin çekirdeği.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın