REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te yardim ifadesini içeren 504 kelime bulundu...

'ağisna ya gıyase'l-müstağisin' / 'ağisnâ yâ gıyâse'l-müstağîsîn'

  • 'Bize yardım eyle ey yardım isteyenleri yardımsız bırakmayan' mânâsına gelen bir dua cümlesi.

a'deb

  • Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan.
  • Bir boynuzu kırık hayvan.

a'van

  • Yardımcılar. Etbâlar.

ab-yari / ab-yarî

  • (Asıl mânâsı sulama ise de, lisanımızda yalnız mecazi mânâsiyle bazı eski nesir yazarları tarafından kullanılmıştır). Yardım, itimat. (Farsça)

ab-yari-i himmet / ab-yârî-i himmet

  • Korumak için yapılan yardım, himmet yardımı.

ab-yari-i himmetinizle / ab-yârî-i himmetinizle

  • Himmetiniz yardımıyle, himmetiniz sayesinde.

acz yolu

  • Çok güçsüz olduğunu ve her an Allah'ın yardımına muhtaç olduğunun bilmek suretiyle Allah'a varma yolu.

adb

  • Kılıç.
  • Kesmek.
  • Sövmek.
  • Yardımcı.

adub

  • Yardımcı.

adud

  • Pazı. Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı.
  • Mc: Yardımcı. İstinadgâh.

agisna

  • Bize imdad eyle, yardım ihsan eyle (meâlinde duâ.)

ağisna ya gıyase'l-müstağisin / ağisnâ yâ gıyâse'l-müstağîsîn

  • 'Bize yardım eyle ey yardım isteyenleri yardımsız bırakmayan' mânâsına gelen bir dua cümlesi.

agvas

  • (Tekili: Gavs) Yardım istemek için bağırmalar. İmdat istemeler.

ahfad

  • Torunlar. Hafidler. Evlâd oğulları. Yardımcılar.

akıle / âkıle

  • Kâtilin, öldürme işindeki yardımcıları, bunlar yoksa öldürmede kendisine yardım eden kabîlesi (köylüleri, şehirlileri) ve akrabâsı.

alet / âlet

  • Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
  • Sebeb, vesile, vesâit.
  • Edevat. Avadanlık.

alim-i inayetkar / alîm-i inayetkâr

  • Sonsuz lütuf, yardım ve ihsan sahibi ve herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allah.

aman

  • İmdat, yardım isteği.
  • (Emân) Emniyet. İmdat. Yardım dileği. Afv, ricâ, niyâz.
  • Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi.
  • Tenbih, sakındırma.
  • Yardım dileme sözü.

ampul

  • İçinde elektrik akımı yardımıyla ışık vermeye yarayan bir iletken bulunan, havası boşaltılmış olan cam şişe. (Fransızca)
  • İçinde sıvı ilâç bulunan, ağzı kızdırılarak kapatılmış küçük şişe. (Fransızca)

asabe

  • Kuvvet, şiddet.
  • Bir tek sinir.
  • Baba tarafından akraba olanlar.
  • Bir kimseye yardım ve takviye eden akrabası takımı.
  • Fık: Eshab-ı Feraiz, hisselerini aldıktan sonra geri kalanı, terekeyi alan kimse. (Babası ve evladı olmayan kimseye vâris olan.)

asakir-i müteavine

  • Birbirine yardım edip dayanışma içinde olan askerler.

aşir

  • Onda bir. On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası.
  • Kur'an-ı Kerimin on cüz'ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası.
  • Dost, yardımcı, yardak.
  • Koca.
  • Kabile.
  • Kötülükte yardımcılık eden.
  • Sahip.
  • Toz.

asistan

  • Profesör veya hekim yardımcısı. (Fransızca)

atil

  • Para karşılığı tutulan yardımcı, asistan.

avan

  • (Çoğulu: Uven) Her şeyin orta yaşlısı.
  • (Çoğulu: Avine-Avân) Esir.
  • Yardımcı, nâsır.

avane / avâne

  • Yardımcılar.

avene / عَوَنَه

  • Beraber olanlar. Yardım edenler.
  • Taraftarlar.
  • Yardımcılar.
  • Yardımcılar.
  • Yardımcılar.

avn / عون

  • Yardım.
  • Yardım. İmdâd.
  • Mededkâr. Yardım eden. Yardımcı. Zahir.
  • Yardım.
  • Yardım. (Arapça)

avn ü inayet

  • Yardım ve ikram.

avn-i hak

  • Varlığı zorunlu ve gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı.

avn-ı ilahi / avn-ı ilâhî

  • Cenab-ı Hakk'ın yardımı.

avn-i ilahi / avn-i ilâhî

  • Allah'ın yardımı.

avn-ı şeriat / avn-ı şerîat / عَوْنِ شَر۪يعَتْ

  • Şerîatın yardımı.

avni / avnî

  • Yardıma âit, yardıma dâir.

azze ensaruh / azze ensâruh

  • Yardımı çok olsun. (Bu tabir, padişahlara ait dua yerinde olup eski fermanlarda geçer.)

barimetri

  • Beden ölçümü yardımıyla hayvanların ağırlığını tayin etme. (Fransızca)

baskül

  • Büyük ağırlıkları, küçük bir ağırlık yardımıyla tartmayı sağlamak üzere birkaç kaldıracın uygun bir tarzda birleştirilmesiyle meydana getirilmiş âlet. (Fransızca)

berr

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhsân eden, iyilik eden, yâni her iyilik kendisinden olan, îmân edip, iyi ameller yapmayı nasîb edip, bunlara karşılık âhirette sevâb ve dünyâda sıhhat, kuvvet, mal, makam, evlâd ve yardımcı lar veren.
  • Îtikâdı doğru, amelleri i

beşaret ve teavün-ü gavsi / beşaret ve teavün-ü gavsî

  • Abdülkadir Geylanî'nin (k.s.) mânen yardımı ve müjdesi.

bihavlillah / bihavlillâh

  • Allah'ın yardımı ve desteği ile.

bitevfikillah / bitevfikillâh

  • Allah'ın tevfîki, yardımı ile.

car / câr

  • Çeken, sürükleyen.
  • Komşu.
  • Medet eden, yardımcı.
  • Müşteri.

çare / çâre

  • Neticeye varmak üzere maniaları kaldırmak için tutulması icabeden çıkar yol. Kurtuluş yolu. Tedbir, yardım, yol. (Farsça)
  • Hile. (Farsça)
  • Bir def'a. (Farsça)
  • Ayrılık. (Farsça)

cihet-i istimdat

  • Yardım ciheti, yönü.

cilve-i inayet / cilve-i inâyet / جِلْوَۀِ عِنَايَتْ

  • İlâhî şefkat ve yardımın cilvesi, görünmesi.
  • Yardımın görünmesi.

cilve-i inayet-i rabbaniye / cilve-i inâyet-i rabbâniye

  • Rabbimizin yardım ettiğini gösteren yansımalar, belirtiler.

cünd

  • Er, asker. Ordu.
  • Bir kimsenin yardımcıları.
  • Şehir.

dad-res / dâd-res

  • Yardımcı, yardıma yetişen. (Farsça)

dehalet

  • Sığınmak, aman dilemek, medet, yardım isteyiş.

delalet

  • Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek.
  • İşaret.

delalet-i akliyye ve mantıkıyye / delâlet-i akliyye ve mantıkıyye

  • Akıl ve mantık yardımıyla, akıl ve mantığın yola göstermesiyle.

dest-gir / dest-gîr

  • Muavenet. Arka olmak. Tutucu, yardımcı, muin. Zahir. (Farsça)
  • Yardımcı olan, elinden tutan.

dest-güzar

  • İmdada yetişen, yardım eden, yardımcı. (Farsça)

dest-i gaybi / dest-i gaybî

  • Görünmez el, inâyet-i İlâhi. (Farsça)
  • Mc: Allah'ın yardımı. (Farsça)

dest-i inayet / dest-i inâyet

  • Yardım, ihsan, lütuf eli.

dest-i manevi / dest-i mânevî

  • Mânevî yardım eli.

dest-yar

  • Yardımcı, muin. Arka. (Farsça)

dest-yari / dest-yarî

  • Yardım, muavenet. (Farsça)

deste-dad

  • El veren, yardım eden. (Farsça)

destgir / destgîr / دستگير

  • Elden tutan, yardım eden. (Farsça)

dua ordusu / duâ ordusu

  • Sıkıntı ve darda kalan müslümanlara duâları ile yardımda bulunan Allahü teâlânın sevgili kulları, velîler.

duhas

  • Denizlerde çok olan büyük bir canavar. (Arkasıyla, boğulan kimselere yardım edip kurtarır, "dülfin" de derler.)

dülfin

  • Denize düşenlere yardım edip, onları kurtaran bir balık.

dun-perver / dûn-perver

  • Kötü kimseleri koruyan, alçak kişileri muhafaza edip onların ilerlemelerine yardımcı olan. (Farsça)

düstur-u medeniyet ve muavenet

  • Yardımlaşmanın ve medeniyetin prensibi.

düstur-u teavün / düstur-u teâvün / düstûr-u teâvün / دُسْتُورُ تَعَاوُنْ

  • Yardımlaşma kanunu.
  • Yardımlaşma kanunu.

ebyan

  • Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse.
  • Yemekten tiksinen kişi.

edat

  • "Hem, için" gibi kendi başına mânâsı olmayan yardımcı kelime.

ehl-i keşif ve ilham

  • Görünmeyen ve bilinmeyen âlemlere ait olan hakikatleri Cenâb-ı Allah'ın lütfu ve yardımıyla bilen kimseler.

el'aman!

  • Yardım!, imdat!.

el-aman

  • Meded, aman, imdâd (mânasına olup yardım ve şikâyet edâtı olarak kullanılır).

el-avn

  • Yardım.

elaman / الامان

  • Aman dileme, imdat, yardım (Arapça)

eltaf ve inayet-i sübhaniye / eltaf ve inâyet-i sübhâniye

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın lütuf ve yardımları.

eman / emân / اَمَانْ

  • Korkusuzluk.
  • Af ve yardım dileme. Eminlik.
  • Güven, af ve yardım dileme.

emare-i tevfik-i ilahi / emâre-i tevfik-i ilâhî

  • Allah tarafından gönderilen yardımın işareti.

ensar / ensâr / انصار

  • (Tekili: Nâsır) Yardımcılar. Müdâfiler.
  • Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (A.S.M.) Mekke'den Medine'ye hicretinde Onun mücadelesine iştirak edip ona yardımcı, müdâfi, muhafız vaziyetini alan ve Cenâb-ı Hak'tan ve Hz. Peygamber'den (A.S.M.) yardım ve nusret dileyen Sahabe-i Kiram hazeratı.
  • Yardımcılar. Mekke'den Medîne'ye hicretten sonra, Resûlullah efendimize ve Mekke'den gelen müslümanlara yakın alâka gösterip, malları, mülkleri, bedenleri ve her şeyleri ile yardım eden Medîneli müslümanlar.
  • Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Medineli arkadaşlarından olan ve muhacirlere yardım eden ashabı.
  • Yardımcılar, Medineli sahabeler.
  • Yardımcılar. (Arapça)

envar-ı tevfik-i ilahi / envâr-ı tevfik-i ilâhî

  • Allah'ın yardımı ve başarıya ulaştırmasındaki nurlar.

eser-i inayet / eser-i inâyet

  • Allah'ın yardımının eseri, neticesi.

eser-i inayet ve rahmet / eser-i inâyet ve rahmet

  • Allah'ın özel yardımının ve rahmetinin eseri, sonucu.

eser-i inayet-i rabbaniye / eser-i inâyet-i rabbâniye

  • Allah'ın özel yardım eseri, belirtisi.

estein / esteîn

  • Yardım isterim, istiâne ederim (meâlinde fiil olup, müfred birinci şahıstır.)

eşya' / eşyâ'

  • (Tekili: Şia) Bölükler, bölümler, kısımlar, neviler, fırkalar, tabakalar, cinsler, çeşitler. Cemaatler, cemiyetler, topluluklar.
  • Yardımcılar.

evşaz

  • Yardımcılar, tarafdarlar. Aşağılık ve ayak takımı olan kişiler.
  • Vücuttaki mafsallar, oynak yerler.

fazl-ı rahman / fazl-ı rahmân

  • Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah'ın yardımı.

feryad / feryâd

  • Yüksek sesle yardım isteme.

feryad u fizar / feryad u fîzar

  • Yüksek sesle bağırıp haykırmak, yardım istemek.

feryad-han

  • Yardım isteyen. (Farsça)

feryad-res

  • Feryâd edenin imdâdına koşan, yardımına gelen. (Farsça)

feryadüfizar / feryâdüfîzar

  • Yüksek sesle yardım isteme ve yalvarma.

fette

  • Açmak.
  • Yardım.
  • Hüküm.

fi'l-i mürekkeb

  • Gr: Yardımcı bir fiille birleşerek tek kelime hükmüne geçen fiil. Birleşik fiil. (Vurabilmek, yazabilmek, okuyabilmek gibi.)

fizar-ı istimdatkarane / fîzar-ı istimdatkârâne

  • İmdat ve yardım isteyen bir edâ ile inleme.

fütuh

  • (Tekili: Feth) Fetihler.
  • (Çoğulu: Fütuhât) Açılmak.
  • Yardım.
  • Lütf-u İlâhîye ulaşmak.
  • Zafer. Galibiyet.
  • Açıklık. Gönül ferahlıkları.

garib-nüvaz

  • Kimsesizlere ve gariplere yardım eden. Biçareleri ve zavallıları koruyan. (Farsça)

gavs

  • Çağırma. Nida. Medet istemek.
  • Yardım edici. Medet verici.
  • Kurtuluş.
  • Medet verici, yardım edici.
  • Yardım eden. Evliyâ arasında kullara yardımla vazîfelendirilen velî zât.

gavs-ı a'zam

  • Büyük gavs (yardımcı). Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin lakabı.

gavs-üs-sakaleyn

  • İnsanlara ve cinlere yardım eden büyük velî Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin lakabı.

gavsiyet

  • Evliyaların başı olma, velilik mertebelerinde yüksek bir makamda olma; en büyük yardım etme makamı.

gaybi imdat / gaybî imdat

  • Bilinmeyen, gayb âleminden gelen yardım.

gaybi tevafuk / gaybî tevafuk

  • Gaybî ve mânevî bir yardım sonucu oluşan tevafuk, uygunluk.

gays

  • İmdad. Yardım.
  • Yağmur.
  • Yağmurla meydana çıkan çayır.

gıyas / gıyâs / غياث

  • Medetkâr. Yardımcı. Nusrete yetişen.
  • Meded. Yardım.
  • Yardım nidâsı.
  • Yardım isteyene yardım eden.
  • Yardım. (Arapça)

gıyas-üd din

  • Dinin intişar etmesine yardımı dokunan kimse.

güvariş

  • Sindirime yarıyan şeyler, hazme yardımı olan şeyler. (Farsça)

habt

  • Şiddetli vurmak. Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek.
  • Yanılmak, unutmak, hatâ etmek.
  • Fesada vermek.
  • Hiç umulmayan birisinden yardım istemek.
  • Cin çarpmak.

hadi / hadî

  • Birinci.
  • Mazluma yardım eden.
  • Deveyi şarkı söyleyerek süren.

hadise-i inayet / hâdise-i inâyet

  • Yardım, ihsan olayı.

hafede

  • (Tekili: Hafid) Yardımcılar, hâdimler.

hakikat-i teavün

  • Yardımlaşma gerçeği.

halbe

  • (Çoğulu: Halâbib) Bir yarış yapmak veya bir şeye yardım etmek için toplanan atlılar grubu.

halil-ür rahman

  • Allah'tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O'nun dostluğunu ihtiyar eden Hz. İbrahim'in (A.S.) lâkabıdır.

harun

  • Musa Peygamber'in (A.S.) yardımcısı ve büyük kardeşi.
  • Bağdad Abbasî Halifelerinden Harun-ür Reşid.

hatem-i inayet / hâtem-i inâyet

  • Yardım mührü.

havari / havârî / حَوَار۪ي

  • Yardımcı.
  • Hz. İsa'nın (A.S.) yardımcı ve sahabeleri olan 12 zâttan her biri.
  • Yardımcı. Îsâ aleyhisselâma îmân eden on iki kişiden her biri.
  • İsa aleyhisselâmın yardımcısı.
  • Hz. Îsânın on iki yardımcısından herbiri.

havariyun / havâriyûn

  • Hz. İsâ'nın (a.s.) yardımcısı ve sahabesi olan on iki kişinin hepsine birden verilen ad.

havariyyun

  • Hz. İsa'nın (A.S.) yardımcı ve sahabeleri olan 12 kişinin hepsine birden verilen isim. Bunlar: İsa'nın (A.S.) Petrus adını verdiği Yunus'un oğlu Simun, kardeşi Andreas, Yakub, Zebedi'nin oğlu Yuhanna, Filipus ve Bartholomaeus, Matta ve Tomas, Alte'nin oğlu Küçük Yakub, Gayur Simdeu, Yakub'un oğlu Ya

hayal / hayâl

  • Bir şeyi gördükten sonra veya görmeden önce zihinde şekillendirme. Hâfızanın yardımıyla zihinde bir şeyler canlandırma.

hayırsever

  • İyilik ve yardım etmesini seven.

hazır u nazır

  • Her yerde hazır olup, bilen ve gören, yardım eden veya herkese lâyık cezasını veren Allah (C.C.)

hazul

  • Kimsesiz. Yardımsız olarak her şeyden mahrum sürünmek.

hicaz demiryolu

  • Şam'dan Hayfa'ya kadar uzanan demiryolu. Yapımına 1900'de başlanan bu demiryolunun uzunluğu 1465 km, genişliği ise 1050 m. idi. Başlıca özelliği tamamıyla İslâm dünyasının yardımı ile yapılmış olmasıdır. II.Abdülhamid zamanında yapılan bu demiryolu 1908 yılında tamamlanmıştır.

hicaz demiryolu madalyası

  • Şam-Hicaz demiryolunun yapımı için para yardımı bulunanlarla, demiryoluna ait işlerde hizmetleri görülenlere verilmek üzere II.Abdülhamid tarafından çıkartılan üç ayrı madalya. 16.9.1902 tarihli nizamname ile çıkarılan bu madalyanın bir tarafında "Hamidiye Hicaz demiryoluna hizmet eden hamiyyetmendâ

hıfz ve inayet-i ilahiye / hıfz ve inayet-i ilâhiye

  • Allah'ın koruması ve yardımı.

hıfz-ı inayet / hıfz-ı inâyet / حِفْظِ عِنَايَتْ

  • Allahın yardım ile koruması.

hıfz-ı inayet ve himayet / hıfz-ı inâyet ve himâyet

  • Allah'ın yardım ve korumasıyla korunma.

hılf

  • Birbirine yardım etmek.
  • Ahdetmek.

hilf

  • (Çoğulu: Ahlâf) Sözleşme, söz verme.
  • Yardımlaşma, dayanışma. Birlik maksadıyla ittifak.
  • Yardımlaşma, ittifak, sözleşme.

himemat-ı kudsiye

  • Kutsal himmetler, mânevî yardımlar.

himemat-ı sübhani / himemat-ı sübhânî

  • Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın himmetleri, mânevî yardımları.

himmet / هِمَّتْ

  • Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret.
  • Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi.
  • Tabiî şevk ve meyil ve heves.
  • Lütuf, yardım.
  • Yardım.
  • Kast, irâde, kuvvetli istek, arzu. Allahü teâlânın velî kullarından bir zâtın, kalbinde yalnız bir işin yapılmasını bulundurup, başka bir şeyi kalbine getirmemesi ve Allahü teâlâdan o işin olmasını dileyerek, bu şekilde mânevî yardımda bulunması. Evliyânın himmeti, yaktı beni kül eyledi Sofi
  • Kayırma, yardım, emek.
  • Ciddî gayret, ma'nevî yardım.

himmet-i maneviye / himmet-i mâneviye

  • Mânevî yardım, destek.

himmet-i peygamber

  • Peygamberimizin himmeti, yardımı.

himmetperver / هِمَّتْپَرْوَرْ

  • Ciddî gayret, ma'nevî yardımı seven.

hızlan

  • Rezil olma. Rüsvaylık.
  • Aşağı düşmek.
  • Muâvenetini, yardımını terk etmek.

hizlan

  • (Hezlan) Yalnız başına kalıp zelil olmak, yardımcısız kalmak.
  • Muhafaza ve rahmet-i İlâhiyeden mahrumiyet.

hulle-i inayet / hulle-i inâyet / حُلَّۀِ عِنَايَتْ

  • Yardım elbisesi.

huz bi-yedi / huz bi-yedî

  • Elimi al, elimden tut, bana yardım et (mânasında).

i'da'

  • Düşman etmek.
  • Sıçratmak.
  • Geri getirmek.
  • Muavenet etmek, yardım etmek.

i'tidad

  • Yardım isteme. İmdât isteme.
  • Bir şeyi kol üzerine alma.

i'tiyan

  • Dik dik bakma, gözünü dikme.
  • Yardım etme.

i'tizad

  • Yardım etme. Muavenette bulunma.
  • Yardım ve imdat isteme.
  • Bir şeyi kol üzerine alma.

ianat / iânât / اعانات

  • Yardımlar.
  • Yardımlar, bağışlar. (Arapça)

ianat-ı gaybiye / iânât-ı gaybiye

  • Gaybî yardımlar.

ianat-ı milliye / iânât-ı milliye

  • Millî yardımlar.

ianat-ı milliye-i islamiye / ianât-ı milliye-i islâmiye

  • Millî ve İslâmî yardımlar.

iane / iâne / اعانه

  • Yardım. İmdat. Yardım için istenen, toplanan şey.
  • Yardım, destek.
  • Yardım.
  • Yardım, bağış. (Arapça)

iane-i cihadiye

  • Muharebe zamanında harbin icab ettirdiği fazla masrafları karşılamak ve yardım olmak için halktan alınan paralar. Miktarı, her mahallin iktidarı derecesine göre kaza ve liva üzerine merkezden tertib ve "tevzi defterleri"ne maktu' miktar olarak konulurdu. Bu çeşit vergi ve ianeler Tanzimat'tan sonra

iane-i gaybiye / iâne-i gaybiye

  • Görünmeyen âlemden gelen yardım.

ianet

  • (Avn. dan) Yardım.

ianeten

  • İane suretiyle, yardım olmak üzere.

icaret

  • İcâr, ücret. Kiraya vermek.
  • Kurtarmak, yardım etmek.

ichaş

  • Bir kimseden yardım ve medet istemek.

ida'

  • Fasid olmak. Bozulmak.
  • Helâk olmak.
  • Yardım etmek.

ifza'

  • Medet etmek, yardım etmek.
  • Korkutmak.

igase / igâse

  • İmdada yetişmek, yardım etmek.
  • İmdada yetişmek, yardım etmek.

ihmal

  • Bir şeyi yüklemesi için yardım etmek. Yükletilmek.

ihsanat-ı hususiye-i rabbaniye / ihsanat-ı hususiye-i rabbâniye

  • Allah'ın terbiye ve idaresinin özel yardım ve bağışları.

ihsanat-ı mahsusa / ihsânât-ı mahsusa

  • Özel ihsanlar, yardımlar, bağışlar.

ilm-i alet / ilm-i âlet

  • Ulûm-i âliyye denilen sekiz yüksek din bilgisini öğrenebilmek için lâzım olan yardımcı ilimlerdir. Bunlara ulûm-i ibtidâiyye, başlangıç ilimleri de denir. Ulûm-i âliyye şunlardır:Tefsîr, usûl-i kelâm, kelâm, usûl-i hadîs, ilm-i hadîs, usûl-i fıkh, fı kh, ilm-i tasavvuf. Böylece din bilgileri yirmi o

iltimas

  • Tavsiye. Rica. İstirham.
  • Kayırmak, tutmak, haksız olarak yardımda bulunmak.
  • Yapılmasını isteme.

imdad / imdâd / امداد

  • Yardım. Yardıma yetişmek. "Yetişin, kurtarın" mânasında da kullanılır.
  • Yardıma gönderilen kuvvet.
  • Vâdeyi uzatmak. Mühlet vermek.
  • Yardım.
  • İmdat, yardım.
  • Yardım.
  • Yardım isteme, imdat. (Arapça)

imdad-ı gaybi / imdad-ı gaybî

  • Gaybî yönden yardımda bulunma.

imdad-ı hususi / imdad-ı hususî

  • Özel yardım.

imdad-ı manevi / imdad-ı manevî

  • Mânevî yardım.

imdad-ı muhammedi / imdad-ı muhammedî

  • Resûl-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) mânevi himmet ve yardımı.

imdad-ı rahmani / imdad-ı rahmânî

  • Rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah'ın yardımı.

imdad-ı risaletpenahi / imdâd-ı risaletpenâhî

  • Peygamberlik sahibi olan Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yardımı, imdadı.

imdad-ı ruhani / imdâd-ı ruhânî

  • Ruhânî yardım.

imdad-ı ruhaniye

  • Ruhanî yardım.

imdad-ı sübhaniye / imdad-ı sübhâniye

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın yardımı.

imdad-ı vahidiyet / imdad-ı vâhidiyet

  • Her şeyin bir tek noktaya bağlanmasından gelen yardım ve destek.

imdadat / imdâdât

  • Yardımlar.

imdadat-ı hassa-i rahmaniye / imdâdât-ı hassa-i rahmâniye

  • Yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah'ın özel yardımları.

imdadat-ı hususiye / imdâdât-ı hususiye

  • Özel yardımlar.

imdadat-ı rahmaniye / imdâdât-ı rahmâniye

  • Sonsuz rahmet sahibi Allah'ın yardımları.

imdat / imdât

  • Yardım dileme.

imdat etmek

  • Yardım etmek.

in'amat

  • (Tekili: İn'am) Yardım ve inayetler, meded vermeler. Nimetlendirmeler.

inayat / inâyât

  • İnâyetler, yardımlar.
  • Yardımlar.

inayat-ı gàliye / inâyât-ı gàliye

  • Büyük yardımlar, ikramlar.

inayat-ı hassa / inâyât-ı hâssa

  • Özel yardımlar.

inayat-ı ilahiye / inâyât-ı ilâhiye

  • Allah'ın özel yardımları.

inayat-ı rabbaniye / inâyât-ı rabbâniye

  • Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın özel yardımları.

inayat-ı seb'a / inâyât-ı seb'a

  • Yedi yardım; Yirmi Sekizinci Mektup, Yedinci Risale Olan Yedinci Mesele.

inayet / inâyet / عِنَايَتْ

  • Yardım, lütuf meded etmek.
  • Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak.
  • Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik.
  • Allah'ın özel yardımı, şefkatle ilgilenmesi.
  • Lütuf, ihsân, iyilik, yardım.
  • Yardım.
  • Yardım.

inayet ve hıfz-ı ilahi / inayet ve hıfz-ı ilâhî

  • Allah'ın özel yardımı ve koruması.

inayet ve lutf-u rabbani / inâyet ve lûtf-u rabbânî

  • Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın yardım ve lûtfu.

inayet ve rahmet-i ilahi / inayet ve rahmet-i ilâhi

  • Allah'ın özel rahmeti, şefkat ve merhameti, lütuf ve yardımı.

inayet ve tevfik-i ilahiye / inayet ve tevfik-i ilâhiye

  • Allah'ın özel yardımı ve başarıya ulaştırması.

inayet-i azim / inâyet-i azîm

  • Büyük yardım.

inayet-i bari / inâyet-i bâri

  • Varlıklardaki organ ve donanımı gayelere uygun yaratan Allah'ın ihsanı, yardımı.

inayet-i ekremi / inâyet-i ekremî

  • Çok cömertçe gelen yardım, iyilik.

inayet-i ezeliye / inâyet-i ezeliye

  • Varlığı ezelî olan Allah'ın inayeti, yardımı.

inayet-i hak / inâyet-i hak

  • Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı.

inayet-i hassa / inâyet-i hâssa / عِنَايَتِ خَاصَّه

  • Özel yardım.
  • Hususî yardım.

inayet-i hususiye / inâyet-i hususiye

  • Özel yardım.

inayet-i ilahi / inâyet-i ilâhî

  • Allah'ın inâyeti, yardımı.

inayet-i ilahiye / inâyet-i ilâhiye / عِنَايَتِ اِلٰهِيَه

  • Allah'ın şefkati, yardımı.
  • Allahın yardımı.

inayet-i merhamet-i ilahiye / inayet-i merhamet-i ilâhiye

  • Allah'ın merhamet ve yardımı, lütuf ve ihsanı.

inayet-i rabbani / inâyet-i rabbânî

  • Allah'ın inâyeti, özel yardımı.

inayet-i rabbaniye / inâyet-i rabbâniye / عِنَايَتِ رَبَّانِيَه

  • Allah'ın inayeti, yardımı.
  • Allahın yardımı.

inayet-i rahmaniye / inayet-i rahmâniye / inâyet-i rahmâniye / عِنَايَتِ رَحْمَانِيَه

  • Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın özel yardımı.
  • Merhametli olan Allahın yardımı.

inayet-i şahsiye / inâyet-i şahsiye

  • Şahsa ve kişiye yapılan yardım, ikram, lütuf.

inayet-i samedani / inâyet-i samedânî

  • Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın yardımı.

inayet-i şamile / inayet-i şâmile / inâyet-i şâmile / عِنَايَتِ شَامِلَه

  • Herkese ait umumi inayet ve yardım. (Farsça)
  • Herşeyi içine alan İlâhî yardım ve koruma.
  • Kapsayıcı yardım.

inayet-i sermediye / عِنَايَتِ سَرْمَدِيَه

  • Daimi olan İlahi yardım.

inayeten

  • İnayet, yardım ve iyilik olarak.

inayethah / inâyethah / inâyethâh

  • Yardım isteyen.
  • Yardım isteyen.

inayetkar / inayetkâr / inâyetkâr

  • Yardım ve iyilik eden. Lütuf ve inayette bulunan. (Farsça)
  • Yardım ve iyilik eden, lütuf ve inayette bulunan.
  • Yardım eden.

inayetkarane / inayetkârâne / inâyetkârâne

  • İnayet edene yakışır surette. Yardım ve iyilikte bulunan kimseye yakışacak şekilde. (Farsça)
  • Yardım edercesine.

inayetli

  • Yardımlı, lütuflu.

inayetname / inâyetnâme

  • Allah'ın yardım ve inayetine mazhar olmaya, Kur'ân ve iman hakikatlerini anlamaya vesile olacak mektup, yazı.
  • Yardım yazısı.

inayetperver / inâyetperver

  • Yardımsever.

inayetperverane

  • Yardım ve ihsan etmeyi severek.

insifa'

  • (Nısıf. dan) Bir şeyin ortası.
  • Bir şeyin yarısını alma.
  • Gündüzün ortası.
  • Hakka hizmet.
  • Adaletle mukabele etmek. Mazluma yardım edip zâlimden hakkını almak.

intisar

  • Yardım etmek.
  • Hakkını tamamen almak.
  • Öc ve intikam almak.

irfad

  • Yardım etme, bağışta bulunma. Hediye verme.

is'ad

  • Mes'ud etmek. Mübarek eylemek. İâne, yardım etmek.

is'af

  • Yardım isteğini yerine getirme.

isaf / îsâf

  • Yardıma koşma.

işaret-i inayet / işaret-i inâyet

  • Allah'ın özel yardımının işareti, göstergesi.

ısna'

  • Yardım etme, yardımda bulunma.

ısrah

  • Medet yetişmek, yardım gelmek.

isti'da

  • Medet, yardım istemek.

isti'taf

  • Yardım taleb etme.
  • Acımayı isteme.

istianat / istiânât

  • Yardım dilemeler.
  • Yardım istemeler.

istiane / istiâne / استعانه / اِسْتِعَانَه

  • Duâ. Yardım istemek. İane istemek.
  • Yardım dileme.
  • Yardım isteme.
  • Yardım isteme. (Arapça)
  • İstiâne olunmak: Yardım istenmek. (Arapça)
  • Yardım isteme.

istiane etmek / istiâne etmek

  • Yardım dilemek.

istibga'

  • İş için yardım isteme.

isticare

  • (Cevr. den) Yardım ve korunma isteme.
  • Sığınak isteme.

istigase / istigâse

  • Medet isteyiş. Yardım istemek.
  • Yardım isteme.
  • Yardım dileme.
  • Şefâat dileme, yardım isteme; Allahü teâlâdan bir isteğin, dileğin yerine gelmesi için, Peygamberleri ve evliyâyı, sevdiği kullarını vesîle ederek (araya koyarak) isteme, yalvarma, duâ etme.
  • Yağmur isteme, yağmur duası etme.
  • Yardım ve imdad isteme.

istiğase

  • Yardım dileme.

istigase / istigâse / استغاثه

  • Yardım isteme. (Arapça)

istimdad / istimdâd / استمداد

  • Medet ve yardım istemek.
  • Yardım isteme.
  • Yardım isteme.
  • Yardım isteme, yardıma çağırma.
  • Yardım isteme.
  • Yardım isteme.
  • Yardım isteme. (Arapça)

istimdad etmek

  • Yardım istemek.

istimdad-ı hayat / istimdâd-ı hayat

  • Hayat talep etmek, hayatî yardım istemek.

istimdadgah / istimdâdgâh

  • Yardım isteme yeri.

istimdadkarane / istimdâdkârâne

  • Yardım istercesine.

istimdat

  • Yardım isteme.

istimdat eden

  • Yardım dileyen.

istimdat etme

  • Yardım isteme.

istimdat etmek

  • Yardım dilemek.

istimdatgah / istimdatgâh

  • Medet isteme, yardım dileme yeri.

istimdatkarane / istimdatkârâne

  • Yardım istercesine.

istincad

  • Yardım isteme.

istinsar

  • (Nasr. dan) Yardım isteme.

istinsaren

  • Arka çıkarak.
  • Yardım ümid ederek.

ıstırah

  • Yardım isteme, istimdat.

istirfad

  • Yardım isteme.

istişfa' / istişfâ'

  • Birisinin yardımını istemek, şefâat dilemek.
  • Yardım istemek.

istizhar / istizhâr

  • Dayanmak. Güvenmek. Arka vermek.
  • Yardım istemek. Zahîr istemek.
  • Ezberlemek.
  • Aşikâr etmek.
  • Yardım istemek, yardım talep etmek.
  • Birinden yardımcı olmasını isteme.

izade

  • Ailesini koruması için bir kimseye yardım etme.

kade

  • Gr: Yardımcı fiillerdendir. Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir. Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder. Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur.

kalfa

  • Sarayla konaklardaki cariyeler hakkında kullanılan bir tâbir idi. Konaklarda bu tâbir, daha çok bunların eskileri ve yaşlıları hakında kullanılırdı. Gençlerine "kız" denilir ve adlarıyla çağrılırlardı.
  • Eski tarz mekteblerde öğretmen yardımcısı.
  • Bir san'atta usta ile çırak ara

karine-i taayyün

  • Belli edici ve tayine yardım eden iz, işaret, delil.
  • Belli edici ve tâyine yardım eden iz, işâret, delil.

kasem-i istimdad

  • Yardımcı, kuvvetlendirici mânâsındaki yemin.

kaziye-i bedihiyye

  • Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm. Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü ta

keramet-i kevniye

  • Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerin

kes-i bikesan / kes-i bîkesan

  • Kimsesizlerin yardımcısı.

kızılhaç

  • Hristiyan ülkelerde Kızılay karşılığı olan yardım teşkilâtı.

kudret eli

  • Güç ve iktidarı bütün varlığı kuşatan Allah'ın yardımı.

kurbuk

  • Mevzi ismi.
  • Yardım.
  • Dükkân.

kuvve-i kudsiye

  • Evliyâ kuvveti. Cenab-ı Hakk'ın yardımına mazhar olan kuvvet. Hakaik-ı imâniye ve Kur'aniyeyi gayet ince ve derin bir firaset ve dirayetle anlayabilme kuvveti.

kuvve-i zahriye

  • Yardımcı ve imdatçı kuvvet.

kuvvet-i zahr

  • Destek veren kuvvet, yardımcı kuvvet.

kuvvet-üz zahr

  • Arka veren kuvvet. Yardımcı, imdadcı kuvvet. Geriden gelen yardımcı.
  • İcabında arkadan yardımcı olacak asker kuvveti. İmdâda hazır asker.

kuvvetüzzahr

  • Yardıma, imdada hazır arka kuvvet, lojistik.
  • Yardım kuvveti.

leşker-i dua / leşker-i duâ

  • Duâ ordusu. Sıkıntı ve darda kalan müslümanlara duâları ile yardımda bulunan Allahü teâlânın sevgili kulları, sâlih müslümanlar, velîler topluluğu.

lütf u fazl-ı ilahi / lütf u fazl-ı ilâhî

  • Allah'ın ikramı, ihsanı, yardımı.

lutf-u hak / lûtf-u hak

  • Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın ihsanı, yardımı.

lütf-u ilahi / lütf-u ilâhî

  • Allah'ın lütfu, ihsanı, yardımı.

lutf-u yezdan / lûtf-u yezdân

  • Allah'ın lütfû, yardım ve ihsanı.

lütuf / lütûf

  • Yardım, iyilik, bağış.

lütuf ve inayet-i bari / lütuf ve inâyet-i bâri

  • Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın lütuf ve yardımı.

ma'zeret

  • Elde olmadan suç, kabahat işleme.
  • Mücbir sebeblerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme.

maarif nazır vekili

  • Millî Eğitim Bakan Yardımcısı.

maavin

  • (Tekili: Maunet) Yardımlar, muâvenetler.
  • Yol yiyecekleri. Azıklar.

maden-i istimdad / mâden-i istimdad

  • Yardım istenilen kaynak.

maguse

  • Medet gelmek, yardım gelmek.

mahbub-u müstean / mahbûb-u müsteân

  • Kendisinden yardım istenen sevgili.

mahz-ı eser-i rahmet ve inayet / mahz-ı eser-i rahmet ve inâyet

  • İlâhî şefkat, merhamet ve yardımın eksiksiz gerçekleşmesi.

mahz-ı inayet / mahz-ı inâyet

  • Yardımın ta kendisi, sırf yardım ve koruma.

mansur / mansûr / منصور

  • Yardım edilen, yardım görmüş.
  • Gâlib, muzaffer.
  • Yardım görmüş, zafere ulaşmış.
  • Tanrı'nın yardımıyla zafer kazanan. (Arapça)

mansuriyyet

  • Allah'ın (C.C.) yardımıyla muvaffak ve muzaffer olma, başarma.

maun / maûn

  • Yardım, imdat.
  • Taat. İnkiyad. İtaat.
  • Yardım.

maunet / maûnet

  • Yardım. İmdat.
  • Azık. Yol yiyeceği.
  • Cenab-ı Hakk'ın salih kullarına olan imdadı, inayeti.
  • Huk: Masarif.
  • Yardımlar.

med

  • Uzatma, çekme. Yayma ve döşeme.
  • Çoğaltmak.
  • Bir şeye dikkatlice bakmak.
  • Nihayet, son.
  • Sönmek. Bir şeyi söndürmek.
  • Yardım etmek, mühlet vermek.
  • Yâr ve yâver olmak.
  • Tarlaya fışkı ve gübre dökmek.
  • Sel suyu.

medar / medâr / مدار

  • Yörünge (Arapça)
  • Dönence. (Arapça)
  • Vesile, vasıta (Arapça)
  • Yardımcı. (Arapça)

medar-ı istimdat

  • Medet, yardım isteme kaynağı.

meded / مدد / مَدَدْ

  • İnayet, yardım, imdad, eman. Eyvah.
  • Yardım, destek.
  • Yardım.
  • Yardım.
  • Yardım, medet. (Arapça)
  • Yardım.

meded-hahem / meded-hâhem

  • Yardım istiyorum.

meded-i ruhaniyet-i peygamberi / meded-i ruhaniyet-i peygamberî

  • Hz. Peygamber'in ruhaniyetinden gelen yardım.

meded-res

  • Yardımı ulaştıran.

mededcu

  • Meded isteyen, yardım arayan. (Farsça)

mededcuyane

  • Medet isteyene, yardım arayana yakışacak surette. (Farsça)

mededhah / mededhâh / مددخواه

  • Meded isteyen, yardım bekleyen. (Farsça)
  • Yardım isteyen. (Arapça - Farsça)

mededhahi / mededhâhî

  • Meded arayıcılık, yardım isteyicilik. (Farsça)

mededkar / mededkâr / مددكار

  • Yardımcı, muin, nâsır. Nusret veren. (Farsça)
  • Yardım eden.
  • Yardım eden, yardımcı. (Arapça - Farsça)

mededkarane / mededkârane

  • Medet ve yardım edercesine. (Farsça)

mededkari / mededkârî

  • Yardımcılık. (Farsça)

mededres / مددرس

  • Yardımcı. İnâyet eden. Yardım eden. Mededresân da denir. (Farsça)
  • Yardımcı.
  • Yardıma koşan, imdada koşan. (Arapça - Farsça)

mededresani / mededresanî

  • Yardımcılık. Yardım ve inâyet edicilik.

medeni / medenî

  • Topluluk hâlinde yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimse.
  • Medîne'de nâzil olan âyet-i kerîmeler ve sûreler.

medet

  • Yardım.

medet!

  • Yardım istiyorum.

medetkar / medetkâr

  • Yardım eden, yardımcı.

melhufin / melhufîn

  • Hasrette kalıp yardım isteyenler.

mensur

  • (Nasr. dan) Yardım görmüş.
  • Muzaffer. Zafer bulmuş.
  • Cenab-ı Hak tarafından her işinde nusrete mazhar olduğundan Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bir ismi de Mensur'dur.

merhamet

  • (Rahm. den) Acımak, şefkat göstermek. Korumak, iyilik etmek. Biçârelere yardımda bulunmak. Esirgemek.

mevali / mevalî

  • Efendiler.
  • Azad edilmiş köleler.
  • Azad edenler.
  • Mevleviyyet pâyesine ulaşmış sarıklı âlimler.
  • Dost ve komşular.
  • Yardımcılar.

mevcudat-ı müteavine / mevcudat-ı müteâvine

  • Birbiriyle yardımlaşan varlıklar.

mevla / mevlâ

  • Sahib. Rabb.
  • Efendi. Köleyi âzad eden.
  • Şanlı. Şerefli. Mâlik.
  • Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.).
  • Terbiye eden, mürebbi.
  • Yardımcı, muavenet eden.
  • Dost ve komşu.
  • Azâd olan.
  • Efendi, sahip.
  • Allah.
  • Kul, köle, azat eden.
  • Velî, veliyeti olan.
  • Şanlı, şerefli.
  • Yardımcı.
  • Mürebbi, terbiye eden.
  • Yardımcı ve koruyucu olan Allahü teâlâ.
  • Sevgili, sevilen.
  • Âzâd edilmemiş, serbest bırakılmamış köle ve câriyenin sâhibi, efendisi.
  • Âzâd edilmiş köle.
  • Kölesini âzâd etmiş olan kimse.

mevlel-muvalat / mevlel-muvâlât

  • Bir zımmînin yâni gayr-i müslim (müslüman olmayan vatandaşın) veya harbî yâni vatandaş olmayan pasaportlu bir kâfirin bir müslümanın yardımı ile îmâna gelerek, bu müslümanı velî kabûl edip ona; "Sen benim mevlâmsın (velîmsin), şâyet ben bir cinâyet(suç) işlersem diyetini (borcunu) sen ver, ben ölünc

mi'van

  • Ahâliye yardım eden, halka yardımı çok olan kimse.

mihmandar

  • Misafire hizmet ve yardım eden. Misafiri ağırlayan. (Farsça)

mihmandar-ı kerim

  • Dünya misafirhanesinde kullarına yardım ve in'am eden Rabbimiz, Allah (C.C.).
  • Müslümanlara dünya misafirhanesinde rehberlik eden, Hazret-i Peygamber (A.S.M.)

mihmandar-ı kerim-i zülcelal / mihmandar-ı kerîm-i zülcelâl

  • Dünya misafirhanesinde kullarına yardım edip rızıklandıran sonsuz haşmet ve celâl sahibi Allah.

milis

  • Orduya yardımcı halk kuvveti. (Fransızca)

minsar

  • Yardımı çok olan kimse.
  • Yardım edecek âlet.

mu'in / mu'în

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Yardım eden, yardımcı.

mu'tazıb

  • Birbirine yardım eden. Birbirine muavenette bulunan.

muadadat

  • Yardım etme, muvavenet etme.

muavenat

  • (Tekili: Muâvenet) Muâvenetler, yardım etmeler.

muavenet / muâvenet / معاونت / مُعَاوَنَتْ

  • Yardımcılık. Yardım. Teâvün.
  • Yardım.
  • Yardımlaşma.
  • Yardım.
  • Yardım. (Arapça)
  • Muavenet etmek: Yardım etmek. (Arapça)
  • Yardımlaşma.

muavenet etme

  • Yardımda bulunma.

muavenet etmek / muâvenet etmek

  • Yardım etmek.

muavenet-i gaybiye / muâvenet-i gaybiye / مُعَاوَنَتِ غَيْبِيَه

  • Gizli yardım.
  • Gaybî yardım.

muavenet-i hayriye

  • Hayırlı işlerde ve hizmetlerde yardımlaşma.

muavenet-i nakdiye

  • Para yardımı.

muavenet-i peygamberi / muavenet-i peygamberî

  • Hz. Peygamber'in yardımı.

muavenetdarane / muâvenetdârâne

  • Yardım edercesine.

muaveneten / muâveneten

  • Yardımlaşarak, dayanışma içinde olarak.
  • Yardım olarak.

muavenetkarane / muavenetkârâne / muâvenetkârâne

  • Yardımlaşarak.
  • Yardımcı olurcasına.

muavenetsiz

  • Yardımsız.

muavenettar

  • Yardımcı.

muavenettarane / muavenettârâne

  • Yardımlaşarak.

muavin / muâvin / معاون / مُعَاوِنْ

  • Yardımcı. Yardım eden. Vekil.
  • Mekteblerde ve resmi dairelerde müdürden sonra gelen idare memuru.
  • Yardımcı.
  • Yardımcı.
  • Yardımcı. (Arapça)
  • Yardımcı.

muazade

  • Yardım etme.

muazere

  • İnadlaşmak.
  • Yardımlaşmak.
  • Birbirinden kaçmak.
  • Ekin kuvvetlenmek.

muazıd

  • Yardım eden.

mübaşir

  • Müjdeleyen.
  • Mahkemede kapıcılık edip şâhid ve maznunların ismini çağırarak mahkemeye yardım eden kişi.
  • Geçici bir vazife alarak merkezden bazı emirleri götüren, icrâ salâhiyeti olan.
  • Müfettiş. Kontrolör.

mucib-i muğis / mucîb-i muğîs

  • Yardıma muhtaç olan ve kendinden yardım dileyen varlıkların imdadına koşan, ihtiyaçlarına cevap veren, Allah.

müddeiumumi muavini / müddeiumumî muavini

  • Başsavcı yardımcısı.

müeyyed

  • Te'yid edilmiş. Doğrulanmış. Kuvvetlendirilmiş. Sağlam. Sağlamlaştırılmış. Tekzib edilmemiş. Yardım görmüş.

müeyyed min indillah

  • Allah tarafından te'yid edilen ve yardım görmüş olan.

müeyyid

  • Te'yid eden. Doğrulayan. Sağlamlaştıran. Yardım eden. Kuvvet veren.

mugis / mugîs

  • Yardım isteyene yardım eden.
  • Yardım eden, yardıma koşan. Medet edici. Muin.
  • Yardım dileyenler için yardıma yetişen Allah.

muhafaza-i ilahiye / muhafaza-i ilâhiye

  • İlâhî koruma; Allah'ın yardıma ve korunmaya muhtaç olan kullarını muhafaza etmesi, koruması.

muhalif

  • Yardımcı.

muhtekir

  • Yardımcı.

muid / muîd

  • Yardımcı. Mubassır.
  • Dersi iade eden, tekrar ettiren. Muallim yardımcısı.
  • Geri çevirtici.
  • Bir şeyi âdet edinmiş olan.
  • Tecrübeli. Hâzık.
  • Güçlü. Kuvvetli.
  • Arslan.
  • Gazâ ve cihad eden kimse.

muin / muîn / مُع۪ينْ

  • Yardımcı.
  • Yardımcı. Muâvin. İane eden.
  • Yardımcı.
  • Yardımcı.

muin-i zalim / muîn-i zâlim / مُع۪ينِ ظَالِمْ

  • Zalimin yardımcısı.

muin-i zalimin / muîn-i zâlimîn

  • Zâlimlerin yardımcısı.

muinsiz

  • Yardımcısız.

mükanefe / mükânefe

  • Yardım etmek, muavenet.

mümalat

  • Müsaade etmek, izin vermek.
  • Yardımlaşmak, muâvenet etmek.

mümidd

  • İmdad eden, yardım eden.
  • Uzatan, uzatıcı.
  • Yardım eden.
  • Yardım eden, uzatan.

münacede

  • Muavenet, yardım.

münasara

  • Birbirine yardım etme. Muavenette bulunma.

murad / murâd

  • İstenilen; arzû edilen şey.
  • Tasavvuf yolunda bulunanlardan çalışmadan Allahü teâlânın yardım ve dilemesi ile yüksek makâmlara kavuşanlar. İctibâ (çekilenler, istenenler) yolunun sâlikleri, yolcuları.

müsaadat

  • (Tekili: Müsâade) Yardımlar, muavenetler.
  • Müsâadeler, izinler.

müsaade / مساعده

  • İzin, elverişli bulunma.
  • Yardım.
  • İzin. (Arapça)
  • Yardım. (Arapça)
  • Müsaade edilmek: İzin verilmek. (Arapça)
  • Müsaade etmek: İzin vermek. (Arapça)

müsaadekar / müsaadekâr / مساعده كار

  • Yardımcı, izin verici. (Arapça - Farsça)

müsaadekarlık / müsaadekârlık

  • Yardımcı olma, izin verme. (Arapça - Farsça - Türkçe)

müsaafe

  • Bir kimse ile adavet edişmek, düşmanlık yapmak.
  • Yardımlaşmak.

müsaid

  • Muvafık, uygun. Yardım eden. İzin veren.

müsanede

  • (Müsânedet) Arka çıkma, yardım etme, muavenette bulunma.

müşavir

  • İstişare olunacak kimse, kendisine danışılan kişi.
  • İdare işlerinde yakın yardımcı memur.
  • Kovanlık üstünde yapılan örtünün direkleri.

müsbet hareket

  • Yapmak, yol göstermek, yardım etmek gibi olumlu ve yapıcı hareket, davranış.

müsbet hizmet

  • Yol göstermek, yardım etmek gibi olumlu ve yapıcı hizmet.

müshilat / müshilât

  • (Tekili: Müshil) İshal veren, bağırsakların temizlenmesine yardımcı olan ilâçlar.

musrih

  • Medet eden, yardım eden.

müstagis

  • Medet bekleyen, yardım dileyen.

müstagisin / müstagisîn

  • (Tekili: Müstagis) Yardım dileyenler.

müstağni-i muhteriz / müstağnî-i muhteriz

  • Gözütok davranıp istemekten çekinen; başkalarından yardım istemekten sakınıp çekinen.

müstain

  • (Avn. dan) Yardım isteyen, istiâne eden.
  • Yardım isteyen.

müstainen

  • (Avn. dan) Birinin yardımına sığınarak, istiane ederek, yardım dileyerek.

müstansır

  • (Nusret. den) Yardım dileyen, muavenet isteyen, istinsâr eden.

müste'di / müste'dî

  • Birinin zulmüne karşı başka birinden yardım dileyen.
  • Birini sıkıştırıp malını zorla alan.

müstean / müsteân

  • (Avn. dan) Kendisinden yardım beklenen, yardım istenen.
  • Kendisinden yardım istenen, Allah.
  • Kendisinden yardım istenen, yardım beklenen Allah.

müstebgi / müstebgî

  • Bir şeyin olması için yardımda bulunan.

müstegas

  • (Gıyas. dan) Kendisinden yardım istenen.
  • Allah (C.C.)

müstegis

  • (Çoğulu: Müstegîsîn) (Gıyas. dan) Yardım dileyen, istigase eden.

müstemedd

  • Kendisine yardım edilmiş olan, yardım edilen.

müstemid / مُسْتَمِدْ

  • Yardım isteyen.

müstemidd

  • Yardım etmek isteyen.
  • (Meded. den) Meded isteyen, yardım isteyen.
  • Yardım isteyen.

müstemiddane / müstemiddâne

  • Yardım isteyerek, istimdad ederek, meded bekliyerek. (Farsça)

müstevfik

  • Allah'tan yardım dileyen.

müteavin

  • (Avn. dan) Yardımlaşan. Birbirine yardım eden.
  • Yardımlaşan.

müteavine

  • Birbirleriyle yardımlaşan.

müteazid

  • (Adad. dan) Kol kola tutunan, birbirine yardım eden, kol veren.

mütehaşşid

  • (Çoğulu: Mütehaşşidîn) Yardım için koşuşup toplanan, biriken, yığılan.

mütenasır

  • Birbirine yardım eden, muavenette bulunan, yardımlaşan.

mütezahhir

  • (Zahr. dan) Bir kimse tarafından yardım edilen, yardım gören.
  • Karısına, nikâhı bozacak bir söz söyleyen.

mütezahir

  • Görünen, tezahür eden, ortaya çıkan.
  • Muavenet eden, yardım eden.

muvaffak / مُوَفَّقْ

  • Başarılı, yardıma mazhar.

muvaffakiyet / مُوَفَّقِيَتْ

  • (Çoğulu: Muvaffakiyât) (Vefk. den) Allah'ın yardımıyla başarı gösterme.
  • Ele geçirme, başarma.
  • Başarma, yardıma mazhar olma.

muvalat

  • Dostluk, karşılıklı sevgi. Yardım, koruma.
  • Dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.

muvasat

  • Yardım, dostluk, muavenet, iyilik.
  • Ölen bir memurun ailesine maaş bağlama.

müvazere

  • Yardım etmek, muâvenet.

müyasere

  • Yardımlaşmak, muâvenet.

muzaheret

  • Birbirine yardım etmek.
  • Arka olma, destek olma.

müzaheret / müzâheret / مظاهرت

  • Yardım etme, koruma, arka çıkma.
  • (Zahr. dan) Arkadan yardım etmek, korumak.
  • Koruma, yardım.
  • Destek, yardım, arka çıkma. (Arapça)

müzahir / müzâhir

  • (Zahr. dan) Zahir olan, taraftar çıkan, geriden yardım eden, koruyan.
  • Koruyan, yardımcı.

nakib / نقيب

  • Şeyh yardımcısı. (Arapça)
  • Reis vekili. (Arapça)

nasara

  • Hristiyanlar. Nasraniler. Hz. İsa'ya (A.S.) ilk önceleri Nâsıra Karyesindeki ahali yardım ettiklerinden, onlara "Nasara" ismi verilmiştir.

nasır / nâsır

  • Yardımcı, yardım eden, nusret veren. Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi.
  • Yardımcı.
  • Yardım eden.

nasir

  • Nusret eden, zafer veren. Yardımcı. Muin.

nasırin / nasırîn

  • (Tekili: Nâsır) Yardım edenler, yardımcılar.

nasl

  • Okun ucundaki sivri demir. okun uçmasına yardım eden kanatlar.

nasr / نَصْرْ

  • Yardım, üstünlük, yenme, galip kılma.
  • Yağmurun her yeri sulaması.
  • Yardım.
  • Yardım.

nasreddin

  • (Nasr-üd din) Dine yardımı dokunan.

nasrullah

  • Allah'ın yardımı.

nazar-ı inayet / nazar-ı inâyet / نَظَرِ عِنَايَتْ

  • Yardım bakışı.

nazır / nâzır

  • Gören, görücü.
  • Vakfın işlerini, dînin emirlerine uygun olarak idâre etmek üzere vâkıf (vakıf yapan) veya hâkim tarafından tâyin edilen mütevellînin vakıf işlerindeki tasarruflarını murâkabe (kontrol) etmesi ve gerektiğinde ona re'yleri (görüşleri) ile yardımcı o lması için vazîfelend

nesteinu

  • "Biz senden yardım, inayet dileriz, istiane ederiz" meâlinde duâ.

nokta-i istimdad

  • Yardım alınan nokta.
  • Yardım isteme noktası. İnsanın kalbindeki sonsuz emel ve arzuların yerine getirilmesine olan ihtiyaç.

nokta-i istimdat

  • Yardım alınacak yer.

nusara

  • (Tekili: Nasir) Yardımcılar.

nusret / نصرت

  • Zafer için yardım.
  • (Nusrat) Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.
  • Cenâb-ı Hakkın yardımı, zafer, fetih.
  • Tanrı'nın yardımı. (Arapça)
  • Üstünlük. (Arapça)

nusret-i ilahi / nusret-i ilâhî

  • Allahü teâlânın yardımı, imdâd-ı ilâhî, ilâhî yardım.

nussar

  • (Tekili: Nâsır) Yardımcılar.

püştiban

  • Payanda, destek, dayanak. (Farsça)
  • Yardımcı, muin. (Farsça)

püştivan

  • Destek, dayanak, payanda. (Farsça)
  • Yardımcı. (Farsça)

rabbi yessir vela tüassir / rabbi yessir velâ tüassir

  • Ey Rabbim! Kolaylaştır, zorlaştırma, bana imdad eyle, yardım eyle (meâlinde).

rahmet ve inayet-i ilahiye / rahmet ve inayet-i ilâhiye

  • Allah'ın rahmet, şefkati ve yardımı.

refd

  • Atâ etmek, hediye vermek.
  • Yardım etmek.
  • Büyük kadeh.

refik

  • Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş.

rehber

  • Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât.

rıd'

  • Yardımcı, muavin.
  • Gözleyici.

rifd

  • (Çoğulu: Erfâd - Rufud) Atâ, hediye, bahşiş.
  • Yardım, muavenet.

rikabdar / rikâbdar

  • Padişahların atla bir yere gidişleri sırasında özengiyi tutmak suretiyle ata binip inmelerine yardım eden kişi.

sadaka

  • Allah rızası için ihtiyaç sahibi kişilere yapılan yardım.
  • Allah için yapılan yardım.

sadakat / sadâkat

  • Dostluk; bir kimseye Allahü teâlâ için kalbden bağlılık; doğruluk. İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh, Doğruların yardımcısıdır hazret-i Allah.

sahabet

  • Sâhib olma, sâhib çıkma.
  • Sohbetinde bulunmuş olma.
  • Yardım etme, koruma, arka olma.

sahib-i inayet / sahib-i inâyet

  • Yardım sahibi.

saye

  • Gölge. (Farsça)
  • Mc: Himaye, sahip çıkma, koruma. (Farsça)
  • Muavenet, yardım. (Farsça)

şefi'

  • Şefaatçı. Suçların affı için yardım eden.

şefkat

  • Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek.

semahat

  • İyilikseverlik, yardımseverlik.

serçeşme

  • (Çoğulu: Serçeşmegân) Çeşme başı, su başı. Pınar. (Farsça)
  • Pir, şeyh. Baş. (Farsça)
  • (Tanzimattan evvel) yardımcı askerlerin maddi işlerine bakan kimse. (Farsça)

şia / şîa

  • Taraflılar, yardımcılar.
  • Hazreti Ali taraflıları, aleviler, şiiler.
  • Taraftar, yardımcılar. Hazret-i Ali'yi sevdiklerini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) kıymetini bilmeyen ve onları kötüleyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka.

sıla-i rahm

  • Akrabâyı, yâni ana, baba, dede, çocuklar ve torunları; süt ve evlilik yoluyla olan yakınları ziyâret etmek, gözetmek ve onlara yardım etmek.

simal

  • Medet etmek.
  • Medetçi, yardımcı ve mutemed kişi.

sırr-ı azim-i inayet / sırr-ı azîm-i inâyet

  • İlahî yardımın büyük sırrı.

sırr-ı inayet / sırr-ı inâyet

  • Yardım sırrı, esprisi.

sırr-ı teavün / sırr-ı teâvün

  • Yardımlaşma sırrı.

sünuhat-ı kalbiye

  • Allah'ın yardımıyla kalbe gelen mânâlar.

tadafür

  • Bir yere toplanmak.
  • Yardım etmek, muâvenet etmek.

tagvis

  • Medet istemek, yardım istemek.

talihi yaver

  • Şansı yolunda; İlâhî yardıma mazhar.

tayy-ı mekan / tayy-ı mekân

  • Mekânı atlama; Allah'ın yardımıyla uzun bir mesafeyi kısa bir zamanda aşmak, kat'etmek.

teadud

  • (Adud. dan) Kol kola girme.
  • Birbirini tutma. Karşılıklı yardımda bulunma. Birbirine yardım etme.

teavün / teâvün / تعاون / تَعَاوُنْ

  • Yardımlaşmak. Birbirine muâvenet etmek.
  • Yardımlaşma.
  • Yardımlaşma.
  • Yardımlaşma.
  • Yardımlaşma. (Arapça)
  • Yardımlaşma.

teavün etmek / teâvün etmek

  • Yardımda bulunmak.

teavün-ü islam / teavün-ü islâm

  • İslâmî yardımlaşma.

teavün-ü umumi / teavün-ü umumî

  • Genel yardımlaşma.

teavünat / teavünât

  • (Tekili: Teavün) Yardımlaşmalar.

teazud

  • Kol kola tutunma.
  • Mc: Yardım.

teberru'

  • Bağış. Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek. Hayırlı işlerde yardım ve ihsanda bulunmak.

tebi'

  • Yardımcı, yardak.
  • Sığır yavrusu.

tecelli-i hassa / tecellî-i hâssa

  • Hususî tecellî, Cenâb-ı Hakkın seçkin kullarına veya dilediği mahlukuna karşı hususî yardımının görünmesi.

tegavün

  • Cem'olmak, toplanmak.
  • Kötü işe yardım etmek, şer işe muâvin olmak.

tenasur / tenâsur / تناصر

  • Yardımlaşma. Karşılıklı yardım etme.
  • Haberler birbirini tasdik eylemek.
  • Yardımlaşma. (Arapça)

terafüd

  • Birbirine yardım etme. Yardımlaşma.

terafuk / terâfuk / ترافق

  • Arkadaş olma.
  • Yardımlaşma, yardım etme.
  • Yardımlaşma. (Arapça)
  • Terâfuk etmek: Birbirine yardım etmek. (Arapça)

tesanüd

  • Karşılıklı yardımlaşma. Birbirine istinad etme.

tevfik / tevfîk / تَوْفِيقْ

  • Uygun düşürme.
  • Uydurma. Muvafık kılma.
  • Cenab-ı Hakkın kuluna yardım etmesi.
  • Cenâb-ı Hakkın kuluna yardım etmesi.
  • Yardım etme.

tevfik-i hüda / tevfîk-i hüdâ

  • Allah'ın yardımı.

tevfik-i ilahi / tevfik-i ilâhî

  • Allah'ın yardımı.

tevfik-i ilahiye / tevfik-i ilâhiye

  • Allah'ın yardımı.

tevfik-i rabbani / tevfik-i rabbânî

  • Her şeyin Rabbi olan Allah'ın yardımı, muvaffak kılması.

tevfikat-ı samedani / tevfikat-ı samedanî

  • Hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yardımları, muvaffakiyet bahşetmesi.

tevfikat-ı sübhaniye / tevfikat-ı sübhâniye

  • Bütün kusur ve eksikliklerden münezzeh ve uzak olan Allah'ın verdiği yardım ve başarılar.

tezafür

  • Birbirine yardımcı olma.
  • Bir yere toplanma.

tezahür

  • Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş.
  • Birbirini korumak, birbirine arka olmak.
  • Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek.
  • Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teşbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek.

ulum-i ibtidaiyye / ulûm-i ibtidâiyye

  • Âlet ilimleri; ana ilimleri öğrenmek için yardımcı olan sarf, nahiv, belâgat, mantık vs. gibi ilimler.

vazife-i muavenet

  • Yardımlaşma görevi.

veçh-i rahmet ve inayet / veçh-i rahmet ve inâyet

  • Rahmet ve özel yardım yönü.

vekil

  • Yardımcı, temsilci.

veli / velî

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mü'minleri seven, onlara yardım eden, işlerini bitiren, sevdiklerini sevmediklerine gâlib, üstün kılan, kâfirleri sevmeyen.
  • Bir çocuğun veya kadının babası yoksa baba tarafından dedesi, yoksa kâdı veya bunların vasî tâyin ettik

vesayet

  • Bir başkasının yardımı ve koruması altında bulunma.

vezan

  • "Olmak" yardımcı fiiliyle birlikte kullanılır ve "esen, esici" anlamlarına gelir. (Farsça)

vezir

  • Padişah yardımcısı.
  • Osmanlı Devleti zamanında en yüksek mülkiye rütbelerine ulaşmış paşa. Hükümdar vekili. Pâdişahın yakınlarından ve onun yükünü üzerine alanlardan, mülkün idaresinde fikir ve tedbir ile meded ve yardım eden. Bu tabir "Vizr" kelimesinden gelir. "Vezr" kelimesinden alınsa; "halkın sığınağı" demek olur.

vezirsiz

  • Yardımcısız.

vizare

  • Yardım etmek.
  • Kuvvet vermek.

yamak

  • Yardımcı, yardak, muavin.

yar / yâr

  • Dost, ahbab, tanıdık. (Farsça)
  • Yardımcı. (Farsça)
  • Âşık. Mâşuk, sevgili. (Farsça)

yari / yârî / یاری

  • Yardım. (Farsça)
  • Dostluk. (Farsça)
  • Dostluk. (Farsça)
  • Yardım. (Farsça)

yarmend

  • Dost, muin, yardımcı. (Farsça)

yaver / yâver / يَاوَرْ / یاور

  • Yardımcı. Mededkâr. İmdatçı. (Farsça)
  • En yakın memur. (Farsça)
  • Devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur. (Farsça)
  • En yakın yardımcı.
  • Yardımcı. (Farsça)

yaveran / yâverân

  • (Tekili: Yâver) Yâverler. Yardımcılar. (Farsça)

yaveri / yâverî

  • Yâverlik, yardımcılık. (Farsça)

yaversiz / yâversiz

  • Yardımcısız.

yed

  • El.
  • Mc: Kuvvet, kudret, güç.
  • Yardım.
  • Vasıta.
  • Mülk.
  • El, (mecazen) güç, kudret, yardım.

yedullah

  • Cenab-ı Hakk'ın kudreti, yardımı.

zacc

  • Cenk arasında medet istemek. Savaşta yardım istemek.

zahir / zahîr

  • (Zahr. dan) Kuvvetli deve.
  • Yardımcı, arka çıkan.
  • Geriden gelen kuvvet.
  • Yardımcı, arka çıkan.

zahir olma / zahîr olma

  • Destekçi, yardımcı olma.

zaman-ı istimdad

  • Yardım dileme zamanı.

zekat / zekât

  • Zenginlerin kırkta bir oranında fakirlere yaptığı yardım.

zıhar

  • İki şey arasında münasebet ve mutabakat meydana getirmek. İki şeyi birbirine mutabık eylemek. Arka arkaya, mukabil kılmak.
  • Karşılıklı yardımlaşmak.
  • Fık: Bir kocanın, karısını müebbeden mahremi olan birisinin bakması câiz olmayan bir yerine teşbih etmesi.Meselâ, bir adam karıs

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın