REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te yanak ifadesini içeren 62 kelime bulundu...

arız / ârız / عارض

  • Yanak. (Arapça)
  • Gelen. (Arapça)
  • Engel. (Arapça)

arızan / ârızan

  • İki yanak.

destek

  • Bir şeyin yıkılıp devrilmemesi için, o şeye vurulan payanda, dayanak. (Farsça)
  • Küçük el. (Farsça)
  • Yün ve pamuk gibi şeyleri eğirmeye yarıyan âlet. (Farsça)
  • Dayanak.

dim

  • Yüz, yanak, çehre, surat. (Farsça)

ebru / ebrû

  • Kaş, dalga dalga kırmızı yanak, bir süsleme sanatı.

edlem

  • Karayağız, siyah adam.
  • Kara eşek.
  • Uzun yanaklı.
  • Uzun boylu.

ezvet

  • Küçük yanaklı.

faraziye

  • (Hipotez) Var sayma, kabul. Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma. Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir. İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür. Faraziyenin doğrulu

gamz

  • Kaş ve gözle işaret, göz kırpmak.
  • Çene veya yanak çukurluğu.

gamze / غمزه

  • Çene veya yanak çukuru.
  • Göz kırpma, gözle işaret, Nâz ile bakma, süzgün bakış.
  • Çene veya yanak çukurluğu.
  • Yanak çukuru. (Arapça)
  • Çene çukuru. (Arapça)
  • Süzgün bakış. (Arapça)

gül-i ruhsar

  • Gül yanaklı. (Farsça)
  • Mc: Mânevi çok güzellik sahibi. Çok sevilen. (Farsça)

gülgune

  • Gül renkli. (Farsça)
  • Gül yanaklı. (Farsça)
  • Kadınların kullandıkları gül rengindeki düzgün. (Farsça)

gülizar / گلعذار

  • Gül yanaklı, alyanaklı. (Farsça)
  • Gül yanaklı, pembe yanaklı. (Farsça - Arapça)

gülruh

  • (Gül-ruhsar) Güzel yanaklı güzel, yanakları pembe olan güzel. (Farsça)

gülruy

  • Yüzü gül gibi güzel ve kızıl renkli olan. Al yanaklı. (Farsça)

hadd / خد

  • Yol.
  • İnsan cemaatı.
  • Bir şeye tesir ederek iz bırakmak.
  • Yanak, yüz, vecih.
  • Yeri kazmak, yeri yarmak.
  • Yanak. (Arapça)

haddan

  • İki yanak.

hilafetpenah

  • Hilafetin dayanak yeri. Halifeliği haiz bulunan, hilafeti koruyan kimse. Halife, padişah. (Farsça)

hudud

  • (Tekili: Hadd) Yanaklar.
  • Cemâatler.
  • Yeri kazmalar. Yeri yarık etmeler.
  • Çiçek yaprakları.

humret

  • Utanma duygusundan dolayı yanaklarda oluşan kızarıklık; utanma.

icne

  • Tıb : Yanak kemiği.

istinadgah / istinadgâh / استنادگاه

  • Dayanak.
  • Dayanak.
  • Dayanak. (Arapça - Farsça)

istinadgah-ı manevi / istinadgâh-ı manevî

  • Mânevî dayanak noktası.

istinadi nokta / istinadî nokta

  • Dayanak noktası.

istinatgah / istinatgâh

  • Dayanak noktası.

istinatsız

  • Dayanak noktası olmadan.

izar / izâr / عذار

  • Yanak. İnsanın yüzündeki yanak kısmı.
  • Yanak. (Arapça)

kaffe-i esbab-ı sübutiye / kâffe-i esbab-ı sübutiye

  • Bir meselenin sağlam dayanaklara sahip olduğunu gösteren sebepler.

kele

  • Yanak. (Farsça)

kıvam

  • Dayanak, direk, temel.

kuvve-i maneviye-i itikad / kuvve-i mâneviye-i itikad

  • İnançtaki mânevî kuvvet, dayanak.

kuvvetü'z-zahr

  • Dayanak, insanların arkalarını dayadıkları güç.

lalehadd

  • Lâle yanaklı. Yanakları pembe renkte olan. (Farsça)

laleruh

  • Lâle yanaklı. Yanağı lâle gibi pembe olan. (Farsça)

laleruhsar

  • Lâle yanaklı, al yanaklı. (Farsça)

leç

  • Yanak. (Farsça)
  • Yüz. (Farsça)

medar / medâr

  • Dayanak noktası, eksen.

medar olan

  • Dayanak noktası olan, kaynak olan.

medar-ı hayat / medâr-ı hayat

  • Hayat dayanağı, yaşamın dayanak noktası.

medar-ı istinad / medâr-ı istinad

  • Dayanak noktası.

medar-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin sebebi, dayanak noktası.

menba-ı istinad

  • Dayanak noktası, dayanılan kaynak.

mesned / مسند

  • Dayanak.
  • Dayanak.
  • Dayanak. (Arapça)
  • Makam. (Arapça)

nokta-i islamiyet / nokta-i islâmiyet

  • (Dayanak noktası olarak) İslâmiyet noktası.

nokta-ı istinad

  • Dayanak noktası.

nokta-i istinad

  • Dayanak noktası.

nokta-i istinat

  • Dayanak noktası.

nokta-yı istinad

  • Dayanak noktası.

penah / penâh

  • Sığınak, dayanak.

püştiban

  • Payanda, destek, dayanak. (Farsça)
  • Yardımcı, muin. (Farsça)
  • Dayanak, destek.

püştivan

  • Destek, dayanak, payanda. (Farsça)
  • Yardımcı. (Farsça)

ruh / رخ

  • Yanak, yüz, çehre. (Farsça)
  • Arabçada: Efsânevi bir kuş. (Farsça)
  • Yanak, yüz. (Farsça)

ruhsar

  • Yanak. Çehre. Yüz.

şakil

  • Yanakla kulak arası.
  • Âdet. Hilkat.

sened

  • Dayanak.
  • Delîl, dayanak.
  • Hadîs-i şerîfleri rivâyet edenlerin silsilesine verilen ad.
  • Bir hakkı tesbit eden yazılı vesîka.

sened-i hakiki ve kat'i / sened-i hakikî ve kat'î

  • Hakiki, sağlam ve kesin senet, dayanak.

sened-i kat'i / sened-i kat'î

  • Kesin senet, dayanak.

siper

  • Arkasında saklanılan şey; sığınak, dayanak.

umde / عمده

  • Dayanak. (Arapça)
  • İlke, prensip. (Arapça)

üss

  • Esas, asıl. Kök, temel.
  • Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
  • Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
  • Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.

vecenat

  • (Tekili: Vecne) Elmacıklar, yanaktaki yumrucuklar.

vecne

  • (Çoğulu: Vecenât) Elmacık, yanaktaki yumrucuk.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın