Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
yabanc
ifadesini içeren
95
kelime bulundu...
acem
İranlı. Yabancı.
Arapça konuşmayanlar. Arab olmayanlar.
Çekirdek.
acemane / acemâne
Acemlere yakışır suret. Yabancı gibi.
(Farsça)
acemi / acemî
İşin yabancısı, tecrübesiz.
Tecrübesiz.
Yabancı.
Yeni. Mübtedi.
acemi ve ecnebi huruf / acemî ve ecnebî huruf
Arap alfabesinin dışında kullanılan yabancı harfler.
adaptasyon
Tatbik etme işi. Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması. Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi.
(Fransızca)
Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme.
(Fransızca)
adat-ı ecanib / âdât-ı ecânib
Yabancı örf ve âdetler.
adat-ı ecnebiye / âdât-ı ecnebiye
Yabancı âdetler, alışkanlıklar.
adet / âdet
Usul, görenek, alışılmış davranış. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur. Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle boz
agyar
Yabancılar. Başkaları.
Rakipler.
ağyar / ağyâr / اغيار
Başkaları, düşmanlar, yabancılar.
Başkalar, yabancılar.
Yabancılar.
(Arapça)
ahar / âhar
Başkası, diğeri, yabancı.
altın kozak
Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza.
aşina
Mâlumatlı, haberli olan. Arif. Bilgili. Mâlik. Tanıdık. Yabancı olmayan.
(Farsça)
Yüzücü.
(Farsça)
aşna
Yüzücü.
(Farsça)
Yüzme.
(Farsça)
Tanıyan, yabancı olmayan.
(Farsça)
aşug
Bilinmiyen, meçhul, yabancı.
(Farsça)
Serseri.
(Farsça)
bi-gane / bî-gâne
Kayıtsız. Alâkasız.
Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
bi-ganegi / bî-gânegî
Yabancılık.
(Farsça)
bigane / bîgâne / بيگانه
Yabancı.
(Farsça)
biganesin / bigânesin
İlgiyi kesmişsin, yabancısı olmuşsun, habersizsin.
car-ül cünüb / câr-ül cünüb
Yabancı kimse. Akrabadan olmayan.
dahil / dahîl
İçerdeki yabancı; bir şeye sonradan gelip giren, dışarıdan giren.
Yabancı, sığınan, sığınmış. Muhacir.
Birisinin içyüzü, niyet ve mezhebi. Dâhil ve içerde. Birisinin bütün gizli ve sırlı işlerine vâkıf olan dost ve hemdemi.
Evvelâ alâkasız olup sonradan bir cemaate dâhil olan.
Edb: Başka bir dilden olup, sonradan diğer bir dile geçe
Yabancı, sığıntı.
diyar-ı gurbet
Gurbet diyarı. Yabancı memleket.
(Farsça)
döviz
Yabancı devlet parası.
(Fransızca)
Yabancı ülkelerde ecnebi paralarla ödenecek olan poliçe, çek gibi senetler.
(Fransızca)
duhala
(Tekili: Dahil) Yabancılar. Muhacirler. Sığınanlar. Dahilde olanlar.
eacim
(Tekili: Acem) Yabancılar, Arap olmayanlar. İranlılar.
ecanib / ecânib / ecânîb / اجانب
(Tekili: Ecnebi) Ecnebiler. Yabancılar.
Yabancılar.
Yabancılar.
Ecnebîler, yabancılar.
Yabancılar.
(Arapça)
ecanip / ecânip
Yabancılar, Avrupalılar.
ecneb
Muti ve münkad olmayan. İtaatkâr olmayan.
Garib, yabancı, ecnebi.
Sert başlı at.
ecnebi / ecnebî / اجنبى / اَجْنَب۪ي
Yabancı. Garip. Alışmamış. Başka milletten olan.
Yabancı.
Yabancı.
Yabancı.
(Arapça)
Yabancı.
ecnebiler / ecnebîler
Yabancılar; Batılılar.
ecnebilik / ecnebîlik
Yabancılık.
ecnebiyyet
Ecnebilik, yabancılık, gariblik.
edebiyat-ı ecnebiye
Yabancı edebiyat.
ehl
(Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz.
Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline v
ehli / ehlî
Munis, alışık. Yabancı olmayan. Kendisi ile ünsiyet edilen.
ekalliyet
(Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.
emtia-i ecnebiye
Yabancı memleket malları.
fegak
Haremini yabancılardan sakınmayan, kaltaban.
frenkler
Yabancılar, Batılılar.
gabileşen / gabîleşen
Yabancılaşan, âdeta körleşen.
garabet
Yabancılık. Gariblik.
Tuhaflık.
Âcizlik, beceriksizlik.
Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak.
Iraklık.
Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması.
garabet-nüma
Yabancılık çeken. Garip, tuhaf.
(Farsça)
garib / garîb / غریب
Garip, yabancı, kimsesiz, yâd ellere düşmüş, yadırganan şey.
Yabancı, memleketinden uzakta bulunan, kimsesiz.
Gurbette yaşayan.
(Arapça)
Yabancı.
(Arapça)
Kimsesiz.
(Arapça)
Tuhaf.
(Arapça)
garib-üd diyar / garib-üd diyâr
Memleketin yabancısı.
gayr / غير
Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
Başka.
(Arapça)
Yabancı.
(Arapça)
Olmayan, değil.
(Arapça)
gurbet / غربت
Gariblik, yabancılık. Yabancı bir memleket. Yabancı yer. Yâd el.
Gariplik, yabancı memlekette olma.
Gariplik, yabancılık.
Yabancı memleket, yabancı diyar, vatan dışı, yâdel.
Yabancı memleket, yâd el.
Gariplik.
(Arapça)
Yabancı diyar.
(Arapça)
gurbet-i mutlaka
Mutlak gariplik, yabancılık, yalnızlık.
gureba-i yemin
İbrahim paşa, Galata ve Edirne saraylarından çıkanlarla, harpte fevkalâde yararlık gösteren yabancılar ve yeni Müslüman olmuşlardan teşkil olunan iki süvari bölüğünden birinin ismidir. Bu iki bölüğe birden "Gureba-i Yemin ve Yesar Bölükleri" denildiği gibi "Garip ve Yiğitler Bölükleri" veya "Aşağı B
hadim ağası
Erkekliği yok edilmiş olan. Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi. Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi.
hakaik-aşina / hakaik-âşinâ
Gerçeklere aşina, gerçekleri bilen ve onlara yabancı olmayan.
haliyye
Bağından boşanmış deve.
Yabancı bir yavru emziren deve.
Büyük gemi.
Arı kovanı.
Ahlâktan kinâyedir.
(Çoğulu: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız.
halvet
Yalnızlık, yalnız olarak kalma.
Yabancı bir kadınla yabancı bir erkeğin bir odada, kapalı bir yerde yalnız kalmaları.
Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet tenhâda kalma hali yalnız kalmak.
hass / hâss
(Çoğulu: Havass) Hususi. Hâlis. Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu.
Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan. Umumi olmayıp mahsus olan.
Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan. Tek, münferid.
Saf.
Tar: Osman
hikmet-i ecnebiye / حِكْمَتِ اَجْنَبِيَه
(İslâma) yabancı felsefe.
huruf-u ecnebi
Yabancı harfler.
huruf-u ecnebiye
Arap harfleri dışında yabancı harfler, Lâtin harfleri.
husumet-i hariciye
Dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı.
ibavet
Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması.
isti'nas-ı efkar / isti'nâs-ı efkâr
Düşünce ve fikirlerin alışması, yabancı gelmemesi.
istila-yı ecanip / istilâ-yı ecanip
Yabancıların işgali.
köle
Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek.
(Türkçe)
koloni
Bir ülkenin, sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği ülkeye sıkı bağlarla bağlı arazi.
(Fransızca)
Başka bir memlekete yerleşmeğe giden göçmen topluluğu veya bir topluluğun yerleştiği yer.
(Fransızca)
Bir memlekette bulunan yabancılar topluluğu.
(Fransızca)
konsolos
İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.
kozmopolit
Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse.
(Fransızca)
Çeşitli milletlerden insanları içine alan.
(Fransızca)
kürtaj
Dölyatağı (rahim) veya kemik apsesi boşlukları içinde bulunan yabancı cisim veya hasta organları özel bir âletle çıkarıp almak işlemi. Rahmin temizlenmesi ameliyesi.
kuvvet-i ecnebiye
Yabancı güç.
lehiv
(Lehv) Günahlı, şehevi, nefsâni meşguliyet. Kadınla yabancı erkeğin oynaması.
Eğlence, oyun.
lisan-aşna / lisan-âşnâ
Lisan bilir. Yabancı dil bilen.
(Farsça)
manda
Kendini idare edemeyen bir memleket ahalisini başka bir yabancı devletin idare etmesi.
(Fransızca)
t. Camız denen hayvan. Kömüş.
(Fransızca)
marifetaşina / mârifetâşinâ
Marifetin yabancısı olmayan.
me'nus / me'nûs
Alışılagelen, yabancı olmayan.
merd-i garib
Yabancı yerlere, gurbete düşmüş kişi.
müdahale-i ecnebi / müdahale-i ecnebî
Yabancı müdahalesi.
müruriye
Bir köprüden veya yabancı memleketden geçerken verilen para.
müste'men
(Emn. den). Ecnebi tebaasından olan, yabancı.
Kendisine aman verilmiş olan..
müste'min
Eman dileyen. Emane, emniyete erişen, nâil olan. (Gerek müslim, gerek zimmî veya harbî olsun.) İstiman eden. Emin edilmiş.
Canının bağışlanması şartiyle teslim olan.
Tar: Osmanlı ülkesinde oturmalarına müsaade olunan yabancı devlet tebaası. Osmanlı devleti ile sulh halinde bu
na-aşna
Bilinmeyen, yabancı.
(Farsça)
na-mahrem / nâ-mahrem / نَامَحْرَمْ
Aralarında evlenmeğe mâni olacak kadar yakınlık bulunmayan. Şer'an evlenmeğe mâni akrabalığı olmayan erkek veya kadın.
(Farsça)
Yabancı.
(Farsça)
Yabancı, kendisiyle evlenilmesi haram olmayan kimse.
Yabancı, (Evlenilmesi) haram olmayan.
naaşna / nââşnâ / نا آشنا
Yabancı.
(Farsça)
namahrem / nâmahrem / نامحرم
Mahrem olmayan.
(Farsça - Arapça)
Nikah düşmeyen kişi.
(Farsça - Arapça)
Yabancı.
(Farsça - Arapça)
naşinas / nâşinas / ناشناس
Yabancı.
(Farsça)
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
pres ateşeliği
Bir ülkenin yabancı ülkede kendini temsil için açtığı büyükelçilik bünyesinde bulunan Basın Ateşeliği.
şerib
Yabancı kimse ile oturup şarap içen.
Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak.
siyaset-i ecanib / siyaset-i ecânib
Yabancıların siyaseti.
süfera-yi ecnebiye
Yabancı devlet sefirleri. Yabancı devlet elçileri.
teberrüc
Açık saçık olmak.
Kadının süslenip yabancılar içinde gezmesi. (Câhiliyet devrinde olduğu gibi)
telid
(Telide) (Veled. den) Yabancı memlekette doğduğu halde küçük yaşta İslâm diyârına getirilerek orada büyütülmüş ve oranın tâbiiyetini kabul etmiş olan kişi.
tenkihü'l-menat
Menatın (illetin) ayıklanması; kıyasın dört esasından biri olan illetin, hükümle ilgisi olmayan yabancı unsurlardan ayıklanması.
terakkiyat-ı ecnebiye / terakkiyât-ı ecnebiye
Yabancıların sağladığı gelişmeler, ilerlemeler.
ucb
(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.
yabani / yabanî
Yabana mensub. Issız yerlerde yaşıyan. Yabancı, alışmamış.
Yabancı.
yabani edep / yabanî edep
Yabancı edebiyat.
yabanilik
Yabancı olma.
yarı ağyar eylemek / yârı ağyar eylemek
Dost ve sevgiliyi aldatarak, araya fitne sokarak yabancılaştırmak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
edvek
hoş
per
zeyd
muarız
feyziyle
aramGAH
İSTİHAL
hazine-i ebediye
sultan-ı ruh
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
yabanc
Ramak
ÅŸan
mihak
yepyeni
tekvin eden
feryad
edah
ab-ı beka
Bagi