Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
yaban
ifadesini içeren
203
kelime bulundu...
acem
İranlı. Yabancı.
Arapça konuşmayanlar. Arab olmayanlar.
Çekirdek.
acemane / acemâne
Acemlere yakışır suret. Yabancı gibi.
(Farsça)
acemi / acemî
İşin yabancısı, tecrübesiz.
Tecrübesiz.
Yabancı.
Yeni. Mübtedi.
acemi ve ecnebi huruf / acemî ve ecnebî huruf
Arap alfabesinin dışında kullanılan yabancı harfler.
adaptasyon
Tatbik etme işi. Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması. Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi.
(Fransızca)
Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme.
(Fransızca)
adat-ı ecanib / âdât-ı ecânib
Yabancı örf ve âdetler.
adat-ı ecnebiye / âdât-ı ecnebiye
Yabancı âdetler, alışkanlıklar.
adet / âdet
Usul, görenek, alışılmış davranış. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur. Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle boz
agyar
Yabancılar. Başkaları.
Rakipler.
ağyar / ağyâr / اغيار
Başkaları, düşmanlar, yabancılar.
Başkalar, yabancılar.
Yabancılar.
(Arapça)
ahar / âhar
Başkası, diğeri, yabancı.
ahderri / ahderrî
Yabani eşek.
ahkab
Yabani eşek.
altın kozak
Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza.
ane / âne
Bir aşiretin bütünlüğü veya işleri veya şerefi.
Dişi ve yabani eşek.
Yabani eşek sürüsü.
Cedi (keçi) burcundan bir kısım yıldızlar.
Kasık kılı.
Apış arası, kasık.
anet
(Çoğulu:Anât) Fâsık.
Diz kılı.
Yaban eşeği sürüsü.
Fırat ırmağı kenarında bir köyün adı.
aşı
Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde.
Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde.
Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı.
aşina
Mâlumatlı, haberli olan. Arif. Bilgili. Mâlik. Tanıdık. Yabancı olmayan.
(Farsça)
Yüzücü.
(Farsça)
aşna
Yüzücü.
(Farsça)
Yüzme.
(Farsça)
Tanıyan, yabancı olmayan.
(Farsça)
aşug
Bilinmiyen, meçhul, yabancı.
(Farsça)
Serseri.
(Farsça)
ayzan
Yaban eşeğinin erkeği.
bahzec
Yaban sığırının buzağısı.
bakar-ı vahşi / bakar-ı vahşî
Vahşî, yabanî öküz.
baykal
Asya Türk ülkelerinde bulunan yaban kısrağı.
belbus / belbûs
Bir nevi haşhaş.
(Farsça)
Yabani soğan. Dağ soğanı, sarmısak.
(Farsça)
berrani / berranî
(Berr. den) Sahra ve kıra ait. Yabani.
Hâricî, zâhirî.
Şer'î hükümlere uymayan.
berriye
Toprağa âit.
Çöl. Beyaban. Sahra.
Kara askeri. Piyade.
beydane
(Çoğulu: Beydânât) Yabani dişi eşek.
bi-gane / bî-gâne
Kayıtsız. Alâkasız.
Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.
bi-ganegi / bî-gânegî
Yabancılık.
(Farsça)
bigane / bîgâne / بيگانه
Yabancı.
(Farsça)
biganesin / bigânesin
İlgiyi kesmişsin, yabancısı olmuşsun, habersizsin.
cadu
Büyücü, cadı.
(Farsça)
Hortlak, gulyabani.
(Farsça)
Acuze, çirkin kocakarı.
(Farsça)
Çok güzel söz.
(Farsça)
car-ül cünüb / câr-ül cünüb
Yabancı kimse. Akrabadan olmayan.
ce'b
Kesbetmek, elde etmek, kazanmak.
Yaban eşeğinin büyüğü.
Kırmızı toprak boya.
Göbek.
cercar
Yaban maydanozu.
cinzab
Yaban havucu.
cü'zer
(Çoğulu: Câzer) Geyik buzağısı.
Yaban sığırının buzağısı.
dabr
Cemaat.
Yaban cevizi.
Sıçramak.
dahil / dahîl
İçerdeki yabancı; bir şeye sonradan gelip giren, dışarıdan giren.
Yabancı, sığınan, sığınmış. Muhacir.
Birisinin içyüzü, niyet ve mezhebi. Dâhil ve içerde. Birisinin bütün gizli ve sırlı işlerine vâkıf olan dost ve hemdemi.
Evvelâ alâkasız olup sonradan bir cemaate dâhil olan.
Edb: Başka bir dilden olup, sonradan diğer bir dile geçe
Yabancı, sığıntı.
dal
"Yaban sediri" denen bir ot.
diyar-ı gurbet
Gurbet diyarı. Yabancı memleket.
(Farsça)
döviz
Yabancı devlet parası.
(Fransızca)
Yabancı ülkelerde ecnebi paralarla ödenecek olan poliçe, çek gibi senetler.
(Fransızca)
duhala
(Tekili: Dahil) Yabancılar. Muhacirler. Sığınanlar. Dahilde olanlar.
eacim
(Tekili: Acem) Yabancılar, Arap olmayanlar. İranlılar.
ecanib / ecânib / ecânîb / اجانب
(Tekili: Ecnebi) Ecnebiler. Yabancılar.
Yabancılar.
Yabancılar.
Ecnebîler, yabancılar.
Yabancılar.
(Arapça)
ecanip / ecânip
Yabancılar, Avrupalılar.
ecneb
Muti ve münkad olmayan. İtaatkâr olmayan.
Garib, yabancı, ecnebi.
Sert başlı at.
ecnebi / ecnebî / اجنبى / اَجْنَب۪ي
Yabancı. Garip. Alışmamış. Başka milletten olan.
Yabancı.
Yabancı.
Yabancı.
(Arapça)
Yabancı.
ecnebiler / ecnebîler
Yabancılar; Batılılar.
ecnebilik / ecnebîlik
Yabancılık.
ecnebiyyet
Ecnebilik, yabancılık, gariblik.
edebiyat-ı ecnebiye
Yabancı edebiyat.
egval
(Tekili: Gul) Büyük felâketler, âfetler, musibetler, belâlar.
şeytanlar.
Gulyabaniler.
ehl
(Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz.
Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline v
ehli / ehlî
Munis, alışık. Yabancı olmayan. Kendisi ile ünsiyet edilen.
ekalliyet
(Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.
emtia-i ecnebiye
Yabancı memleket malları.
enis
(Üns. den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili.
Sulu ve ağaçlı yerlerde bulunan ve sesi gayet hoş bir kuş. Çeşitli nağmelerde öter, kâh deve gibi kükrer ve at gibi kişner; insana alışır.
Yaban horozu.
eşkil
Yaban soğanı.
evda
Yaban faresi.
Kursağının tüyleri beyaz olan güvercin.
fahite
(Çoğulu: Fevâhit) Yabani güvercin.
fahte / fâhte / فاخته
Güvercin, yaban güvercini.
(Arapça)
fedfed
(Çoğulu: Fedâfid) Düz yer.
Büyük sahrâ.
Yaban.
Yüksek mekân.
Sığır buzağısı.
fegak
Haremini yabancılardan sakınmayan, kaltaban.
feşş
Eritmek.
Süt sağmak.
Çıkarmak.
Yabani olan keçiboynuzu ağacının yemişi.
firfis
Yaban sineği.
frenkler
Yabancılar, Batılılar.
gabileşen / gabîleşen
Yabancılaşan, âdeta körleşen.
garabet
Yabancılık. Gariblik.
Tuhaflık.
Âcizlik, beceriksizlik.
Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak.
Iraklık.
Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması.
garabet-nüma
Yabancılık çeken. Garip, tuhaf.
(Farsça)
garib / garîb / غریب
Garip, yabancı, kimsesiz, yâd ellere düşmüş, yadırganan şey.
Yabancı, memleketinden uzakta bulunan, kimsesiz.
Gurbette yaşayan.
(Arapça)
Yabancı.
(Arapça)
Kimsesiz.
(Arapça)
Tuhaf.
(Arapça)
garib-üd diyar / garib-üd diyâr
Memleketin yabancısı.
gaşemşem
Şecaatinden kimseye baş eğmeyen.
Başını döndürüp yabana iltifat etmeyen.
Zulmedici.
Methi istediği gibi yapamamak.
gav-ı deşti / gâv-ı deştî
Yaban sığırı.
gayr / غير
Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
Başka.
(Arapça)
Yabancı.
(Arapça)
Olmayan, değil.
(Arapça)
gırgıra
(Çoğulu: Garâgır) Yaban tavuğu.
gubeyra
Yaban iğdesi.
Habeş vilâyetinde darıdan yapılan bir cins şarap.
gul / gûl / گول
Gulyabani.
(Arapça)
gur / gûr / گور
Kabir, mezar.
Meşhur pehlivan Rüstem-i İraninin lâkabı.
Yaban eşeği.
Mezar.
(Farsça)
Yaban eşeği.
(Farsça)
gürbe-i deşti / gürbe-i deştî
Yaban kedisi.
gurbet / غربت
Gariblik, yabancılık. Yabancı bir memleket. Yabancı yer. Yâd el.
Gariplik, yabancı memlekette olma.
Gariplik, yabancılık.
Yabancı memleket, yabancı diyar, vatan dışı, yâdel.
Yabancı memleket, yâd el.
Gariplik.
(Arapça)
Yabancı diyar.
(Arapça)
gurbet-i mutlaka
Mutlak gariplik, yabancılık, yalnızlık.
gureba-i yemin
İbrahim paşa, Galata ve Edirne saraylarından çıkanlarla, harpte fevkalâde yararlık gösteren yabancılar ve yeni Müslüman olmuşlardan teşkil olunan iki süvari bölüğünden birinin ismidir. Bu iki bölüğe birden "Gureba-i Yemin ve Yesar Bölükleri" denildiği gibi "Garip ve Yiğitler Bölükleri" veya "Aşağı B
hadim ağası
Erkekliği yok edilmiş olan. Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi. Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi.
hakaik-aşina / hakaik-âşinâ
Gerçeklere aşina, gerçekleri bilen ve onlara yabancı olmayan.
hakba'
Yaban eşeğinin dişisi.
haliyye
Bağından boşanmış deve.
Yabancı bir yavru emziren deve.
Büyük gemi.
Arı kovanı.
Ahlâktan kinâyedir.
(Çoğulu: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız.
halvet
Yalnızlık, yalnız olarak kalma.
Yabancı bir kadınla yabancı bir erkeğin bir odada, kapalı bir yerde yalnız kalmaları.
Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet tenhâda kalma hali yalnız kalmak.
har-i deşti / har-i deştî
Yaban eşeği.
harze
Yaban şalgamı.
haşere
Yabani arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk.
hass / hâss
(Çoğulu: Havass) Hususi. Hâlis. Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu.
Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan. Umumi olmayıp mahsus olan.
Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan. Tek, münferid.
Saf.
Tar: Osman
hayvanat-ı vahşiyye
Vahşi hayvanlar, yabani hayvanlar.
hebraki / hebrakî
Demirci.
Yabani öküz.
hibe
(Çoğulu: Hıbeb-Hıbâb) Yaban otlarının tohumu.
hikmet-i ecnebiye / حِكْمَتِ اَجْنَبِيَه
(İslâma) yabancı felsefe.
hınzab
Kısa boylu.
Yaban havucu.
huruf-u ecnebi
Yabancı harfler.
huruf-u ecnebiye
Arap harfleri dışında yabancı harfler, Lâtin harfleri.
husumet-i hariciye
Dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı.
ibavet
Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması.
ifla'
Sütten ayırma, memeden kesme.
Yabana kaçma.
ılc
(Çoğulu: Uluc-Aluc-Ilce) Kervan.
Yabani eşek.
Acem küffarından bir erkeğin adı.
in
Yabani hayvanların barınağı, yuvası. Mağara.
isti'nas-ı efkar / isti'nâs-ı efkâr
Düşünce ve fikirlerin alışması, yabancı gelmemesi.
istila-yı ecanip / istilâ-yı ecanip
Yabancıların işgali.
kabr-i vahşet
Vahşet kabri; yabanilik, vahşilik mezarı.
kafr
Arz. Çöl. Beyâban.
kamlul
Yabâni hıyar.
kası'a
Yaban fâresinin ini. Yuvası ve bu yuvadaki iki deliğinden âşikâr olanıdır. Diğeri gizlidir.
kemlul
Yabâni hıyar.
köle
Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek.
(Türkçe)
koloni
Bir ülkenin, sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği ülkeye sıkı bağlarla bağlı arazi.
(Fransızca)
Başka bir memlekete yerleşmeğe giden göçmen topluluğu veya bir topluluğun yerleştiği yer.
(Fransızca)
Bir memlekette bulunan yabancılar topluluğu.
(Fransızca)
konsolos
İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.
kozmopolit
Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse.
(Fransızca)
Çeşitli milletlerden insanları içine alan.
(Fransızca)
kümter
(Çoğulu: Kemâtir) Kısa boylu kaba adam.
Yabani eşek. Vahşi hımar.
kündür
(Çoğulu: Kenadir) "Günlük" denilen nesne.
Şişman ve kısa boylu kimse.
Vahşi hımar, yabani eşek.
Büyük çuval.
kürtaj
Dölyatağı (rahim) veya kemik apsesi boşlukları içinde bulunan yabancı cisim veya hasta organları özel bir âletle çıkarıp almak işlemi. Rahmin temizlenmesi ameliyesi.
kuvvet-i ecnebiye
Yabancı güç.
lakat
Yabandan toplanan nesne.
Mâdende bulunan gümüş ve altın parçaları.
lebsan
Hardala benzer bir ot.
Yabani hardal.
lehiv
(Lehv) Günahlı, şehevi, nefsâni meşguliyet. Kadınla yabancı erkeğin oynaması.
Eğlence, oyun.
letac
Vahşi sığır, yabani sığır.
lisan-aşna / lisan-âşnâ
Lisan bilir. Yabancı dil bilen.
(Farsça)
lügaz
(Çoğulu: Elgâz) Meyletmek, eğilmek, yönelmek.
Yaban fâresinin delikleri.
Yolcuya zahmet veren çapraşık yol.
Bilmece.
lükat
Yabana dökülmüş ve saçılmış nesne.
mahz-ı vahşet / مَحْضِ وَحْشَتْ
Tamamen yabânîlik.
makruf
Töhmetli kimse.
Yabana atılmış nesne.
manda
Kendini idare edemeyen bir memleket ahalisini başka bir yabancı devletin idare etmesi.
(Fransızca)
t. Camız denen hayvan. Kömüş.
(Fransızca)
marifetaşina / mârifetâşinâ
Marifetin yabancısı olmayan.
me'nus / me'nûs
Alışılagelen, yabancı olmayan.
meb'at
Yaban sığırının yatağı.
Davar ve deve yatağı.
Mekân, menzil.
merd-i garib
Yabancı yerlere, gurbete düşmüş kişi.
mishel
Dil, lisan.
Eğe, törpü.
Ziynet verecek nesne.
Yabâni eşek.
Dizgin.
müdahale-i ecnebi / müdahale-i ecnebî
Yabancı müdahalesi.
mugas
Yaban narının kökü.
müruriye
Bir köprüden veya yabancı memleketden geçerken verilen para.
müsevvem
Alâmetli, işaretli.
Süslü, ziynetli.
Yabana otlamaya salıverilen davar.
müste'men
(Emn. den). Ecnebi tebaasından olan, yabancı.
Kendisine aman verilmiş olan..
müste'min
Eman dileyen. Emane, emniyete erişen, nâil olan. (Gerek müslim, gerek zimmî veya harbî olsun.) İstiman eden. Emin edilmiş.
Canının bağışlanması şartiyle teslim olan.
Tar: Osmanlı ülkesinde oturmalarına müsaade olunan yabancı devlet tebaası. Osmanlı devleti ile sulh halinde bu
müveyzic
Yaban üzümü.
na-aşna
Bilinmeyen, yabancı.
(Farsça)
na-mahrem / nâ-mahrem / نَامَحْرَمْ
Aralarında evlenmeğe mâni olacak kadar yakınlık bulunmayan. Şer'an evlenmeğe mâni akrabalığı olmayan erkek veya kadın.
(Farsça)
Yabancı.
(Farsça)
Yabancı, kendisiyle evlenilmesi haram olmayan kimse.
Yabancı, (Evlenilmesi) haram olmayan.
naaşna / nââşnâ / نا آشنا
Yabancı.
(Farsça)
nahçir
Av hayvanı. Sayd.
(Farsça)
Av yeri.
(Farsça)
Yaban keçisi.
(Farsça)
namahrem / nâmahrem / نامحرم
Mahrem olmayan.
(Farsça - Arapça)
Nikah düşmeyen kişi.
(Farsça - Arapça)
Yabancı.
(Farsça - Arapça)
naşinas / nâşinas / ناشناس
Yabancı.
(Farsça)
nehsek
Yaban havucu.
nesrin / نسرین
Yabani gül.
Yaban gülü.
(Farsça)
nester
(Nesteren-Nesterin-Nesterun) Ağustos gülü, yaban gülü.
(Farsça)
nesteren / نسترن
Yaban gülü.
(Farsça)
nevs
Tehir etmek, sonraya bırakmak.
Kaçmak, firar etmek.
Vahşi hımar, yabani eşek.
nüfuş
Yabana yayılmak.
Davarların geceleyin yayılıp çobansız otlamaları.
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
pres ateşeliği
Bir ülkenin yabancı ülkede kendini temsil için açtığı büyükelçilik bünyesinde bulunan Basın Ateşeliği.
rebreb
Yaban sığırı sürüsü.
sa'r
Katil zehiri.
Kısa boylu adam.
Küçük hıyar.
Yaban soğanının kökü.
sayibe
(Çoğulu: Siyeb) Adak için ayrılıp üstüne binilmeyen ve sütü içilmeyen dişi deve.
"Ümm-ül bahire" adı verilen ve peşpeşe üç dişi deve doğuran deve. Bu deveye de binilmez, sütü sağılmaz. Yabana salarlar, ölünceye kadar gezer.
sayime
(Çoğulu: Sevâyim) Yılın ekserinde yabanda yürüyen davar.
semunyun
Yaban kerevizi.
şerib
Yabancı kimse ile oturup şarap içen.
Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak.
sevam
Yabanda otlayıp gezen hayvan.
(Tekili: Sâmme) Zehirli hayvanlar.
sinn
(Çoğulu: Esnân) Yaş. Yaşanmış olan zaman.
Diş.
Medine'de bir dağın ismi.
Yaban öküzü.
siyaset-i ecanib / siyaset-i ecânib
Yabancıların siyaseti.
süfera-yi ecnebiye
Yabancı devlet sefirleri. Yabancı devlet elçileri.
süham
Yabanda biten ot.
Yaz ısısı.
Sıcak yel.
Tegayyür, değişme.
Ziyan, zarar.
sükuredyun
Yaban sarmısağı.
ta'zib
Davarları gece yabanda otlatıp eve getirmemek.
taytan
Yaban sarımsağı.
teberrüc
Açık saçık olmak.
Kadının süslenip yabancılar içinde gezmesi. (Câhiliyet devrinde olduğu gibi)
telid
(Telide) (Veled. den) Yabancı memlekette doğduğu halde küçük yaşta İslâm diyârına getirilerek orada büyütülmüş ve oranın tâbiiyetini kabul etmiş olan kişi.
tenakür / tenâkür
Birbirlerini inkâr etme, yekdiğerine inkârla yabani bakma.
tenkihü'l-menat
Menatın (illetin) ayıklanması; kıyasın dört esasından biri olan illetin, hükümle ilgisi olmayan yabancı unsurlardan ayıklanması.
terakkiyat-ı ecnebiye / terakkiyât-ı ecnebiye
Yabancıların sağladığı gelişmeler, ilerlemeler.
terike
(Çoğulu: Terâyik) Evlenmeyip evde kalmış olan kız.
Deve kuşunun yabana bıraktığı yumurta.
teyma'
Sahra, çöl, yaban.
tukus
Yaban havucu.
ucb
(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.
utm
(Utüm) Yabani zeytin ağacı.
vahş / وحش
(Çoğulu: Vuhuş - Vahşân) İnsandan kaçan, yabani ve ürkek hayvan.
Tenha ve ıssız yer.
Yabanıl.
(Arapça)
vahşan / vahşân
(Tekili: Vahş) Issız, tenha yerler.
Yabani hayvanlar.
vahşet / وحشت
(Vahş - Vahiş) Yabanilik.
Issızlık, tenhalık.
Vehim, ürküntü. Korku. Vahşilik.
Tenha, ıssız, korkunç yer.
Elbise ve silâhını çıkarıp atmak.
Aç kimse.
Ürkütücü yabanilik.
Yabanîlik.
(Arapça)
Korku.
(Arapça)
vahşet-zar / vahşet-zâr
Yabani, ıssız yer.
(Farsça)
vahşetabad / vahşetâbâd
Korku veren yabani yer.
vahşi / vahşî / وحشى
Yabanî, ürkek, merhametsiz.
Yabanî.
(Arapça)
Acımasız.
(Arapça)
vari
Semiz et.
Vahşi hımar, yabani eşek.
vehvah
Yaban eşeğinin anırtısı.
verb
Fetret, fesad.
Yabani hayvan ini.
verka'
(Çoğulu: Verâki') Yabâni güvercin.
Açık boz renk.
verşan
(Çoğulu: Virşân-Verâşin) Yaban güvercini.
Kumru kuşunun erkeği.
vuhuş / vuhûş / وحوش
(Tekili: Vahş) Vahşiler, yabaniler, ehlileşmemiş olanlar.
Yabaniler, vahşiler.
Yabanilik, yabaniler.
Vahşiler.
(Arapça)
Yaban hayvanları.
(Arapça)
yabani / yabanî
Yabana mensub. Issız yerlerde yaşıyan. Yabancı, alışmamış.
Yabancı.
yabani edep / yabanî edep
Yabancı edebiyat.
yabanilik
Yabancı olma.
yahmur
Yaban eşeği.
yarı ağyar eylemek / yârı ağyar eylemek
Dost ve sevgiliyi aldatarak, araya fitne sokarak yabancılaştırmak.
yebani / yebânî / یبانى
Görgüsüz, kaba.
(Farsça)
Yabâni, kırlarda biten.
(Farsça)
Sıkılgan, ürkek.
(Farsça)
Yabanıl.
(Farsça)
Ürkek.
(Farsça)
Kaba.
(Farsça)
yerbu'
(Çoğulu: Yerabi') Arap tavşanı adı verilen yaban faresi.
zayven
(Çoğulu: Zayâvin) Yaban kedisi.
Erkek kedi.
Hırçın ve vahşi adam.
zebb
Men ve defetmek. Kovmak.
Yaban sığırı.
zemin-i vahşetzar
Yabanî, ıssız yer.
zenbuc
Yabani zeytin.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
aktar-i beden
sal-i
Ḫayme
Yekbâr
vücudi
muhaccel
Zebbi
sera
rida'
Şârab
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
yaban
tas
imansiz
Herke
ziyadat
Ârz
Kağıt
Kayalar
Sonu olmayan
ideal