Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
yağmur
ifadesini içeren
212
kelime bulundu...
a'ma
Kör. Gözü görmeyen.
Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik.
Yağmur bulutları.
ab
Su.
(Farsça)
Mc : Yağmur.
(Farsça)
Letâfet, güzellik.
(Farsça)
İtibar.
(Farsça)
Irz, nâmus.
(Farsça)
Vakar.
(Farsça)
Cilâ.
(Farsça)
Keskinlik.
(Farsça)
ab-ı abisteni / ab-ı âbistenî
Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur.
Gebeliğe sebep olan su, meni.
agzel
(Çoğulu: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at.
Silahsız kimse.
Yağmursuz bulut.
ahdet
(Çoğulu: Ahâd) Yağmur yağdıktan sonra yağan yağmur.
akim / akîm
Neticesiz, sonu yok. Beyhude.
Yağmur getirmeyen rüzgar.
Çocuğu olmayan, kısır. Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek).
ale / âle
Güneş, yağmur gibi etkenlerden korunmak için yapılmış barınak.
Fakirlik.
avniye
Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından ilk olarak, daha sonra da Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında giyilen kolsuz asker kaputu.
Bir nevi yağmurluk.
azz
Galib olmak.
Çok yağmur yağmak.
ba'l
(Çoğulu: Buûl) Cahiliyet devrine mahsus bir put. Güneş Tanrısı.
Karıkocadan herbiri.
Yılda bir kez yağmur yağan yüksek yer.
Hayret.
Zaaf, zayıflık.
bagare
Şiddetle yağan yağmur.
bagşe
(Çoğulu: Buguş) Çisenti yağmurdan biraz fazlaca olan yağmur.
bagy
Azgınlık. Zulüm, İsyan.
İstemek, talep etmek.
Haddini tecâvüz etmek.
Yaranın şişmesi.
(Yağmur) şiddetle yağmak.
bahs
Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az.
Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.
Zulüm. İşkence.
Uzaklık.
Gümrük almak.
Göz çıkarmak.
baran / bârân / باران
Yağmur. Rahmet.
(Farsça)
Yağmur.
Yağmur.
(Farsça)
baran ü tegerg / bârân ü tegerg
Yağmur ve dolu.
baran-ı feyz ve rahmet / bârân-ı feyz ve rahmet
İlâhî rahmet, feyz ve bereket yağmuru.
baran-ı feyz-i rahmet / bârân-ı feyz-i rahmet
İlâhî rahmet, feyz ve bereket yağmuru.
baran-ı marifet / bârân-ı mârifet
Allah'ı tanıma, bilme yağmuru.
baran-riz / bârân-riz
Yağmur saçan, yağmur döken.
(Farsça)
barani / bârânî
Çivit mavisi renginde, Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha. Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı. Yağmurluk, yağmurdan muhafaza eden şey.
(Farsça)
Yağmurla ilgili.
(Farsça)
bariş / bâriş
Yağmur.
(Farsça)
Sağnak.
(Farsça)
belil
Islanmış olan şey.
Serin ve yağmurlu rüzgâr.
bevk
Fenalık, düşmanlık, keder ve belâ meydana getirme.
Musibet, felâket.
İzinsiz ve habersiz olarak bir yere aniden çıkagelme.
Çalıp çırpma.
Yalan söz.
Boşboğaz (adam).
Şiddetli yağmur.
buak
Şiddetli sel.
Şiddetli ses, sadâ. Haykırış.
Birden bire, ansızın gelen yağmur.
büak
Yağmuru şiddetle yağan bulut.
ceda
Bol yağmur, rahmet.
Hediye, ihsan. İn'âm.
Avantaj, kazanç.
cedva
Bol yağmur, rahmet.
Armağan hediye.
cefl
Yağmuru yağmış bulut.
ceham
Yağmur vermeyen bulut.
cemad
Cansız ve kurumuş olmak.
Yağmur yağmayan yer.
Sütü olmayan deve.
Donmuş, katı cisim.
ceya'
Yağmur.
decen
Çok yağmur.
decn
Bol yağmur, rahmet.
Havanın bulutlu olması.
Bir yerde mukim olma. Bir yerde oturma.
dehn
Değnekle vurmak.
Yağmurun, yeri ıslatması.
Bir şeyi yağlamak.
Bir kimseye münâfıkane muâmele etmek.
dess
Yavaş yağan yağmur.
Acıtıcı derecede dövmek.
Def'etmek.
dime
(Çoğulu: Diyem) Gündüz veya gecenin üçte biri miktarı ile tam gün kadar sürebilen, gürleme ve yıldırımı, olmayan yağmur.
dırs
Azı dişi.
Katı, muhkem yer.
Az yağmur.
Kötü huy.
dücünne
(Çoğulu: Dücünnât) Bulut kat kat olma.
Karanlık, zulmet.
Yağmur yağma.
ebib
İri taneli yağmur.
ebr-i baran / ebr-i bârân
Yağmur bulutu.
emtar
(Tekili: Matar) Yağmurlar.
Yağmurlar.
esham
Küçük katreli yağmur.
Kara nesne, esved.
fill
Yağmur yağmayıp ot bitmeyen yer, otsuz yer.
fukka'
Ekseriya şerbet içilen kap.
Yağmur suyunun üstünde olan kabarcık ve köpük.
gabye
Büyük taneli olan şiddetli yağan yağmur.
gafak
Yağmurun yavaş yavaş yağması.GAFER (Gufâr)Ğ : Kadının baldırında, alnında veya başka yerinde olan kıl.
gays
İmdad. Yardım.
Yağmur.
Yağmurla meydana çıkan çayır.
gays-ı nafi' / gays-ı nâfi'
Faydalı yağmur.
gonce-i ab / gonce-i âb
Yağmur yağarken suyun yüzünde meydana gelen kabarcık.
guyus
(Tekili: Gays) Yağmurlar.
hacace
(Çoğulu: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı.
hadid / hadîd
Dağ eteği.
İçinde yağmur suyu biriken alçak çukur.
Arz, yer, dünya.
hadise-i cevviye / hâdise-i cevviye
Hava olayı; yağmur, kar gibi.
hadise-i rahmet / hâdise-i rahmet
İlâhî şefkat, merhametin göründüğü yağmur olayı.
harisa / harîsa
Yağmuruyla yer yüzünü süpürüp gideren bulut.
Kan çıkmayan azıcık baş yarığı.
hasif / hasîf
(Çoğulu: Husef) Suyu hiç kesilmeyen su kuyusu.
Yağmuru çok olan bulut.
hatil
Yorgun.
Devamlı yağan yağmur.
hatita
(Çoğulu: Hatâyit) İki tarafındaki yerlere yağdığı hâlde kendisine yağmur yağmayan yer.
haya
Yağmur.
Ucuzluk.
hekk
şiddetli yağmur.
Kılıçla vurmak.
helel
Örümcek ağı.
Korku.
Yağmur evveli.
hellab
Yağmurlu soğuk rüzgâr.
hemime / hemîme
Yumuşak rüzgâr.
Ufak taneli yağmur.
henk
Katı yağmur.
herşefe
Bez veya aba parçası. (Su az olduğu zamanda yerden onunla yağmur suyunu alıp bir kabın içine sıkarlar.)
Çok yaşamış, ihtiyar, kuru kadın.
Çok eski olan kova.
hetalan
Akmak.
Göz yaşı ve yağmur pespeşe gelmek.
hetl
Ulaştırmak.
(Yağmur) çok yağmak.
hetlan
Sürekli yağan hafif yağmur.
hetn
Yağmur yağmak.
hezb
(Çoğulu: Hizâb-Ehazıb) Yağmur damlası birbiri ardınca damlamak.
hezbe
(Çoğulu: Hüzub-Hizâb Hizabât) İri katreli yağmur.
Otu az olan yüksek tepe.
hezecat
(Tekili: Hezec) Yağmur çisiltisi. Yağmur sesi.
hezim / hezîm
Sağanaklı yağmur.
Gök gürültüsü.
Koşarken kişneyen at.
hıba
Yağmurdan korunmak için kurulan çadır. Tente.
hiff
Yağmurunu döküp hafiflemiş bulut.
Biçilmediğinden tanesi dağılmış ekin.
Bir nevi balık.
hilal
Sâfi ve halis.
Sıdk ile dostluk etmek.
Ara. Aralık.
Zaman ve vakit.
İki şey arasına sokulmuş olan.
Buluttan yağmurun çıktığı yer.
Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip.
Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kull
hitl
Yorgun deve.
Yağmurun aralıksız olarak yağması.
Sürekli olarak gözyaşı akmak.
hulleb
Yağmursuz bulut.
hütul
Sürekli yağmur yağma.
hütun
Sürekli yağmur yağma.
idcan
(İdcican) Gökyüzü yağmur bulutlarıyla örtülme.
Hava çok sisli ve dumanlı olma.
iflal
Gidermek.
Yağmur gelmeyen yere yetişmek.
ifsam
Hastanın ateşinin düşmesi.
Kesilip bitme, tükenme.
Yağmurdan sonra hava açılma.
imtar-ı matar
Yağmur yağdırma.
incam
Meydana çıkarma.
(Yağmur) dinme.
insicam
Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak.
Devamlı yağmur yağmak.
Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertib üzere olmak.
ırem
Irmak kenarı. "
Su bendi.
Dere, vâdi.
Sert yağan ve taneleri iri olan yağmur.
Gözsüz köstebek.
Kemikten etin suyunu almak.
irtac
Bir kimsenin sözünü kesme, konuşturmama.
Devamlı yağmur ve kar yağma.
Kapıyı örtme, kapama.
Kıtlık her tarafa yayılma.
istigase / istigâse
Yağmur isteme, yağmur duası etme.
Yardım ve imdad isteme.
istimtar
Yağmur dileme.
istiska / istiskâ / استسقا
Su isteme.
Yağmur duasına çıkma.
Vücudun bir yerinde su toplanması.
Kıtlık, kuraklık vaktinde, sahrâya çıkıp, yağmur yağdırması için Allahü teâlâya yalvarmak, duâ etmek. Yağmur duâsı.
Yağmur duasına çıkma.
(Arapça)
Vücutta su toplanması.
(Arapça)
istiska namazı / istiskâ namazı
Kıtlık, kuraklık vaktinde, yağmur yağması için sahrâda kılınan namaz.
istiska'
(Saky. den) Su isteme. Susama.
Yağmur duasına çıkma.
Vücudun bazı yerlerinde su toplanması hastalığı.
jik
Yağmur damlası.
(Farsça)
Kirpi.
(Farsça)
kabbe
Yağmur damlası.
Gök gürlemesi.
kahif
Şiddetli yağmur.
kaıf
Yeri kazıp götüren, toprağı sürükleyen yağmur.
kais / kaîs
Çok yağmur.
kanif
İnsan cemaati.
Çok yağmur ve bulut.
Geceden bir parça.
kaput
Askerlerin üstlük elbisesi, yağmurluğu.
(Fransızca)
Otomobillerin motor kısmını örten kapak.
(Fransızca)
kaşire
Derisi yarılmış olan baş yarığı.
Yerin yüzünü kazıp götürmüş olan yağmur.
katarat-ı baran / katarat-ı bârân
Yağmur damlaları. Yağmur katreleri.
katr
Damlamak. Damlatmak. Damlayan şey.
Develeri katarlamak.
Birisini şiddet ve hiddetle yere çalmak.
Yağmur.
katre-i baran / katre-i bârân
Yağmur damlası.
kava'
Kimse olmalan ıssız yer.
İki tarafına yağmur yağıp ona yağmayan yer.
kay
Yağmurlu hava.
kell
(Çoğulu: Külul) Ağırlık.
Yorgunluk.
Ufak taneli yağmur.
Yetim.
Semizlik, besililik.
Cibinlik dedikleri ince örtü.
ker'
(Çoğulu: Küru') Suyu yerinden ağız ile içmek.
Yağmur suyu.
(Kız) erkek istemek.
kera'
Baldırları ince olmak.
Yağmur suyu.
kıtkıt
Ufak taneli yağmur.
kutb-i medar / kutb-i medâr
Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk-kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan büyük zât. Kutb-ül-aktâb, Kutb-ül-ebdâl da denir.
kutb-ül-aktab / kutb-ül-aktâb
Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk, kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan ricâl-i gayb yâni herkesin tanımadığı zâtların reisi. Emrinde üçler, yediler, kırklar... denilen yine bu işlerle vazîfeli seçilmiş kimseler bulunur.
lahh
Ulaşmak, varmak.
Yağmuru kesilmeyen bulut.
lakıh / lâkıh
(Çoğulu: Levâkıh) Ağaca su yürüten rüzgâr.
Yağmur yağdıran rüzgâr.
Karnında yavrusu olan hamile deve.
lazz
Devamlı yağan yağmur.
Men'etmek, engel olmak.
lebad
Yağmurluk.
(Farsça)
levh-i mahv ve isbat
Bir tabirdir. Levh: Görünen ve ibret verici bir vaziyeti ifade eder. Mahv ise; o vaziyetin birden ortadan kalkması, mahvolmasını ifade eder. Gökyüzü bulutlarla kaplı, şimşek çakar, yağmur yağar bir levha halinde iken birden hava açılır, hiç bir şey yokmuş gibi, eski manzarayı mahvolmuş hâlde görürüz
lü'lü'-bar / lü'lü'-bâr
İnci yağmuru. İnci yağdıran.
(Farsça)
lübade
Yağmur için giydikleri kepenk.
ma-i mutlak / mâ-i mutlak
Yaratıldığı vasıf üzere duran su. (Yağmur, kar, deniz, göl, ırmak, pınar, kuyu sularıdır).
ma-i nisan / mâ-i nisan
Nisan yağmuru.
masnea
İçine yağmur suyu toplanan büyük havuz.
matar
(Çoğulu: Emtâr) Yağmur.
matir / matîr
Yağmurlu gün.
matruk
Gevşek ve uyuşuk adam.
Kuruduktan sonra yine yağmurla tazelenmiş.
mecved
Doymaya yakın olmak.
Yağmur taneleri değmiş cisim.
melek-ül emtar / melek-ül emtâr
Yağmurla vazifeli olan melek.
melekü'l-emtar
Yağmurdan sorumlu melek.
memtur
Üzerine yağmur yağmış. Yağmur yağarak ıslanmış.
merş
(Çoğulu: Müruş) Tırnak ucuyla deriyi yırtmak.
Yağmur suyunun durmayıp üzerinden çabuk geçtiği yer.
İncitici söz.
mevsume
Tamamen baştan aşağı süslü zırh.
Bahar yağmuru ile ıslanmış toprak.
midrar
Yağmur yağdıran bulut.
Çok su döken.
mikrat
(Çoğulu: Mekârâ) Su mecrâsı. (Her taraftan gelen yağmur suyu orada toplanır.)
Büyük havuz.
Büyük çanak.
mimtar
Yağmurluk.
mısyaf
Yaz günlerinde çok yağmur yağan yer.
Sakalı ağarmayınca evlenmeyen erkek.
mizab-ı baran / mizab-ı bârân
Yağmur oluğu.
mücellel
Yağmuru her yere yağan bulut.
müdhen
(Çoğulu: Medâhin) Yağ koyacak kap.
Dağlarda olan çukur taş. (İçinde yağmur suyu birikir.)
mugayyebat-ı hamse / mugayyebât-ı hamse
Beş bilinmeyen. Bizce gaib olan beş şey:1- Kıyamet vakti, 2- Yağmurun ne zaman yağacağı, 3- Ana rahmindeki çocuğun mahiyeti ve ceninin isti'dadı ve mânevi simasının ne olduğu, 4- Yarın insan hayr ve şer olarak ne kazanacağını, 5- İnsanın nerede öleceğini Allah bildirmedikçe kimse bilemez. Bunlara me
münib
Hakk'a yönelen, günahları terk ile hakka dönen. Pişman olup dönen.
Kâinattan yüzünü çevirip Bâki-yi Hakiki'ye yönelen.
Güzel yağan faydalı yağmur.
Bereketli ve verimli bahar.
müzerri'
Yeri, bir zira' miktarı ıslatıp ekin ekmeye yarayan yağmur.
müzn
Ak bulut, yağmuru az olan bulut.
müzne
Yağmurlu bulut.
Beyaz bulut parçası.
naşire
(Çoğulu: Nevâşir) Kolu açan adale.
Kuruyup yağmurdan yeşeren ot.
nasr
Yardım, üstünlük, yenme, galip kılma.
Yağmurun her yeri sulaması.
nazha
Yağmur.
naziz
(Çoğulu: Nizâz-Nezâyız) Az miktar su.
Az yağmur.
Az az akmak.
nüda
(Çoğulu: Endâ-Endiye) Yağmur.
Boğaz ıslatıcı nesne.
Çiy, rutubet.
Atâ, bahşiş.
Sesin uzaklara gitmesi.
ra'd
Gök gürültüsü.
Bulutları sevk ve nezaret ile vazifeli bir melek adı.
Tehdit etmek, korkutmak. (Terennümat-ı hava, na'rât-ı ra'diye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecatı, kuşların seceatı birer tesbih-i rahmet, hakikata bir mecaz... Lemeat'tan)
radib
Zayıf yağan yağmur.
Sidre ağacından bir cins.
rahl
(Çoğulu: Rihâl) Semer, palan.
Yağmurluk ve saire gibi yol levâzımı.
rahmet / رحمت
Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek.
Mc: Yağmur.
Esirgeme, merhamet.
Yağmur.
Acıma, merhamet.
Sevgili Peygamberimiz hazret-i Muhammed'in isimlerinden.
Kur'ân-ı kerîm.
Yağmur.
Acıma, merhamet.
(Arapça)
Yağmur.
(Arapça)
rec'
Geri döndürmek.
Döndürülmek.
Yağmur.
Menfaat, fayda.
Rücu' etmek veya ettirmek.
rehmet
Yağmur, rahmet.
rehv
(Çoğulu: Rahâ) Yüksek mekân, yüksek yer.
Alçak, çukur yer, (içinde su toplanır)
Mahalle içinde, yağmur suyu ve çeşme suyu akan ark.
Üveyik kuşu.
Arası açılmış ve ayrılmış.
remel
(Çoğulu: Ermâl) Yelmek.
Yağmurun az yağması.
Vahşi sığırın ayağında olan hatlar.
remi
(Çoğulu: Ermiye) Yağmuru iri olan ve yere şiddetle inen bulut.
resan
Ulaştırı yağan yağmur.
reşaş
(Reşâşe) Serpinti ve toz gibi ince yağmur.
reşş
Serpmek, püskürtmek.
Serpinti, serpintili yağmur, çisilti.
rezaz
Zayıf yağan yağmur.
riba
Bahar evleri, çadırlar. Arazi.
Yaz yağmurları.
rihme
(Çoğulu: Ruhum-Rihâm) Yağmur çisintisi.
rikk
(Çoğulu: Rikâk-Rekâik) Yağmur çisintisi.
sabir
(Çoğulu: Sıber) Kefil.
Yağmursuz beyaz bulut.
şabub
(Çoğulu: Şeabib) Sağanak yağmur.
sağnak
Birdenbire ve çok fazla yağıp geçen yağmur.
sahrınç
Yağmur sularını biriktirmek için bina altında ve toprak içinde yapılan etrafı duvarlı veya çimento sıvalı su mahzeni.
sahsah
Yağmurun sert ve katı yağması.
saib
Yağmur getiren bora.
sakıyy
(Çoğulu: Eskiye, Sakiyye) İri taneli yağmurlu bulut.
Hurma ağacı.
salat-ı istiska / salât-ı istiska
Yağmur duasına çıkıldığı zaman kılınan namaz.
sandid
Bela.
Meşakkat, zahmet.
Şiddetli yağmur ve rüzgâr.
sariye
(Çoğulu: Sevari) Direk.
Gece yağmur yağdıran bulut.
savaik-i rahmet
Rahmet yağmur ve yıldırımları.
sayifet
Rum gazası. (Çünki çok yağmurlu ve karlı yer olduğundan yaz günlerinde gaza yaparlardı.)
sayyib
Yağmur veren bulut.
se'd
Zayıf yağan yağmur.
Yaz gecelerinde olan rutubet.
Boğaz ıslatan her cins nesne.
sebel
Tıb: Bulanık görme hastalığı.
Göze inen perde.
Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur.
Buğday başı.
şecze
Zayıf yağan yağmur.
şefan
Yağmurlu soğuk rüzgâr.
segab
(Çoğulu: Sügbân) Kesmek.
Dere içinde yağmurdan biriken su.
İyi ve tatlı su.
sehab-ı matir
Yağmur bulutu.
sehab-üs sikal
Ağır yağmur bulutları.
semhak
Yağmursuz bulut.
şeteviyy
Kışa mensup, kış ile ilgili.
Kış evi.
Kış kaftanı, kışlık elbise.
Kış yağmuru.
şü'bub
Birden yağan sağanaklı yağmur.
Hiddetli ve şiddetli olan.
Şiddetli güneş harareti.
sücre
(Çoğulu: Sücür) Yağmur suyundan biriken su.
sühnun
Rüzgârın ve yağmurun evveli.
surrad
Yağmuru olmayan ince bulut.
tafe
Yağmur.
Karanlık.
Güneşin, batmaya yaklaşması.
tall
Çiğ, kırağı. İnce yağan yağmur, çisinti. Şebnem.
Helâk etmek, iptal.
Güzel, lâtif şey.
Şiddet.
tark
Vurmak.
Dövmek.
Yünü ve pamuğu ağaçla vurmak.
Bulanık su.
İçine deve bevlettiğinden dolayı pislenmiş olan yağmur suyu.
Vücuttaki gevşeklik.
taşr
Zayıf yağan yağmur.
taşş
Yağmur çisintisi.
te'lis
Durdurmak, ikâmet.
Yağmurun devamlı yağması.
tedeyyüm
Yağmurun sert yağması.
tehtan
Yağmurun ulaştırı yağması.
temattur
(Matar. dan) Yağmur yağma.
Hız. Sür'at.
tenezzül-ü emtar
Yağmur yağması. Yağmur katrelerinin inişi.
tufan / tûfân / طُوفَانْ
Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur.
Nuh Peygamber (A.S.) zamanındaki büyük su baskını hâdisesi.
Şiddetli yağmur, büyük su baskını.
Çok şiddetli yağmur.
vabil
Yağmur. İri katreli yağmur.
vadk
Yağmur damlamak.
Alışmak.
Yağmur.
Genişlik.
Kolaylaştırmak, yakın olmak.
vakt
(Çoğulu: Vikat) İçinde yağmur suyu biriken çukur.
Su ile faydalanacak mekân.
(Horoz) tavuğa binmek.
vakt-i nüzul
İnme zamanı, yağmurun yağma zamanı.
vedk
Yağmur. Yağmurun damlaması.
Alışıp üns ve ülfet etmek. Yakın olmak.
vely
Birbiri ardı sıra gelme. Tâkib etme.
Çıkma. Olma.
Yaz yağmurundan sonra olan yağmur.
Yakınlık.
veşme
Yağmur tanesi.
yağmur duası / yağmur duâsı
Yağmur yağdırması için Allahü teâlâya yapılan duâ.
yahçe
Donmuş yağmur taneleri, dolu taneleri.
(Farsça)
zerecun
(Zerâcin) Üzüm ağacı.
Üzüm asması.
Kızıl boya.
Çukur taş içinde biriken yağmur suyu.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Firkatli
Misl
Mügan
mütehakkık
Peşe
tedbi
Cahim
şehrü
ekseriya
hace-i evvel
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
yağmur
YUMURTA
kıyamet
yonca
ipsiz
Bekleyen
gönül
su
Faraz
mahane