REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te uzul ifadesini içeren 116 kelime bulundu...

agzel

  • (Çoğulu: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at.
  • Silahsız kimse.
  • Yağmursuz bulut.

akk

  • (Çoğulu: Ukuk) Serkeşlik. Anaya, babaya itaatsizlik.
  • Yarmak.
  • (Koyun) kuzularken ölmek.

amme / âmme

  • Tülbent sargı.
  • Su içinde üstüne binip yüzülen şişirilmiş tulum.
  • Umumi. Herkese ait.

asel-i musaffa / asel-i musaffâ

  • Süzülmüş, saf bal.

azürde

  • Azar görmüş, incinmiş, gücenmiş. Kalbi kırılmış, üzülmüş. (Farsça)

bazil

  • (Çoğulu: Büzül-Bevâzil) Sekiz dokuz yaşında olan deve.
  • Devenin, önce biten dişi.
  • Şey.
  • Kan akan baş yarığına "şecce-i bâzile" denir.

beva'

  • Benzer, beraber, eş, denk.
  • Hazır etmek.
  • Doğrulanmak.
  • Nüzul etmek, inmek.

cefa / cefâ / جفا

  • Üzme, eziyet etme. (Arapça)
  • Cefâ çekmek: Cefaya katlanan, üzülen. (Arapça)

cefadide / cefâdîde / جفادیده

  • Üzülmüş, cefa çekmiş. (Arapça - Farsça)

cefakar / cefâkâr / جفاكار

  • Cefa eden, üzen. (Arapça - Farsça)
  • Cefa çeken, üzülen. (Arapça - Farsça)

cefakeş / cefâkeş / جفاكش

  • Üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan. (Arapça - Farsça)

cevir / جور

  • Haksızlık, üzülme, üzme, zulüm. (Arapça)
  • Cevir çekmek: Acı çekmek, zulüm görmek. (Arapça)

cevr / جور

  • Haksızlık, üzme, üzülme, zulüm. (Arapça)
  • Cevr etmek: Haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek. (Arapça)

cilf

  • Boş küp.
  • Kırılmış, ufanmış köpek esfeli. Arı kovanı.
  • Kuru ekmek parçası. Kuru ekmek kenarı.
  • Yüzülüp karnı çıkmış ve başı ile ayağı kesilmiş koyun.
  • Her nesnenin parçası.
  • Hoyrat, kaba. Ayak takımından.

cizl

  • (Çoğulu: Cüzul-Eczâl) Büyük odun ağacının kökü, tomruk.

cümudiye / cümûdiye

  • Büyük buz dağ. Glâsiye. Buzul. Aysberg.
  • Buzul.

cümudiyye / cümûdiyye / جمودیه

  • Buzul. (Arapça)

darr

  • Süt, leben.
  • Nüzul.
  • Hayır ve amel çokluğu.

eflec

  • (Felc. den) Seyrek, sık olmayan diş. Bazıları dökülmüş olan diş.
  • Geniş omuzlu, kollarının arası açık olan adam.
  • Nüzul hastalığına tutulmuş olan kimse.

esef / اسف

  • Üzülme, hayıflanma. (Arapça)

esuf / esûf

  • Fazlaca eseflenen, pek üzülen, çok kederlenen, çok fazla acıyan, yufka yürekli.

evham

  • Olmayan bir şeyi olur zannı ile meraklanma. Üzüntü. Vehimler. Kuruntular. Zarar ihtimâli çok az olan bir şeyden meraklanma ve üzülme.

felc

  • Nüzul, inme. Vücudda bir kısmın veya çok kısımların hareket etmekten âciz kalışı.
  • İki kısma yarılmak.
  • Küçük nehir.
  • Fevz, zafer.

fuzul / fuzûl / فضول

  • Fazla, çok. (Arapça)
  • Gereksiz, fuzuli. (Arapça)

füzulat

  • (Bak: Fuzulât)

gufr

  • (Çoğulu: Egfâr) Dağ keçisinin oğlağı.
  • Hastanın iyi olduktan sonra yine üzülüp hasta olması.

habek

  • Üzülme, sıkıntı yapma. (Farsça)
  • Sıkılma, bunalma. (Farsça)

haibin / haibîn

  • (Tekili: Hâib) Zarar ve ziyâna uğrayanlar.
  • Mahrum olanlar.
  • Me'yus olanlar, üzülenler.

hane-i avarız

  • Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü. Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur. Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre ta

hannas

  • (El-Hannâs) (Hunus. dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytan. Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan.

hayıflanmak

  • Acınmak, üzülmek. Esef etmek.

hebt

  • (Hübut) İniş. Aşağı inme.
  • Aşağı indirme. Bir yere inip konmak.
  • Nüzul, illet, maraz.
  • Zayıflama.
  • Bir memlekete birisini dâhil ettirmek.
  • Eksiltmek.
  • Kötü bir hale uğratmak.

ihtilac

  • Seğirtme.
  • Çarpıntı, çarpma.
  • Etler gevşeyip büzülme.
  • Havale nöbeti.

infisam

  • Kırılma.
  • Kesilme.
  • Yırtılma.
  • Üzülme.
  • Kopma.

inhiyaş

  • Ezilip büzülme, sıkılma, çekinme.

inkıbaz / inkıbâz

  • Büzülme. Çekilip toplanma.
  • Sıkıntı. Gamlı olmak.
  • Kabızlık. Tutukluk.
  • Büzülüp toplanma, çekilme.
  • Kasvet, keder, sıkıntı.
  • Kabızlık, peklik.

inkıdad

  • Yıkılma.
  • Perakende olup dağılma.
  • Kuş havadan süzülüp inme.

inkızaz

  • Çatlama.
  • (Kuş) havadan yere doğru süzülerek inme.

inme

  • t. Nüzul, tenezzül.
  • Nüzul, felç, sekte.

insilah

  • Soyulma. Derisi yüzülme. Sıyrılıp çıkma.
  • Ayın sonu gelme.

insiyab

  • Süzülüp akma. Çabuk akıp gitme.

inzal

  • (Nüzul. dan) İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme.
  • Tenasül âletinden meninin çıkması.

iris

  • yun. Gözümüzün saydam tabakasının arkasında olup, deliği, ışığın az veya çok miktarda olmasına göre genişleyip büzülen tabaka. Kuzahiye.İRKÂ' : Geciktirme.
  • İftira etme.

işmi'zaz

  • Can sıkma, üzülme, yüzünü ekşitme.
  • Titreyip ürperme.

ivaz

  • Hazırlanmış, düzülmüş. (Farsça)

kaba necaset / kaba necâset

  • İnsandan çıkınca abdesti veya guslü gerektiren her şey, eti yenmeyen hayvanların, (yarasa hâriç) ve yavrularının yüzülmüş, dabağlanmamış derisi, eti, pisliği ve bevli ile süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu, insanın ve bütün hayvanlar ın kanı ile şarab, leş, domuz eti ve kümes ve yük

kahır / قهر

  • Yok etme. (Arapça)
  • Çok üzülme. (Arapça)

kahr / قهر

  • Yok etme. (Arapça)
  • Çok üzülme. (Arapça)

kalb-i hazin / kalb-i hazîn

  • Üzülen kalp, hüzünlü gönül.

karsaa

  • Buruşup büzülmek.
  • Yazıyı sık yazmak.

kasta'

  • Ayaklarının siniri büzülüp kurumuş olan deve.

kazal

  • (Çoğulu: Kuzul-Akzile) Başın arka tarafı.

kubu'

  • Kirpinin büzülüp başını derisine çekmesi.
  • Bir kimsenin başını yakasına çekmesi.

lehef

  • Kaybolan bir şeyden dolayı müteessir olup üzülme.

lehf

  • Yok olan şey için hasret çekip üzülmek.

lehfe

  • Kaybolan veya yok olan birşey için üzülme.

lisan-ı teessüf

  • Hayıflanma, üzülme dili.

ma's

  • Tıb: Adalelerin tutulması, kasların büzülmesi. Kramp.

maalesef

  • Üzülerek, üzüntüyle beraber.

maas

  • Ayağın siniri çekilip büzülmek.
  • Ayağın eğri olması.

maatteessüf / مع التأسف

  • Üzülerek, yazık ki.
  • Ne yazık ki, üzülerek, maalesef. (Arapça)

mazaz

  • Musibet, felâket ve belâ acısı.
  • Acıma, üzülme, kederlenme.

menzul

  • (Nüzul. den) Nüzüllü, inmeli.

mesluh

  • Derisi yüzülmüş. Teslih edilmiş.

münezzil

  • (Nüzul. den) Tenzil eden, indiren.
  • Kur'an-ı Kerim'i vahiy ile insanlara rahmet olarak ihsan eden Allah (C.C.)

munkabız

  • Sıkıntılı. Mânevi sıkıntı.
  • Çekilmiş. Büzülmüş. Daralmış. Toplanmış.
  • Barsakları sıkışmış. Kazâ-i hâcet edemeyen. Kabız.
  • Sıkıntılı, büzülmüş.

münselih

  • (Selh. den) Soyulmuş, derisi yüzülmüş.
  • Sıyrılıp çıkan, soyunan.
  • Son güne yetişmiş.

münzel

  • (Nüzul. den) İndirilmiş, yukardan aşağıya kısım kısım inmiş olan.

mürevvak

  • Süzülmüş, tortusu giderilmiş.

mürteşih

  • (Reşh. den) Süzülmüş.

müruk

  • Sâfi, süzülmüş nesne.
  • Süslü perdeler takılmış olan ev.

müteellim

  • Acı çeken, üzülen.

müteessif / متأسف / مُتَأَسِّفْ

  • Esef duyan; üzülen.
  • Üzgün. (Arapça)
  • Müteessif olmak: Üzülmek. (Arapça)
  • Üzülen.

müteessifane / müteessifâne

  • Üzülürcesine.
  • Eseflenerek, üzülerek.

müteessir / متأثر

  • Etkilenen, üzülen.
  • Etkilenen, üzülen.
  • Üzgün. (Arapça)
  • Etkilenen. (Arapça)
  • Müteessir olmak: (Arapça)
  • Üzülmek. (Arapça)
  • Etkilenmek. (Arapça)

müteessir olma

  • Etkilenme, üzülme.

müteessirane / müteessirâne

  • Üzüntü ile, üzülerek, teessürle. (Farsça)

mütefassım

  • Sütten kesilen.
  • Kırılan, darılan, üzülen.

mütehazzin

  • Hüzünlü, kederli. Üzülen, mahzun olan.

mütenezzil

  • (Nüzul. den) Tenezzül eden, aşağı inen. Alçak gönüllülük eden.

müteşennic

  • Buruşan.
  • Kasılan, büzülen adale veya sinir.

naki'

  • Hurma veya kuru üzüm soğuk suda bırakılıp şekeri suya çıktıktan sonra süzülerek elde edilen sıvı.

nazil / nâzil

  • (Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aşağıya inen, bir yere konan. Bir yerde konaklayan.
  • Nüzul eden, inen.

nazile / nâzile

  • Belâ, sıkıntı.
  • İnme, nüzul.
  • Nezle hastalığı.

nebiz

  • Hurma veya kuru üzümü soğuk suda bırakıp, şekeri suya geçince, kaynayıncaya kadar ısıtıldıktan sonra soğuyunca süzülerek elde edilen sıvı.

nekad

  • (Çoğulu: Nukyud-Nikâd) Ayakları kısa, yüzü çirkin koyun.
  • Büyümesi geç olan çocuk.
  • Ağızda dişler çürüyüp ufanmak.
  • Davarın tırnağı soyulup yüzülmek.

nüzul

  • İniş, inmek, aşağı inmek, konaklamak.
  • Nüzül, felç hastalığı.
  • Hacıların Mina'ya gelip konaklamaları.

palide

  • Süzülmüş, durulmuş. (Farsça)
  • Ziyade olmuş, büyümüş. (Farsça)

palude

  • Süzülmüş, saf hâle getirilmiş. (Farsça)

safi

  • Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz.
  • Bozuk olmayan. Hâlis.

saika

  • Yıldırım. Ölüm, mevt.
  • Nüzul ateşi.
  • Semadan gelen şiddetli ses.
  • Mühlik ve azab.
  • Bulutları sevke vazifeli melek.

savb

  • Taraf, cihet, yön.
  • Dökülmek, nüzul etmek.
  • Savab. Doğruluk, dürüstlük.

şayan-ı esef / şayân-ı esef / شَايَانِ اَسَفْ

  • Üzülmeye değer.

sebeb-i nüzul / sebeb-i nüzûl

  • Kur'ân-ı kerîmin nüzûl (inme) sebebi.

selh-hane

  • Hayvan kesilip yüzülen yer. Mezbâha. (Bu kelime galat olarak, "salhâne" şeklinde kullanılır.) (Farsça)

selhane / selhâne

  • Eti yenen büyük ve küçük baş hayvanların kesilip yüzüldüğü yer, mezbaha.

selhhane / selhhâne

  • Hayvanların derilerinin yüzüldüğü yer.

seriü't-teessür

  • Çabuk etkilenen, üzülen.

şiraz

  • Süzülmüş yoğurt.

tahammus

  • Büzülme. Büzülüp buruşma.

tahassür / تحسر

  • (Hasret. den) Hasret çekmek. Elde edilmesi istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülmek.
  • Özlem duyma. (Arapça)
  • Üzülme. (Arapça)

tahdir

  • Acele ettirmek.
  • Nüzul ettirmek, indirmek.

takabbuz

  • (Çoğulu: Takabbuzât) (Kabz. dan) Toplanıp çekilme. Büzülme.
  • Kabız olmak, peklik.

takallüs

  • Kasılma. Bir şeyin büzülüp gerilmesi. Bir uzvun çekilip toplanması. Kıvrılma.

takattur eden

  • Damlalar halinde süzülen.

tedaül

  • Gizlenme, sinme. Zâyi olma. Saklanma.
  • Küçülme. Büzülme.

teessüf / تأسف / تَأَسُّفْ

  • Hayıflanma, üzülme.
  • Eseflenme, üzülme.
  • Üzülme, hayıflanma. (Arapça)
  • Teessüf etmek: Üzülmek, hayıflanmak. (Arapça)
  • Üzülme.

teessüf eden

  • Üzülen.

teessüf etme

  • Üzülme.

teessüf etmek

  • Üzülmek.

teessür / تأثر / تَأَثُّرْ

  • Kederli ve üzüntülü olarak içlenmek. Üzülmek.
  • Te'sir altında kalmak.
  • Kederlenmek.
  • Etkilenme, üzülme.
  • Üzülme, üzüntü. (Arapça)
  • Etkilenme. (Arapça)
  • Üzülme.

teessürat / teessürât

  • Etkilenmeler, üzülmeler.

telehhüf

  • Üzülme, acı çekme.

teressüb

  • Süzülme, dibe inip birikme.
  • Dibe çökmek. Tortulanmak, ayrılmak. Durulmak. Süzülmek.

teşennüc

  • (Şenc. den) (Çoğulu: Teşennücât) Buruşuk olma, buruşma.
  • Adalelerin gerilip büzülmesi, kasılması.
  • Korkmak.
  • Titremek.

udlet

  • (Çoğulu: Uzul) Zahmet, meşakkat.
  • şiddet.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın