Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
utta
ifadesini içeren
80
kelime bulundu...
a'sab-ı muharrike / a'sâb-ı muharrike
Hissi, duyguyu vücuttaki haber merkezine bildiren sinirler. Hareket ettirici sinirler.
ahşa'
(Tekili: Haşâ) Vücuttaki bağırsak, ciğer gibi organlar.
Mahaller, bölgeler, cihetler.
ajeh
Vücutta çıkan pürtüklü küçük ur.
(Farsça)
akıntı
Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış.
Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı.
Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması.
anestezi
yun.Tıb: Bütün vücutta veya vücudun bir kısmında hislerin az veya çok miktarda kaybı.
asr
Muttali olmak. Gözcülük etmek.
atnab
(Tekili: Tınâb) Çadır ipleri.
Ağaç kökleri.
Tıb : Vücuttaki sinirler.
azeh
Vücutta çıkan siğil.
(Farsça)
baras
Tedavi edilmesi mümkün olmayan ve vücutta beyaz lekeler meydana getiren bir hastalık.
beni abdilmuttalib / benî abdilmuttalib
Abdilmuttalib oğulları.
besr
(Besere) (Çoğulu: Besûr) Vücutta çıkan bir çeşit ufak sivilce.
bicad
Yakuttan daha az değerli kırmızı bir taş.
(Farsça)
Kırmızı dudak.
(Farsça)
cedd-i nebi / cedd-i nebî
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) dedesi, Abdülmuttalib.
cederi / cederî
Vücutta çıkan çiçek hastalığı.
ebu-d derda
Uveymir adı ile de meşhurdur. Ashab-ı kirâmın âlim ve hakîmlerindendi. Peygamberimiz: "Uveymir, Ümmetimin hakimlerindendir" buyurmuştur. Uhud'dan itibaren bütün muharebelerde bulunmuştur. 179 hadis rivâyet etmiştir. Hikmetli sözlerinden birisi şudur: "Âlim olmayınca insan müttaki olamaz, bir âlim âm
ecza-yı asliye / eczâ-yı asliye
Asıl parçalar; vücuttaki el, ayak, göz gibi.
ehad
Bir. Tek. İnfiradla muttasıf sıfât-ı kâmileyi cami' olan.
ejah
Vücutta ve bilhassa ellerde çıkan ufak urlar, siğil, sivilce.
(Farsça)
emin / emîn
Kendisine güvenilen.
Peygamber efendimizin lakabı. Peygamber olduğu bildirilmeden önce de, Kureyş kabîlesi Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem çok güvenir, inanır ve; "Muhammed-ül-emîn" derlerdi.
Vücuttaki bütün âzâlarını İslâmiyete uygun şekilde ve uygun yerlerde kullan
evsal
(Tekili: Vasl) Vücuttaki mafsallar, oynaklar.
evşaz
Yardımcılar, tarafdarlar. Aşağılık ve ayak takımı olan kişiler.
Vücuttaki mafsallar, oynak yerler.
fatik
(Çoğulu: Futtâk-Fevatik) Eline fırsat geçtikçe adam öldüren kimse.
fevkalhad
(Fevk-al had) Huduttan ileride. Sınırsız. Hudutsuz.
gavs
Suya dalmak. Dalgıçlık.
Mc: Bir mes'elenin derinliğine ve hakikatine muttali' olup bilmek.
İyi anlamak.
Maslahata gayret ile girmek.
habat
Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz.
Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi.
hadebe
Kambur, yumru.
Vücuttaki kamburluk.
hadı'
Alçaltıcı.
Gönül alçaklığı ve huzu ile muttasıf.
hadis-i ahad / hadîs-i âhâd
Hep bir kimse tarafından rivâyet edilen, bildirilen, müsned-i muttasıl (Resûlullah efendimize varıncaya kadar, rivâyet edenlerden yâni nakledenlerden hiçbiri noksan olmayan) hadîs-i şerîfler.
hadis-i sahih / hadîs-i sahîh
Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i muttasıl (Resûl-i ekreme kadar, rivâyet edenlerin hepsi tam olup noksan bulunmayan), mütevâtir (bir çok sahâbînin rivâyet ettiği) ve meşhûr (önceleri bir kişi bildirmişken, sonraları şöhret bu lan) hadîsler.
hadr
Evmek, acele etmek.
Vücutta bir organın şişip yumrulaşması.
Men etmek, engel olmak.
Saçak bükmek.
hakim / hakîm
Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan.
Tabib, doktor.
hamza
Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (A.S.M.) amcasıdır. Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi. Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu. Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid
hatatif
(Tekili: Huttâf) Kırlangıçlar.
hayat
Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık.
Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır.
hilal
Sâfi ve halis.
Sıdk ile dostluk etmek.
Ara. Aralık.
Zaman ve vakit.
İki şey arasına sokulmuş olan.
Buluttan yağmurun çıktığı yer.
Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip.
Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kull
hud
(Tekili: Hâid) Büyüklük.
Çok hürmet.
Bir Peygamber ismi. Rıfk, sükun ve vakar ile muttasıf olduğu için bu Peygambere Hud ismi verilmiştir. (A.S.) Yahudilere de bu isim söylenilmiştir. Nuh tufanından sonra Yemen diyarında Hadremud civarında Ahkaf denilen yerde Ad Kavmine gönde
hümmeyat
(Tekili: Hümmâ) Hastalıktan dolayı vücutta meydana gelen şiddetli hararetler, ateşler.
Sıtmalar.
Nöbetli hastalıklar.
ibn-i uyeyne
(Hi: 107-198) Ebu Muhammed Süfyan bin Uyeyne, ikinci derecede tâbiinden olup aslen Kufeli olduğu hâlde Mekke-i Mükerreme'de kalmıştır. Hadisde, tefsirde ve bilhassa Hadis-i Şerifleri tefsir etmede derin âlim olup yedi bin Hadis-i Şerif nakletmişti. Zâhid, müttaki ve sâlih bir zât olup kuru arpa ekme
indira'
Bir işe girişme, bir şeye teşebbüs etme.
Öne geçme.
Buluttan kurtulma.
inkaz
Kırma ve bozma.
Tuhaf sesler çıkarma. Küçük bir hayvanın veya böceğin kendine mahsus ses çıkarması.
Vücuttaki oynak yerlerden çıkan ses.
intibac
Hastalıktan dolayı vücutta hâsıl olan şişkinlik.
irtibat
Bağlanmak, raptedilmek. Muhabbet, dostluk ve alâkadarlık.
Düşmana karşı cenk için hudutta at sahibi olmak.
irtiva'
Suya içerek kanma.
Tıb: Vücuttaki organ ve eklemlerin kuvvetlenip kalınlaşması.
istiska / istiskâ / استسقا
Yağmur duasına çıkma.
(Arapça)
Vücutta su toplanması.
(Arapça)
istitale
Uzanmak. Uzantı. Uzayıp gitmek.
Birisi üzerine faziletlilik dâvasında bulunmak.
Tecvidde: Harf okunduğunda sesin imtidadına, uzamasına denir. Bu harfe müstatıl harfi de denir. Bu sıfat Dad harfine aittir.
Tıb: Vücutta bazı organların uzaması.
ittisaf
Vasıflanmak. Muttasıf olmak. Sıfat sahibi olmak. Bir hâl takınmak.
katın
(Çoğulu: Kuttân) Oturan, yerli. Ev halkı.
keffaret-i katl
Bir müslümanı veya bir zımmiyi amden değil de bir hata neticesi olarak öldüren bir müslümana lâzım gelen keffârettir ki; muktedir ise, bir mü'min köle âzad etmekten; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmaktan ibârettir.
keffaret-i savm
Ramazan-ı Şerifte özürü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azâd etmesinden; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmasından; buna da muktedir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir.
kemal
Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet.
Değer, baha.
Fazlalık.
Sıdk ile yapılan güzel iş.
kerim
Her şeyin iyisi, faydalısı. Kerem ile muttasıf olan, ihsan ve inayet sâhibi. Şerefli ve izzetli. Muhterem, cömert, müsamahakâr. (Kur'an-ı Kerim tâbirindeki kerim; muazzez, mükerrem mânâsınadır. Kur'an-ı Kerim'de bu kelime 27 defa geçer ve ancak iki defa Cenab-ı Hak hakkında kullanılmıştır.)
kulunç
Tıb: Şiddetli bağırsak ağrısı. Omuzlarda ve vücutta bir ağrı.
ledünn
(İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı iz
mefasıl
(Tekili: Mafsal) Mafsallar. Vücuttaki oynak yerleri, eklenti yerleri.
mül'e
Zâhidlik, muttakilik, sofilik.
müttakin / müttakîn
(Tekili: Mütaki) Takvalılar. Müttakiler.
muttasıl
Bitişik, istisna-i muttasıl, aynı cinsten alanlar arasında yapılan istisnadır. Ayrı cinsten olursa "munkatı" denilir.
nafata
Vücutta çıkan sivilce veya kabarcık.
namus
Irz, iffet, edeb, hayâ.
Şeriat.
Melâike.
İrade-i İlâhiyenin tecellisi.
Nizam.
Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet.
Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali ki
naş / nâş
Tabuttaki ölü.
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
nemle
Bir tek karınca.
Vücutta olan karıncalanma.
peyveste
Her zaman, dâima.
(Farsça)
Ulaşmış, ermiş.
(Farsça)
Bitişik, muttasıl.
(Farsça)
şahıs zamiri
İsim yerine kullanılan ve insanlara işaret eden kelimeler. Farsçada: (Men: ben), (Tu: sen), (U: o), (Mâ: biz), (Şümâ: siz), (İşân: onlar). Bunlar gayr-ı muttasıl (bitişik olmayan) zamirlerdir.Arapçada; gayr-ı muttasıl zamirler: (Ene: ben), (Ente-sen), (Entümâ: ikiniz), (Hu: O), (Entüm: siz), (Entünn
salabet
Metanet, katılık, sulbiyet.
Peklik, dayanma. Sağlamlık.
Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik)
şam
(Tekili: şâme) Vücutta olan benler.
şamat
(Tekili: şâme) Vücuttaki benler.
sebel
Tıb: Bulanık görme hastalığı.
Göze inen perde.
Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur.
Buğday başı.
serd
Sözü muttasıl ve güzel bir eda ile söylemek.
Halkaları birbirine geçirmek.
Delmek.
Dikmek.
Vurmak.
şeriha
(Çoğulu: Şerâih) Vücuttan kopmayarak ayrılmış olan et parçası.
Et dilimi.
şirpençe
(Şir-pençe) (Aslan pençesi) Vücutta ve daha ziyade sırtta çıkan çok tehlikeli bir çıban.
(Farsça)
sü'lul
Meme başı.
Vücutta meydana gelen siğil, sivilce.
sultan-üd dem
Vücutta kanın galeyanı.
tark
Vurmak.
Dövmek.
Yünü ve pamuğu ağaçla vurmak.
Bulanık su.
İçine deve bevlettiğinden dolayı pislenmiş olan yağmur suyu.
Vücuttaki gevşeklik.
tematti
(Matiyy. den) Vücutta duyulan ağırlıktan dolayı gerinme.
Yürürken sallanmak.
teşvif
Tezyin etmek, süslemek.
Haberli olmak, anlamak, muttali olmak.
Bakmak, nazar etmek.
uhdud
(Çoğulu: Ahâdid) Çukur.
Uzun hat.
Yeryüzündeki uzun yarık ve çatlak.
Hendek.
Kamçı vurulmasından vücutta hâsıl olan yara ve iz.
uzima
Vücutta bir organın ateşsiz ve ağrısız olarak şişmesi.
vahdaniyet
Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir.
zahid
(Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
alemdar
muhazele
SEMİN
bahuzur
tekemmün
Zık
İstilzam
balahane
bazende-zeban
sena etmek
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
utta
züppe
hareket ettirmek
Dost.
Can atan
Kefe
Zık
Devlet adamlari
Kimyevi
esine