REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te ulaştırma ifadesini içeren 62 kelime bulundu...

alet-i tes'id / âlet-i tes'id

  • Mutluluğa ulaştırma aleti.

asal / âsal

  • Ulaştırma.

bell

  • Yaş etmek. Islatmak.
  • Ulaştırmak.
  • Hastanın sağlamlaşması.

burak-ı tevfik

  • Bir Cennet bineği olan Burak gibi, Allah'ın sür'atle başarıya ulaştırması.

düvab

  • İşi birbirine ulaştırmak.

envar-ı tevfik-i ilahi / envâr-ı tevfik-i ilâhî

  • Allah'ın yardımı ve başarıya ulaştırmasındaki nurlar.

hasıl eyleme

  • Ulaştırma, kavuşturma.

hetl

  • Ulaştırmak.
  • (Yağmur) çok yağmak.

hizbü'l-kur'an / hizbü'l-kur'ân

  • Kur'ân'daki iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmetini yürütenler.

hizmet-i kudsiye-i imaniye

  • Mukaddes olan iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti.

hizmet-i kur'aniye ve islamiye / hizmet-i kur'âniye ve islâmiye

  • İslâmın ve Kur'ân'ın hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmeti.

iblağ / iblâğ / ابلاغ

  • Ulaştırma.
  • Bildirme. (Arapça)
  • Ulaştırma. (Arapça)

ıdafe

  • Misafir edinmek.
  • Ulaştırmak.
  • Tâbi olmak, uymak.

idbak

  • Ulaştırmak. Yapıştırmak.
  • Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmasına denir. Bu sıfatın harfleri. Sad, dad, tı, zı'dır. İsimlerine müdbaka denir.

in'am

  • Nimet vermek. İhsan etmek.
  • Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak.
  • İyilik etmek, bahşiş vermek.
  • Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam.

inale

  • Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma.
  • Yemin, kasem, and.
  • İhsanda bulunma, bağışta bulunma.

inayet ve tevfik-i ilahiye / inayet ve tevfik-i ilâhiye

  • Allah'ın özel yardımı ve başarıya ulaştırması.

inha

  • Bir hususu resmen bildirme, tebliğ.
  • Bir memurun daha üst makamdaki bir memura bir maddeyi hâvi olmak üzere yazdığı kağıt.
  • Ulaştırma, yetiştirme.

irfah

  • Refaha ulaştırma, rahata kavuşturma.

isal / îsal / îsâl / ایصال / ا۪يصَالْ

  • Ulaştırmak, vâsıl etmek. Yetiştirmek.
  • Ulaştırma, eriştirme.
  • Ulaştırma, vardırma.
  • Kavuşturma, ulaştırma. (Arapça)
  • İsâl etmek: Ulaştırmak. (Arapça)
  • Ulaştırma.

isal etme / îsal etme

  • Ulaştırma, eriştirme.

isal etmek / îsal etmek

  • Ulaştırmak, eriştirmek.

isale / îsâle

  • Kavuşturma, ulaştırma.

isma'

  • İşittirmek, sesini duyurmak, bir sözü istenilen yere ulaştırmak.

istimlak / istimlâk / استملاک

  • Kamulaştırma.
  • Kamulaştırma. (Arapça)
  • İstimlâk edilmek: Kamulaştırılmak. (Arapça)
  • İstimlâk etmek: Kamulaştırmak. (Arapça)

istincas

  • Bulaşma veya bulaştırma.

levs

  • Pislik, murdarlık. Kir.
  • Zor. Kuvvet.
  • Tam olmayan, zayıf beyyine.
  • Bir şeyi ağızda öte beri gevelemek.
  • Deprenmek.
  • Bulaştırmak ve karıştırmak. Bulaşıklık.
  • Cerâhet, yara.

macin / mâcin

  • Sapık îtikâdını başkasına bulaştırmak çabasında olan.

mazhar buyurma

  • Ulaştırma, eriştirme.

mesrude

  • Ulaştırmak.
  • Zırh halkalarının birbirine girmesi.

münakalat

  • Nakiller. Nakil işleri. Ulaştırma işleri.

münakale

  • Taşımak, ulaştırmak, aktarmak.

nail etmek

  • Eriştirmek, ulaştırmak.

natm

  • Ulaştırmak, vardırmak.

rass

  • Binayı sağlamlaştırmak.
  • Birbirine darlık getirmek.
  • Bazısını bazısına ulaştırmak.

rism

  • Kırmak.
  • Bulaştırmak.

sahib-i zuhur

  • Zuhur sahibi; inkârcılık fikrine karşı ortaya çıkıp insanları hidayete ulaştırmaya vesile olan ve âhirzamanda ortaya çıkması beklenilen.

şari' / şârî'

  • Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ. Şâri-i mübîn de denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmesi (ulaştırması) gerektiğinde, kapalı hususları açıklaması bakımında

selsele

  • Ulaştırmak, vardırmak.
  • Zincir örmek.

sıkke

  • Bağlamak, sağlamlaştırmak, muhkem etmek.
  • Ulaştırmak.

ta'bid

  • Mükerrem etmek.
  • Katran bulaştırmak.
  • Hizmet etmek.
  • Zelil etmek.
  • Zelil etmek, kepaze yapmak.

ta'dil

  • (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek.
  • Hafifletmek.
  • Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
  • Aslına zarar vermeden değiştirmek, tadil etmek, tebdil etmek, hafifletmek, doğrulaştırmak.

ta'zir

  • Kusur ve özür etme.
  • Aslı olmayan özürler beyan etme.
  • Necis bulaştırmak.

tagbir

  • (Çoğulu: Tagbirât) (Gubar. dan) Toza bulaştırma.
  • Gücendirme, muğber etme.

takyir

  • Zifte bulaştırmak.

taltih

  • Bulaştırma, bulaşık etme.

tavsil

  • (Vasl. dan.) Ulaştırma, vardırma.

tebliğ / teblîğ / تَبْل۪يغْ

  • Ulaştırmak. Götürmek.
  • Bildirmek.
  • Eriştirmek.
  • Bildirme, ulaştırma.
  • Ulaştırma, bildirme, ilâhî emirleri insanlara anlatma.
  • Ulaştırma, bildirme.

tebliğ etme

  • Bildirme, ulaştırma.

tebliğ-i umur

  • Allah'ın emirlerini başkalarına ulaştırma, bildirme.

tebşir / tebşîr

  • Müjdeleme, sevindirici bir haber ulaştırma.

teksif

  • (Kesâfet. den) Sıklaştırma, koyulaştırma, yığma, toplama.
  • Koyulaştırma, yığma.

telfik

  • Birleştirme, ekleme. İstif.
  • Bir yere getirip ulaştırmak.

telvis

  • (Çoğulu: Telvisât) Kirletmek. Bulaştırmak. Pisletmek.
  • Mc: Bozmak, berbat etmek.

temrih

  • Hafifçe sürme. Uğuşturma.
  • Bulaştırmak.

tersib

  • Tortulaştırma.
  • Tortulaştırma, tortu halinde biriktirme. Tortusunu durultma.

teselsül

  • Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme.
  • Ulaştırma.
  • Man:

teşhit

  • Kana bulaştırmak.

tetrib

  • Toza toprağa bulaştırma.

va'b

  • Ulaştırmak, vardırmak.
  • Toplamak, cem'etmek.

vasl

  • Birleştirme, ulaştırma.
  • Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak.
  • Birleştirmek, ulaştırmak.
  • Gr: Ulama, ekleme.
  • Edb: Sözü teşkil eden cümlelerin atıf ve rabt suretiyle birbirine bağlı olarak yazılması usulü ki, buna Sebk-i Mevsul da ta'bir edilir.
  • Bir kelimenin sonundaki harfi, bir sonrak

yaver / yâver

  • Komutanların yanında bulunan ve onların emirlerini yazmakla ve gerektiğinde yerine ulaştırmakla görevli subay.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın