REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te tica ifadesini içeren 113 kelime bulundu...

ajans

  • Her türlü havadisi toplayıp, ilgili mevkilere bildiren kuruluş. (Fransızca)
  • Ticari bir teşekkülün kolu. (Fransızca)

aksiyon

  • Şirket ve ticaret hissesi. (Fransızca)
  • Kuvvet ve enerjinin dışa ve fiile çıkması. (Fransızca)

ardiyye

  • Ticaret eşyasının saklandığı yer.
  • Böyle bir yerde saklanan eşya için ödenen ücret.

aşir / âşir

  • İslâm devletlerinde, şehir dışında durarak; müslüman tüccârdan o anda yanında bulunan ticâret malının zekâtını, müslüman olmayanlardan ise, gümrük denilen vergiyi toplayan me'mur.

aval

  • Bir ticaret senedine yazılan kefillik. Böyle bir kefalete girişen kimse. (Fransızca)

banka

  • İtl. Faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlerini gören ticari kuruluş.Faiz dinimizde günahtır. Bankalar dar gelirlilerin paralarını faiz karşılığı toplar, zenginlere daha yüksek faizle verir. Bunlar dar gelirlilerin tasarruf ettikleri paralarla bir iş yeri açar, bir mal üretir ve bu mal

benadir

  • (Tekili: Bender) Ticaret yerleri. Ticareti işlek limanlar.

bender

  • (Çoğulu: Benâdir) Ticaret yeri, işlek ticaret iskelesi, büyük iskele.

beray-ı ticaret / berây-ı ticâret

  • Ticâret için. Ticâret maksadı ile.

bilanço

  • ing. Ticarî bir müessesenin muayyen bir devre sonunda alacak verecek durumunu göstermek üzere meydana getirdiği cetvel.
  • Mc: Herhangi bir işte belirli bir müddet sonundaki iyi ve kötü neticelerin karşılıklı durumu.

bono

  • İtl. Ticaret senedi. Muayyen bir va'denin sonunda belirli bir paranın belli bir kimseye ödeneceğini bildiren senet.

borsa

  • (Ticarette) Vasıfları belli ölçülere uyan yani standartlaştırılabilen malların örnekleri üzerinden alım satımının yapıldığı devlet kontrolü altında teşkilâtlanmış pazar yeri.

burjuvazi

  • Burjuvaların meydana getirdiği içtimaî (sosyal) sınıf. Avrupa'da burjuvazi, ticaret ve sanayi ile zenginleşti. Soylular sınıfı ile mücadele ederek Fransız İhtilali ile iktidara geldi. İhtilalde işçilerin, köylülerin, fakir halk tabakalarının desteğini sağladı. Onlara eşitlik, hürriyet, adalet vaad e (Fransızca)

çarşı-yı ticaret

  • Ticaret çarşısı.

coğrafya

  • Yeryüzünün şimdiki hâlini çeşitli cihetlerden inceleyen ilim. Bölümlerinden olan Fizikî Coğrafyada: Karalarla denizlerin durumları ve iklimleri;İktisadî Coğrafyada: Toprak mahsulleri, sanayi ve ticaret işleri;Siyasî Coğrafyada: Irk, dil, millet hususiyetleri ve devlet sınırları anlatılır.Bunlardan b

daire-i muamelat / daire-i muamelât

  • Muamelât dairesi; şahıs ve aile hukuku, aynî haklar, miras, ticaret, borçlar ve iç hukukla ilgili konular.

defter

  • (Çoğulu: Defâtir) (Yunanca iki kanatlı manasına gelen bir kelimeden alınmıştır). Not yazmağa, ders için veya ticari hesablara mahsus kağıttan beyaz kitab. Pusula.
  • Liste.

deyn-i mütevassıt

  • Ticâret malı olmayan zekât hayvanları ile köle, ev, yiyecek, içecek gibi ihtiyâç maddelerinin satışları karşılığı ve binâların kirâ alacakları.

dok

  • ing. Gemi tamir veya inşasında kullanılan üstü örtülü havuz.
  • Ticari eşya için rıhtımlarda yapılan büyük depo.

duhuliye

  • Eskiden, satılmak üzere şehir ve kasabalara getirilen her cins ticaret malından alınan vergi.
  • Bir yere girmek için verilen para.

effak

  • Ticaret için bütün dünyayı dolaşıp gezen tüccar adam.

ehl-i ticaret

  • Ticaret yapanlar, tüccarlar.

el-iyazü-billah

  • Allah'a sığınır, Allah'a iltica ederiz. Allah korusun, Allah saklasın (meâlinde duâ).

emtia

  • (Tekili: Meta') Ticaret malları.

emval-i batına / emval-i bâtına

  • Nakit paralarla, evlerde, mağazalarda bulunan ticaret malları.

emval-i zahire / emval-i zâhire

  • Sâime denilen hayvanlar ile bir kısım arazi mahsulâtı ve madenleri ile yer altındaki hazineler ve gümrüklere uğrayan ticaret mallarıyla, nakitler.

emval-ibatına / emvâl-ibâtına

  • Gizlenmesi mümkün olan altın, gümüş ve ticâret eşyâsı cinsinden olan zekât malları.

Emzik / Bibs / Kidful

  • About Page template By Adobe Dreamweaver CC
    sample

    Bibs Kauçuk Emzik


    Söz konusu emzik olunca, BIBS Colour gerçek bir klasik. Yaklaşık 40 yıldır Danimarka'da tasarlanıp üretilen BIBS Colour emzikler, %100 doğal kauçuk ucuyla, hava akışı sağlayan delikleri ve cilt tahrişini önlemek için geliştirilen hafif eğimli yapısı ile gerçek bir efsane! BIBS Colour, yuvarlak ve yumuşak kauçuk uç kısmı ile anne memesine en yakın forma sahip olduğundan, çocuklar tarafından kolay kabul ediliyor. Anne memesini taklit ederek, emiş sırasında hava akışı sağlıyor. Ultra hafif ve sağlam yapısı ile bebeğinizi yormuyor. BPA, PVC ve phthalates gibi zararlı maddeler içermiyor ve dünyaca geçerli EN 1400 standardına göre üretiliyor. Hiçbir emzik markasında göremeyeceğiniz kadar fazla renk çeşitine sahip olan BIBS Colour, klasikleşen zamansız tasarımı ve elegant duruşu ile tasarım ve işlevselliği birleştiriyor. BIBS Colour, bir emzikten beklenen tüm detaylara sahip olmasının yanısıra; bir emzikten beklenmeyen güzellikte tasarımı ile, tüm dünyada hem anneleri hem çocukları kendine hayran bırakıyor…

    https://www.kidnkind.com/bibs

sample

Kidful Bitkisel Boyalı Emzik Askısı


KIDFUL Emzik Askıları, çocuk ürünlerinde kullanıma uygun olan, en kaliteli %100 gerçek deriler kullanılarak EN 12586 standartlarına göre üretilir. KIDFUL'un organik serisinde kullanılan boyalar tamamen bitkiseldir ve kimyasal madde içermez. KIDFUL'un özel olarak üretilen metal klipsi kurşun ve krom içermez. Metal klipsin kıyafetlere zarar vermemesi için, klips içerisinde plastik aparatı bulunur. KIDFUL emzik askısını, güçlü lastik ve güçlü bağlantı yapısı ile, uzun seneler yıpranma sorunu yaşamadan kullanabilirsiniz...
https://www.kidnkind.com/kidful


Kidnkind Emzik Anne Bebek ve Tekstil Ürünleri Ticaret Limited Şirketi


Web sitesi :www.kidnkind.com

Telefon : 0(216) 606 21 06

(www.kidnkind.com)

eza

  • Ticarette kaybetme, zarar etme.
  • Kibir ve gururunu bıraktırma.
  • Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek. İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey.
  • Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak. Tetavül etmek.

fenn-i ticaret

  • Ticaret bilimi.

firma

  • ing. Tescil edilmiş ticarî müessese.

füru' / fürû'

  • Dal, asıldan türeyen. Fer'in çokluk şeklidir.
  • Fıkıh ilminde (İslâm hukûkunda) çocuklar, torunlar ve onların çocukları.
  • Ahkâm-ı şer'iyye yâni İslâm dîninde ibâdet, münâkehât (nikâh, boşanma, nafaka), muâmelât (alış-veriş, ticâret, kirâlama v.b) ve ukûbâtla (cezâlarla) ilgili hükümler.

gabn-ı fahiş / gabn-ı fâhiş

  • Bir alışverişde veyahut ticari anlaşmada taraflardan birisinin nisbetsiz şekilde fazla aldanması.

galle-i vakf

  • Vakfın faide ve mahsulü. Bununla vakfın tabiî ve hukukî semereleri anlaşılır. Vakıf paraların ticareti ve vakıf akarların kirası, vakıf bahçelerin sebze ve meyveleri bu kabildendir.

hacegi / hacegî

  • Tüccar, ticaretle meşgul olan kimse. (Farsça)
  • Efendilik, hocalık. (Farsça)

han

  • Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel. (Farsça)
  • Ticaret ehlinin sakin olduğu yer. (Farsça)

hayat-ı içtimaiye ve ticariye

  • Toplumsal hayat ve ticaret hayatı.

hisse senedi

  • Sermayesi paylara bölünebilen ticaret şirketlerinde, ortalıkdan doğan hakları ve sermaye payını temsil eden değerli evrak.

hücciyet

  • İhticaca salih olma. Delil sayılabilme, sağlam delil kabul edilir olma.

i'lan

  • Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak.
  • Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme.
  • Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma.

i'tibar

  • (İtibâr) Ehemmiyet vermek. Hürmet, riâyet ve hatır saymak. Kulak asmak. İbret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbul farzetmek.
  • Taaccüb etmek.
  • Şeref, haysiyet.
  • Bir şeyin gerçek değil, kararlaştırılan değeri.
  • Ticarette söz veya imzaya olan itimad.
  • <

iade-i itibar

  • Ticarette iflâstan kurtulma.
  • Kaybedilen itibarı tekrar kazanma. Şerefini kurtarma.

iaze

  • Sığındırmak. Muhafaza etmek. İltica.

ihticac

  • (Çoğulu: İhticacat) Delil, vesika, şahit göstermek. Münâzaa ve mürâfaada hüccet ve delil göstermek. Bir mes'elenin şüphesizliğini delillerle isbat etmek.

ihticacat

  • (Tekili: İhticac) Delil, şahit göstermeler.

iktidab

  • Bir şeyi kendisi için kesmek.
  • Henüz öğretilmemiş deveye binmek.
  • İrticâlen söz söylemek.
  • Edb: Şâir, kasidesinden teşbihi keserek maksadına, yani medhettiğinin medhine geçmek.

ilticac

  • Karışık olma, karışma.
  • Sığınma. İltica etme.

irticai / irticaî

  • (İrticaiye) İrtica ile alâkalı.

irticalen

  • (Bak: İRTİCAL)

irtisam

  • Resmedilmek, resmi çıkmak, resimli ve nişanlı olmak.
  • Emrolunan şeye imtisâl etmek.
  • Cenâb-ı Hakkı tekbir ve O'na ilticâ etmek.

iskele

  • Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal.
  • Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer.
  • Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına elverişli kasaba.
  • Bir memleketin deniz yolu ile yapılan ticaretine vasıta olan lima

isticabe

  • (İsticâbet) Duânın Allah tarafından kabul olunması.

istimare

  • ing. Gümrük'e ticarî mallara değer takdiri.
  • Baha biçme.

itticar

  • Ticaret yapma.
  • İlâç kullanma.

ıyaz

  • Sığınma. İltica.

kahya / kâhya

  • Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır.

kazib

  • Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse.

komisyon

  • Meclis şubesi. Hususi surette teşkil olunan meclis. (Fransızca)
  • Ticarette vasıtalık etme, dellâllık ücreti. (Fransızca)

konsolos

  • İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.

küruz

  • Dühul etmek, girmek, dâhil olmak.
  • Bir kimseye ilticâ etmek, sığınmak.

küstic

  • (Çoğulu: Kesticât) Mecusiler kuşağı.

ligayrihi haram / ligayrihî haram

  • Aslında helâl olup, başkasının hakkı olduğu için veya neticeleri itibarı ile haram olan şey. Meselâ cuma namazı esnasında ticaret yapmak gibi.

livaz

  • Sığınma, iltica etme.
  • Birbirinin arkasına gizlenme.

maden-i ticaret

  • Ticaret kaynağı.

mal

  • Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)

mal-ı habis / mâl-ı habîs

  • Zor ile gasb edilen ve rüşvet olarak alınan, çalınan mallar ve kendine emânet olan mallar, izinsiz ticârette kullanılarak elde edilen kârlar ve dâr-ül-harbde yâni kâfir memleketlerine gidenin (tüccârın, seyyâhın), kafirlerden, rızâsı olmadan aldığı mallar.

medar-ı ticaret

  • Ticaret kaynağı.

melaci'

  • (Tekili: Melce) İlticâ edilecek ve sığınılacak yerler.

merabih

  • (Ribh. den) Ticâretten elde edilen kazançlar.

meta / metâ

  • Ticarî değer, değerli mal.
  • Ticaret malı.

meta' / مَتَاعْ

  • Ticaret malı.

muahede-i ticari / muahede-i ticarî

  • Yalnız ticâret işleriyle alâkalı olmak üzere devletler arasında yapılan andlaşma.

mudarebe

  • (Darb. dan) Döğüşme, vuruşma.
  • Bir taraftan sermaye diğer taraftan emek ile kurulan ticaret şirketi.

müflis

  • İflas etmiş. Parasız kalmış. Ticarette kâr elde edemeyip veya bazı sebeplerle sermayesini batırmış olan.

mülteca

  • (Lec'. den) Sığınılacak ve iltica edilecek yer. Melce'.

mülteci

  • İltica eden, sığınan.
  • İltica eden, sığınan.
  • İltica eden, sığınan.

mürteci / mürtecî

  • İslâmiyet'in pâk ve temiz yolunu bırakarak, câhiliyet devri yoluna ve yaşayışına dönen; gerici, irticâ eden.

mürteci'

  • (Rücu'. dan) Geri dönen, geri dönmek isteyen. İrticâa giden.
  • Her cihetle en yüksek saadet ve selâmete sevkeden İslâmiyete muhalefetle İslâmdan önceki câhiliyet ve ahlâksızlığa dönmek isteyenlerin vasfı.
  • İslâmiyete muhalif olanların; hakikat, İslâmiyet ve iman fedakârlarına, İ

müste'cir

  • (Ecr. den) İsticar eden, kira ile tutan, kiracı.

mütacere

  • Ticaret yapma.

mutaffifin / mutaffifîn

  • Ticârette hile yapanlar, fazla alıp noksan veren ve eksik tartanlar.

nahhas

  • Esirci, esir ticareti yapan kimse.
  • Hayvan alıp satan kişi.

penah-averde / penah-âverde

  • Sığınmış, iltica etmiş. Mülteci. (Farsça)

penahende

  • Sığınan, iltica eden. (Farsça)

penahide

  • Sığınmış, iltica etmiş. (Farsça)

rakaha

  • Ticaret.
  • Kesb, kazanma.

ribah

  • (Tekili: Ribh) Kazançlar, kârlar, ticaretten elde edilen kârlar.

ribh-i ticaret

  • Ticârî gelir, kâr.

ribh-i ticari / ribh-i ticarî

  • Ticârî kâr.
  • Ticaret kazancı.

ruhsatiyye

  • San'at veya ticaret için verilen izin kâğıdı.

sefine-i tüccariye

  • Ticaret gemisi.

şehbender

  • Ticaret nezaretinin teşekkülünden evvel ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arasındaki ihtilâfları halletmekle vazifelendirilen memurun ünvanı idi.

sermaye-i ticaret

  • Ticaretin kazandırdığı servet; manevî sermaye.

sil'a

  • Bedende olan ur.
  • Ticaret malı.
  • Sülük.

suda-geri / suda-gerî

  • Ticaret. (Farsça)

tacir / tâcir / تاجر

  • Ticaret yapan, ticaretle uğraşan.
  • Ticaret yapan.
  • Tüccar, ticaret yapan. (Arapça)

tecr

  • Bezirgânlık etmek, ticaret yapmak.

tenkib

  • Dolaşıp gezmek.
  • Ticaret yapmak. Tefahhus etmek.
  • İnceden inceye araştırmak.

tezgah / tezgâh

  • Dokuma âleti. (Farsça)
  • Ticaret masası. İş yeri. (Farsça)

ticani / ticanî

  • Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır.

ticani meselesi / ticanî meselesi

  • Ticanî tarikati konusu.

ticaniyye / ticâniyye

  • Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Abbâs Ticânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.

ticaret eşyası / ticâret eşyâsı

  • Ticâret niyetiyle alınıp, ticâret için saklanılan eşyâ.

ticaret-i azime / ticaret-i azîme / ticâret-i azîme / تِجَارَتِ عَظ۪يمَه

  • Büyük ticaret.
  • Büyük ticaret.

ticaret-i hafiye

  • Gizli ticaret.

ticaret-i uhreviye

  • Âhiret ile ilgili ticaret.

ticaretgah / ticaretgâh / تِجَارَتْكَاهْ

  • Ticaret yapılan yer, ticaret yeri. (Farsça)
  • Ticaret yeri.

ticarethane / ticarethâne / ticârethâne / تجارت خانه

  • Ticaret yapılan yer.
  • Ticaret yeri. Ticaret edilen yer. (Farsça)
  • Ticaret yapılan işyeri. (Arapça - Farsça)

ticari / ticarî

  • Ticaretle ilgili.
  • (Ticariyye) Ticaretle ilgili, ticarete ait.

tücah

  • (Tecâh-Ticâh) Karşı taraf, karşı yön.

tüccar

  • (Tekili: Tâcir) Tacirler, satıcılar. Ticaret yapanlar.

vesile-i ticaret

  • Ticaret aracı.

yunus aleyhisselam / yûnus aleyhisselâm

  • Musul yakınındaki Nineve (Ninova) ahâlisine gönderilen peygamber. Babasının ismi Metâ'dır. Yûnus aleyhisselâm Âsûr Devleti'nin başşehri ve önemli bir ticâret merkezi olan Nineve şehrinde doğdu.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın