Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
tene
ifadesini içeren
166
kelime bulundu...
müceddid / müceddîd
Yenileyici, kuvvetlendirici. İslâm dînini kuvvetlendiren, bid'atleri yâni İslâm dînine sokulmak istenen reformları, hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlim.
abişhor
Hayvan sulama yeri.
(Farsça)
İçme kabı.
(Farsça)
Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs.
(Farsça)
Günlük yiyecek.
(Farsça)
adem-i kabiliyet
Yeteneğin olmayışı.
adem-i tenezzül
Tenezzül etmeme, eğilip bakmama, inmeme.
arbede-cuyane / arbede-cûyâne
Kavga çıkartmağa yeltenerek.
(Farsça)
basar
Görme, görüş, görme yeteneği.
Zihnî algı.
belagat
İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği ve sanatı, uzdillik.
beray-ı tenezzüh / berây-ı tenezzüh
Tenezzüh için, gezinti için.
bilistidad
Yetenekle.
bilkuvve
Potansiyel; yetenek ve kabiliyet halinde.
bügye
İstenen ve kasdedilen şey.
cevahir-i insaniyet
İnsanlığın cevherleri, yetenekleri.
çiredest / çîredest / چيره دست
Yetenekli, becerikli.
(Farsça)
dahi / dâhî
Üstün yetenekli.
dahiye
Üstün yetenekli kimse.
dantela
Tentene. Her nevi iplikle örülen, bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince örgü, dantel.
(Fransızca)
Tentene, dantel.
derece-i istidat
Yetenek, kabiliyet derecesi.
dirayet / dirâyet
Yetenek, beceri, sezgi.
dirayetli / dirâyetli
Bilgili ve kavrama yeteneği olan.
(Arapça - Türkçe)
ehl-i keşif ve keramet
Allah'ın bir ikramı olarak, olağanüstü hal ve hareketlerin kendilerinde görüldüğü velî zâtlar ve mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler.
ehl-i keşif ve velayet / ehl-i keşif ve velâyet
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler.
ehl-i keşif ve zevk ve şuhud ve müşahede
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini Allah'ın lütuf ve ihsanıyla gözleme yeteneğine sahip olan veli zâtlar (k-ş-f;.
ehl-i tahkik ve keşif
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar.
ehl-i velayet ve şuhud / ehl-i velâyet ve şuhud
Mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini Allah'ın lütuf ve ihsanıyla gözleme yeteneğine sahip insanlar, velîler.
ehliyetsiz
Yeteneksiz.
emr
Buyruk; emredenin, emrolunandan bir işin yapılmasını istemesi veya bu sûretle yapılması istenen şey.
İş.
enf
Burun. Koku ve teneffüse mahsus âzâ.
Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi.
Bir şeyin sivri yeri.
Bir şeyin en şerefli olan yeri.
fasid daire / fâsid daire
Man: A yı B ile, B yi A ile ispat etmek. Bir düşünceyi isbat etmek için isbat edilmemiş başka bir düşünceyi delil olarak kullanmak ve bunu da isbat için isbatı istenen ilk düşünceyi doğru sayıp buna delil diye kullanmak. Yani isbat edilen ile isbat edeni birbirine delil saymak olup isabetsizdir.
ganes
Su içtikten sonra teneffüs etmek.
gasl
Yıkamak, yıkanmak. Ölünün cenâze namazı kılınmadan ve kefenlenmeden önce teneşir tahtası üzerinde, ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırıp, göbeğinden dizlerine kadar bir örtü ile kapatılarak yıkanması.
gaye
Erişilmek istenen sonuç.
gaye-i hayal
Hayalde tasavvur edilen ve ona varılması istenen gaye ve maksat. İdeal.
gaye-i maksat
Ulaşılmak istenen gaye, hedef.
geşt
Seyretme, dolaşma, gezme, tenezzüh.
Geçme.
hafıza / hâfıza
Ezberleme yeteneği.
halvet-i mergube
Çok istenen, rağbet edilen yalnızlık hali.
hatenat
(Tekili: Hatene) Kaynanalar.
hayat-ı istidad
Yeteneklerin hayatı.
hazık / hâzık / حاذق
Usta, yetenekli, ehil.
(Arapça)
hedef
Nişan noktası.
Emel. Varılmak istenen gaye.
Yüksek, bülend.
İri vücudlu adam.
Bir işe yaramayan, tembel ve uykucu olan.
hedef-i maksad
Varılmak istenen maksat.
heyhat
Teneffür ve tehassür ifâde eder; "sakın, savul, yazıklar olsun, uzak ol" mânalarına geldiği gibi, daha ziyade; Eyvah, yazık, ne yazık, ne kadar uzak... gibi mânalar için söylenir.
husul-ü maksud
İstenen şeyin gerçekleşmesi.
iane
Yardım. İmdat. Yardım için istenen, toplanan şey.
ibrik
(Çoğulu: Ebârik) Topraktan, tenekeden, hattâ bakırdan, gümüşten, altundan yapılan emzikli su kabı.
Abdest almağa, çay, kahve v.s. yapmağa yarayan ayrı ayrı ve türlü türlü kaplar.
İyi ve parlak kılıç.
inme
t. Nüzul, tenezzül.
Nüzul, felç, sekte.
intak
Nutka getirmek, söyleme yeteneği olmayanı söyletmek.
isti'dadat
(Tekili: İsti'dad) İstidadlar, kabiliyetler, yetenekler.
istidad / istidâd / istîdâd / استعداد
İstidat, yetenek.
Kabiliyet, yetenek.
Yetenek.
(Arapça)
istidad vermek
Yetenekli kılmak, filiz verecek tohumlar hâline getirmek,.
istidad-ı beşer
İnsanların yetenekleri.
istidad-ı efkar / istidad-ı efkâr
Düşünce yeteneği.
istidad-ı fıtri / istidad-ı fıtrî
Doğal, yaratılıştan gelen yetenek.
istidad-ı gayr-ı mütenahi / istidad-ı gayr-ı mütenâhî
Sonsuz yetenek.
istidad-ı habis
Kötü yetenekli, ruhsal özelliği bozuk.
istidad-ı hayatiye
Hayatî kabiliyet, yetenek.
istidad-ı hususi / istidad-ı hususî
Özel yetenek.
istidad-ı isyan ve tehevvür
Maddî veya mânevî hiçbir şeyden korkmama ve isyan etme yeteneği.
istidad-ı kemal / istidad-ı kemâl
Mükemmellik ve olgunluk yeteneği.
istidad-ı tahkik ve terakki
Delilleriyle inceleme ve ilerleme istidadı, yeteneği.
istidad-ı terakki / istidâd-ı terakki
İlerleme ve kalkınma yeteneği.
istidad-ı zatiye / istidad-ı zâtiye
Zâtındaki istidat, kabiliyet, yetenek.
istidadat
Yetenekler.
istidadat-ı beşeriye / istidâdât-ı beşeriye
İnsandaki kabiliyetler, yetenekler.
istidadat-ı gayr-ı mahdud / istidâdât-ı gayr-ı mahdud
Sınırsız kabileyetler, yetenekler.
istidadat-ı gayr-ı mahdude / istidâdât-ı gayr-ı mahdude
Sayısız ve sınırsız yetenekler.
istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye / istidâdât-ı gayr-ı mahdude-i insaniye
İnsanın sınırsız istidat ve potansiyel yetenekleri.
istidadat-ı kalbiye / istidâdât-ı kalbiye
Kalpteki yetenekler.
istidadat-ı kemal / istidâdât-ı kemâl
Mükemmellik ve olgunluk yetenekleri, çekirdekleri.
istidadat-ı kemaliye / istidâdât-ı kemâliye
Mükemmel yetenekler.
istidaden
Kabiliyet, yetenek olarak.
istidadi / istidadî
Kàbiliyet ve yetenek icabı, gereği.
Yetenekle ilgili.
istidadsız
Kabiliyetsiz, yeteneksiz.
istidat
Kabiliyet, yetenek.
istidat-ı şure / istidat-ı şûre
Çorak, verimsiz yetenek.
istisal
(Asl. dan) Kökten koparıp çıkarmak.
Tıb: Bedenden kesilmesi veya koparılması istenen bir parçayı, uru kökünden koparmak.
kabil / kâbil / قابل
Mümkün.
(Arapça)
Yetenekli.
(Arapça)
kabiliyat / kabiliyât
Kabiliyetler, yetenekler.
kabiliyet / kabilîyet / kâbiliyet / قابليت
Yetenek.
Yetenek, etkilenebilirlik.
Yetenek.
(Arapça)
kabiliyet-i mahiyet
Mahiyetindeki kabiliyet, yetenek.
kabiliyet-i ruhiye
Ruhâ ait yetenek.
kabiliyet-i san'at
San'at kabiliyeti, bir şeyi san'atlı bir şekilde yapabilme yeteneği.
kàbiliyetsizlik
Yeteneksizlik.
kabiliyyat / kâbiliyyât / قابليات
Yetenekler.
(Arapça)
kademrence
Lütfen kabul, tenezzül.
(Farsça)
kalıb
(Ka, uzun okunur) Hususi bir biçim, bir şekil alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç. (Buz kalıbı, çizme kalıbı gibi)
Hususi surette dökülmesi istenen şeylere mahsus zarf.
Beden, vücut, gövde.
Şekil ve suret nümunesi, örnek.
Bir kalıba dökülmüş vey
kamet-i istidad
İstidadın, yeteneklerin endamı, boyu.
kamet-i merdane-i istidad-ı milliye / kâmet-i merdane-i istidad-ı milliye
Millî yeteneğin mert görünüşlü endamı, boyu.
kuvve
Kuvvet, düşünce, duygu, yetenek.
kuvve-i inbatiye
Bitkilerin filiz verip yetişme yeteneği, kabiliyeti.
lisan-ı istidat
Yetenek dili.
mahall-i maksud
Hedeflenen, varılmak istenen yer.
maharetli
Becerikli, yetenekli.
mahbub-u müstean / mahbûb-u müsteân
Kendisinden yardım istenen sevgili.
maksad
İstenen.
maksud / maksûd
İstenen şey.
İstenen şey.
maksut
İstenen.
matlab
İstenen.
matmu'
(Tama'. dan) Tama' olunmuş. Hırsla istenen şey.
mearib
İhtiyaçlar, hâcetler, lüzumlu ve istenen şeyler. İstekler.
melekat-ı akliye / melekât-ı akliye
Aklî melekeler, yetenekler.
meleke
Alışkanlık, yetenek, maharet, iktidar.
meleke-i ilmiye
İlmi kàbiliyet, yetenek.
menşud
Matlup, istenen şey.
meram / merâm / مرام
Amaç, anlatılmak istenen şey.
(Arapça)
mergub
Rağbet edilmiş. Beğenilmiş. Çok kıymet verilen. Çokları tarafından istenen.
mesamm
(Tekili: Mesemm) İnsan veya hayvan cildi üzerindeki teneffüse yarayan küçük delikler, gözenekler.
mesele
Sorulup karşılığı istenen problem.
Önemli iş.
mesire
Seyredilecek, gezilecek yer. Tenezzüh ve gezme yeri.
Seyir.
metalib / metâlib
İstenenler.
mübtega
(Çoğulu: Mübtegıyyât) İstenen ve arzu edilen şey.
mübtegıyyat
(Tekili: Mübtega) İstenen ve arzu edilen şeyler.
müellefe-i kulub / müellefe-i kulûb
Kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenler. Kalblerine îmân yerleştirilmesi istenilen veya yeni îmân etmiş müslümanlar ve kötülükleri önlemek istenilen bâzı kâfirler olup, zekât verilen sekiz sınıftan biri iken hazret-i Ebû Bekr zamânında kendilerine zekât verilmesinin nesh yâni hükmünün kaldırıldığı
murad / murâd
İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey.
Gâye. Maksad. Emel.
İrade edilen, istenen.
İstenilen; arzû edilen şey.
Tasavvuf yolunda bulunanlardan çalışmadan Allahü teâlânın yardım ve dilemesi ile yüksek makâmlara kavuşanlar. İctibâ (çekilenler, istenenler) yolunun sâlikleri, yolcuları.
musalehun anh
İstenen ve iddia edilen şey.
müsta'bed
Köle haline getirilen, kul olan, kulluğu istenen.
müsta'cel / مُسْتَعْجَلْ
Acele yapılması istenen.
müstaid / مستعد
Yetenekli, uygun.
Yetenekli.
(Arapça)
müstait
Kabiliyetli, yetenekli.
müste'nis
Ünsiyet peyda etmiş olan, alışık. Alışılmak istenen.
müstean / müsteân
(Avn. dan) Kendisinden yardım beklenen, yardım istenen.
Kendisinden yardım istenen, Allah.
Kendisinden yardım istenen, yardım beklenen Allah.
müsted'a
(Çoğulu: Müsted'ayât) İstenen, arzu edilen, istidâ edilen, dilenen.
Dilekçe ile istenilen şey.
müstedrek
İdrak edilmek, anlaşılmak istenen şey.
Arabçada bir vezin.
müstegas
(Gıyas. dan) Kendisinden yardım istenen.
Allah (C.C.)
mütenebbit
Tenebbüt eden, yerden biten, yetişen.
müteneddimin / müteneddimîn
(Tekili: Müteneddim) Pişman olanlar, nedâmet duyanlar.
müteneffis
(Nefes. den) Teneffüs eden. Soluyan. Nefes alan.
Dinlenen.
müteneffizan
(Tekili: Müteneffiz) Nüfuzlu ve hatırı sayılır kimseler. Sözü dinlenir kişiler.
(Farsça)
mütenevvir
(Nur. dan) Nurlanan, tenevvür eden, parlıyan.
mütenezzih
Tenezzüh eden, gezen, seyreden.
Tenezzüh eden, gezip eğlenen.
Tenezzüh edip düşünen.
Nezih, temiz olan.
mütenezzihane / mütenezzihâne
Tenezzüh edercesine, gezip eğlenircesine. Mütenezzihcesine.
(Farsça)
mütenezzihat / mütenezzihât
(Tekili: Mütenezzih) Gezintiye, tenezzüh etmeğe çıkanlar.
Tenezzüh edip düşünenler.
Temize çıkanlar.
mütenezzihin / mütenezzihîn
(Tekili: Mütenezzih) Gezintiye çıkanlar, tenezzühe çıkanlar.
mütenezzil
(Nüzul. den) Tenezzül eden, aşağı inen. Alçak gönüllülük eden.
nehit
İnlemek.
Şiddetle teneffüs etmek, nefes alıp vermek.
neyt
İnlemek.
Şiddetle teneffüs etmek.
nezaret
(Nazar. dan) Bakmak, seyir, bakış.
Nâzırlık etmek. Göz etmek.
Tenezzüh.
Reislik.
Vekillik, nâzırlık, bakanlık.
nişan
İz. Nişan. Alâmet. İşaret.
(Farsça)
Yara izi.
(Farsça)
Hedef, vurulması istenen nokta.
(Farsça)
Hâtıra için dikilen taş.
(Farsça)
Taltif için verilen madalya.
(Farsça)
Evlenmeden önceki anlaşma ve karar işareti veya merasim.
(Farsça)
Tuğra.
(Farsça)
Ferman.
(Farsça)
paravan
İtl. Eskiden haremle selâmlığı ayıran ve şimdi de ilk bakışta görülmesi caiz olmıyan yerleri örten perdeler.
Daha ziyade kapıların dışına veya içine konan, katlanır, taşınır tenteneli perde.
Gizleme vasıtası.
paydos
Tatil, teneffüs, serbestlik.
(Farsça)
rende
Tahtaların yüzlerini pürüzlerden kurtarıp dümdüz etmek için marangozların kullandıkları âlet.
(Farsça)
Mutfakta peynir, soğan, havuç gibi şeyleri ufalamak için kullanılan tenekeden veya ona benzer maddelerden yapılan âlet.
(Farsça)
salah / salâh
İyilik, bir şeyin iyi ve istenen şekilde bulunması, dindarlık, barış.
sar'
Düşmek.
Yıkıp yere çalmak.
Edb: Şiirin beytini iki mısra' veya iki kafiyeli yapmak.
Tıb: Bir hastalık ki, teneffüs cihâzını his ve hareketten meneder.
selika / selîka / سليقه
Güzel konuşma ve yazma yeteneği.
(Arapça)
sima-yı istidadi / sima-yı istidadî
Yetenek ve kabiliyet yüzü.
sima-yı istidadiye-i hususiye
Bir insanda özel yeteneklerin oluşturduğu yüz.
şinik
On litre su alabilen teneke kutu kadar olan mahsul ölçüsü. Yarım gaz tenekesi. (Isparta havalisine mahsus hububat ölçüsü)
taazzüz
Aziz saymak. Tenezzül etmeme.
Çekinme.
tedenni
Aşağı düşme. Aşağı inme.
Daha kötü bir derekeye düşme. Tenezzül etme. Maddi ve mânevi gerileme. Terakkinin zıddı.
tenebbüt / تنبت
Bitme, yeşerme.
(Arapça)
Tenebbüt etmek:
Bitmek, yeşermek.
(Arapça)
teneffu'
(Çoğulu: Teneffuât) Faydalanma, menfaatlenme.
teneffür / تنفر
Nefret etme, iğrenme.
(Arapça)
Teneffür etmek:
Nefret etmek, iğrenmek.
(Arapça)
teneffüs / تنفس
Soluk alma.
(Arapça)
Teneffüs edilmek:
Soluk alınmak.
(Arapça)
Teneffüs etmek:
Soluk almak.
(Arapça)
Tenemmüv etmek:
Serpilmek, gelişip büyümek.
(Arapça)
teneffüsat / teneffüsât
(Tekili: Teneffüs) Teneffüsler.
tenessüm
(Nesim. den) Havayı teneffüs etme.
Güzel kokular kokutmak.
Haber erişmek.
tenevvü'
(Çoğulu: Tenevvüât) Çeşitlenmek, çeşit çeşit olmak.
tenevvür / تنور
Aydınlanma.
(Arapça)
Tenevvür etmek:
Aydınlanmak.
(Arapça)
tenezzüh / تنزه
Gezinti.
(Arapça)
Tenezzüh etmek:
Gezinti yapmak, gezinmek.
(Arapça)
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî
Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.
tenezzül
(Çoğulu: Tenezzülât) İnme, düşme. Aşağılama.
Gönül alçaklığı. Karşısındakinin seviyesine göre tevâzu ile konuşmak.
Yavaş yavaş inmek. Mekânını yukarıdan aşağıya nakletmek.
tenezzülat / tenezzülât
Tenezzüller.
tenezzülen
Tenezzül ederek.
tenşuy / tenşûy
Ölü yıkayıcı.
(Farsça)
Teneşir.
(Farsça)
tezekkür-i mevt
Ölümü hatırlamak. İnsanın kendini ölmüş, teneşir tahtası üzerinde yıkanmış, kefene sarılmış ve tabuta konulmuş ve mezâra gömülmüş olarak düşünmesi.
usret-i teneffüs
Teneffüs zorluğu, nefes darlığı.
vacib / vâcib
Allah ve resulü tarafından yerine getirilmesi kesin olarak emredilmiş olan şey (diğer bir mânası; delili farz ifade edecek derecede kesin olmayan, fakat hiç terk edilmeden yapılması istenen amel; vitir ve bayram namazları gibi.
Varlığı zorunlu olan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
bahs
كفره
esbab-ı nakziyye
münderic
füyuzat-ı ilahiye
istat
mirkatu's-sünnet
Tened
müteaddi
Kandal
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
tene
Mahz-ı
Zevk ü Sefa
Hava parasi
Bayi
Kazu
zaman
Kova burcu
Çeviri
ihraç