Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ten.
ifadesini içeren
169
kelime bulundu...
ahir / âhir
Biten. Hitam bulan. Sonra gelen. Son. Sonraki.
amuz / âmûz / آموز
Öğrenen.
(Farsça)
Öğreten.
(Farsça)
amuzende
Talebe, öğrenci.
(Farsça)
Muallim, öğretmen. Öğreten.
(Farsça)
an-karib-iz-zaman
Yakın vakitten.
an-samimin
Kalbden. Riyasızlıkla. Samimiyetle. İçten.
ariyeten / âriyeten
Emaneten.
aslen
Kök veya soy bakımından, aslında, esasında; temelden, kökten.
ateşin / ateşîn
Ateşli, canlı, ateşten.
(Farsça)
Mc: Şiddetli, hiddetli.
(Farsça)
atıfetkar / âtıfetkâr / عاطفتكار
Şefkat gösteren, gözeten.
(Arapça - Farsça)
azar / âzâr / آزار
İncitme.
(Farsça)
İnciten.
(Farsça)
azarende
Azarlıyan, tekdir eden.
(Farsça)
Kalb kıran, inciten.
(Farsça)
bad-gan / bad-gân
Bekçi, gözetici, gözeten.
(Farsça)
Hazinedar.
(Farsça)
bagteten
Ansızın. Füc'eten. Birdenbire. Apansız.
bais
(Ba's. dan) Gönderen. Sebeb olan. İcab ettiren.
Yeniden yaratan. Ölüleri tekrar dirilten.
Peygamber gönderen (Allah C.C.)
basıt / bâsıt
Açan, yayan, genişleten.
becidd
Ciddi, gerçek, hakikat.
(Farsça)
Cidden, gerçekten.
(Farsça)
bed-amuz / bed-âmuz
Kötülük, fenalık öğrenmiş.
(Farsça)
Fenalık, kötülük öğreten.
(Farsça)
beden
(Çoğulu: Ebdân) Gövde, vücut, ten.
Vücudun kol, bacak ve baş gibi ayrıca kısımlarından başka diğer merkezi kısmı.
Ağacın dal ve budaktan başka olan kısmı, kütük.
Kale bedeni.
bedestan / bedestân / بزستان
Bedesten.
(Farsça)
bezistan / bezistân / بزستان
Bedesten.
(Arapça - Farsça)
bi-dad / bî-dad
Zâlimlik. Zulüm. İşkence. Adaletsizlik.Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikat.Çalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten.
binaen / binâen
...den dolayı, bu sebepten. Mebni ve müstenid olarak. Dayanarak.
binnisbe / بالنسبه
Bir dereceye kadar, nispeten.
(Arapça)
can ü yürekten
Çok isteyerek, yürekten.
canfersa / cânfersâ / جان فرسا
Ömür törpüsü, yürek tüketen.
(Farsça)
carih
Yaralayan. Yara açan.
Cerheden, çürüten.
Avcı hayvan.
cebbar / cebbâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarının hallerini ıslâh edip tövbeye götüren, dilediğini yaptırmaya gücü yeten.
Kibirli, zorba, gaddâr.
cidden
Şaka olmayarak. Gerçekten. Ciddi olarak.
Gerçekten.
Gerçekten.
cild
Deri, ten.
dafi' / dâfi'
Def' eden, savan, savuşturan, iten.
Cenab-ı Hak.
dahilen / dâhilen / داخلا
İçten.
(Arapça)
defterdar
Defter tutup kayıt işlemlerini yürüten.
deruni / derunî / derûnî
İçle ilgili, içten.
Gönülden, içten.
(Farsça)
İçle ilgili, içten.
devan
Hızlı yürüyen, koşan, seğirten.
(Farsça)
dilazar / dilâzâr / دل آزار
Gönül kıran, inciten.
(Farsça)
edeb-amuz
Edeb öğreten.
el-hak
Hakkın ta kendisi. Tam doğrusu. Tam gerçekten.
Hakkı, hakkı ile izhar ve beyan eden.
Varlığı hiç değişmeyen, ibadete lâyık ve her hakkın sahibi, Allah (C.C.) Âdil-i Mutlak ve Vacib-i lizâtihi.
elhak
Gerçekten.
endaht
(Endâhten. den) Atmak. İlka etmek.
(Farsça)
Silâh boşaltmak.
(Farsça)
ez-on sebeb
O sebepten.
fasih / fâsih
(Fesh. den) Vazgeçen. Dağıtıcı. Bozguncu. Fesheden.
Çürüten.
feccac
Döşek döşeten.
Erkek, zevc.
fehhad
Parsa av öğreten.
filhakika / filhakîka / فِي الْحَق۪يقَه
Gerçekten.
Gerçekten.
firaz
Yukarı, yüksek.
(Farsça)
Çıkış, yokuş.
(Farsça)
Kaldıran, yükselten, yücelten.
(Farsça)
gavaş
(Tekili: Gaşiye) Örtücü, örten.
giran-guş
(Çoğulu: Giranguşân) Sağır, kulağı ağır işiten.
(Farsça)
hakikaten / hakîkaten / حقيقة
Gerçekten.
Gerçekten.
(Arapça)
hakka / hakkâ / حقا / حَقَّا
Gerçekten.
Gerçekten.
Doğrusu, hakikaten.
hakkan
Gerçekten.
hamra
(Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk.
Şiddet ve meşakkatli geçen yıl.
Şiddetle olan ölüm.
Arap olmayan cinsten.
Yüzü kızarmış kadın.
haricen
Dışardan, dıştan. Hariçten.
hatapuş / hatâpûş / خطاپوش
Hataları örten.
(Arapça - Farsça)
haysü layeş'ur / haysü lâyeş'ur
Hissedilmeksizin. Bilinmedik, duyulmadık cihetten.
hazır ve nazır / حَاضِرْ و نَاظِرْ
Zaman ve mekandan münezzeh olarak her yerde var olan ve her şeyi gören, gözeten.
hemcins / هم جنس
Aynı cinsten.
Aynı cinsten.
(Farsça - Arapça)
hikmet-amuz
Hikmetli.
(Farsça)
Hikmet öğreten.
(Farsça)
hıraş
"Tırmalayan, kazıyan" anlamıyla bileşik sıfatlar yapar. Meselâ: Dil-hıraş : Gönlü tırmalayan, inciten. Samia-hırâş : Kulak tırmalayıcı.
(Farsça)
iareten
İare olarak. Emaneten.
ibretamiz / ibretâmiz
(İbret-âmiz) İbret öğreten. Ders verici hâdise.
(Farsça)
İbret öğreten.
ihlaslı / ihlâslı
İbadet ve davranışlarında sadece Allah'ın rızasını gözeten.
ihya eden
Dirilten.
ikramen / ikrâmen
Saygı göstererek, hürmeten.
kadir / kâdir / قادر
Bir işi yapmaya gücü yeten. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. (Allah C.C.)
Gücü yeten, kudret sâhibi.
Allahü teâlânın sıfatlarından biri; gücü her şeye yeten, hakîkî kudret sâhibi.
Gücü yeten.
Kudretli, gücü yeten.
kafir / kâfir
Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkâr eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid.
kalbi / kalbî / قلبى
İçten. Yürekten. Kalbe ait ve müteâllik. Samimiyetle. Riyâsızca.
Yürekten.
(Arapça)
Kalp ile ilgili.
(Arapça)
kasab / قصب
Şeker kamışı.
(Arapça)
Nefes borusu.
(Arapça)
İnce keten.
(Arapça)
katıbe
(A, uzun okunur) Hepsi, tamamı. Cümleten.
Bütün hâllerde.
kelbetan
Kerpeten.
(Farsça)
kellub
(Çoğulu: Kelâlib) Kerpeten.
Çengel.
kettan / kettân / كتان
Keten.
Keten.
(Arapça)
leccac
İnatçılık. Muannidlik.
İnatçı, inad edip ayak direten. Muannid.
lerzebahş
Titreme veren, titreten.
(Farsça)
lerzeresan
Titreme veren, titreten.
(Farsça)
ma-veka'
(Mâ-Vaka') Vâki olan, olup biten.
macin / mâcin
(Çoğulu: Micân) Her dileğini yapan kimse.
Hile yolunu öğreten.
Hileyi, hile yolunu öğreten.
mafat / mâfât
Telef olan, yiten.
mantık
(İntak. dan) Konuşturan, söyleten.
Doğru muhakeme ve doğru düşünceyi öğreten ilim. Akıl kaidesi.
Akıl, nutuk, söz.
maslahatgüzar / مصلحت گزار
Elçi adına devlet işlerini yürüten.
(Arapça - Farsça)
mavaka / mâvaka / ماوقع
Olup biten.
(Arapça)
merdüm-azar
İnsanları inciten. Halka eziyet veren.
(Farsça)
min-eş şems
Güneşten.
min-vechin
Bir bakımdan, bir cihetten.
mu'tedi / mu'tedî
Sesini yükselten. Yüksek sesle dua eden.
Haddini aşan, tecâvüz eden.
Zâlim.
mu'zi / mu'zî
(Ezâ. dan) Eziyet ve sıkıntı veren. Rahat bırakmayan, inciten.
muaddil
Tadil eden.
Düzelten. Müsâvi ve beraber kılan. Denkleştiren.
Tadil eden, düzelten.
mualli / muallî
Yücelten, yükselten.
Sağılır davarın sağ tarafından sağmaya varan kişi.
muallim
Ta'lim eden, öğreten, ilim öğreten.
muazzim
Tazimde bulunan, yücelten.
mücemmiz
Bindiği hayvanı çok yürüten.
müdir-i dahili / müdir-i dahilî
İç işleri yöneten.
müessir
Te'sir eden. İz bırakan. Te'sirli. Dokunaklı.
Hükmünü yürüten.
Eserin sahibi.
Tesir eden, etki, iz bırakan.
İşleyen, hükmünü yürüten.
Çok hissedilen, içe işleyen.
Dokunan, dokunaklı.
Eser sahibi. Allah Teâlâ.
mufaddıl
Üstün eden, yükselten.
müfekkir
Fikir yürüten. Düşünen. Düşündüren. Düşünme kuvveti.
muganni / mugannî
Nağmeli ve çeşitli sesle okuyan, ahenkle okuyucu.
Hoş sesle öten.
muhalhil
Havayı hafifleten.
muhallil
(Hall. den) Eriten. Analiz yapan, tahlil eden.
Fık: Üç talakla boşanan ve iddetini bitiren bir kadınla evlenen erkek. (Karıyı boşayan birinci kocaya: Muhallelün leh denir.)
Tıb: Şişlere, iltihablara yarıyan ilaç.
muhaşşi / muhaşşî
(Haşyet. den) Korkutan, ürküten.
muhlis
Samimi, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözeten.
muhti / muhtî
Hatâ işleyen. Günahkâr. Hatâlı.
Hatâya düşürten. Yanıltan.
müizz
İzzet veren, yükselten.
mükari / mükârî
(Kira. dan) Katırcı. Kira ile hayvan işleten.
mükellib
Yırtıcı hayvanları ava alıştıran, avcılık tâlim edip öğreten.
muktedir
İktidarlı, gücü yeten.
Güçlü, kuvvetli, becerikli. İşe gücü yeten. İktidarlı.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Kudret sâhibi, her şeye gücü yeten.
mümessil
Vekâlet eden. Bir şahsı bir topluluğu veya şahs-ı mâneviyi temsil eden.
Benzeten.
Kitap bastıran.
Vekil.
Rol temsil eden. Aktör.
muntabı'
(Tab. dan) Yaradılışdan olan, fıtraten.
Basılmış, tab' edilmiş, damgalanmış.
Hoş görülen, güzel.
müntehi
Sona eren. Son. Bir şeyi tamamlayan. Biten.
murai / muraî
Riayet eden. Bakıp gözeten.
mürevvic
(Revâc. dan) Tervic eden, geçiren, itibâr veren, yürüten. Tervicine sebep olan, itibâr eden.
müşabbih
Benzeten.
musahhih / مُصَحِّحْ
Tashih eden, yanlışları düzelten.
Tashih eden. Yanlışları düzelten.
Düzelten.
Yanlışları düzelten.
muslih
Islah eden, iyileştiren, düzelten.
Düzelten.
müsteksir
(Kesret. den) Çok gören, çok kabul eden, büyüten.
müstemi'
İstima eden, dinleyici, işiten.
Bir okula dinleyici olarak devam eden.
müştemil
Kavrayan, saran, içine alan. Büsbütün örten.
müteabbis
Yüzünü ekşiten.
mütebessil
Cesaret veya kızgınlıktan dolayı yüzünü ekşiten.
mütefekkir
Düşünen, fikir üreten.
mütenahi / mütenâhi / mütenâhî
Tükenen, biten.
Sona eren, biten.
müteşeyyid
Yükselten. Sağlamlaştıran.
muvahhiş
Vahşet veren. Vahşileştiren. Korkutan. Korkutup ürküten.
Korkutup ürküten.
müvessih
Kirleten.
muyi / muyî
(Muyin) Kürkten. Kıldan.
(Farsça)
müzevvib
Eriten.
nabit / nâbit
Yerden biten.
nafız
Çok titreten. Sıtma.
nağme-ger
Türkü söyleyen, öten.
(Farsça)
nakile / nâkile
İleten.
nefisperverane / nefisperverâne
Nefsini sevip gözeten.
nevres
(Nevrese) Yeni yetişmiş, yeni yetişen, yeni biten.
(Farsça)
Genç, taze.
(Farsça)
nezaret eden
Gözeten.
pa-puş
Ayak örten. Ayakkabı, pabuç.
(Farsça)
perdedar / perdedâr
Perdeci; gizleyen, örten.
perverende
Besleyen, büyüten. Besleyici, büyütücü.
(Farsça)
Terbiye edici, yetiştirici.
(Farsça)
puş / pûş / پوش
Giyen, örten.
(Farsça)
puşende
Örten. Örtücü.
(Farsça)
puşende-i hata / puşende-i hatâ
Ayıp örten.
puyan
Koşan. Seğirten.
(Farsça)
rabten
Bağlayarak, ilâveten.
rafi-üd derecat
Dereceleri yükselten. Allah. (C.C.)
rafia
Yükselten.
Kaldırmak için destek.
rakib
(Rekabet. den) Daima görüp kontrol eden, gözeten.
Bekçi.
Herhangi bir işte birbirinden üstün olmaya çalışanlardan her biri. Rekabet edenlerin beheri.
Esma-i Hüsna'dandır.
remzen
İşareten.
ru-puş
Yüz örtüsü, peçe.
(Farsça)
Yüz örten.
(Farsça)
sahihan
Doğru olarak, cidden, hakikaten, gerçekten.
şahıs
(şahs. dan) Ölçmek için dikilen ve işaret tutulan nişan.
Belirten.
salib
Titreten.
Hareketli.
samimi / samimî / samîmî / صميمى
Candan, içten.
İçten.
(Arapça)
sathiyyen
Dıştan, dış yüzden.
Üstten. Derinleştirmeden.
satir
Setreden, örten, kapatan.
Günahları, kusurları örten.
semi / semî / سميع
Çok iyi işiten.
(Arapça)
semlendiren
Zehirleyen, kirleten.
serfiraz
Başını yukarı kaldıran, yükselten. Benzerlerinden üstün olan.
(Farsça)
settar / settâr / ستار
Örten, kapayan gizleyen. En çok gizleyen ve örten.
Örten.
(Arapça)
Günahları örten Tanrı.
(Arapça)
settar-ül uyub
Ayıpları, kusurları örten. Kusurları göstermeyen, günahları bağışlayan Allah (C.C.)
sevva
Seviyelendiren, düzelten.
Doğruya götüren.
sim
Gümüş. Gümüş para.
(Farsça)
Gümüşten. Sırmadan.
(Farsça)
simin / sîmîn / سيمين
Gümüşten.
(Farsça)
Gümüş gibi, gümüşe benzer.
(Farsça)
Gümüşten.
(Farsça)
Gümüş gibi beyaz.
(Farsça)
şitaban / şitâbân / شتابان
Koşan, seğirten.
(Farsça)
Şitâbân olmak:
Koşmak, seğirtmek.
(Farsça)
takatşiken / tâkatşiken
Tâkati tüketen.
(Farsça)
taki / takî
Allah'tan korkan, emir ve yasaklarını gözeten.
talim eden / tâlim eden
Öğreten.
tashihçi
Tashih eden, düzelten.
telvis eden
Kirleten.
tiraş
Tıraş.
(Farsça)
Üst taraftan yontarak düzelten.
(Farsça)
Üst taraftan düz olarak yontma.
(Farsça)
vahşet-aver / vahşet-âver
Korku veren, ürküten.
(Farsça)
yebani
Görgüsüz, kaba.
(Farsça)
Yabâni, kırlarda biten.
(Farsça)
Sıkılgan, ürkek.
(Farsça)
yekcins
Aynı cinsten.
(Farsça)
yele
Kuvvetle saldıran.
(Farsça)
Otlağa salınmış hayvan sürüsü.
(Farsça)
Koşan, koşucu, seğirten.
(Farsça)
Bazı hayvanların ensesindeki kıllar.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
itiyad
muslıh
ikrar
kürrase
garin
darb
serad
mînâ
MUTABA
Hakıle
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ten.
limmiyet
Dostlar
Kurtaran
Mekteb
sarhoş
mütemevvilin
Kayıtsız sartsiz
EKLEMEK
Çıkar