REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te tekli ifadesini içeren 130 kelime bulundu...

aft

  • Pelteklikten sözü zorlukla söylemek. Kekemelik.

akd

  • Anlaşma, sözleşme. Nikâh, hibe (bağış), vasiyet, alış-veriş gibi işlerde taraflardan birinin teklifi, diğerinin kabûlü ile gerçekleşen sözleşme.

alelinfirad

  • Teklikle, bir olarak.

amentü billahi'l-vahidi'l-ehad / âmentü billâhi'l-vâhidi'l-ehad

  • Allah'ın birliğine ve tekliğine iman ettim.

arzu-dar / arzu-dâr

  • Hevesli, talebli, istekli, arzulu. (Farsça)

arzu-mend

  • İstekli.

arzukeş

  • Arzulu, istekli.

çarşaf

  • Yatağın üstüne serilen veya yorgana kaplanan bez örtü.
  • Kadınların kullandığı baştan örtülen, pelerinli eteklikli sokak elbisesi. Kadınların örtünmesi farzdır. Bu maksatla çarşaf ucuz, pratik, hafif olması ve zengin fakir herkesin kolayca sağlıyabilmesi bakımından yaygın olarak kulanı

cinayet ve ictinadan himayet etmek

  • Kesilme ve mevyelerin toplanma teklikesine karşı korumak.

dameni / damenî

  • Eteklik. (Farsça)
  • Kadın başörtüsü. (Farsça)

dar-ı teklif / dâr-ı teklif

  • Dünya. Allah'ın teklif ve emirleri ile vazifeli olduğumuz yer olan dünya.

dil-teşne

  • Kalbi susamış. Gönlü çok istekli, çok özlemiş. (Farsça)

din

  • Ceza, ivaz.
  • İman ve amel mevzuu olarak insanlara Cenab-ı Hak tarafından teklif olunan Hak ve hakikat kanunlarının hey'et-i mecmuasıdır. Din, kâinatın, dünyanın hayatın ve insanın yaratılış gayeleri ve var oluş şekillerini açıklıyarak, onları mânasızlıktan ve abesiyetten kurtarır. İns

diyanat / diyânât

  • Allahü teâlâ ile kul arasında olan işler, ibâdetler. Teklik şekli, diyânettir.

ebrar / ebrâr

  • İyi kimseler. Îmânlarında sâdık (doğru), Allahü teâlânın yasak kıldığı şeylerden sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar. Teklik şekli berr'dir.

ef'al-i mükellefin / ef'âl-i mükellefîn

  • Mükellef olanların (yani; Cenâb-ı Hakk'ın teklif ve emirlerini kabul ve vazifeli kimselerin) yaptıkları amel ve işler. Bunlar şu isim altında sıralanır: Farz, vâcip, sünnet, müstehab, mübah, mekruh, haram, sahih bâtıl, fâsid, helâl.

ehadiyyet / احديت

  • Teklik.

ehl-i iştiyak

  • Çok istekli kimseler.

ferdaniyet / ferdâniyet

  • Yalnızlık, teklik. Ferdlik. Yektâlık.
  • Teklik, birlik, benzersizlik.
  • Birlik ve teklik.

ferdiyet

  • Birlik, teklik, eşsiz ve benzersiz oluş.
  • Teklik, birlik.

gutme

  • Pelteklik, kekemelik.

hadaka

  • Elmas.
  • Her görüp beğendiğini aldırmak için kocasına teklif eden kadın.

hadd-i büluğ

  • Büluğa erme yaşı. Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş.

hahan / hâhân / خواهان

  • İstekli, arzulu, tâlib. (Farsça)
  • İsteyen, istekli. (Farsça)

hahişger / hâhişger / خواهشگر

  • Arzulu, istekli.
  • Arzulayan. İsteyen. İstekli. (Farsça)
  • İstekli. (Farsça)

hahişgeran / hâhişgeran

  • Hâhişgerler, istekliler, tâlibler. (Farsça)

hahişkar / hâhişkâr / خواهشكار

  • İsteyen, istekli.
  • İstekli. (Farsça)

hahişkerde / hâhişkerde / خواهش كرده

  • İstekli. (Farsça)

hararetli

  • Çok istekli.

harbcu

  • Kavga çıkarmaya istekli olan, savaş arzu eden.

harif

  • (Hırfet. den) Meslekdaş, san'at arkadaşı. Teklifsiz dost.
  • Herif, âdi insan.

haris / harîs

  • Hırslı, bir şeye çok düşen, istekli.

havale / havâle

  • Borçlunun, alacaklıya, borcumu falan kimseden al deyip, alacaklının, bu teklife, sözleşme yerinde râzı olması. Ciro etme.

hayvani ruh / hayvânî rûh

  • İnsanda istekli hareketleri yaptıran kuvvet.

hevadar / hevâdâr / هوادار

  • İstekli, taraftar. (Arapça - Farsça)

heveskar / heveskâr / هوسكار

  • Hevesli, istekli.
  • Hevesli istekli, arzulu. Meyli ve arzusu olan, heves eden. (Farsça)
  • Hevesli, istekli. (Arapça - Farsça)

heveskaran / heveskârân

  • (Tekili: Heveskâr) İstekliler, hevesliler.

hevesnak / hevesnâk

  • Hevesli, heves edici, istekli. (Farsça)

hilafetname

  • Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika.

icab / îcâb

  • İhtiyaç.
  • Teklif, bir sözleşme için alıcı veya satıcı tarafından ilk söylenen söz.

icşam

  • Teklif etmek.

ihale

  • Bir işi birisinin üzerine bırakmak. Bir hâlden diğer hâle dönmek.
  • Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi en münâsib bulunan bir istekliye vermek.
  • Zayıf addetmek.
  • Muhal söz söylemek.

ila'

  • Çok istekli ve tâlib kılma, haris etme.

infirad

  • Teklik, benzersizlik.

ısr

  • Ahd. Sözleşme. Yemin.
  • Kulakta küpe deliği.
  • Şiddetli ahkâm ve teklifler.
  • Altındakini yerinde tutan ağırlık, bağ.

istignam

  • Ganimet araştırmak, ganimet isteklisi olmak.

iştiha

  • Meyil. Haz. Fazla istek. Arzu.
  • Açlıktan gelen yemeğe karşı fazla isteklilik.

iştihalı

  • Fazla arzulu ve istekli.

istiksam

  • Yemin teklif etme.
  • Bölüşme, taksim etme, paylaşma.

istitabe

  • Tövbe ettirme. Tövbe teklif etme.

iştiyak-engiz

  • Çok arzulu ve istekli.

iştiyakaver / iştiyakâver

  • Pek istekli.

ıtlak / ıtlâk

  • Kayıtsız, sınırsız, mutlak olma; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya delâlet eden lâfız; kitap kelimesi gibi.

ıtlakat / ıtlâkât

  • Mutlak bırakmalar; işaret ettiği fertlerden teklik, çokluk gibi belli bir mânâ ile kayıtlamama, serbest bırakma.

izale

  • Halsiz bırakma.
  • Uzun etekli elbise.
  • Kadın yaşmağını açma.
  • Sarığın ucunu uzatma.

kabul / kabûl

  • Almak, râzı olmak. Alış-veriş, kirâlama, nikâh gibi sözleşmelerde yapılan teklife rızâ göstermek.

kartak

  • (Çoğulu: Karâtit) Kadife.
  • Terlik.
  • Etekli kaftan.

kemal-i hararet / kemâl-i hararet

  • Tam istekli olma.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

lahlahaniye

  • Pelteklik, kekemelik.

lefef

  • Pelteklik, kekemelik.
  • Yorgunluk.
  • Besililik, semizlik.

lüknet

  • Pelteklik, dil tutukluğu, kekeleme.

lüknunet

  • Kekeleme, pelteklik, dildeki tutukluk.

lükunet

  • Dildeki tutukluk, pelteklik, kekeleme.

mail / mâil / مائل

  • Eğik. Bir tarafa eğilmiş. Eğri.
  • Meyilli. Hevesli. İstekli.
  • Düşkün.
  • Benzer.
  • Eğilmiş, meyilli, istekli, andırır, yörünge.
  • Eğilimli, istekli. (Arapça)
  • Eğimli, meyilli. (Arapça)
  • Çalan. (Arapça)
  • Mâil olmak: Eğilim göstermek. (Arapça)

merhun / مرهون

  • Rehinli, ipotekli. (Arapça)
  • Zamana bağlı, bir şeye bağlı. (Arapça)

meyyal / meyyâl

  • Çok meyleden, eğilen. Çok istekli, düşkün.
  • Meyilli, istekli.

meyyal-i i'tila / meyyal-i i'tilâ

  • Yükselmeğe çok meyilli ve istekli.

mücip / mücîp

  • İstenileni yapan, teklifi kabul eden.

muhteris

  • Hırslı, aşırı istekli, hırsı tutku haline gelmiş.

mükellif

  • Teklif eden.
  • Vazife veren. İş veren.
  • Zorluğa sevkeden.

mürtehen / مرتهن

  • Rehinli, ipotekli. (Arapça)

müştak

  • İştiyaklı, çok istekli.
  • (şevk. den) Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli.

müştak olan

  • Arzulu, istekli, düşkün.

müştakane / müştâkane

  • Çok arzulu ve istekli bir şekilde.

müşteri

  • Malı parayla alan. Satılan malı alan.
  • Bir yıldız ismidir. Jüpiter.
  • İstekli, arzulu.

mutavaat / mutâvaat

  • İstekli olma, boyun eğme.

müteşevvik

  • Şevkli, çok istekli olan.

müteşevvikane

  • Çok istekli olan bir kimseye yakışır şekil ve surette. Şevkli bir tarzda. (Farsça)

müteşevvikin / müteşevvikîn

  • (Tekili: Müteşevvik) şevkliler, çok istekli olan kimseler.

mutlak

  • Kayıtsız, sınırsız; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya delâlet eden lâfız; kitap kelimesi gibi.
  • Kayıtsız, şartsız. Teklik, çokluk veya herhangi bir vasıf ile kayıtlı olmayan, delâlet ettiği (gösterdiği) fertlerden (şeylerden) her hangi birini ifâde eden lafız (söz).

mutlak kemal / mutlak kemâl

  • Genel mânâda kemâl, olgunluk; yani kemâl kelimesinin teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylerine bakmaksızın konulduğu genel mânâsına, "mutlak kemâl" denir.

nazar-ı rağbet

  • İstekli ve değer veren bakış.

paderikal

  • (Pâ-der-ikal) Ayağı köstekli, ayağı bağlı, hareketsiz. (Farsça)

pür-iştiyak

  • Çok istekli.

rabia-i adeviye

  • (Hi: 95 - 185) Basra'lı bir hatun. Bütün hayatını dine hizmet için vakfetmiş, zengin kimseler evlenmek teklifinde bulundukları halde; "Allah'ı anmaktan, dine hizmetten beni alıkor" fikri ile reddetmiş, fakirliği ve istiğnayı kabul edip dine hizmetten vaz geçmemiştir. Talebe okutmuş meşhur bir veliye

rağıb / râğıb

  • İstekli.

rehin / rehîn / رهين

  • Rehinli, ipotekli. (Arapça)

resf

  • Ayağı köstekli gibi yürümek.

rütte

  • Pelteklik, kekemelik.

şaikane

  • İsteklice ve şevkli olarak. (Farsça)

şevk-i mutlak

  • Her durumda şevk içinde, coşkulu ve istekli olmak.

seyyah-ı talib / seyyâh-ı tâlib / سَيَّاحِ طَالِبْ

  • İstekli yolcu.

şir'a

  • (Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt

sıyga

  • Gr. kip fiillerde belirli bir zamanla konuşanın, dinleyenin ve konuşulanın teklik veya çokluk olarak belirtilmiş biçimi.

tahyir

  • (Hayır. dan) İki şeyden birisini seçme durumunda bırakma. İstediğini seçmesini teklif etme.

talebe / طلبه

  • (Tekili: Tâlib) İstekliler.
  • Şakird. Tahsile çalışan. Öğrenen. Öğrenci.
  • Öğrenci. (Arapça)
  • İstekliler. (Arapça)

talebkar / talebkâr / طلبكار

  • İstekli, talebli, arzulu. (Farsça)
  • İstekli. (Arapça - Farsça)
  • Alacaklı. (Arapça - Farsça)

talib / tâlib / طالب

  • (Çoğulu: Tulleb-Tullâb-Talebe) İsteyen, istekli.
  • Talebe, öğrenci.
  • İsteyen, istekli.
  • İsteyen, istekli, talebe, öğrenci.
  • İstekli. (Arapça)

tālib / طَالِبْ

  • İstekli.

talib-i dünya / tâlib-i dünya / طَالِبِ دُنْيَا

  • Dünyaya istekli.

talip

  • İstekli.

tamtame

  • Pelteklik, kekemelik, tutukluk.

tecriden

  • Tecrid ederek. Tek olarak.
  • Mücerred (soyut) olarak. Tekliyerek.

tecşim

  • İncitmek.
  • Teklif etmek.

tekalif / tekâlif / tekâlîf / تكاليف

  • Teklifler, vergiler.
  • Teklifler, yükler.
  • Öneriler, teklifler. (Arapça)
  • Vergiler. (Arapça)
  • İbadetler. (Arapça)

tekarir

  • (Tekili: Takrir) Teklifler, takrirler, önergeler.

teklif-i bilmuhal

  • İmkânsız ve olmayacak birşeyi teklif etme.

teklif-i ilahi / teklif-i ilâhî

  • Allah'ın teklifi, yani emirleri.

teklif-i mala-yutak / teklif-i mâlâ-yutak

  • Ağır ve güç yetmez olan teklif. Dayanılmaz teklif.

teklifat / teklifât

  • Teklifler.
  • Teklifler.

teşebbüs

  • Bir işe girişmek. Bir işi ilk olarak teklif etmek.
  • Sağlam bir niyetle bir şeye başlamak.
  • El ile yapışıp bırakmamak.

teşne

  • Susamış, pek istekli.
  • Susamış. (Farsça)
  • Mc: İstekli, çok arzulayan, heveskâr. (Farsça)
  • İstekli, hevesli.

teşnegan / teşnegân

  • (Tekili: Teşne) İstekliler. (Farsça)
  • Susamışlar. (Farsça)

tevahhud

  • Teklik, birlik.

tevak

  • İstekli kimse.

tevekan

  • İstekli olma.

tımtım

  • Kalın etli, cüsseli adam.
  • Dilinde pelteklik olan, kekeme.

tulleb

  • (Tekili: Tâlib) İstekliler, tâlibler, isteyenler.

turra-i vahdaniyet / turra-i vahdâniyet

  • Allah'ın Zâtının birliğini ve tekliğini gösteren mühür.

ukde

  • Düğüm, bağ.
  • Karışık ve müşkil iş. Zorluk, zor iş. Vâlilik ve halifelik için akdolunan biat.
  • Ağaçlık yer.
  • Pelteklik, kekemelik.
  • Arzu edip de ulaşamadığından dolayı içe dert olan şey.

vahdaniyyet / vahdâniyyet / وحدانيت

  • Tanrı'nın tekliği. (Arapça)

vahdet / وحدت

  • Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.)
  • Edb: İfade esnasında mevzuun haricine çıkılmaması, maksad ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandırılmaması.
  • Tas: Allah'a yakınlık. Gönlünü, kalbini tamamen Allah ile meşgul etme hali.
  • Birlik, teklik.
  • Teklik. (Arapça)
  • Birlik, beraberlik. (Arapça)

vahdet-i ehadiyet

  • Allah'ın birliği ve tekliği; her bir varlık üzerinde görünen tecellîlerin bir olan Allah'a ait olması.

vahdet-i kudret

  • Güç ve iktidardaki teklik.

vahidiyet / vâhidiyet

  • Birlik, teklik.

yegane-gi / yegâne-gî

  • Teklik, yegâne ve tek oluş. (Farsça)

yeganegi / yegânegî / یگانگى

  • Birlik, teklik. (Farsça)

zayil

  • Uzun etekli gömlek.
  • Uzun kuyruklu at. (Müe: Zâyile)

zeyyal

  • Kuyruklu.
  • Uzun etekli.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın