REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te tehlike ifadesini içeren 98 kelime bulundu...

ahtar / ahtâr / اخطار

  • (Hıtar - Hatarat) Tehlikeler.
  • Tehlikeler. (Arapça)

akabat / akabât / عقبات

  • Yokuşlar. (Arapça)
  • Tehlikeli anlar. (Arapça)

akabe

  • (Çoğulu: Akabât) Bâdire. Sarp ve çıkılması müşkül yokuş.
  • Tehlikeli geçit. Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz.
  • Muhatara, tehlike.
  • Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi.
  • Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş'in doğu tarafında bulunan da
  • Sarp ve çıkılması zor yokuş, bâdire.
  • Tehlike.
  • Tehlikeli geçit.
  • Bugün Ürdün sınırları içinde bulunan bir şehir.

akreb

  • Zehirli ve tehlikeli küçük hayvancık.
  • Saatin kısa ibresi.
  • Semâda bir burç ismi.

alarm

  • Tehlike anında herkesi haberdar etmek için verilen işaret. (Fransızca)

aşı

  • Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde.
  • Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde.
  • Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı.

badire / bâdire / بادره

  • Tehlikeli olay, felaket. (Arapça)

beyda

  • Tehlikeli mevki.
  • Sahra, çöl.
  • Medine ile Mekke arasında bulunan düz bir yer.

beyt-i atik

  • Kâbe-i Muazzama. (Çok eskiden beri Cenab-ı Hak tarafından her türlü tehlikelerden korunduğu ve kurtarıldığı ve hiçbir kimsenin ona mâlik olmayıp aslının hür olduğundan kinaye olarak bu isim verilmiştir.)

bilatehlike / bilâtehlike / بلاتهلكه

  • Tehlikesizce. (Arapça)

bim

  • Korku, havf. (Farsça)
  • Tehlike. (Farsça)

buhran

  • Sıkıntı. Darlık. Nöbet. Kriz. Hastalığın ağır zamanı.
  • Bir işin tehlikeli ve karışık hâl alması.

bürsute

  • Tehlikeli yer.

cah-ı masiva / câh-ı mâsiva

  • İtibar, makam, mevki gibi Allah'tan başka, dünya ile alâkalı şeyler ve onların oluşturduğu tehlike çukuru.

can-geza

  • Ruh sıkıcı, can sıkıcı. Tehlikeli olan, öldürücü. (Farsça)

canbaz

  • (Çoğulu: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz.
  • Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse.
  • Aldatan, hilekâr, hile yapan.
  • Eskiden atlı fedai asker.

cankurtaran

  • t. Ölüm tehlikesinde olanları kurtarmak için kullanılan vasıta.
  • Hasta ve yaralıları hastahaneye taşıyan otomobil. Ambulans.

ebu bekir-i sıddık

  • Asıl adı Abdullah, künyesi Ebu Bekir, lâkabı Sıddık ve Atik. Erkekler içerisinde Resul-i Ekreme (A.S.M.) ilk iman eden; bütün muharebelerde ona refakat eden; seferde, hazarda, bütün tehlikeli anlarda Peygamber Efendimizle (A.S.M.) beraber çalışmış ve onun en yakın Sahâbesi. Onun sohbetinden feyz alm

ecel-i kaza / ecel-i kazâ

  • Tehlikeye uğramak suretiyle gelen ecel.

emn ü asayiş / emn ü âsâyiş

  • Eminlik ve rahatlık, korkusuzluk, tehlikesizlik, güvenlik.

emniyet

  • (Emniyyet) : Eminlik, emin olma hâli, korkusuzluk, tehlikesizlik.
  • İtimad, güvenme, inanma.
  • Polis ve zabıta teşkilâtı.

enva-ı mehalik / enva-ı mehâlik

  • Çok çeşitli tehlikeler.

eslem / اَسْلَمْ

  • En selametli, en tehlikesiz.

garer

  • Tehlike, zarar. Sonu belli olmayan şüphe ihtimâli olan satış.

girdab

  • Suların dönerek aktığı tehlikeli yer.
  • Suların dönerek çukurlaştığı yer. (Farsça)
  • Tehlikeli yer. Mühlike. Tehlikeli yer ve zaman. (Farsça)
  • Anafor; suların dönerek çukurlaştığı tehlikeli akıntı yeri.

girdap

  • Tehlikeli yer veya durum.

girdibad

  • (Gird-bâd) Kasırga. Yel çevrintisi. Tehlike. Girdap. (Farsça)

hatar / خطر / خَطَرْ

  • Tehlike, uçurum.
  • Tehlike. Uçurum, Emniyetsizlik. Korku.
  • Tehlike.
  • Tehlike. (Arapça)
  • Tehlike.

hatar-ı azim / hatar-ı azîm

  • Büyük tehlike.

hatarat / hatarât / خطرات

  • Tehlikeler. Akla gelen fikirler.
  • Tehlikeler. (Arapça)

hatargah / hatargâh

  • Tehlikeli yer, tehlikeli saha, tehlike yeri. (Farsça)

hatarlı

  • Tehlikeli.

hatarnak / hatarnâk / خطرناک

  • Korkunç, korkulu, tehlikeli. (Farsça)
  • Tehlikeli. (Arapça - Farsça)

hatarsız

  • Tehlikesiz.

hatir / hatîr / خطير

  • Muhâtaralı, tehlikeli, korkulacak durum. Büyük ve şerefli kimse.
  • Tehlikeli. (Arapça)
  • Yüce. (Arapça)

hıtar

  • (Tekili: Hatar) Tehlikeler, hatalar.

ifrit

  • Tehlikeli cin.

ihtimal-i tehlike

  • Tehlike ihtimali.

in'amperver

  • Nimetlerle bezeyen, çok nimet veren. Tehlikelerden sâlim kılan. (Farsça)

inhilak

  • Kendini tehlikeye atma.

irat

  • Tehlikeye, vartaya düşürmek.

istiktal

  • Ölümden korkmayarak kendini tehlikeye atma. Tehlikeli işlere yiğitçe atılma.

kızıl tehlike

  • Dinsizlik, anarşistlik ve komünistlik tehlikesi.

lahavle / lâhavle

  • (Lâhavle ve lâkuvvete illâ billâhil-aliyyil azim" cümlesinin kısaltılmışı ki, "Kuvvet ve kudret ancak Cenab-ı Allah'tadır." meâlinde olup bir belâ ve tehlike esnasında veya sabrın tükendiğini açıklamak için söylenir.

maaz-allah / maâz-allah

  • "Allahü teâlâya sığınırım" mânâsına, tehlikeli, zararlı ve istenmeyen durumlardan korunmak için söylenen bir söz.

mahavif

  • (Tekili: Mahuf) Tehlikeli ve korkulu yerler.

mahtur

  • (Hatar. dan) Hatara, tehlikeye yakın.
  • Düşünme. Fikir ve endişe.

mahuf / mahûf

  • Korkulu. Tehlikeli.
  • Tehlikeli, korkulan.
  • Korkutan, tehlikeli.

mason

  • "Masonluk" denilen kökü dışarıda gizli ve tehlikeli bir örgütün üyesi, islâm düşmanı.

matirat / matîrat

  • Tehlikeli yerler.

me'mun

  • Emin. Mahfuz. Korkusuz. Emniyyet verilmiş. Sağlam. Tehlikeden azâde olan.
  • Abbasi halifelerinden Hârun Reşid'in kendisinden ve kardeşi Eminden sonra hükümdar olan oğlunun adı.

mehail

  • (Tekili: Mehil) Tehlikeli ve korkunç yerler.

mehalik / mehâlik / مهالك

  • (Tekili: Mehleke) Tehlikeler. Tehlikeli işler. Korkulan yerler.
  • Tehlikeler, tehlikeli işler, helâk eden işler.
  • Tehlikeler.
  • Tehlikeli yerler. (Arapça)

mehalik-i azime / mehâlik-i azîme

  • Büyük tehlikeler.

mehil / mehîl

  • Korkulu yer. Korkunç ve tehlikeli yer.

mehleke / مهلكه

  • (Çoğulu: Mehâlik) Tehlikeli yer veya iş.
  • Tehlikeli yer.
  • Tehlikeli yer. (Arapça)

mendeb

  • Tehlike. Ölüm.
  • Gürültü ve şamata ile ağlama.

mugamir

  • Nefsini tehlikeye koyan kişi.

muhatara / مخاطره

  • Tehlike. Korkulacak hâle tutulmak.
  • Zarar. Ziyan. Korku.
  • Tehlike ve zarar ihtimali olan.
  • Tehlike. (Arapça)
  • Zarar, ziyan. (Arapça)

muhatara-i izmihlal / muhatara-i izmihlâl

  • Dağılma tehlikesi.

muhatarat

  • (Tekili: Muhatara) Zararlar, ziyanlar, hasarlar.
  • Korkular. Tehlikeler.

mühib / mühîb

  • Heybetli. Korkunç. Azametli.
  • Tehlikeli.

müşebbıt

  • Ayak kaydıran, tehlikeye atan.

mütehalik / mütehâlik

  • (Helâk. dan) Tehâlük eden, kendini tehlikeye atacak kadar acele eden.

mütevakki

  • Tevakki eden. Kendini gözeten, tehlikeli şeylerden sakınan ve çekinen.

mütlif

  • (Telef. den) Yok eden, öldüren, telef eden.
  • Tehlikeli.

müzekkir

  • Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
  • Zikreden, ibâdet eden.
  • Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril

nafıka

  • (Çoğulu: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır. Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar. Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar. Münafıklar buna benzediği

nazik / nâzik

  • Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız. (Farsça)
  • Ehemmiyet verilmesi icab eden. (Farsça)
  • Tehlikeli husus. (Farsça)

nekahet / نقاهت

  • Hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi. (Arapça)

neuzü billah / neûzü billah

  • "Allahü teâlâya sığınırız" mânâsına, tehlikeli hâllerden ve îmânı gideren şeylerden sakınma ve korkma mânâsını ifâde eden bir söz.

pür-hatar / پُرْ خَطَرْ

  • Çok tehlikeli.

pür-hatarkar / pür-hatarkâr

  • Tehlikelerle dolu, çok tehlikeli.

salim / sâlim

  • Sağlam.
  • Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz.
  • Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan.
  • Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali. Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler.
  • İçinde harf-i illet bulunma

selamet / selâmet

  • Kurtuluş, tehlikeden sâlim olmak. Korktuklarından, fenalıklardan kurtulmak.
  • Neticede imân ile kabre girmek.
  • Edb: Doğruluk, sağlamlık.
  • Her türlü korku ve tehlikeden uzak olma, kurtulma.

serdengeçti

  • Tar: Akıncılardan düşman ordusu içine dalmak veya muhasara altına alınan bir kaleye girmek için fedai yazılan kimseler. Bunlara ellerinde kınlarından sıyrılmış kılıçlarla bu tehlikeli işlere atıldıkları için "dalkılıç" da denilirdi. Düşman ordusuna dalacak veya kaleye girecek olanların dönmelerinden

şirpençe

  • (Şir-pençe) (Aslan pençesi) Vücutta ve daha ziyade sırtta çıkan çok tehlikeli bir çıban. (Farsça)

tagrir

  • (Çoğulu: Tagrirât) (Gurur. dan) Müşteriyi aldatma. Gurur verip aldatma.
  • Tehlikeli yerlere düşürmek.

tahattur

  • Hatırlamak.
  • Muhatara ve tehlikeden kaçıp uzaklaşmak.

taun / tâun

  • Tehlikeli ve bulaşıcı veba hastalığı.

tehalük

  • (Çoğulu: Tehâlükât) (Helâk. dan) İstekle atılma. Tehlikeye aldırış etmeden, birbirini çiğneyecek gibi koşuşma.

tehlike-i azim / tehlike-i azîm

  • Büyük tehlike.

tehlike-i diniye

  • Dine gelebilecek tehlike.

tehlike-i kat'iye

  • Kesin bir tehlike.

tehlike-i manevi / tehlike-i mânevî

  • Mânevî tehlike.

tehlike-i maneviye / tehlike-i mâneviye

  • Mânevî tehlikeler; imanî noktalarda oluşacak kayıplar.

tevehhüm

  • Evhamlanmak. Az tehlike ihtimâli olsa çok korkmak. Yok olanı var zannetmekle ye'se ve korkuya düşmek.

tevrit

  • Tehlikeye düşürme, vartaya düşürme.

vahama

  • (Tekili: Vahim) Tehlikeli, korkulu ve vahim olan şeyler.

vahamet / vahâmet / وخامت

  • Zor, güçlük.
  • Ağırlık. Tehlike. Muhatara. Neticesi fena.
  • Hazım güçlüğü, sindirim zorluğu.
  • Korkulacak hal, tehlikeli vaziyet.
  • Güçlük, tehlike.
  • Korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum. (Arapça)

vahim / vahîm / وَخ۪يمْ

  • Ağır.
  • Sonu tehlikeli. Çok korkulu.
  • Hazmı güç olan. Zararlı veya faydalı olmayan yemek.
  • Ağır, sonu tehlikeli, çok korkulu.
  • Korkutucu, tehlikeli.
  • Ağır, sonu tehlikeli.
  • Ağır, sonu tehlikeli.

varta / ورطه / وَرْطَه

  • Tehlikeli durum, içinden çıkılması zor olan şey, bataklık.
  • Her çukur yer. Uçurum.
  • Kurtuluşun zor olduğu yer. Tehlike. Muhatara.
  • Uçurum, tehlike.
  • Uçurum. (Arapça)
  • Tehlike. (Arapça)
  • Tehlike.

varta-i hayret

  • Tehlikeli, hayret uçurumu.

varta-i mevt

  • Ölüm tehlikesi.

varta-yı mevt

  • Ölüm tehlikesi.

vehamet / vehâmet

  • Güçlük, tehlike.

yar-ı gar / yâr-ı gar

  • Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın en sâdık sahabesi Hazret-i Ebubekir Radıyallahü Anh'ın ünvanı. Hicret esnasında en tehlikeli bir zamanda mağaraya girdiklerinde Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a sadakatla hizmet ettiğinden bu nam ile anılır.

yed-i emin

  • Kanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.
  • Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse.
  • Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer.
  • Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir lâkabı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın