REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te teber ifadesini içeren 54 kelime bulundu...

akd-i muavaza

  • Hibe ve sadaka gibi teberruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akd, ivazlı akd. Satış, trampa gibi.

anha minha

  • Şundan bundan, şöyle böyle ederek, şu bu, öteberi.

asar-ı mergube / âsâr-ı mergube

  • Muteber ve rağbet kazanmış olan eserler.

betat

  • Azık. Bir yolculukta gereken öteberi.
  • Ev eşyası.
  • Kesin, kat'i.

buhari / buharî

  • (Hi: 194-256) Buhâralı. 600 bin hadisten seçilen 7275 hadis ile en mu'teber ve en sahih Sahih-i Buharî ismi ile anılan hadis kitabının müellifi.

cari

  • Akan, akıcı.
  • Geçmekte olan.
  • İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan.

dükkan / dükkân

  • Öteberi satış yeri.

düstur

  • Umumi kaide. Kanun, nizam. (Farsça)
  • Örnek, nümune (Farsça)
  • Üslub. İzin, müsaade. (Farsça)
  • Mu'teber ve mu'temed kimse. (Farsça)
  • Destur. (Farsça)

ebu eyyub-il ensari / ebu eyyub-il ensarî

  • Sahabe-yi Kiramdan olup Halid bin Zeyd-i Hazrecî diye de anılır. Hicretten sonra Peygamberimize (A.S.M.) ilk mihmandârlığı yapmış idi. Hicretin 50. yılında pir-i fâni olduğu halde teberrüken Kostantiniyye'nin fethine azimet eden İslâm ordusu ile harbe iştirak etmiş, İstanbul surları dışında şehid ol

eda şartları / edâ şartları

  • Bir işin, ibâdetin sahîh ve mûteber olması için lâzım olan şartlar.

fi-i cari / fî-i cârî

  • Geçer değer, muteber fiat.

habt

  • Yanlış hareket.
  • Maktulün kanının heder olması.
  • Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme.
  • Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.

hadis-i şeyheyn / hadîs-i şeyheyn

  • En muteber ve büyük hadis âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim'den rivayet edilen hadis-i şerif.

havass / havâss

  • (Tekili: Hâss - Hâssa) Hâslar. Hâssalar. Keyfiyetler. Hususlar.
  • Dindarlık ve doğruluğu ile, ilmiyle âmil olup mâneviyat mertebelerinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar.
  • Zenginler sınıfı.
  • Kur'anî ve manevî sırlara ve hususlara vâkıf bulunan, ilim, ibadet, tâat

hırdavat

  • Ehemmiyetsiz şeyler, öteberi.
  • Demirden mâmul eski âlet.

hoca

  • Muallim. Efendi. Muteber ve büyük zât. (Farsça)

hurdevat

  • Kırık dökük, eski püskü şeyler, öteberi. Hırdavat. (Farsça)

izzet

  • Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük.
  • Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak.
  • Bulunmaz derecede az olan şey.

kütüb-ü sitte-i hadisiyye

  • Hadise dair altı Kitab. Bu eserler en çok tetkik edilmiş, en sahih, en doğru ve mu'teber hadis kitablarıdır.1- Sahih-i Buhâri. Müellifi: Hâfız Ebu Abdullah Muhammed İbn-i Câfii-i Buharî'dir. Sahih hadisleri tesbit için İslâm ilim merkezlerini dolaşmış, hadis âlimlerinden istifade etmiştir. Cumhurun

ledün

  • İnd kelimesi gibi, zaman ve mekân zarfıdır.Hel-i istifhâmiye mânasına geldiği de vaki'dir. Kamus Müellifine göre ledün ile leda, aynı şeydir. Başkaları ise tefrik etmişlerdir. Demişlerdir ki: Ledün kelimesi zaman ve mekânın evvel ve ibtidasından muteberdir. Onun için ekseri harf-i cer olan "min" kel

mefhum-ı muhalif / mefhûm-ı muhâlif

  • Lafızda zikredilmeyen mânânın, bizzat zikredilen mânâya, hükümde zıt olan mânâ. Mefhûm-ı muhâlif; Şâfiîlere göre, hüküm için sahîh, mûteber bir delîl olduğu hâlde, Hanefîlere göre böyle değildir.

memnun

  • (Minnet. den) Hoşnud. Razı. Minnet altında bulunan. İyiliğe nâil kılınmış. Çok muteber olan şey. Çok beğenilen. Ölçülü ve hesaplı olan.
  • Kesilmiş.

mer'iyyet

  • Mer'î oluş. Makbul olma. Muteber olma. Hükmü geçer olma.

mevzu'

  • Bahis. Üzerinde durulan mes'ele.
  • Aşağılanmış olan.
  • Konulmuş. Vaz olunmuş.
  • Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan.
  • Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri.

mu'teberan

  • (Tekili: Mu'teber) Şerefli, haysiyetli ve itibarlı kimseler.
  • Bir yerin, bir mesleğin veya bir sınıfın ileri gelenleri. Hükmü geçip, inanılır olanlar.

mu'teberat

  • (Tekili: Mu'teber) İtibarlı, hükmü geçer şeyler.

mu'teberiyet

  • Yürürlükte olma, geçerlilik.
  • Muteberlik, güvenirlik.

münezzeh

  • (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş.
  • Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.

müsellem

  • (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimad edilen.
  • Tasdik edilip inkâr edilmeyen.
  • Ayıplardan teberri olunmuş.

müslim

  • Mûteber ve güvenilir olduğu bütün İslâm âlimleri tarafından kabul edilen, Kütüb-i sitte denilen altı hadîs kitâbının ikincisi.
  • Allahü teâlânın, peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla gönderdiklerine îmân edip, O'nun emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan kimse.

mutatahhir

  • Pâk. Günah işlemekten teberri ve imtina eden, çekinen. Temiz kılınmış.

müteberri

  • Teberri eden, yüz çeviren.

müteberri'

  • Bağışlayan, teberru eden. Bağışta bulunan.

müteberrik

  • (Bereket. den) Mübarek sayılan, teberrük eden, uğurlu.

müteberrike

  • (Bak: MÜTEBERRİK)

müteberrir

  • Teberrür eden, Allah'a derinden ve içten itaat eden.

müteberriz

  • Beliren, meydana çıkan, teberrüz eden.

rüya-yı sadıka / rüya-yı sâdıka

  • Makbul ve muteber kimselerin gördükleri ve gördükleri gibi dünyada hakikatları zuhur eden sâdık rüya.

şa'rani / şa'ranî

  • (Hi: 899-973) Dört hak mezhebin birleşen ve ayrılan tarafları hakkında mu'teber eserleri olan meşhur bir fakihtir. Mizan-ı Şaranî ismiyle bilinen eseri meşhurdur.

sadr

  • Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi.
  • Kalb, göğüs, ön.
  • Meclisin önü ve en muteber yeri. Reisin oturduğu yer.
  • Rücu.
  • Bir aruz kalıbı.
  • Baş, reis, başkan.
  • Oturulacak yerlerin en iyisi.

şahid

  • Şahitlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören.
  • Resul-ü Ekrem Efendimizin (A.S.M.) bir vasfı.
  • Melâike-i kiram.
  • Hazır.

sahih bey' / sahîh bey'

  • Aslı ve sıfatı dîne uygun olan satış. Mûteber olması için bütün şartlarını taşıyan alış-veriş.

suva'

  • Sa' denilen ve ahkâm-ı İslâmiyede muteber olan ölçek.
  • Su içmek için kullanılan taş. Maşraba.

tatahhur

  • Temizlenmek. Pâklanmak.
  • Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek.

teberruan

  • Teberru ederek, teberru suretiyle, bağışlayarak.

teberruat / teberruât

  • (Tekili: Teberru') Teberrular, bağışlar, bağışlamalar.

teberrüd / تبرد

  • Soğuma. (Arapça)
  • Teberrüd etmek: Soğumak. (Arapça)

tenevvüh

  • (Nevha. dan) Ölüye feryad ederek ağlamak.
  • Sarkıp sallanıp öteberi hareket etmek.

teyemmün

  • Uğur sayma. Bir şeyle teberrük eylemek. Bir şeyi mesut ve uğurlu saymak.
  • Ölüyü kabirde sağ yanına yatırmak.
  • "Ben Yemenliyim" demek.

umde

  • İnanılacak şey.
  • Prensip, temel fikir.
  • Dostluk. Güvenilecek yer veya kimse.
  • Kavim veya kabilenin muteber ve mu'temedi olan. Reis. Serasker.

vasiyet

  • Bir işi birisine havale etmek.
  • Emir.
  • Fık: Bir malı veya menfaatı, ölümden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yolu ile (yani, meccanen) temlik etmek.

vasıyyet

  • Bir işi birisine havale etmek, emir, bir malı veya menfaati ölümden sonrası için bir kişiye veya hayır cihetine teberru yolu ile temlik etmek.

vasiyyet

  • Bir kimsenin vefâtından sonra yapılmasını istediği şey veya sonraya bağlı olmak üzere bir malı veya menfeatini (faydayı) bir şahsa veya bir hayır işine teberrû' (bağış) yoluyla temlik etmek (sâhib ve mâlik kılmak). Vasiyet edene mûsî, vasiyet edilen şeye mûsâbih, kendisine vasiyet yapılan şahsa mûsâ

zenbil

  • İçine öteberi konulup elde taşımaya mahsus, sazdan örülmüş ve üst tarafında yine sazdan kulpları olan, ağzı geniş kap.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın