ahu

• Saç ve sakalı ak olup şayan-ı hürmet ve tâzim olan. Ahubaba, yalnız bu tabirde kullanılır.

aleyhissalatü ves-selam / aleyhissalâtü ves-selâm

• Peygamberler bilhassa Peygamber efendimizin ism-i şerîfi söylenince, yazılınca ve işitilince söylenen ve yazılan salât ve selâm (hayr duâlar) onun üzerine olsun mânâsına duâ ve tâzim (saygı) ifâdesi. İki kişi için aleyhimesselâm daha fazla için aleyh imüssalâtü ves selâm denir.

aleyhisselam / aleyhisselâm

• Allahü teâlânın selâmı onun üzerine olsun mânâsına daha çok peygamberler ve dört büyük melek için kullanılan duâ ve tâzim (saygı) ifâdesi. İki kişi için aleyhimesselâm, daha çok kişi için aleyhimüsselâm denir.

celle

• "Celil oldu, celil olsun" meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir.

esal

• Tâzim etmek, övüp medhetmek.

hacc

• Kasdetmek. Muârazada delil ve bürhan ile galip olmak.
• Bir yere çok tereddütle varıp gelme.
• Şâyan-ı tâzim bir şeye teveccüh.
• Bir şeyden feragat etmek.
• Fık: İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Şer

hadim-ül haremeyn-iş şerifeyn / hâdim-ül haremeyn-iş şerifeyn

• Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır. Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir. İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir. Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen

hakaret

• Küçüklük. İtibarsızlık. Hor ve hakir görmek. Küçümseme. Küçük görme. Tâzimsizlik.

hukukullah

• Fık: İbadetler ve İlâhî cezalar, ukubetlerle alâkalı haklar.
• Hukukullah umuma taalluk edip, yalnız bir şahsa âid olmayan ahkâm demektir. Bunlar hukuk-u umumiyeden ibarettir. Cenab-ı Hakk'a izafesi, tazim ve ehemmiyetine işaret içindir.

ibcal

• Büyük saygı, tâzim ve tekrim. (Bu mânâlarda kullanılırsa da tebcil şeklinde kullanılması doğrudur.)

ihtiram

• Hürmet olunmak, tazim olunmak, hürmet, saygı.

ikramen

• İkram olarak. Ağırlama suretiyle. Hürmet, tazim ve saygı için.

ilah

• Kendine ibadet edilen, Allah (C.C.) Her şeyden çok sevilen, tâzim ve tesbih edilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri.

muazzim

• Tazimde bulunan, yücelten.

mübeccel

• Tâzim ve hürmet gösterilen.

müfehham

• (Müfahham) Muhterem. Hürmete lâyık. Tazim edilmiş olan.

mükerrem

• Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan. (İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. Mek.)

secde

• Allah'ın (C.C.) huzurunda yere kapanış. İbadet ve Allah'a (C.C.) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan en büyük tazim ifade eden hareket. Namazın bir rüknü.

ta'zimat

• (Tekili: Ta'zim) Hürmet ve riayetler. Tazimler.

ta'zir

• Siyaset.
• Tehdit etmek.
• Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek.
• Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında muayyen bir şer'î ceza olmayan suçlardan dolayı ulülemr (hükümdar, padişah) veya vekili tarafı

taazzür

• Tâzim etmek. Hürmet etmek.

tabir-i ali / tâbir-i âli

• Bir hürmet ve tazim ifadesi olarak "yüksek şahsiyetinizin ifadesi" anlamında kullanılan bir deyim.

te'vim

• Tâzim etmek, hürmet etmek.

tebcilen

• Ağırlıyarak, tâzimen.

tefehhuz

• Tâzim, hürmet.

tekrim

• Hürmet ve tazim göstermek ve görmek. Saygı göstermek, lütuf ve kerem icrasında bulunmak.

tekrimen

• Hürmet göstererek, tazim ederek.

temcid

• Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek.
• Ağırlamak.
• Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz.

tercib

• (Çoğulu: Tercibât) Ululama, tazim.
• Meyvesi çok olan ağacın dalları altına destek koyma.

tevkir

• Tazim. Hürmetle anmak. İhtiram etmek.