Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
tasavvuf
ifadesini içeren
205
kelime bulundu...
ab-ı hayat / âb-ı hayât
Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şek
abd
Kul, köle, mahlûk. Tasavvufta kâmil müslüman.
adab-ı tasavvuf / âdâb-ı tasavvuf
Tasavvuf kaideleri, davranış edep ve kuralları.
adem
Yokluk, varlığın zıddı.
Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli.
ahkam-ı maneviyye / ahkâm-ı mâneviyye
Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgiler, tasavvuf bilgileri.
ahmediyye
Evliyânın gözbebeği İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bu yola Müceddidiyye-i Ahmediyye de denir.
Hindistan'da Gulam Ahmed Kâdiyânî tarafından kurulan sapık bir yol.
ahrariyye / ahrâriyye
Evliyânın büyüklerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
ahval / ahvâl
Hâller. Tasavvuf yolunda bulunan kimselerin, kalblerinde meydana gelen değişmeler. Hâl'in çokluk şeklidir.
aktab / aktâb
Kutublar. Tasavvufta yüksek derecelere ulaşmış mübârek, kıymetli zâtlar Kutb'un çokluk şeklidir.
arif / ârif
Bilen, tanıyan, ilim ve irfân sâhibi.
Allahü teâlânın rızâsını kazanmış, O'ndan başkasının sevgisini kalbinden çıkarmış, tasavvufta yetişip, kemâle ermiş velî zât. Ârif-i billah da denir.
Mütehassıs olduğu ilmi, zorlanmadan tatbik eden, kullanabilen kimse.
ayn-el-yakin / ayn-el-yakîn
Görerek bilme.
Hadîs-i şerîfte bildirilen ihsân (Allahü teâlâyı görüyormuş gibi ibâdet etme) mertebesinde bir ışığın kalbde parlaması. Zamanımızda tarîkata girmiş bir çok kimse, kendilerine tasavvufçu süsü vererek vahdet-i vücudu dillerine almış, bundan yüksek mertebe olmaz sanıyor.
bain / bâin
Ayırıcı. Talâk-ı bâin.
Tasavvuf'ta bir terim. İnsanlardan uzak olan.
bast
Tasavvufta gönül ferahlığı, rûhen rahatlama. Sıkıntı ve gönül darlığının zıddı.
bayramiyye
Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerinden Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bayramiyye yolu bir koldan Bâyezîd-i Bistâmî'ye diğer koldan Hasen-i Basrî'ye ulaşır.
bazgeşt / bâzgeşt
Nakşibendiyye yolunda on bir temel esastan biri. Sâlik'in (tasavvuf yolcusunun) Kelime-i tevîhdden sonra kalbinden; "İlâhî! Maksûdum Sensin. Matlûbum (maksadım) Senin rızândır."demesi.
bedeviyye
Evliyânın büyüklerinden Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
bektaşilik / bektâşîlik
Evliyânın büyüklerinden Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
berzah alemi / berzâh âlemi
Dünyâ ile âhiret arasındaki âlem; kabir âlemi.
Tasavvufta âlem-i misâle verilen ad.
bevadih / bevâdih
Tasavvufta, insan kalbine gayb âleminden âniden gelen şeyler.
celvetiyye
Evliyânın büyüklerinden Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
cem'
Birleştirme, bir araya getirme.
İkindi namazını öğle namazıyla, yatsı namazını akşam namazıyla birlikte kılma.
Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoşluk) makâmı da denir.
cem'ul-cem'
Tasavvufta bir makâmın adı. Sahv (uyanıklık) makâmı. Bekâ makâmı da denir.
cerrahiyye / cerrâhiyye
Evliyânın büyüklerinden Nûreddîn Cerrâhî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
çeştiyye
Evliyânın büyüklerinden Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
çile
Dervişlerin, nefislerini terbiye ederek tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için kırk gün tenhâ bir yerde riyâzet (nefsin istemediği şeyler) ve ibâdetle meşgul olmaları.
dergah / dergâh
Makam, kapı girişi, eşik. Tasavvuf mektebi. Tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliyâ zâtlar tarafından, talebelere, tasavvuf, İslâm ahlâkı ve diğer dînî ilimlerin ve zamânın fen ilimlerinin okutulduğu yer.
Cenâb-ı Hakk'ın rahmet kapısı.
ebü'l-vakt
Tasavvufta kalb makâmından yukarı çıkıp, kalbin sâhibine varan, hallerden kurtulup, halleri verene ulaşan. Bunlara Erbâb-üt-temkîn de denir.
ehl-i cezbe ve ehl-i istiğrak
Tarikat ve tasavvuf ehlinden olup zikir ve ibadetle kendinden geçip dünyayı unutanlar.
ehl-i sekir
Tasavvuf yoluyla mânevî âlemleri temaşa edip aldıkları ruhî lezzetle kendinden geçenler.
ehl-i tarik / ehl-i tarîk
Tasavvuf yollarından birine girmiş olan.
ehl-i tarikat ve velayet / ehl-i tarîkat ve velâyet
Tarikata mensup olanlar, tasavvufla ilgilenenler ve Allah dostları, velîler.
ehl-i tasavvuf / اَهْلِ تَصَوُّفْ
Tasavvuf ehli; kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimseler.
Tasavvufla meşgul olanlar.
ehl-i tekke
Tekkeye giden ve oradaki zikirleri yapan kişiler; Osmanlı döneminde, sadece tasavvuf ve tarikat eğitimi verilen tekkelerde mânevî ilim tahsil edenler.
erba'in / erba'în
Kırk günlük riyâzet. Maddî bağları azaltıp, mânevî tarafı kuvvetlendirmek ve kalb aynasını parlatmak için, tasavvuf büyükleri tarafından konan usûllerden biri; kırk gün az yemek, az içmek, az konuşmak, çok ibâdet etmek. Buna çile de denir.
erbab-ı kulub / erbâb-ı kulûb
Gönül sâhipleri. Tasavvuf yolunda ilerlerken halleri değişen, her zaman başka türlü olan, bâzan şuurlu, bâzan şuursuz (içerisinde bulundukları mânevî hallere dalıp kendilerini unutan) kimseler. Bunlara İbn-ül-vakt de denir.
erbab-ı tarikat
Kendini tarikata, tasavvufa verenler.
erbain / erbaîn / اَرْبَع۪ينْ
Tasavvufta kırk günlük çile.
evrad-ı tasavvuf / evrâd-ı tasavvuf
Tasavvuftaki virdler, zikirler.
fakir
Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan.
Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.
fakr
Fakirlik. Tasavvufta her zaman her işte Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmek.
fani / fânî
Yok olucu, geçici, devamlı olmayan.
Tasavvufta Allahü teâlâdan başkasını unutan, bunların sevgisinden kurtulan kimse.
fark
Tasavvufta cem' denilen mertebeden sonra gelen bir makam. Buna cem'ül-cem' de denir.
fena / fenâ
Yok olma, yokluk. "Beka"nın zıddı. (Tasavvufta maddî varlıktan sıyrılıp hakka ulaşma).
İyi olmayan, kötü.
Tasavvuf ilminde bir terim. Kendini yok görmek. Mâsivâyı, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak, mahlûkların (yaratılmışların) sevgi ve düşüncesini gönülden çıkarmak. Allahü teâlâyı çok zikir (anma) netîcesinde meydana gelen kendini unutma hâli.
fena fiş-şeyh / fenâ fiş-şeyh
Tasavvuf ilminde talebenin velî olan hocasının arzû ve isteklerine tâbi olması, irâdesini isteğini onun eline bırakması. Ölü yıkayıcının elindeki meyyit (ölü) gibi olması. Ona hiç bir işinde muhâlefet etmemesi.
ferdiyyet
Tasavvufta yüksek bir mertebe.
fütuhat-ı mekkiye / fütûhât-ı mekkiye
Muhyiddin-i Arabî'nin meşhur tasavvufî eseri.
gaybet
Tasavvufta, kalbin kendisine gelen mânâlarla meşgul ve onlara dalmış olarak, kendisinden ve halkın işlerinden, etrâfında olan şeylerden habersiz olması.
gülşeniyye
Evliyânın büyüklerinden İbrâhim Gülşenî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
hafi / hafî
Gizli, kapalı.
Usûl-i fıkıh ilminde, mânâsı açık olduğu hâlde söyleyenin maksadını ifâde etme husûsunda kapalı, gizli söz.
Tasavvufta âlem-i kebîrdeki beş latîfeden biri.
hakikat-i camia / hakîkat-i câmia
Toplayıcı hakîkat. Tasavvufta kalb.
hal / hâl
Durum, vaziyet, tavır. Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kalbine gelen sevinç, hüzün, darlık, genişlik, arzu ve korku gibi mânâlar. Bunlar kulun gayreti ve çalışması olmadan kalbe gelir. Bu yönden makam ile arasında fark vardır. Makam, tasavvuf yolun da bulunan kimsenin çalışmakla kazandığı mânevî d
halidiyye / hâlidiyye
Evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Nakşibendiyye yolunun bir kolu olan Hâlidiyye yolu daha çok Anadolu, Irak ve Sûriye taraflarında yayılmıştır.
halife / halîfe
Birinin yerine geçen.
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vekîlî ve yeryüzündeki bütün müslümanların reîsi (başı).
Bir tasavvuf büyüğünün yetiştirip, hayâtında veya vefâtından sonra insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirdiği talebesi.
halka-i zikir
Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak.
hallac-ı mansur
Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur. Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir.
halvet
Yalnızlık, yalnız olarak kalma.
Yabancı bir kadınla yabancı bir erkeğin bir odada, kapalı bir yerde yalnız kalmaları.
Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet tenhâda kalma hali yalnız kalmak.
halvethane / halvethâne
Çilehâne. Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet kendi hâlinde yalnız kalınan ve ibâdetle vakit geçirilen yer.
halvetiyye
Evliyânın büyüklerinden Muhammed bin Nûr Halvetî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
hatır-ı rahmani / hatır-ı rahmanî
Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah'ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması. Buna muhabbetullah da denir.
havass / havâss
Seçilmişler. İlimde ve tasavvuf yolunda yüksek dereceye ulaşmış olan zâtlar.
hilafet-i mutlaka / hilâfet-i mutlaka
Tasavvufta bir velînin bir talebesinin mânen yetiştiğine ve başkalarını da yetiştirebileceğine dâir verilen mutlak izin.
hüzn
Üzüntü, keder. Sevincin zıddı. Bu, halk arasında kastedilen dünyevî hüzünden başkadır. Tasavvuf yolunda bulunanlara âit bir hâl.
ibn-ül-vakt
Kalbi halden hâle değişen velî. Tasavvuf yolunda ilerlerken halleri değişen, her zaman başka türlü olan, bâzan şuurlu, bâzan şuursuz (kendilerinden geçen, kendilerini unutan) kimseler. Bunlara erbâb-ı kulûb da denir.
idrak-i basit / idrâk-i basît
Tasavvuf yolcusunun kendini müşâhedede (görmede) fâni (yok) olması.
ilahi / ilahî
Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik.
Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ içinde söylenir).
Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî fikirleri havi olmak üzere yazılmış olan ve makamla okunan şiirler.
ilm-i alet / ilm-i âlet
Ulûm-i âliyye denilen sekiz yüksek din bilgisini öğrenebilmek için lâzım olan yardımcı ilimlerdir. Bunlara ulûm-i ibtidâiyye, başlangıç ilimleri de denir. Ulûm-i âliyye şunlardır:Tefsîr, usûl-i kelâm, kelâm, usûl-i hadîs, ilm-i hadîs, usûl-i fıkh, fı kh, ilm-i tasavvuf. Böylece din bilgileri yirmi o
ilm-i batın / ilm-i bâtın
Kalb ilmi, mânâ ilmi, tasavvuf ilmi.
ilm-i tarikat
Tarikat, tasavvuf ilmi.
ilm-i tasavvuf ve tarikat
İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yolun ilmi; tarikat ve tasavvuf ilmi.
imam / imâm
Câmi, mescid veya başka yerlerde cemâate namaz kıldıran kimse.
Hadîs, fıkıh, kelâm ve tefsîr ilminde ve tasavvuf gibi İslâmî ilimlerden birinde en yüksek mertebeye ulaşan âlim.
Müslümanların devlet reîsi.
in'ikas
Tasavvufta bir büyüğün kalbindeki feyz denilen mânevî ilimlerin talebenin kalbine yansıması.
inabe yolu / inâbe yolu
Müridlik. Sâlikin (tasavvuf yolunda) nefsin isteklerini yapmamak ve istemediklerini yapmak sûretiyle ve çeşitli sıkıntılara katlanarak Allahü teâlâya kavuşma yolu.
irade / irâde
Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından. Allahü teâlânın dilemesi.
İstemek, seçmek, dilemek tercih etmek.
Tasavvuf yoluna yeni girenlerin başlangıç halleri. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya azmedenler, karar verenler için ilk konak.
isbat / isbât
Sağlamlaştırma, dayanıklı hâle getirme. Delil ve şâhit göstererek bir sözün ve fikrin doğruluğunu ortaya koyma.
Tasavvuf yolunda ilerlerken Lâ ilâhe dedikten sonra illallah demek.
istiğrak / istiğrâk
Bir şeyi baştan aşağı kaplamak. Tasavvuf erbabının vecde gelip kendinden geçmesi.
İstiğrak lâmı:
Bir cinsin bütün bireylerini içine alan belirtme edatı, lâm-ı tarif, diğer adıyla harfi tarif.
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin içinde bulunduğu mânevî hallere dalması sebebiyle kendisini ve çevresinde olanları unutması.
istiğrak-ı ruhani / istiğrak-ı ruhanî
Tasavvufta Allah aşkından dolayı ruhen kendinden geçme hali.
kabz ve bast
Tasavvuf yolunda ilerleyenlerde görülen sıkıntı ve ferahlık.
kaddesallahü teala esrarehümül'aziz / kaddesallâhü teâlâ esrârehümül'azîz
Daha çok tasavvuf büyüklerinin, evliyâ zâtların isimleri anılınca ve yazılınca söylenen veya yazılan Allahü teâlâ onların kıymetli sırlarını temiz, mübârek eylesin mânâsına duâ ve saygı ifâdesi. Bir kişi için Kaddesallahü sırrehü; iki kişi için Kadde sallahü sırrehümâ denir.
kadiri / kâdirî
Tasavvufta Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yoluna mensup olan kimse.
kadiriyye / kâdiriyye
Evliyânın büyüklerinden Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin v.561 (m.1266) tasavvuftaki yolu.
kain ve bain / kâin ve bâin
Tasavvuf ilmi terimlerinden. Halk (insanlar) ile berâber görünen, fakat hakîkatte onlardan uzak ve kalben Allahü teâlâ ile berâber olan.
kalb
Gönül. Yürek denilen, et parçasına yerleştirilmiş nûrânî ve mânevî kuvvet.
Tasavvuf yolunda birinci mertebe.
kitab-ı tasavvuf
Tasavvuf kitabı.
konak
Tasavvufta ilerlerken her iki derece arası.
kübreviyye
Evliyânın büyüklerinden Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Yaptığı bütün münâzaralarda gâlib geldiği için kübrâ (büyük) lakabıyla meşhur olmasından dolayı, bu yola Kübreviyye denmiştir.
kurb
Yakınlık. Tasavvufta, Allahü teâlâya yakın olmak.
lisan-ı tasavvuf / lisân-ı tasavvuf
Tasavvuf dili.
makam / makâm
Yüksek dereceli me'mûriyet, me'mûrluk yeri, mevkî, mansıb.
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin bu yolda ilerlerken kazandığı mânevî derecelerden her biri.
makamat-ı süluk / makâmât-ı sülûk
Tasavvuf yolunda ilerlerken geçilmesi gereken dereceler.
mebde'
Başlangıç.
Kaynak, kök.
Bilgilerin ilk kısımları.
İlke.
Tasavvufta sâlikin ilk başlangıcı.
meczub / meczûb
Allahü teâlânın sevgisi ile kendinden geçmiş olan.
Cezbeye tutulmuş, çekilmiş tasavvuf yolcusu.
mektubat-ı rabbani / mektûbât-ı rabbânî
Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî hazretlerinin îmân, îtikâd ve tasavvuf bilgilerini öğreten mektublarından meydana gelen pek kıymetli kitab.
meşarib-i evliya / meşârib-i evliya
Velîlerin meşrepleri, tasavvuf yolunda ortaya koydukları ve takip ettikleri yöntemler.
meslek-i velayet / meslek-i velâyet
Tarikat ve tasavvuf ehlinin takip ettikleri yol, yöntem.
meşreb-i hal / meşreb-i hâl
Mânevî haz ve feyiz almayı hedef kabul eden tasavvufî bir yöntem.
mevleviyye
Evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
mübtedi / mübtedî
Tasavvufta ve diğer dînî ilimlerde henüz başlangıçta olan.
müceddidiyye
Evliyânın büyüklerinden müslümanların gözbebeği İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
muhakkikin / muhakkikîn
Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf erbabı âlimler.
muhakkıkin-i sofiye / muhakkıkîn-i sofiye
Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf ehilleri.
muhakkikin-i sofiye / muhakkikîn-i sofiye
Meseleleri delilleriyle araştırıp bilen tasavvuf erbabı kimseler.
muhakkıkin-i sufiye / muhakkıkîn-i sufiye
Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf ehilleri.
muhakkikin-i sufiye / muhakkikîn-i sufiye
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen tasavvuf âlimleri.
mukarreb
Yakınlaştırılmış.
Cennette dereceleri en yüksek olan.
Tasavvufta, nefslerinin sevgisinden kurtulmuş, kalbinde Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin sevgisi kalmayan, yalnız Allahü teâlâyı isteyen.
müntehi / müntehî
Sona eren, nihâyete kavuşan. Tasavvuf yolunda çıkılabilecek derecelerin sonuna varan velî.
murad / murâd
İstenilen; arzû edilen şey.
Tasavvuf yolunda bulunanlardan çalışmadan Allahü teâlânın yardım ve dilemesi ile yüksek makâmlara kavuşanlar. İctibâ (çekilenler, istenenler) yolunun sâlikleri, yolcuları.
mürid / mürîd
Tasavvufta Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için evliyâ bir zâtın terbiyesi altına giren talebe.
mürşid-i kamil / mürşîd-i kâmil
Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât.
mutasavvıf
Tasavvuf ehli olan, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimse.
Tasavvufla uğraşan. İlâhiyyatla uğraşan, tarikat ehli olan.
mutasavvıfa-i mütefelsife
Felsefeyle ilgilenen ve etkisinde kalan tasavvufçular.
mutasavvıfane
Tasavvuf ehline benzer şekilde.
mutasavvıfe
Tasavvuf ehli geçinen sûfîler, şeyhler.
mutasavvife
Mutasavvıflar, tasavvuf ehli olanlar.
mutasavvıfin / mutasavvıfîn
Tasavvuf ehli olanlar.
Tasavvufçular. Sofiler.
mütesavvıf
Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi. Çoğulu mütesa vvifûn, mütesavvifîn ve mütesavvife'dir.
muvahhid
Allahü teâlânın birliğine inanan.
Tasavvufta, Allahü teâlâdan başka bir şey görmeyen, kendini ve başkalarını unutan.
nakşibendiyye
Evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Allahü teâlânın sevgisini kalblere nekşettiği için Behâeddîn-i Buhârî hazretlerine Nakşibend lakabı verilmiştir. Bu yolda olanlara Nakşibendî denilirdi.
nazar ber kadem
Nakşibendiyye yolunun temel bilgilerinden birisi olup, tasavvuf yolculuğunda adımdan ileriye bakmak ve adımını baktığı yere atmak.
nikar / nikâr
Tasavvuf yolunda ilerliyenlerin birbirlerine emr-i ma'rûf nehy-i anil-münker yapmaları yâni Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeleri.
nisbet
Soy bakımından bağlılık, mensub olma.
Tasavvufta velî bir zâtla mânevî irtibat, feyz alma, huzûr.
niyazi-i mısri / niyazi-i mısrî
(Mi: 1618 - 1694) Malatya'nın Soğanlı köyünde doğdu. Şâir ve tasavvufçu olup Halvetî tarikatının Niyaziye veya Mısriye şubesini kurmuştur. Mısır'da Câmi-ül-Ezher'de tahsil gördü. 1646'da İstanbul'a döndü ve Sokollu Mehmed Paşa Medresesinde irşada başladı. Eserlerinden bazıları şunlardır: Risale-i Ha
nübüvvet yolu
Tasavvufta insanları Allahü teâlânın sevgisine, rızâsına kavuşturan iki yoldan birincisi ve en üstünü. Velî bir zâtın sohbetinde yetiştikten sonra arada sebeb ve vâsıta olmadan feyzin, kalb bilgilerinin asıl'dan yâni Resûlullah efendimizden alındığı yol. Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan ikinci yo
nur-u tarikat
Tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemlerin aydınlığı, güzelliği.
nüzul / nüzûl
İnmek. Tasavvuf yolunda ilerleyerek, sebebler âlemini görmeyip yalnız sebeblerin sâhibini yâni Allahü teâlâyı bilme hâline ulaşan bir velînin insanları irşâd ve terbiye için, tekrar sebebler âlemine inmesi.
on iki imam / on iki imâm
Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Ehl-i beytinden (akrabâsından) olup, tasavvufun vilâyet yolunda en yüksek derecelere ulaşmış olan on iki büyük zât. Bunların hepsine birden Eimme-i İsnâ aşere de denir.
pir / pîr
Yaşlı, ihtiyâr.
Mürşîd-i kâmil, tasavvuf yolunda rehber zât.
rah-ı ictiba / râh-ı ictibâ
Tasavvufta Allahü teâlâya kavuşturan yollardan biri. Seçilmişlerin yolu.
rah-ı müridan / râh-ı mürîdân
Tasavvufta müridlerin, talebelerin yolu. Allahü teâlâya kavuşturan yollardan. Sâlikler (tasavvuf yolunda ilerleyen talebeler) yolu.
remli / remlî
(Şihâbüddin Remlî) (Mi: 1371-1440) Filistin'in Reml kasabasında doğmuş, Şeyhülislâm'dır. Mecmuat-ul Ahzab'da namı Kutb-ül Ârifîn diye geçer. Kimya-yı Saadet namında salâvatları ile meşhurdur. Fıkh ve tevhide, tasavvufa dair manzumeleri vardır. " İmam-ı Remlî" diye anılır.
rıfaiyye / rıfâiyye
Evliyânın büyüklerinden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
rücu' / rücû'
Dönme, yönelme.
Tasavvufta en yüksek mertebeye ulaşmış olan bir velînin tekrar geri insanlar arasına dönmesi.
sabikun / sâbikûn
Asıl îtibâriyle peygamberler aleyhimüsselâm, onlara tâbi olmak bakımından Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn, peygamberlere vâris olmak bakımından müctehidler, müfessirler (tefsir âlimleri), muhaddisler (hadîs âlimleri) ve tasavvuf büyükleri.
şah / şâh
Padişah.
Bazı tasavvuf büyüklerine verilen ünvan, isim.
sahv
Uyanıklık, aklı başında, şuuru yerinde olma hâli, sekr hâlinin zıddı. Tasavvufta kendini kaybetme hâlinden kurtulup, ayılma hâli. Fenâdan sonraki bekâ hâli.
Ayıklık; uyanıklık; tasavvufta kendinden geçme hâlinin sona ermesi.
salik / sâlik
Tasavvuf yolcusu.
salik-i meczub / sâlik-i meczûb
Tasavvufta cezbesi yâni hak yola çekilmesi sülûkünden sonra olan sâlik.
şazeli / şazelî
(Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır. Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir. Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır. Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur. Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı b
şaziliyye / şâziliyye
Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Hasen Şâzilî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
sefer der vatan
Nakşibendiyye yolunun on bir temel esâsından biri. Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) kötü ahlâk, beşer (insan) tabiatının sıfatlarından kurtulması, beşerî sıfatlardan meleklere âit sıfatlara, kötü, çirkin vasıflardan, iyi, güzel ahlâka geçm esi.
sekr
Şuursuzluk, kendinde olmama hâli. Tasavvufta mânevî sarhoşluk.
seyr
Tasavvuf yolunda ilerleme.
seyr ve süluk / seyr ve sülûk
Tasavvuf yolculuğu, tasavvuf yolunda ilerlemek.
seyr-i afaki / seyr-i âfâkî
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin; ilminin, bilgisinin ve kendi ihtiyârı (dilemesi, istemesi) olmaksızın dış âlemde ilerlemesi.
seyr-i anillah-i billah / seyr-i anillah-i billâh
Yüksek bilgilerden, aşağı bilgilere inme. Tasavvufta nihâyete (maksada) ulaşan velînin geri dönmesi ve mahlûkları bilmeğe kadar inmesi.
seyr-i enfüsi / seyr-i enfüsî
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kendinde ilerlemesi, kötü huylardan temizlenen nefsin, iyi huylarla bezenmesi, süslenmesi.
seyr-i fil-eşya / seyr-i fil-eşyâ
Tasavvufta nihâyete kavuşan bir velînin geri döndükten sonra daha önce unutmuş olduğu eşyânın bütün bilgilerine yeniden sâhib olması.
seyr-i ilallah
Allahü teâlâya doğru olan yolda ilerlemek, mânevî ilimde durmadan yükselmek. Seyr-i âfâkî (kötü hâllerden kurtulma) ve seyr-i enfüsî (iyi hâllerle süslenme) yi içine alan tasavvuf yolculuğu.
sıla
Fıkıh ve tasavvufu (kalb bilgilerini) meczeden, birleştiren mânâsına İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin lakabı.
sır
Gizli, gizlenilen şey.
Âlem-i emrin (maddesiz, zamansız ve ölçüye girmeyen âlemin) beş mertebesinden biri. Tasavvuf yolculuğunda rûhun üstündeki derece.
sofi / sofî
Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan.
Yanıltıcı, safsatacı.
Tasavvuf ehli, tarikat mensubu.
sôfi / sôfî / صوفى
Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.
Tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
(Arapça)
sofi / sofî / صُوف۪ي
Tasavvufla meşgul olan.
sofi meşrep / sofî meşrep
Tasavvuf yolunda giden, tarikat ehli.
sofi-meşrep / sofî-meşrep
Tasavvuf ve tarikat tarzını esas alan.
sofiler / sofîler
Tasavvuf ehli, tarikat mensubu olanlar.
sofimeşreb / sofîmeşreb
Tasavvuf yolunda olan.
sofiye meşrebi
Tarikat yoluyla mânevî derecelere yükselme gayretinde olan tasavvuf ehlinin takip ettikleri yol, tarz.
sôfiyye-i aliyye
Tasavvuf büyükleri.
sofu
Tasavvuf mesleğinde olan.
Sofi, tasavvuf yolcusu.
sufi / sufî
(Çoğulu: Sufiyyun) Tasavvuf ehli. Sofu. Mutasavvıf.
Tasavvuf ile uğraşanlar.
sufi meşrep / sufî meşrep
Tasavvufa bağlı olanın hareket tarzı, metodu.
sufimeşrep / sufîmeşrep
Tasavvuf metoduyla hareket eden kişi.
sufiyye / sûfiyye / صوفيه
Mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
(Arapça)
sühreverdiyye
Evliyânın büyüklerinden Ebû Hafs Ömer bin Muhammed Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
şühud / şühûd
Görme. Tasavvuf yolunda ilerleyenin kalb ve rûh ile çeşitli mertebeleri görmesi.
şühud-i ehadiyet / şühûd-i ehadiyet
Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin, mahlûklardaAllahü teâlânın sıfatlarını görmeleri hâli. Şühûd-i Vahdet.
şühud-i enfüsi / şühûd-i enfüsî
Kendi hakîkatini görme. Tasavvuf yolunda Allahü teâlâya yakın olma hâli. Tasavvuf makamlarını kalb gözüyle görme.
şühud-i tecelli / şühûd-i tecellî
Tasavvuf yolunda ilerleyen kimsenin tecellinin sûretlerini müşâhedesi.
süluk / sülûk
Tasavvuf yoluna girmek.
Bir yola girme, bir sıraya dizilme.
Tasavvuf yoluna girme.
süluk-ü tarikat / sülûk-ü tarikat
Tarikat yoluna girme; nefsi düzeltmek ve vuslata erişmek amacıyla tasavvuf yoluna girme, mânevî yolculuğa çıkma.
şuur / şuûr
Anlayış, idrâk.
Tasavvufta kendi varlığından haberi olma; sekrin zıddı, uyanıklık.
tahsil-i irfan / tahsîl-i irfan
Tasavvuf bilgilerini elde etme, öğrenme. Edeler dâimâ tahsîl-i irfân Olalar her biri, bir kâmil insan.
İlim ve tecrübe netîcesinde bilgi edinme.
tarik-i nakşi / tarîk-i nakşî
Şeyh Bahaüddin Nakşbendî Hazretlerinin kurduğu tasavvuf yolu.
tarikat / tarîkat
Tasavvuf yolu; insanları mânen olgunlaştırmak, terbiye etmek, yetiştirmek için, tasavvuf büyüklerinin tâkib ettikleri yol.
Tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemler.
tasavvufi / tasavvufî / تصوفى
Tasavvufla ilgili.
Tasavvufla alâkalı, tasavvufa ait.
Tasavvufla alâkalı. Tasavvufa ait.
Tasavvuf ile ilgili.
(Arapça)
tayfuriyye / tayfûriyye
Evliyânın büyüklerinden Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin ismi Tayfur olduğu için yolu bu adla anılmıştır.
teayyün-i imkani / teayyün-i imkânî
İnsanın hakîkati olan teayyün-i vücûbîsinin zılli yâni görüntüsü. Ehlullah (evliyâ) kendi yaratılışlarına, güçlerine göre tasavvuf mertebelerine kavuşmakta birbirlerinden çok ayrıdırlar. Evliyâ arasında Allahü teâlânın ismine kavuşanlar pek azdır. Ço ğu bu ismin teayyün-i imkânîsine kavuşmuştur. (İm
tecelli-i ef'al / tecellî-i ef'âl
Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O'nun fiili ile olduğunu bilmesi. Âlem-i Emrin ilk adımında olan tecellîler.
tekke
Tasavvufun yâni İslâm ahlâkı ilminin ve diğer dînî ilimlerin öğretildiği ve tatbik edildiği yer. Dergâh ve zâviye de denir.
tekmil makamı / tekmîl makâmı
Olgunlaştırmak, tamamlamak, kemâle erdirmek makâmı. Tasavvufta başkalarını yetiştirebilmek derecesine ulaşma.
telvin / telvîn
Tasavvuf yolundaki talebenin kalbinde meydana gelen değişik haller.
temkin / temkîn
Tasavvufta değişmekten, hâlden hâle geçmekten kurtulup, huzur ve sükûna kavuşma.
teveccüh
Yönelme.
Peygamberleri aleyhimüsselâm veya evliyâyı vesîle (vâsıta) yaparak, onların hâtırı için istenilen bir şeye kavuşturması için Allahü teâlâya yalvarmak. Buna, istigâse, tevessül ve teşeffü' de denir.
Tasavvuf yolunda ilerleme, yükselme sebeblerinden en önemli olanı. Bir velîni
tevhid / tevhîd
Allahü teâlânın bir olduğuna inanmak, O'na kimseyi ortak etmemek. Yâni Lâ ilâhe illallah (Allahü teâlâdan başka ibâdete lâyık bir ilâh yoktur. O'nun ortağı benzeri yoktur) sözünü, mânâsına inanarak söylemek.
Tasavvufta kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere bağlılıktan kurtarmak.
ticaniyye / ticâniyye
Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Abbâs Ticânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
ulema / ulemâ
Âlimler, ilim sâhibleri; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve binlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilim ve kolları olan seksen ilimde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen, i
ulema-i rasihin / ulemâ-i râsihîn
Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan yüksek din âlimlerine verilen isim. Bunlar; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i tâbiîn ve her bakımdan onlara tâbi olan müctehidler, tefsîr ve hadîs âlimleri ve tasavvuf büyükleridir.
uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye / ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye
Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül
Vahdetü'l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi.
umur-i zevkiyye / umûr-i zevkiyye
Tasavvufta kalb ile tadarak, yaşayarak kavuşulan haller.
uşşakiyye / uşşâkiyye
Evliyânın büyüklerinden Hasan Hüsâmeddîn Uşâkî'nin tasavvuftaki yolu.
vahdet-i vücud / vahdet-i vücûd
Varlıkların tek asıldan çıkma inanışı.. Tasavvufî bir görüş. Varoluşun tek kaynağa bağlılığı.
Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) muhabbetle zikir yapması esnâsında, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, yalnız O'nu bilmesi hâli.
vahdet-i vücut
"Allah'ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık' adını almaya lâyık değiller" tarzında, Allah'tan başka varlıkları âdeta inkar eden bir tasavvufî görüş.
vahdetü'l-vücud ehli
"Allah'ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık' adını almaya lâyık değiller" tarzındaki tasavvufî görüş sahipleri.
vahdetü'ş-şuhud
"Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi" tarzında tasavvufî bir görüş; Allah'tan başka varlıkları nisyan (unutma) perdesine sarmak.
vasl-ı uryani / vasl-ı uryânî
Tasavvuf yolculuğunun sonunda Allahü teâlâya kavuşma hâli. Nihâyete erme.
vecd
Tasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin çok zikretmesi (Allahü teâlâyı anması) veya bir başka sebeb netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhunun coşması, kalbinin gayr-i ihtiyârî (elinde olmadan) kendinden geçmesi, taşması hâli.
vilayet-i hassa / vilâyet-i hâssa
Tasavvufta, nefsin îmân ve itâate geldiği ve bütün ibâdetlerin hakîkî ve kusursuz olduğu makam.
vücud-i adem / vücûd-i adem
Tasavvufta cezbe denilen makâmda kendini yok bildikten sonra, hâsıl olan bir hâl, makam.
vücud-i vehmi / vücûd-i vehmî
Tasavvuf ehlinin, eşyânın gördüğümüz varlığına verdikleri isim.
vukuf-i adedi / vukûf-i adedî
Nakşibendiyye yolunun on temel esâsından biri. Tasavvuf yolunda ilerlemek ve yükselip olgunlaşmak için yapılan zikri, bildirilen adede (sayıya) göre yapmak. Meselâ bir nefeste 1, 3, 5, 7, 11 kerre Allah demek gibi teke riâyet ederek zikretmek.
yeseviyye
Evliyânın büyüklerinden Ahmed Yesevî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
yunus emre
(Vefat Mi: 1320) Porsuk Nehri'nin Sakarya'ya döküldüğü yere yakın Sarıköy'de doğduğu söylenir. Tasavvufî halk edebiyatının veli şâiri olan Yunus Emre, yaşadığı devirde halk tabakasını irşad ve tenvir etmiştir. Bir çok memleketleri ve bu arada Konya, Şam ve Azerbeycan'ı dolaştı. Konya'da Mevlâna ile
zaviye / zâviye
Eskiden büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda veya köy ve kasabalarda; dînî ilimlerin, İslâm ahlâkının ve fen ilimlerinin öğretilmesi, yolcuların barınması maksadıyla kurulan yer; küçük tekke.
Tasavvufta bulunan kimselerin, ibâdet için çekildiği tenhâ yer.
zevk-i tarikat
Tarikat ve tasavvuf dairesindeki mânevî zevk.
zıll makamı / zıll makâmı
Tasavvuf yolunda bir makâm, derece. Tasavvufta asla kavuşmadan önce, aslın görüntülerinin ele geçtiği makam.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
temessül
bihaber
امتحان
Biryan
āşık
لطافت
muzaaf
Tekarüb
endişenak
zeval
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
tasavvuf
Harfler
mübare
ra's
mağrur olmak
mebzuliyet
Tamlama
Kuze
haçat
vida