barem

• Devlet memurlarının aylıklarını tasnif ve tanzim eden, miktarlarını gösteren sistem veya cetvel. (Fransızca)

cemaat

• Topluluk. Bir yere toplanmış insanlar. Takım, bölük.
• Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti. Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali.
• Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbiri

hüve'l-ahir / hüve'l-âhir

• O Âhirdir; her şeyin sonunu ezelî ilmiyle belirleyen ve sonu gelen varlıkların neslini tohum ve çekirdeklerle tanzim eden ve her şeyden sonra yalnız Kendisi bâkî kalan Allah'tır.

munazzım

• Sıralayıp dizen, tanzim eden.
• Nazm yazan. Vezinli, kâfiyeli, tertibli yazan.

mütevekkil

• Kendi yapamıyacağı işde aczini bilip başka birisini vekil kabul etmek.
• Tevekkül eden.
• Allah'a (C.C.) güvenen ve işlerini O'na güvenerek tanzim eden.

nahl-bend

• Ağaçları budayıp tanzim eden kişi. (Farsça)
• Balmumundan taklid süs ağacı yapan, balmumcu. (Farsça)

nazım / nâzım

• Her şeyi en mükemmel şekilde düzenleyen, tanzim eden Allah.

nazımin / nazımîn

• (Tekili: Nâzım) Tanzim edenler, düzenleyenler, nizama koyanlar.

nazzam

• En çok nazmedici, en güzel nazmedici, en güzel tanzim eden.

nesaksaz / nesaksâz

• Tertib eden, düzenliyen, tanzim eden, düzen veren. (Farsça)

raz

• Gizli sır, saklı şey. (Farsça)
• Mimar. (Farsça)
• Marangozların işini tanzim eden. (Farsça)

şeriat-ı fıtriye

• Cenab-ı Hakk'ın kâinatta vaz'ettiği fıtrî kanunlar. Âlemin harekât ve sükûnetini tanzim eden ve Allahın irade sıfatından gelen kanunlar.

şiraze-bend

• Şiraze bağlayan. (Farsça)
• Düzenleyen, tanzim eden, düzen veren. (Farsça)