baire

• Sürülmemiş, ekilmemiş, sert toprak.

bakir / bâkir / باكر

• Tâze. El sürülmemiş. Bozulmamış.
• Erken.

• El sürülmemiş. (Arapça)

bakire / bâkire

• Kız. Kızlığı izale edilmemiş.
• El sürülmemiş.

bayir

• Sürülmemiş, açılmamış, sert, ham toprak.

bevr

• Helâk olma. Yok olma.
• Sınama, deneme.
• Alış-veriş sıkıntısı.
• Sürülmemiş yer.

bikr / بكر

• (Bikir) Bozulmamış. Temiz.
• Bekâr. El sürülmemiş.
• Her şeyin evveli.
• Eşi benzeri görülmemiş, misli sebkat etmemiş her amel ve vaziyet.

• El sürülmemiş. (Arapça)
• Yepyeni, orijinal. (Arapça)

bum

• Yer, toprak, zemin, memleket, yurt. (Farsça)
• Huy, haslet, tabiat. (Farsça)
• Sürülmemiş tarla, arazi. (Farsça)

devalüasyon

• Paranın değerinin düşürülmesi. (Fransızca)

i'zab

• Suyu temizleme.
• Vazgeçme.
• Azaba düşürme veya düşürülme.

ihta'

• Yanılma veya yanıltma.
• Hatâya düşürme veya düşürülme.

intikad

• İyi bilineni kötülemek.
• Seçip ayırdetmek.
• Kalp parayı gerçeğinden ayırmak.
• Tenkid.
• Fenni veya edebi eserlerin tarafsız bir nazarla incelenmesi sonunda fikir ileri sürülmesi.

ıskat

• Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak.
• Silmek.
• Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka.

mevat

• (Mevt. den) Cansız şeyler. Sürülmemiş topraklar.
• Sahibsiz yerler.

mirilu

• Uzayan harblerde ve askerin kifayetsizliği zamanlarında aylıkla toplanan askerler. Bunlar talimsiz, intizamsız oldukları için "Nefer-i âm: Bütün halkın cenge sürülmesi" hükmünde kalıyor, bir istifade te'min olunamıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasıyla muntazam askerî teşkilât yapılınca bu türl

sübur

• Helâk, helâket. Mahvolmak.
• Men olmak, kovulup sürülmek.

sukut-u musammem

• Düşmesi kararlaştırılmış, iktidardan düşürülmesine kesin karar alınmış.