REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te sür'at ifadesini içeren 120 kelime bulundu...

adevan / adevân

  • Sür'atle koşmak.

aselan

  • Süngü titrediğinden acı çekmek.
  • Boynunu uzatıp sür'atle gitmek.

asf

  • Zulüm. Haksızlık.
  • Can çekişme.
  • Emek çekip kâr kazanma.
  • Bir tarafa eğilme.
  • Sür'atle gitme.
  • Rüzgârın kuvvetle esmesi.
  • Taze ekin yaprağı.
  • Ekin taze iken biçme.

bad-reftar

  • Rüzgâr gibi hızlı yürüyen. Çabuk ve hızlı koşan, sür'atli. (Farsça)

bais-i sür'at

  • Hızlı gitmesine, sür'atli olmasına sebeb olan.

bedr

  • (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
  • Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi.
  • Bir şeyin tamam olması.
  • Sibâk ve sür'ât etmek.
  • Bir işin ansızın zâhir olması.
  • Tam ve münasib olan âzâ.
  • Dolu şey.
  • İyi hizmet ede

beşk

  • Yalan söylemek.
  • İşleri yaramaz olmak.
  • Deve, sür'atle gitmek.
  • Elbise dikmek.

beykara

  • Kişinin başını sallayarak sür'atle gitmesi.

bezbeze

  • Şiddetle sarsma, depretme.
  • Sür'atli yürüme. Kaçma.

bilhads

  • Hads ile. Son derece bir sür'at-i intikal ile.

burak

  • Binek. Cennet'e mahsus bir binek vâsıtası. (Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak'ın Hadis-i Şerife göre ta'rifi: "Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar." Bu ise bir berk ve elektrik sür'atini anlatır. (E.T. sh: 3150)

burak-ı tevfik

  • Bir Cennet bineği olan Burak gibi, Allah'ın sür'atle başarıya ulaştırması.

çabük-hıraman / çabük-hırâmân

  • Sür'atli yürüyen. Çabuk yürüyen. (Farsça)

celda

  • Sür'at. Çabukluk.
  • şecaat.

cemh

  • Sür'at yapmak, hız yapmak.
  • Huruç etmek, çıkmak.

çerb-dest

  • Eli işe yatkın. Sür'atli, eli çabuk. (Farsça)

demk

  • Hız. Sür'at.

demuk

  • Sür'atli, seri, hızlı.

destroyer

  • ing. Çok sür'atli giden küçük savaş gemisi, torpido muhribi.

ell

  • Hastanın inlemesi.
  • Harbe ile vurmak.
  • Sürmek. Sâfi.
  • Sür'at etmek, hız yapmak.

esra'

  • Daha çabuk. Pek çabuk. Çok sür'atli. Çok seri.
  • (Çoğulu: Esâri) Asma filizi.
  • Başı kırmızı, gövdesi beyaz olup, kum içinde bulunan bir böcek.

fevc

  • Dalga. Bölük. İnsan kalabalığı. Cemaat. Takım.
  • Koşmak. Sür'at etmek.
  • İyi kokunun dağılıp yayılması.

fevr

  • Hemen. Birdenbire. Acele. Sür'at.
  • Bir adamın geldiği semt ve cihet.
  • Suyun kaynayıp fışkırması.

fevren

  • Birdenbire, sür'atle, çarçabuk.

fırışka

  • Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir. Bu rüzgârın, saniyedeki sür'ati 5-12 metredir.

galgale

  • Sür'atle gitmek.
  • Gecenin gitmesi.
  • Haber vermek.

galva'

  • Yiğitliğin başlangıcı.
  • Gençlik sür'ati.

gulv

  • Haddini tecavüz etmek, haddini aşmak.
  • Yiğitlik zamanının evveli ve sür'ati.

hades

  • (Hads) Sür'atle idrak etmek. Zan ve tahmin eylemek. Fikrini, re'yini bildirmek. Bir sözün mâna ve mefhumunda, bir hususun vaz' ve üslubunda başka tarz tasavvur eylemek.

hads

  • Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hâsıl olan ilim. Sür'at-i intikal. Ani ve doğru idrâk. Delilden neticeye çabuk varmak.

hadsen

  • Sezmekle. Sür'atle intikal ve idrâk etmekle.

hadsi / hadsî

  • Zihnin sür'atli fakat doğru bir şekilde netîceye ulaşması ile bilinen şey.

hafd

  • Evmek, sür'at.

hafs

  • Hız. Sür'at.

hatf

  • Kapmak.
  • Şimşek gibi göz kamaştırmak.
  • Sür'atli olmak.

havz

  • Seri sevk, yeynilik, sür'atli oluş, hızlılık.

hazam

  • Sür'atle yürümek, hızla yürümek.

hazhaz

  • Seri, sür'atli, hızlı.

hazim

  • Sür'atle kesen.
  • Çok çabuk yeyip bitiren.
  • Düşmanı hezimete uğratan.

hazuf

  • Sür'atle yürüdüğünden ayağı altından taşlar atılan eşek.

hebz

  • Sür'at yapmak, hız yapmak.

hefif / hefîf

  • Sür'atli seyir.

hemazi / hemazî

  • Sür'at, hız.

henf

  • Sür'at yapmak, hız yapmak.

herf

  • Acele. Sür'at, hız Hezeyan.

heri'

  • Acele, sür'at.
  • Akıcı kan.
  • Korkak kimse.
  • Zayıf kimse.

hezm

  • Çok çabuk kesmek.
  • Sür'atle yemek.

hezreme

  • Sür'atle okumak. Sür'atli kelâm.

hız

  • Sür'at, çabukluk.
  • Gayret, şevk.
  • Fiz: Alınan yolun zamana oranı.

husas

  • Sür'atle gitmek, seğirtmek, koşmak.

ibtidar

  • Bir işe sür'atle başlama.

icla / iclâ

  • (Cilâ. dan) Sürme, nefyetme, sürgün etme. Evinden barkından ayırma.
  • Sür'atle seğirtme.
  • Cilâlama, parlatma.

ifal

  • Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
  • Uzaklaşmak, ırak olmak.

igtila'

  • Hızlı ve sür'atli yürüme. Çabuk yürüme.

ihtifad

  • Acele yapma, sür'atle ve çabuk olarak işleme.

ıhtitaf

  • Sür'atle ahzetmek, çok hızlı almak.

isra'

  • Hızlandırmak. Sür'atlendirmek.
  • Geri döndürmek. Göndermek.

istisra'

  • (Sür'at. den) Sür'atlendirme, hızlandırma, çabuklaştırma.

itare-i name

  • Sür'atle ve hevesli bir şekilde mektub yollama.

kabaza

  • Hız. Sür'at.

kaskas

  • Açlık.
  • Sür'at yapan, hızla giden.
  • Yol gösterici.
  • Devenin yediği bir ot.

kavanin-i hadsiye / kavânin-i hadsiye

  • Ani, sür'atli seziş ve kavrayış kuralları.

kebbe

  • İzdihamlık, kalabalık.
  • Cenk ve kıtal içinde sür'at etmek. Savaşta acele hareket etmek.

kızaf

  • Sür'atle gitmek, hızla gitmek.

kubus

  • Sür'atle yürüdüğünden yere tırnağının ucundan başka yeri değmeyen at.

küreyvat-ı beyza

  • Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atl

lahb

  • Sür'atle gitmek.
  • Eti kemikten ayırıp soymak.

lüuka

  • Sür'at, hız.

mahmuz

  • (Mihmaz. dan) Binilen hayvanın sür'atini arttırmak maksadıyla dürtme için potin yahut çizmenin ökçesine takılan demirden yapılmış âlet.
  • Kovanların çerçevelerine peteği tesbit etmek için kullanılan mâden tekerlekçik.
  • Bir yapıyı veya duvarı, dıştan beslemek için kullanılan dest

makh

  • Sür'at, hız.

merta

  • Sür'atle yelmek. Seğirtmek.

meşk

  • Yazı örneği. Öğretici yazı.
  • Bir şeyi uzatmak.
  • Uzun uzun yazmak.
  • Bilmeyene bir şeyi öğretmek.
  • Sür'at, hız.

mevvar

  • Seri, çabuk, hızlı, sür'atli.

mez'

  • Evmek, acele, sür'at.
  • Kesmek.

mezak

  • Sür'atli yürüyen deve.

müdrenfık

  • Sür'atle yürüyen kişi, hızlı giden kimse.

muhadere

  • Sür'at etmek.

müsaraa

  • (Çoğulu: Müsâraât) Acele etmek. Bir şeye doğru koşmak. Sür'atle teşebbüse geçmek.

müsaraat

  • (Sür'at. den) Teşebbüs, girişme.
  • Sür'at ve acele etme.

müsaraaten

  • Sür'atli ve acele olarak.

müserri'

  • (Sür'at. den) Sür'atlendiren, hızlandıran.

müsri'

  • Tesr'i eden. Sür'at ve hız veren, acele ettiren, çabuk gider olan.

müsta'celen

  • (Acele. den) Çabuk ve acele olarak. Sür'atli bir tarzda.

müteserri'

  • (Sür'at. den) Koşan, acele davranan, sür'atli hareket eden.

naciye

  • (Çoğulu: Nâciyât) Sür'atli deve.

nevş

  • Bir şeyi el uzatıp almak ve istemek.
  • Yürümek.
  • Sür'atle deprenip kalkmak.
  • Alıp yemek.

rehvece

  • Sür'atle gitmek.

retk

  • Adımların birbirine yakın olması.
  • Deve kuşunun sür'atle gitmesi.

sakf

  • Hızla almak. Sür'atle ahzetmek.

sebeb-i sür'at-i ef'al / sebeb-i sür'at-i ef'âl

  • Fiillerin sür'at kazanma ve hızlanması sebebi.

sebh

  • Atın seğirtmesi.
  • Sür'atle gitmek.
  • Maaşında tasarruf etmek.
  • Suda yüzme.

semame

  • (Çoğulu: Semâm) Bir nevi kuş.
  • Sür'atle yürüyen dişi deve.

sendere

  • Büyük kile.
  • Ok yapılan bir nevi ağaç.
  • Sür'at, hız.

sereyan-ı seria

  • Sür'atle yayılan, çabuk neşrolan.

seri-üs seyr

  • Çok sür'atle akan veya giden.

seyr-i seri / seyr-i serî

  • Sür'atli seyahat, hareket.

sür'aten

  • Sür'atle, hemen, derhal, çabuk.

tahaddüs

  • Bilmediği ve duymadığı ihbar ve havadisi idrak eylemek. Zan ve tahmin etmek.
  • Sür'atle idrak etmek.

tahvid

  • Sür'atle gitmek, hızla gitmek.

te'sil

  • Tez etmek. Sür'atli yapmak.

tebadür

  • Ani olarak zihne girmek.
  • Hâdis olmak.
  • Barışmak.
  • Öğretmek.
  • Diğerini geçmek için sür'atlenmek, hızlanmak.

tedbib

  • Yumuşak etmek.
  • Sür'atle gitmek, hızla gitmek.

tefattun

  • Tefehhüm. Sür'atle anlama, idrak etme.
  • Ufalanma.

telakkuf

  • Ağızdan söz kapmak.
  • İşitmek.
  • Yutmak.
  • Sür'atle almak.

temattur

  • (Matar. dan) Yağmur yağma.
  • Hız. Sür'at.

tenevvüş

  • Evmek, acele etmek, sür'at.

tenezzi

  • Evmek, sür'at, acele etmek.

tenkis

  • Evmek, acele etmek, sür'at.

teserru'

  • (Sür'at. den) Koşma. Çabuk davranma.

teşmil

  • Şâmil kılmak. İhata eylemek. Kaplamak. İhrama bürünmek ve sür'atle yürümek.

tesri'

  • Hızlandırma. Sür'atlendirme. Acele ettirme.

tevahhi

  • Daha çabuk, acele, sür'atli.

tezakkuf

  • Bir şeyi sür'atle alıp yemek.

tezemmün

  • Sür'atle gitmek.

tezfif

  • Hazırlamak.
  • Katli sür'atlendirmek.

velk

  • Yalan yakıştırmak.
  • Sür'at etmek, hız yapmak.

veşk

  • Evmek, acele etmek, sür'at.

vezveze

  • Sür'atle sıçramak.

zeraa

  • Genişlik.
  • Hız, sür'at.

zevzat

  • Doğurmak.
  • Sür'atle gitmek.
  • Reddedip uzaklaştırmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın