REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te sup kelimesini içeren 108 kelime bulundu...

ala-yı illiyyin-i yakin / âlâ-yı illiyyîn-i yakîn

  • Şüphesizlik derecesinin en yükseği, doruğu.

belki

  • Şüphesiz, kesinlikle.

bi-irtiyab / bî-irtiyab

  • Şüphesiz. (Farsça)

bi-iştibah / bî-iştibah

  • Şüphesiz. Şeksiz.

bi-reyb / bî-reyb

  • Şüphesiz, şeksiz. (Farsça)

bi-şek

  • Şüphesiz, şeksiz. (Farsça)

biilmelyakin / biilmelyakîn

  • Şüphesiz ve kesin bir ilimle.

biilmilyakin / biilmilyakîn

  • Şüphesiz bir ilimle bilme.

biiştibah / bîiştibah

  • Şüphesiz.
  • Şüphesiz.

bilaşüphe / bilâşüphe

  • Şüphesiz.
  • Şüphesiz.

burhan-ı yakini / burhan-ı yakînî

  • Şüphelerden uzak, güçlü ve sarsılmaz kesin delil.

caru / carû / cârû / جارو

  • Süpürge. (Farsça)
  • Süpürge. (Farsça)

çarub / çârub

  • Süpürge. (Farsça)

carub / cârûb / جاروب

  • Süpürge. (Farsça)

carub-zen / cârûb-zen

  • Süpürücü, çöpçü. (Farsça)

çarub-zen / çârub-zen

  • Süpürücü. (Farsça)

dai-i şüphe / dâî-i şüphe

  • Şüphe çekecek, şüphe sebebi.

delil-i yakini / delil-i yakînî

  • Şüphe edilmeyecek derecede kesin olan delil.

dimen

  • Süprüntülükler. Mezbele. Gübre. Fışkı.

ehl-i rayb

  • Şüpheciler, şüphe edenler.

evham vermek

  • Şüphelendirmek.

evhamlandırma

  • Şüphelendirme.

faraş

  • Süprüntü toplama aleti.

feraşet

  • Süpürücülük ve döşeyicilik. Kâbe-i şerifeyi süpürenin hizmeti.

fihi nazar / fîhi nazar

  • Şüphe edilen bir mes'ele hakkında söylenir. "Ona bir bakmak, tetkik etmek lâzımdır" demektir.

gıll u gışş

  • Şüphe ve tereddüt, kararsızlık. Kin ve hile. Hiyanet ve düşmanlık.

hak-rub / hâk-rub

  • Süpürge. (Farsça)

hakrub / hâkrûb / خاكروب

  • Süpürge. (Farsça)

haşak

  • Süprüntü, çöp. Yonga. (Farsça)

humame

  • Süprüntü.

huvaka

  • Süprüntü.

ihtimam

  • Süpürmek, süpürülmek.

inni / innî

  • Şüphesizlik ve kat'iyyet ifade eden "inne" ile mütekellim zamirinin birleşmesidir. Türkçede karşılığını "muhakkak ben" diye söyleyebiliriz.

irabe

  • Şüphelendirme, şüpheye düşürme.

iştibah / iştibâh

  • Şüphelenme, şüpheye düşme.
  • Şüphelenme, benzerlik.

istikan

  • Şüphesiz ve zansız olmak.

itikad-ı yakin / itikad-ı yakîn

  • Şüphesiz ve kesin olarak bilme.

iz'an / iz'ân

  • Şüphesiz anlama ve inanma.

kamame

  • Süprüntülük.

kamme

  • Süpürmek.

kat'i delalet / kat'î delalet

  • Şüphesiz, kat'i delil.

kati / katî

  • Şüphesiz, tereddütsüz, kesin.

kennas

  • Süpürgeci.

kens

  • Süpürge ile süpürme.

kiba

  • Süprüntü.

künase

  • Süprüntü, zibil, çöp.

küsaha

  • Süprüntü.

labüd / lâbüd

  • Şüphesiz, kesin.

laedriyye / lâedriyye

  • Şüphecilerle alakalı. Şüphecilik üzerine kurulu felsefe ekolü.

larayb / lârayb

  • Şüphesiz, şeksiz, tereddütsüz.

laşek / lâşek

  • Şüphesiz.

ma-imeşkuk / mâ-imeşkûk

  • Şüpheli su; ehlî merkebin ve ondan doğan katırın artığı olan su.

mahsebe

  • Şüphe etme, şüphelenme, sanma.

malumat-ı yakiniye / malûmat-ı yakîniye

  • Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olarak bilinen şeyler.

medar-ı şüphe / medâr-ı şüphe

  • Şüphe sebebi.

meknus

  • Süpürülmüş.

meşkuk / meşkûk / مشكوک

  • Şüpheli.
  • Şüpheli.
  • Şüpheli.
  • Şüphe götürür. (Arapça)

meşkukiyet

  • Şüphelilik. Şüpheli oluş.

meşkukiyyet / meşkûkiyyet / مشكوكيت

  • Şüphe götürme. (Arapça)

mihsere

  • Süpürge.

mihveka

  • Süpürge.

mikamme

  • Süpürge.

miknese

  • Süpürge.

misfere

  • Süpürge.

mukın / mûkın

  • Şüphesiz ve kat'i olarak bilen.

mümter

  • Şüpheci, şüphe eden.

murib / murîb

  • Şüpheli. şüphelendirici.

müştebih

  • Şüphelenen, şüpheci, iştibah eden.

mutmain

  • Şüphesiz, tam kanaatle inanma.

mutmainane / mutmainâne

  • Şüphesiz bir şekilde.
  • Şüphesizce. Rahatlık ve emniyet içinde olarak. (Farsça)

müzahref

  • Süprüntü, dışı süs içi pis şey.

muzahrefat

  • Süprüntüler, atıklar.

müzahrefat / müzahrefât

  • Süprüntüler, dışı süs içi pis şeyler.

nazar-ı şübhe / نظر شبهه

  • Şüpheli göz, şüpheli bakış.

rayb

  • Şüphe.
  • Şüphe, tereddüt.

rüft

  • Süpürme. (Farsça)

şaibe-i tereddüt

  • Şüphe lekesi.

şaruf

  • Süpürge.

şek

  • Şüphe, zan.
  • Şüphe, zan.
  • Şüphe.

şekk

  • Şüphe; iki şey arasında aklın bir tercihte bulunamadığı zihinsel durum.
  • Şüphe kuşku, sanı, zan.

septisizm

  • Şüphecilik felsefesi, kararsızlık.

sofestai / sofestâî

  • Şüpheci; herşeyi, hattâ kendisini dahi inkâr eden, olumlu veya olumsuz hiçbir hükme varmayan daima şüphe içinde kalmayı esas alan bir felsefi zihniyet ve tutum sahibi, septik.

sübata

  • Süprüntülük, virâne.

şübeh

  • Şüpheler.
  • Şüpheler.

şübehat / şübehât

  • Şüpheler.
  • Şüpheler, tereddütler.

şübehat-alud / şübehat-âlûd

  • Şüphelerle karma karışık olmuş, şüphelerle dolu.

şübhe / شبهه

  • Şüphe. (Arapça)

şübhedar / شبهه دار

  • Şüpheli, kuşkulu. (Arapça - Farsça)

şükuk / şükûk

  • Şüpheler.

şüphe iras etme / şüphe îras etme

  • Şüphe verme, şüphede bırakma.

tebehhüm

  • Şüpheli ve belirsiz olma.

tereddüd

  • Şüphe.

tereddüt

  • Şüphe.

tereddütsüz

  • Şüphede kalmayacak şekilde.

teşkik

  • Şüphede bırakmak. Şüpheye atmak.
  • Şüphede bırakma.

teşkikat / teşkikât

  • Şüpheye düşürme.

teşkikat yapmak / teşkikât yapmak

  • Şüphede bırakmak.

vesvas

  • Şüphe ve vesveseye sürükleyen.

vesveseli

  • Şüphe ve tereddüt içinde olan.

yakin / yakîn

  • Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. (Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman
  • Şüphesiz ve kesin bilgi.

yakin-i kat'i / yakîn-i kat'î

  • Şüphesiz ve kesin bilgi.

yakinen / yakînen / يَق۪ينًا

  • Şüphesiz olarak.

yakini / yakinî / yakînî

  • Şüphe edilmeyecek derece kesinlik.
  • Şüphe edilmeyecek ilmî halde, hiç şeksiz bilinmeğe dair.

yakini burhan / yakînî burhan

  • Şüphesiz, kesin delil.

yakiniyat / yakîniyat

  • Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olan şeyler.

yevm-i şek

  • Şüpheli gün. Havanın bulutlu olup, Ramazan ayı hilâlinin görülmemesi sebebiyle Şâbân ayının otuzuncu günü mü, yoksa Ramazân-ı şerîfin ilk günü mü olduğu bilinmeyen, Şâbân'ın yirmi dokuzundan sonra gelen gün.

zanlı

  • Şüpheli.

zann

  • Şüphe. Zannetmek, samak. Sezme.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın