Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
su
kelimesini içeren
1033
kelime bulundu...
ab / âb
Su.
ab-came
Su kabı.
(Farsça)
ab-endaz
Su mühendisi.
ab-hurde
Su içen.
(Farsça)
ab-nak
Sulu, ıslak, nemli.
(Farsça)
ab-rane
Su borularına ve su yollarına bakan mühendis.
(Farsça)
abcame / âbcâme / آبجامه
Su kabı.
(Farsça)
abdest
Su ile temizlik ibadeti.
abdestan
Su ibriği, abdest ibriği.
(Farsça)
abrah / âbrâh / آبراه
Su yolu, kanal.
(Farsça)
adet-i ilahiyye / âdet-i ilâhiyye
Sünnet-i ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler. Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır.
adevan / adevân
Sür'atle koşmak.
ahval-i hazıra / ahvâl-i hâzıra
Şu andaki hâller.
aks-i misal / aks-i misâl / عَكْسِ مِثَالْ
Sûretin yansıması.
aksam-ı ziynet / aksâm-ı ziynet
Süs çeşitleri.
akvarel
Sulu boya resim.
al / âl / آل
Sülale.
ala-yı illiyyin-i yakin / âlâ-yı illiyyîn-i yakîn
Şüphesizlik derecesinin en yükseği, doruğu.
alam-ı ebediye / âlâm-ı ebediye
Sürekli acılar, sonsuza kadar sürecek elemler.
aleddevam / على الدوام
Sürekli.
(Arapça)
alelistimrar / alelistimrâr / على الاستمرار
Sürekli, aralıksız.
(Arapça)
alem-i bakiye / âlem-i bâkiye
Sürekli ve kalıcı dünya.
alem-i süfli / âlem-i süflî
Süflilerin âlemi. Dünyâ âlemi. Âlem-i şehadet, âlem-i nâsut.
alem-i suver / âlem-i suver
Sûretler âlemi, görüntüler dünyası.
alet-i layeş'ur / âlet-i lâyeş'ur
Şuursuz ve düşüncesiz bir âlet.
ali-tebar / âlî-tebar
Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan.
(Farsça)
amay
Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır.
(Farsça)
amin-i daimi / âmin-i daimî
Sürekli tekrarlanan "Allahım kabul eyle!" duası.
anha minha
Şundan bundan, şöyle böyle ederek, şu bu, öteberi.
ara / ârâ / آرا
Süsleyen. Bezeyen.
(Farsça)
Süsleyen.
(Farsça)
arabesk
Süslemede kullanılan bir çeşit tezyinat.
aranik
Su kuşlarından boynu uzun bir kuş.
araste / ârâste / آراسته
Süslenmiş, süslü.
(Farsça)
araste-gi / araste-gî
Süslülük, bezenmişlik, ârâstelik.
(Farsça)
arayi / arayî
Süsleyicilik.
(Farsça)
areste
Süslenmiş, bezenmiş.
(Farsça)
ark
Su yolu, cetvel.
Su yolu, kanal.
arz / عرض / عَرْضْ
Sunma, gösterme, takdim etme.
(Farsça)
Sunma, verme, gösterme.
Sunmak.
Sunma, arzetme.
(Arapça)
Sunma, bildirme.
arz edilen
Sunulan.
arz edilme
Sunulma.
arz etmek
Sunmak, ortaya koymak.
asani / âsânî
Suhulet, kolaylık.
asel-i musaffa / asel-i musaffâ
Süzme bal.
Süzülmüş, saf bal.
ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa
Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse
ashab-ı şuur
Şuurlu kimseler.
asil-zade
Sülâlesi ve ailesi görgülü, temiz ve asil olan.
(Farsça)
asiya / âsiyâ
Su değirmeni.
(Farsça)
aşti-saz / aştî-sâz
Sulhsever, sulh taraftarı. Barışsever, barışçı.
(Farsça)
ataş / عطش
Susama. Hararet.
Susuzluk.
(Arapça)
ateş-hiram / ateş-hirâm
Süratle yürüyen, hızlı yürüyen.
(Farsça)
atş / عطش
Susuzluk. Susama.
Susuzluk.
Susuzluk.
(Arapça)
atşan / atşân / عطشان
Susamış, teşne. Susuz.
Susuz, susamış.
(Arapça)
atum / atûm
Su kaplumbağası.
ayine-i zişuur / âyine-i zîşuur
Şuur sahibi âyine. (Yani: İnsan, cin, melek)
Şuur sahibi ayna.
azib
Susuzluktan yem ve yulaf yemeyen yorgun hayvan.
azr
Sünnet etmek.
ba-anki
Şu sûretle ki, o şartla ki.
bahira / bahîra
Süryâni rahiblerindendir. Zamanın ilim ve fenlerine vâkıf ve bilhassa hey'et ve nücumda ihtisas sahibiydi. Bu sebepten rahiblerin câhilleri kendisinden hoşlanmazlardı. Hazret-i İsâ'nın ulûhiyetini ve Hz. Meryem'in ümmullah olduğunu inkâr ve ilân ettiğinden, bulunduğu manastırın reisi tarafından kovu
baire
Sürülmemiş, ekilmemiş, sert toprak.
baki / bâkî
Sürekli, kalıcı.
baki kalma / bâki kalma
Sürekli var olma.
basika
Su ile tamamen dolu olan kuyu.
basit kesir
Sûreti (payı), mahrecinden (paydasından) küçük kesir. 2/5 gibi.
bayir
Sürülmemiş, açılmamış, sert, ham toprak.
bedid
Su az az akmak.
bedmaye / bedmâye
Sütü bozuk.
bedud
Suyu az olan kuyu.
behas
Susama.
behatt
Sütlaç, süt lapası.
belki
Şüphesiz, kesinlikle.
belkıs
Süleyman (A.S.) zamanında, Yemen'de Sebe şehrinde hükümet süren Himyerîlerden bir melikedir.
Süleymân aleyhisselâm zamânında Yemen'de Sebe' şehrinde hüküm süren Himyerîlerden bir kadın sultan.
berat / berât / بَرَاتْ
Suçlamadan kurtuluş belgesi.
berdec
Sürmek. (Farisîden muarrebtir).
berdevam / berdevâm / بردوام
Sürekli, devam eden.
(Farsça - Arapça)
berdiyy
Suriye'de bulunan iki nehrin, bir köyün ve Hicaz'da da bir dağın adı.
bergab
Su bendi. Suyun biriktirildiği yer. Baraj.
(Farsça)
bernik
Su aygırı.
bezekar / bezekâr
Suçlu, günahkâr.
(Farsça)
bezekari / bezekârî
Suçluluk, günahkârlık.
(Farsça)
bi'r-i muattal
Suyu kesilmiş kuyu. Susuz kuyu.
bi-irtiyab / bî-irtiyab
Şüphesiz.
(Farsça)
bi-iştibah / bî-iştibah
Şüphesiz. Şeksiz.
bi-reyb / bî-reyb
Şüphesiz, şeksiz.
(Farsça)
bi-şek
Şüphesiz, şeksiz.
(Farsça)
bi-sükun / bî-sükûn
Sükûn bulmaz, durmaz, hareketli.
(Farsça)
biilmelyakin / biilmelyakîn
Şüphesiz ve kesin bir ilimle.
biilmilyakin / biilmilyakîn
Şüphesiz bir ilimle bilme.
biiştibah / bîiştibah
Şüphesiz.
Şüphesiz.
bila-şuur / bilâ-şuur
Şuursuzca; körü körüne.
bilaşüphe / bilâşüphe
Şüphesiz.
Şüphesiz.
bir'is
Sütlü deve.
birader-i rıdai / birader-i rıdaî
Süt kardeşi.
bircis
Sütlü Deve. Müşteri yıldızı.
buhar-ı mai / buhar-ı mâi
Su buharı.
burc-i abi / burc-i âbî
Suya ait burçlar: Yengeç, akrep, balık.
burhan-ı yakini / burhan-ı yakînî
Şüphelerden uzak, güçlü ve sarsılmaz kesin delil.
çabük-hıraman / çabük-hırâmân
Sür'atli yürüyen. Çabuk yürüyen.
(Farsça)
camus
Su sığırı. Manda. Kömüş.
çarmıh
Suçluyu bağlamak için kurulmuş haç şeklinde ağaç.
caru / carû / cârû / جارو
Süpürge.
(Farsça)
Süpürge.
(Farsça)
çarub / çârub
Süpürge.
(Farsça)
carub / cârûb / جاروب
Süpürge.
(Farsça)
carub-zen / cârûb-zen
Süpürücü, çöpçü.
(Farsça)
çarub-zen / çârub-zen
Süpürücü.
(Farsça)
ceey
Su içmesi için deveyi çağırmak.
cemal-i sermedi / cemâl-i sermedî
Sürekli devam eden güzellik.
ceneb
Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak.
çeneb
Sünnet.
(Farsça)
cer'
Suyu yudumlayarak içme.
cera'
Suyu sora sora içmek.
ceraim / cerâim / جرائم
Suçlar.
(Arapça)
cerbeze
Süslü sözlerle aldatma.
cery
Suyun ve diğer sıvıların akması. Cereyan.
cetvel
Su yolu.
cevab-ı müskit / cevâb-ı müskit / جَوَابِ مُسْكِتْ
Susturucu cevab.
cevval / cevvâl
Sürekli hareket hâlinde olan.
ceza / cezâ
Suça karşılık verilen acı.
cilve-i hayat-ı sermedi / cilve-i hayat-ı sermedî
Sürekli ve sonsuz olan bir hayatın görüntüsü, aksi.
cinayet
Suç, hukuka uymayan davranış.
ciraye
Suyun ve diğer sıvıların durmadan akıp gitmeleri.
cüfale
Su kenarında olan çörçöp.
cülb
Su olmayan bulut.
cülcülan / cülcülân
Susam.
cümre
Süvari alayı, bin atlı cemaat.
cündi / cündî
Süvâri, sipâhi, ata iyi binen, binici.
cünha
Suç, kabahat. Te'dib cezâsına müstahak olanın suçu.
cürm / جرم
Suç, günah.
Suç, günah, kabahat.
Suç.
Suç.
Suç.
(Arapça)
cürm-nak
Suçlu, kabahatli.
(Farsça)
cürm-ü meşhud
Suç üzerinde suçluyu yakalamak. Görülen suç. (Suç üstü)
cürm-ü meşhut
Suçüstü.
cürmümeşhud
Suçüstü.
cürüm / جُرُمْ
Suç.
Suç.
Suç.
cüvad
Susamak.
dafuf
Sütü çok olan davar.
dai-i şüphe / dâî-i şüphe
Şüphe çekecek, şüphe sebebi.
daim / دائم / dâim
Sürekli.
Sürekli, devamlı.
(Arapça)
daimane / dâimâne
Sürekli olarak.
daime
Sürekli; fertlerde her zaman gerçekleşiyor olma.
daimi / dâimî / دائمى
Sürekli, devamlı.
(Arapça)
daimi huzur / dâimî huzur
Sürekli olarak Allah'ın huzurunda bulunduğunun bilincinde olma.
daire-i sünnet
Sünnet dairesi.
daiyy
Şu kimseye derler ki, bir kişi ona "oğlumdur" demiş olsun.
dakvan
Sütü çok içtiğinden dolayı bedeni ağırlaşan kuzu.
damacana
Su veya başka sıvıları taşımaya mahsus dar ağızlı, şişkin gövdeli çoğu hasırla sarılı veya sepetli büyük şişe.
damz
Susmak, sükut etmek.
dar-ül maarif / dâr-ül maarif
Sultan Mecid zamanında Valide Sultan'ın İstanbul'da Sultan Mahmud türbesi civarında yaptırmış olduğu mekteb.
dav'
Şule, ziya, ışık.
daye / dâye
Süt anne, hizmetçi.
dayelik / dâyelik
Süt annelik, dadılık.
dehanbeste / dehânbeste / دهان بسته
Suskun.
(Farsça)
dekor
Süs. Bir sahneyi mütenasib bir nizamla süslemek.
(Fransızca)
delil-i yakini / delil-i yakînî
Şüphe edilmeyecek derecede kesin olan delil.
demuk
Sür'atli, seri, hızlı.
devam
Sürüp gitme.
dı'is / dı'îs
Süngü ile çok vuran kimse.
dimen
Süprüntülükler. Mezbele. Gübre. Fışkı.
dirha
Süngü ile oynadıkları halka.
dübul
Su arkı.
dumuz
Susma, sükut.
ebs
Sütü çok içmekten dolayı karnı şişmek.
ecen
Suyun tadı ve rengi değişik olmak.
ecvibe-i müskite
Susturucu cevaplar.
eczeb
Suyu geçirmeyen sağlam zemin.
efkar-ı hazıra / efkâr-ı hâzıra
Şu anda mevcut olan düşünceler, fikirler.
efrug
Şu'le, nur, ziya, ışık.
(Farsça)
efser / افسر
Subay.
(Farsça)
ehl-i rayb
Şüpheciler, şüphe edenler.
ehl-i saltanat
Sultanlar, idareciler.
ehl-i suffe
Suffe ehli ki bunlar, Medine'deki Mescid-i Nebevî'nin sofasında kalırlar ve burada Hz. Peygamber'den dni öğrenirlerdi.
ehl-i şuur
Şuur ehli, bilinç sahibi olanlar.
ehl-i zikir ve münacat / ehl-i zikir ve münâcât
Sürekli olarak Allah'ı zikredip ananlar ve Allah'a yalvarıp zikredenler.
ekhal / ekhâl / اكحال
Sürmeler.
(Arapça)
el-halim
Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele eden, çok halim. (Allah (C.C.)
elveda / elvedâ
Şu ayrılık!
emirber
Subayların kıt'a ve daire dışında emirlerinde bulunan erler.
(Farsça)
enva-ı ziynet ve letafet / envâ-ı ziynet ve letâfet
Süs ve güzellik çeşitleri.
enva-ı ziynet ve mehasin / envâ-ı ziynet ve mehâsin
Süs ve güzelliklerin çeşitleri.
ergal
Sünnet olmamış kişi.
es'ile / اَسْئِلَه
Sualler, sorular.
Sualler.
esasat-ı sünnet-i seniye / esâsât-ı sünnet-i seniye
Sünnet-i Seniye'nin esasları, temelleri.
eshab-ı eyke / eshâb-ı eyke
Şuayb Peygamberin gönderildiği kavim.
eshab-ı suffa / eshâb-ı suffa
Suffe ehli. Peygamber efendimizin Mekke'den hicretinden sonra, Medîne-i münevverede yaptırdığı câminin (Mescid-i Nebevî'nin) örtülü bölümünde ilim ve ibâdetle meşgul olan fakir ve kimsesiz müslümanlar.
eşi'a
Şualar, ışınlar, bir kaynaktan çıkıp dağılan ince ışık hüzmeleri.
eşşükrü lillahi teala / eşşükrü lillâhi teâlâ
Şükür, teşekkür ve minnet yalnızca yüce olan Allah'a aittir.
eşşükrülillah
Şükür Allahadır.
etum
Su kaplumbağası.
evail-i sure / evâil-i sûre
Sûre başları.
evham vermek
Şüphelendirmek.
evhamlandırma
Şüphelendirme.
eyyü
Sual sormak için "Hangi? Ne? Ne vakit?" mânalarına kullanılır.
faaliyet-i daime
Sürekli faaliyet, iş.
fakakı'
Su üstünde olan kabarcıklar.
fanus
Süslü fener.
faraş
Süprüntü toplama aleti.
fatim
Sütten kesilmiş çocuk.
feletat / feletât
Sürçmeler, falsolar.
fenh
Su içerken tamamen kanmadan vaz geçmek.
fer'
Şube, bölüm, dal, kol.
feraşet
Süpürücülük ve döşeyicilik. Kâbe-i şerifeyi süpürenin hizmeti.
feşak
Sürur, neşe, sevinç, neşat.
feth-i suver / فَتْحِ صُوَرْ
Suretlerin meydana çıkışı. Her mahlûkun Allah'ın ilim, irade ve kudretiyle en münasib şekilde suretlerinin açılışı.
Sûretleri açma.
feveran-ı ab / feverân-ı âb
Suyun fışkırması.
feyezan / feyezân
Su taşkını.
fezayıh / fezâyıh
Suç ve hatalar, kusurlar.
fihi nazar / fîhi nazar
Şüphe edilen bir mes'ele hakkında söylenir. "Ona bir bakmak, tetkik etmek lâzımdır" demektir.
fıskıye
Suyu muhtelif şekillerde yukarıya doğru fışkırtan ve ekseriya havuzların ortasında yapılan borunun üzerindeki aletin adıdır. Buna, Arapçası olan fevvare denildiği gibi, Türkçe olan fışkırak da denilir.
fıtrat-ı zişuur / fıtrat-ı zîşuur
Şuurlu, bilinçli yaratılış.
fücre
Suyun çıkıp aktığı yer.
füyak
Su kuşlarından uzun boyunlu bir kuş.
galeyan-ı ma' / galeyan-ı mâ'
Suyun kaynaması.
gamz
Süzgün bakış.
gamze
Süzgün bakış.
ganes
Su içtikten sonra teneffüs etmek.
garak
Suya batmak.
garik
Suda boğulmuş.
gark-ab
Suya batmış olan, boğulmuş.
(Farsça)
gasul
Su. Bir şey yıkamakta kullanılan su.
gavta
Suyun içindeki derinlik.
(Farsça)
gayr-ı meş'ur
Şuursuz, bilinçsiz; şuurla bağlantısı olmayan, farkedilmeyen.
gayr-ı şuuri / gayr-ı şuurî
Şuursuz, şuurun dışında.
gele / گله
Sürü.
(Farsça)
gil
Su ile ıslanmış toprak, balçık. Lüleci çamuru, kil.
(Farsça)
gıll u gışş
Şüphe ve tereddüt, kararsızlık. Kin ve hile. Hiyanet ve düşmanlık.
girdab
Suların dönerek aktığı tehlikeli yer.
gıyasa
Suya dalmak.
günbed-i ab / günbed-i âb
Su kabarcığı.
gurl
Sünnet olmamış kimse.
gurle
Sünnet olunacak deri.
gute
Su içine bir defa dalıp çıkma, suya dalma.
(Farsça)
habi
Sürünüp emekleyen ufak çocuk.
hadar
Suyu çok olan süt.
hadime / hadîme
Su içinde eriyince pişmiş olan buğday.
hadıne
Süt nine.
hadv
Sürmek.
hak-rub / hâk-rub
Süpürge.
(Farsça)
hakrub / hâkrûb / خاكروب
Süpürge.
(Farsça)
halb
Süt sağmak.
haleb
Süt sağma. Sağılmış süt.
halen
Şu anda, henüz, şimdiki hâlde.
halet / hâlet
Suret. Hâl. Keyfiyet.
halet-i şuhud / hâlet-i şuhud
Şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti.
halezon
Sümüklü böcek kabuğu. Kabuklu sümüklü böcek.
halib / halîb / حليب
Süt.
(Arapça)
hallakıyet-i daime / hallâkıyet-i daime
Sürekli yaratıcılık.
haluf
Sütün veya yemeğin bozulması.
hamd / حمد
Şükür.
(Arapça)
hamd ü sena / hamd ü senâ
Şükür ve övgü.
hamd ve medh ü sena / hamd ve medh ü senâ
Şükretme ve övme.
hamd ve sena / hamd ve senâ
Şükretme ve övme.
hamd-ü sena / hamd-ü senâ
Şükür ve övgü.
hamd-ü şükr ü sena / hamd-ü şükr ü senâ
Şükür, hamd ve senâ.
hamuş / hamûş / hâmûş / خاموش
Susmuş. Sessiz. Sâkit.
(Farsça)
Susmuş.
Suskun, sessiz.
(Farsça)
hamuşi / hamuşî
Susma, sükut etme. Sessizlik, sükunet.
(Farsça)
hanedan / خاندان
Sülale, hanedan.
(Farsça)
hara'
Süstlük, zayıflık.
harbe / حربه
Süngü.
(Arapça)
harekat-ı muttaride / harekât-ı muttaride
Sürekli ve düzenli hareketler.
hareket-i muttaride
Sürekli ve düzenli hareket.
harran
Susuz.
hars
Sürme, koruma, ekme, kazanma.
haşak
Süprüntü, çöp. Yonga.
(Farsça)
hasık
Süngü demiri.
haşmet-i sultan
Sultanın haşmeti.
hatin
Sünnet eden.
hatn / ختن
Sünnet.
(Arapça)
hatreme
Sütlü bulamaç.
hatt-ı ictima-i miyah / hatt-ı ictima-i miyâh
Suların toplandığı hat. Dere, çay, nehir.
hattan
Sünnetçi.
hattar
Süngü vuran.
hayat-ı daime
Sürekli hayat.
hayvan-ı zişuur / hayvan-ı zîşuur
Şuur sahibi canlı varlık.
hayy-ı baki / hayy-ı bâkî
Sürekli var olan ve sonsuz hayat sahibi olan Allah.
hazam
Sür'atle yürümek, hızla yürümek.
hazık
Süngü demiri.
hazir / hazîr
Su sesi, su şırıltısı.
hazret-i süleyman
Süleyman (a.s.).
hazuf
Sür'atle yürüdüğünden ayağı altından taşlar atılan eşek.
hebz
Sür'at yapmak, hız yapmak.
hedne
Sükun, sessizlik, durgunluk.
hefif / hefîf
Sür'atli seyir.
hem suçlu hem güçlü
Suçlu olduğu hâlde suçunu bilmez ve suçsuz olduğunu iddia eder kimse hakkında kullanılan bir tâbirdir.
hemazi / hemazî
Sür'at, hız.
henf
Sür'at yapmak, hız yapmak.
hetlan
Sürekli yağan hafif yağmur.
hevte
Suya gidecek yol.
hezazik / hezazîk
Süratle kat'etmek, çok çabuk kesmek.
hezreme
Sür'atle okumak. Sür'atli kelâm.
hibas
Su bendi.
hibs
Suyun aktığı yöne konan ve içinde su biriken ağaç veya taş.
hidroelektrik
Su gücünü kullanarak elde edilen elektrik.
(Fransızca)
hidroelektrik santralı
Su gücünü kullanarak elektrik üreten fabrika veya merkez.
hidrofil
Suyu kolayca emen madde.
(Fransızca)
hıfz-ı ziynet
Süsün korunması, saklanması.
hilaf-ı sünnet / hilâf-ı sünnet
Sünnete zıt, aykırı.
hilat / hilât
Süslü elbise, kaftan.
himan
Susuz, susamış.
himm
Suyu çok olan kuyu.
hiraka
Su dökmek.
hırre
Susuzluk.
hıt'
Suç, günah. Günah işlemek.
hıtan
Sünnet etmek.
hitan / ختان
Sünnet, sünnet etme.
(Arapça)
hitanet
Sünnetçilik.
hıyaz
Suya dalmak.
hiyman
Susuz.
hizze
Sürur, sevinç, neşe, neşat.
hüdbüd
Sütün koyu ve yoğurt olması.
hüdhüd
Süleyman aleyhisselâmın haberci kuşu.
humame
Süprüntü.
hurufumukattaa / hurûfumukattaa
Sûre başlarındaki şifreli harfler.
hüşad
Suyu emmeyen sert arâzi.
husas
Sür'atle gitmek, seğirtmek, koşmak.
hüsn-ü ziynet
Süsteki güzellik, güzel süsleme.
hüsünlü
Süslü.
hütul
Sürekli yağmur yağma.
hütun
Sürekli yağmur yağma.
huvaka
Süprüntü.
huzur-u daimi / huzur-u dâimî
Sürekli olarak Allah'ın huzurunda bulunduğunun bilinci içinde olma.
i'tibar-ı suret
Surete itibar etme, görünüşe değer verme.
i'tisar
Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkma.
iade-i mücrimin / iade-i mücrimîn
Suçluların kendi memleketlerine iade edilmesi.
ibka / ibkâ
Sürekli ve kalıcı hale getirme.
Sürekli kılma, bakileştirme.
ibkà etmek
Sürekli ve kalıcı hâle getirmek.
ibkam / ibkâm
Susturma, bir tartışmada ağız açamıyacak hale getirme.
ibn-ül ma' / ibn-ül mâ'
Su kuşu.
ibrik
Su testisi.
icmad-ı ma / icmad-ı mâ
Suyun dondurulması. Suyun buz haline getirilmesi.
iddifa-yı ma' / iddifa-yı mâ'
Suyun ısınması.
ifa-yı sünnet / ifâ-yı sünnet
Sünneti işleme, yerine getirme.
ifham / ifhâm
Susturma.
igtimas
Suya dalma.
ıhrinmas
Sükut etmek, susmak.
ihtilab
Süt sağma.
ihtimam
Süpürmek, süpürülmek.
ihtinan
Sünnet olma.
ıhtitaf
Sür'atle ahzetmek, çok hızlı almak.
ıhtitan
Sünnet olmak.
ikdirar-ı ma' / ikdirar-ı mâ'
Suyun bulanması.
ıkmas
Suya daldırıp çıkarma.
iktihal / iktihâl / اكتحال
Sürme çekme.
(Arapça)
ila ahir-i sure / ilâ âhir-i sûre
Sûrenin sonuna kadar.
ilzam / ilzâm / الزام
Susturma.
Susturma, sözle üstün gelme, yenme.
Susturma.
(Arapça)
imbik
Süzme âleti.
Süzme aleti.
imtiras
Sürtünme, kaşınma.
inbat
Su arama.
inbik
Süzme âleti. Akıcı maddelerin süzgeçten geçirilmesine mahsus âlet.
indira-iı ma' / indira-iı mâ'
Suyun dağılıp yayılması.
ingımas
Suya dalma.
ingısas
Suya dalma.
ingıtat
Suya dalma.
inka'
Suda ıslatma.
inni / innî
Şüphesizlik ve kat'iyyet ifade eden "inne" ile mütekellim zamirinin birleşmesidir. Türkçede karşılığını "muhakkak ben" diye söyleyebiliriz.
insiyab
Süzülüp akma. Çabuk akıp gitme.
intizam-ı muttarid
Sürekli düzenlilik.
irabe
Şüphelendirme, şüpheye düşürme.
irşaf
Suyu yavaş yavaş ve yudum yudum içme.
irtida'
Süt emmek.
irtikab / irtikâb / ارتكاب
Suç işleme.
(Arapça)
irtimas
Suya dalma, dalıp gitme. Dalgıçlık.
irva ve iska
Sulama, suya kandırma.
iş'al
Şulelendirmek. Yaymak, alevlendirmek. Tutuşturmak. Parlatmak. Şiddetlendirmek.
isfenc / اسفنج
Sünger.
Sünger.
(Farsça)
isfenciye
Süngerler.
ishal / ishâl / اسهال
Sürgün, cırcır olma.
(Arapça)
iska
Su vermek, sulamak.
Sulama, su verme.
Sulama.
iskat / iskât / اسكات
Susturma.
Susturma.
(Arapça)
İskât etmek:
Susturmak.
(Arapça)
iskat eden / iskât eden
Susturan.
iskat etme / iskât etme
Susturma.
iskat etmek / iskât etmek
Susturmak.
ısmat
Susturma, susturulma, sükut ettirme.
israfil / isrâfil
Sur borusunu üflemekle görevli büyük bir melek.
iştibah / iştibâh
Şüphelenme, şüpheye düşme.
Şüphelenme, benzerlik.
istikan
Şüphesiz ve zansız olmak.
istimrar / istimrâr / استمرار / اِسْتِمْرَارْ
Süreklilik.
(Arapça)
Sürekli olma.
istitrabi / istitrabî
Sürur ve sevinmeyi istemeğe dâir.
itare-i name
Sür'atle ve hevesli bir şekilde mektub yollama.
itham / ithâm / اتهام / اِتْهَامْ
Suçlama.
Suçlama.
Suçlama.
Suçlama, töhmet altında bırakma.
(Arapça)
Suçlama.
itham etme
Suçlama.
itham etmek
Suçlamak.
ithamname / ithâmnâme / اِتْهَامْنَامَه
Suçlama metni, yazısı.
Suçlama yazısı.
Suçlama yazısı.
itikad-ı yakin / itikad-ı yakîn
Şüphesiz ve kesin olarak bilme.
ıtrak
Sükût etmek, susmak. Gözünü yere dikip bakıp durmak.
ittiba-ı sünnet-i seniye
Sünnet-i seniyeye uyma.
ittifak-ı sükut / ittifak-ı sükût
Sükût ederek fikir birliğinde bulunma.
ittihad-ı muhammedi cemiyeti / ittihad-ı muhammedî cemiyeti
Süheyl Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından İstanbul'da 5 nisan 1909 tarihinde kurulan bir cemiyettir.
ittiham / ittihâm
Suç altında bulunmak. Suçlamak. Töhmet altında olmak. Suçlandırmak. (İtham yerine de kullanılır)
Suçlama.
Suçlanma.
ittiham eden
Suçlayan.
ittiham edilme
Suçlanma.
ittiham etme
Suçlama.
ittiham etmek
Suçlamak.
ittihamkarane / ittihamkârâne / ittihâmkârâne
Suçlarcasına.
Suçlanarak.
ittihamname / ittihâmnâme
Suçlama belgesi.
Suçlanma yazısı.
iz'an / iz'ân
Şüphesiz anlama ve inanma.
izar
Suyun dibi.
(Farsça)
izdiyan
Süslenme, bezenme.
ızlak
Süçtürüp kaydırma.
izyan
Süslenme, donatılma.
kabahat / قباحت
Suç.
Suç, kusur.
(Arapça)
kabaih / kabâih / قبائح
Suçlular, kabahatliler.
(Arapça)
kafave
Sütten yapılan azık.
kah
Sultan.
kainat-ı sakit / kâinat-ı sâkit
Sükut eden, susan kâinat.
kalif
Sünnet olmamış kimse.
kamame
Süprüntülük.
kamıh
Suyu içmeyip, başını kaldırıp duran davar.
kamilin-i ehl-i suffe / kâmilîn-i ehl-i suffe
Suffede bulunan fazilet sahibi kâmil sahabeler.
kammas
Suya dalan.
kamme
Süpürmek.
kana
Süngüler.
kanh
Suyu içip kandıktan sonra başını kaldırmak.
kanun-u zişuur / kanun-u zîşuur
Şuur sahibi kanun.
kararname
Suçlama veya aklamaya dair resmi yazı.
kasatura
Süngü gibi tüfeğin namlusu ucuna takılan veya bel kayışına asılı olarak taşınan bir çeşit bıçak.
kasd-ı tezyin / kasd-ı tezyîn / قَصْدِ تَزْييِنْ
Süsleme kasdı, amacı.
Süsleme kasdı.
kat'i delalet / kat'î delalet
Şüphesiz, kat'i delil.
kati / katî
Şüphesiz, tereddütsüz, kesin.
katile
Su silmede kullanılan bez parçası.
kazein
Sütte bulunan albüminli maddeler.
(Fransızca)
kelime-i zikriye
Sürekli anılan ve tekrar edilen cümle.
kemal-i sermedi / kemâl-i sermedî
Sürekli devam eden mükemmellik.
kennas
Süpürgeci.
kens
Süpürge ile süpürme.
kesad / kesâd / كساد
Sürümsüz, kesat.
(Arapça)
keşan keşan
Sürükleye sürükleye, zorla çekerek götürerek.
(Farsça)
kesid
Sürümsüz, geçmez, aranmaz. Bayağı, aşağı.
kezum
Sükut etmek. Susmak.
kiba
Süprüntü.
kımah
Sudan başını kaldırmak.
kızaf
Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
kubus
Sür'atle yürüdüğünden yere tırnağının ucundan başka yeri değmeyen at.
kühl
Sürme. Göz için sürme boyası.
kuhli / kuhlî
Sürme gibi siyah olan.
kümaşe
Sürat, hız.
kumus
Suya batıp kaybolmak.
künase
Süprüntü, zibil, çöp.
küncüd
Susam.
(Farsça)
küngan / küngân
Su borusu.
künganlık / küngânlık
Su kaynağını bulma işi.
küsaha
Süprüntü.
kusur-u müzeyyene / kusûr-u müzeyyene
Süslenmiş saraylar, köşkler.
kuvvet
Sükunette bulunan cisimleri harekete, hareket ettikleri sükunete getirmeğe muktedir olan sebeb. (Kuvvet, te'sir ettiği cisimlerin hâricindedir.)
kuze
Su testisi.
(Farsça)
labüd / lâbüd
Şüphesiz, kesin.
laedriyye / lâedriyye
Şüphecilerle alakalı. Şüphecilik üzerine kurulu felsefe ekolü.
lafiyun
Sütleğen cinsinden bir ot.
lağz / لغز
Sürçme.
(Arapça)
lağziş / لغزش
Sürçme, kayma.
(Farsça)
lahis
Susuzluk veya sıcaktan dolayı dilini çıkararak soluyan köpek.
lakanık
Sucuk gibi içi doldurulmuş olan şey.
larayb / lârayb
Şüphesiz, şeksiz, tereddütsüz.
laşek / lâşek
Şüphesiz.
leb-i cuy-bar / leb-i cuy-bâr
Su kenarı.
lebban
Sütçü.
leben / لبن
Süt.
(Arapça)
lebun
Sütlü hayvan. Sütü bol olan hayvan.
leca
Su boğası.
lehas
Susuz kişi.
lehban
Susuz kişi. (Müe: Lehbâ)
lehbet
Susuzluk.
lehesan
Susuzluk.
lehsan
Susuz.
levha-i müzeyyene ve münevvere
Süslenmiş, nurlu levha.
levvame / levvâme
Sürekli kendini kötüleyen nefis.
leyya
Sudan uzak olan yer.
lezzet-i hazıra
Şu anki lezzet, hemen elde edilen lezzet.
lühbe
Sütü azalmış davar.
lüuka
Sür'at, hız.
ma / mâ / ما / مَا
Su.
Su.
Su.
(Arapça)
Su.
ma' / mâ'
Su. Ab.
ma'sum / ma'sûm
Suçsuz, günahsız. Günâh işlemekten korunmuş kimse.
ma'sume
Suçsuz kadın veya kız.
ma'y
Su arkı. Su mecrâsı.
ma-i istifhamiyye / mâ-i istifhamiyye
Sual için kullanılan kelimenin başında gelir. (Mâhâzâ: Bu nedir? Mâindek: Yanındaki nedir?) suallerinde olduğu gibi.
ma-imeşkuk / mâ-imeşkûk
Şüpheli su; ehlî merkebin ve ondan doğan katırın artığı olan su.
maazalik
Şu var ki. Bununla berâber.
magtus
Su, gaz veya hava gibi şeylerin içine batırılmış.
mahall-i suver
Sûret ve fotoğrafların çekilip depolandığı yer.
mahbub-u layezali / mahbub-u lâyezâlî
Sürekli var olan, asla yok olmayan, sonsuz sevgili, Allah.
mahkun
Suçsuz, masum.
mahlukat-ı seyyare / mahlûkat-ı seyyâre
Sürekli hareket eden varlıklar.
mahsebe
Şüphe etme, şüphelenme, sanma.
mahtun
Sünnet olunmuş. Hitan edilmiş.
mai / maî / mâî
Su cinsinden. Akıcı, su renginde, mâvi. Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.
Su cinsinden, su ile ilgili, mavi.
Suya ait, suda yaşayan.
makes-i şuur / mâkes-i şuur
Şuur ve düşüncenin yansıdığı yer, ayna.
makh
Sür'at, hız.
maks
Suya dalmak. Daldırmak.
malide
Sürülmüş, sürmüş.
(Farsça)
maliş
Sürme, sürüştürme.
(Farsça)
malumat-ı yakiniye / malûmat-ı yakîniye
Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olarak bilinen şeyler.
maruzat / معروضات
Sunulanlar, arzedilecek şeyler.
(Arapça)
masnuat-ı müzeyyene
Süslü bir şekilde yaratılan san'at eseri varlıklar.
maşraba
Su kabı.
masumane / mâsûmâne
Suçsuz, günahsız bir biçimde.
masume / mâsume
Suçsuz, gühahsız kız çocuk.
Suçsuz kadın veya kız.
masumiyet / mâsumiyet
Suçsuzluk.
mazmi
Sulanan ekin.
mebde-i sukut
Sukutun başlangıcı. Düşüşün mebdei.
mecidiye
Sultan Abdülmecid zamanında 1840'da basılmış 20 kuruş değerinde gümüş para.
meclis-i şura / meclis-i şûrâ
Şûrâ meclisi, danışma meclisi.
mecmu-u sure / mecmu-u sûre
Sûrenin tamamı.
mecra / mecrâ
Suyun akış yeri, su yolu.
Su yolu, kanal.
medar-ı hamd / medâr-ı hamd / مَدَارِ حَمْدْ
Şükür sebebi.
Şükre sebeb.
medar-ı hamd ve şükür / medâr-ı hamd ve şükür
Şükür ve hamd kaynağı, sebebi.
medar-ı itham / medâr-ı ithâm / مَدَارِ اِتْهَامْ
Suçlama sebebi.
Suçlama sebebi.
medar-ı suç / medâr-ı suç
Suçlama sebebi.
medar-ı şükran / medâr-ı şükran / medâr-ı şükrân / مَدَارِ شُكْرَانْ
Şükür vesilesi, sebebi.
Şükre sebeb.
medar-ı şükür / medâr-ı şükür / مَدَارِ شُكُرْ
Şükür vesilesi.
Şükre sebeb.
medar-ı şüphe / medâr-ı şüphe
Şüphe sebebi.
medyun-u secde-i şükran
Şükür secdesi yapmaya borçlu.
meftum
Sütten ve memeden kesilmiş çocuk.
mehamid
Şükür ve hamdler. Medihler. Sebeb-i şükür ve hamd olan hasletler.
mehk
Suyun rengi yeşil olmak.
mehl / مهل
Süre tanıma.
(Arapça)
mekhul / mekhûl / مكحول
Sürmeli.
(Arapça)
meknus
Süpürülmüş.
melek-i sual / melek-i suâl
Suâl melekleri, Münker-Nekir.
memhure
Sürülüp nadas olmuş yer.
memsuh
Suratı, daha çirkin şekle sokulmuş. Biçimsiz ve çirkin surete girmiş olan.
menbat
Suyun çıktığı yer. Menba'.
menfa / menfâ / منفى / مَنْفَا
Sürgün yeri.
Sürgün yeri.
Sürgün.
(Arapça)
Sürgün yeri.
menfalık / menfâlık
Sürgün hayatı.
(Arapça - Türkçe)
menfi / menfî / مَنْف۪ي
Sürgün edilen.
menfiyyen
Sürgün olarak.
menka'
Su toplanan çukur.
menuc
Sütü diğer develerden sonra çekilen deve.
merta
Sür'atle yelmek. Seğirtmek.
mesarr
Sürurlu, sevinçli.
mesel
Suyun aktığı yer.
meshuf
Susamış. Suya kanamamış.
mesil
Su yatağı. Suyun akacak olduğu yer, boru.
meşkuk / meşkûk / مشكوک / مَشْكُوكْ
Şüpheli.
Şüpheli.
Şüpheli.
Şüphe götürür.
(Arapça)
Şübheli.
meşkukiyet
Şüphelilik. Şüpheli oluş.
meşkukiyyet / meşkûkiyyet / مشكوكيت
Şüphe götürme.
(Arapça)
meşkur / meşkûr
Şükre lâyık olan. Teşekküre ve kendine şükredilmeğe lâyık olan. Kendine şükür arzolunan. Az şükredene çok ihsan eden.
Şükre lâyık olan.
mesnun / mesnûn
Sünnet olan.
meşşata
Süsleyen, tarayan.
meşur / meşûr
Şuurlu.
mevcud-u müzeyyen
Süslenmiş varlık.
mevkute
Süreli yayın.
mevlid-i şerif
Süleyman Çelebinin yazdığı, Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu ve hayatını anlatan manzum eser.
meyeh
Su, mâ.
meyve-i zişuur / meyve-i zîşuur
Şuur sahibi, bilinçli meyve.
mezak
Sür'atli yürüyen deve.
mezcuc
Süngülenmiş. Süngü ile dürtülmüş.
mezik / mezîk
Su ile karışık süt.
mi'raz
Süs için giyilen güzel elbiseler.
mihsere
Süpürge.
mihveka
Süpürge.
mikamme
Süpürge.
miknese
Süpürge.
minhac-üs sünnet
Sünnet yolu. Sünnet caddesi. Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) gittiği, emrettiği şeriat yolu.
minhacü's-sünne / minhâcü's-sünne
Sünnet yolu; Peygamberimizin sünnetine uyma metodu; Dördüncü Lem'a.
minnetdar
Şükran duyan, iyilik karşısında kendini borçlu hisseden.
minnettarlık
Şükran duygusu.
minşefe
Sünger, bez gibi su silmeğe mahsus nesne.
mirah
Sürur, neşat, sevinç.
mirkatü's-sünne
Sünnetin merdiveni; sünnetin dereceleri.
misal / misâl / مِثَالْ
Suretten ibaret (âlem).
misali / misâlî / مِثَال۪ي
Sûretten ibaret.
mısfat
Süzgeç. Tasfiye âleti.
misfat
Süzgeç. Tasfiye âleti.
misfere
Süpürge.
mıskat
Su kovası.
misvak / misvâk
Sünnet olan diş temizleme aleti, bir ağacın kökü.
mıthere
Su kabı. Matara.
miyah / miyâh / مياه
Sular.
(Arapça)
mizad
Sürur, sevinç, neşe.
mu'nan
Su arkı, su mecrâsı.
mucib-i şükran / mûcib-i şükran
Şükür gerektiren.
mücrim / مجرم / مُجْرِمْ
Suçlu.
Suçlu.
(Arapça)
Suçlu.
müctelib
Sürüp götüren.
müdaase
Süngü ile dürtüşmek.
müddet / مدت
Süre.
Süre, zaman.
Süre.
(Arapça)
müddet zarfında
Süre içinde.
müdrenfık
Sür'atle yürüyen kişi, hızlı giden kimse.
müfettiş-i şakir / müfettiş-i şâkir
Şükreden denetleyici.
müfham
Susturulmuş, iskât edilmiş olan.
mugamese
Suya daldırışmak, birbirini suya daldırmak.
muhadere
Sür'at etmek.
muhalla
Süslenmiş. Süs yapılmış.
muhalled
Sürekli.
Sürekli.
muhalli / muhallî
Süslendiren, yaldızlayan.
muhassil
Sütü çok emdiğinden hasta olan çocuk.
mühavede
Sulh etmek, barışmak.
muhtetin
Sünnet olmuş.
mukattaa
Sûre başlarında bulunan şifreli harf.
mukattaat
Sûrelerinin başlarında bulunan şifreli harfler.
mukimü's-sünne / mukîmü's-sünne
Sünneti ihya edecek olan zât.
mukın / mûkın
Şüphesiz ve kat'i olarak bilen.
mülzem
Susturulmuş, mağlup edilmiş.
mülzim
Susturan.
Susturan.
mümekk
Su verilmiş demir.
mümter
Şüpheci, şüphe eden.
müncer
Sürüklenen, sonuçlanan.
müngamis
Suya batmış.
munsalih
Sulh üzere olan. Barış hâlinde olan.
münşif
Su gibi sıvı şeyleri sünger gibi çeken.
münşife
Sünger gibi suyu emen şey.
müntakim / müntakîm
Suç işleyene cezasını veren Allah.
murassa / murassâ
Süslü, mücevherli.
murassa' / مرصع / مُرَصَّعْ
Süslü.
Süslü.
murassaat / murassâât
Süsler, mücevherler.
murdia
Süt annesi.
Süt emziren. Süt anası.
Süt anne.
mürevvak
Süzülmüş, tortusu giderilmiş.
mürg
Sümük.
(Farsça)
mürg-i zerrin
Sülün.
murib / murîb
Şüpheli. şüphelendirici.
mürrane
Süngü.
mürtevi
Suya kanmış.
murzia / مرضعه
Sütanne.
(Arapça)
müsadere etmek
Suç karşılığı olarak, malın tamamına ya da bir bölümüne el konulması.
musalih
Sulh yapan, barışan.
müsaraaten
Sür'atli ve acele olarak.
müsarre
Sürurlaşmak, sevindirmek.
musavvir / مُصَوِّرْ
Sûret veren, biçimlendiren, Allah.
Sûret veren.
musavvire
Sûretlenen, biçimlenen.
müsekkit / مسكت
Susturucu.
(Arapça)
müskit / مُسْكِتْ
Susturucu.
Susturan, söyliyecek söz bırakmayan, susmağa mecbur eden.
Susturan.
Susturan.
müskitane / müskitâne
Sustururcasına. Susturma suretiyle.
(Farsça)
muslihane / muslihâne
Sulh yolu ile, iyilikle anlaşarak. Arabuluculukla.
(Farsça)
müstahleb
Süt gibi beyaz ve sübye tarzında hazırlanmış, süt haline getirilmiş ilâç.
müstahlib-i leben
Süt sağan.
müstantık
Sual soran, sorgu hakimi.
müştebeh
Şübheli olan şey.
müştebih
Şüphelenen, şüpheci, iştibah eden.
müstemirren
Sürekli, devamlı olarak.
mutasavvıfane / mutasavvıfâne / متصوفانه
Sûfice.
(Arapça - Farsça)
mutasavvire
Sûretlendiren.
müteattış
Susamış.
mütebeddi'
Sünnet ehli iken bid'at ehli olan.
mütecemmilane / mütecemmilâne
Süslenerek, donararak, bezenerek.
(Farsça)
mütemadi / متمادی / mütemâdî / مُتَمَاد۪ي
Sürekli.
(Arapça)
Sürekli olan.
mütemadiyen / mütemâdiyen / متمادیا / مُتَمَادِيًا
Sürekli olarak.
Sürekli olarak.
(Arapça)
Sürekli olarak.
mütemahhıt
Sümküren.
müteneşşif
Suyu ve rutubeti çekip emen.
müteşa'ab
Şube ve kısımlara ayrılmış olan.
müteşaab / müteşââb
Şubelere ayrılan.
müteşaib / müteşâib
Şubelenen, kollara ayrılan.
müteşekkir / متشكر / مُتَشَكِّرْ
Şükreden, teşekkür eden.
Şükreden.
Şükreden, iyiliğe karşı nazikâne davranan.
Şükran borçlu.
(Arapça)
Şükreden.
müteşekkirane / müteşekkirâne
Şükrederek, şükür etmek suretiyle.
(Farsça)
Şükrederek, teşekkür edercesine.
mütevaliyen / متواليا
Sürekli olarak.
(Arapça)
mütevaşşih
Süslenen, takınan.
mütezellik
Sürçen, kayan.
mütezeyyin
Süslenen, ziynetlenen.
Süslenmiş.
Süslenen.
mütezeyyine
Süslenmiş.
Süslenmiş.
mutmain
Şüphesiz, tam kanaatle inanma.
mutmainane / mutmainâne
Şüphesiz bir şekilde.
Şüphesizce. Rahatlık ve emniyet içinde olarak.
(Farsça)
muttasıl / متصل
Sürekli, durmadan.
(Arapça)
müttehem / مُتَّهَمْ
Suçlanan, itham altında kalan.
Suçlanan.
Suçlanan.
müttehemiyet
Suçlandırılma, suçlu olduğu tasavvur edilme. Maznunluk.
müvahene
Süstlük, zayıflık.
müvellid-ül ma'
Su tevlid eden. Hidrojen.
müzahref
Süprüntü, dışı süs içi pis şey.
muzahrefat
Süprüntüler, atıklar.
müzahrefat / müzahrefât
Süprüntüler, dışı süs içi pis şeyler.
müzeyyen / مزين / مزین / مُزَيَّنْ
Süslenmiş, süslü.
Süslü.
Süslü.
Süslü, ziynetli.
(Arapça)
Süslenmiş.
müzeyyenat / müzeyyenât
Süslüler.
Süslenmiş şeyler.
Süslenmişler, ziynetlenmiş olan güzel şeyler.
müzeyyene
Süslü, süslenmiş.
müzeyyin / مُزَيِّنْ
Süsleyen, her eserini harika nakışlarla süsleyen Allah.
Süsleyen.
müznibin / müznibîn
Suçlular, günah işleyenler.
muzur
Sütün ekşimesi. Mübâlagalı ism-i fâil.
müzzan
Süslü, bezenmiş.
na'f
Sütü çok olan deve.
na-paydar
Süreksiz, geçici. Sebatsız, kararsız, durmaz.
(Farsça)
nadiye
Sudan uzak olan hurma ağacı.
nahif
Sümkürdüğünde genizden gelen ses.
naht
Sümkürmek.
nakış
Süs, bezek.
nakş-ı ziynet
Süslü işleme.
nakş-tıraz
Süslü işlemeler.
(Farsça)
nakur
Sur gibi ağızla üflenerek çalınan boruya denir. Nakr; vurmak ve didiklemek mânalarına geldiği gibi, boru çalmak mânasına da gelir. Çünkü boru çalındığı zaman, içinden hava tazyiki ile didiklenmiş olacağı gibi, dışından da o ses, çarptığı kulakları didikleyeceği cihetle boruya "minkar" mânasıyla alâk
namus-u zişuur / namus-u zîşuur
Şuur sahibi yasa, kanun.
nast
Sükut. Konuşurken dinlemek için susmak.
natafan
Suyun seyelân etmesi, akması.
nath
Süsmek. Hayvanın, başı ile saldırması.
natşan
Susuz kalmış kişi.
nazar-ı şübhe / نظر شبهه
Şüpheli göz, şüpheli bakış.
nazar-ı şuur
Şuurlu ve bilinçli bakış.
nazh
Su çekme. Herhangi bir yer, çukur veya kuyudan bir şeyler çıkarma.
nebt
Suyun yerden çıkıp akması.
necaşe
Süratle yürümek, hızlı yürümek.
necih
Su sesi.
nefh-i sur / nefh-i sûr / نَفْخِ صُورْ
Sûra üfleme.
nefh-i sūr / نَفْخِ صُورْ
Sura üfleme.
nefiy / نَفِيْ
Sürgün.
nefuh
Sütü sağılmadan çıkıp akan deve.
nefy
Sürgün.
(Arapça)
nefyedilen
Sürülen, sürgün edilen.
nefyolma
Sürgün edilme.
nehr-i cari / nehr-i câri
Suyu devamlı akan nehir.
nekda'
Sütü olmayan deve.
nere-i ab / nere-i âb
Su dalgası.
neseb
Sülâle, hısımlık, karabet, soy, baba soyu, atalar zinciri.
nesep
Sülale, soy.
nevres
Su kuşlarından mavi renkli bir kuştur; başının yarısı siyah yarısı beyaz olur; güvercin büyüklüğündedir. Su üstüne yakın uçar ve balık gördüğü gibi kapar.
nevruz-u sultani / nevrûz-u sultânî
Sultan nevruzu; Osmanlı Devletinde bizzat sarayın organize edip sultanın da katıldığı ve coşkuyla kutlanan bahar bayramı; 21 Mart.
nişane-i beraat / nişâne-i beraat
Suçsuz olduğuna dair nişan, işaret.
nokta-i galeyan / nokta-i galeyân
Suyun buhara çevrildiği harâret derecesi.
nu'm
Sürur, neşe, sevinç, neşat.
nübu'
Suyun, yerden çıkıp akması.
nübut
Suyun, yerden çıkıp akması.
nufaha
Su üzerindeki kabarcık.
nüşafe
Sütü sağdıklarında üzerine gelen köpük.
otuz sene halife olan bir zat / otuz sene halife olan bir zât
Sultan İkinci Abdülhamid.
paguş
Suya dalma.
(Farsça)
palude
Süzülmüş, saf hâle getirilmiş.
(Farsça)
pereng
Suyu iyi verilmiş kılınç.
(Farsça)
permun
Süs, bezek.
(Farsça)
pira
Süsleyici, düzenleyici, donatıcı.
(Farsça)
piraye / pîrâye / پيرایه
Süs.
(Farsça)
pirayebahş
Süsleyici, süs veren.
(Farsça)
pirayende
Süsleyici, donatıcı.
(Farsça)
radi' / radî'
Süt emen iki buçuk yaşından küçük çocuk.
ragid
Süt bulamacı.
ragife
Sütlü bulamaç.
raic / râic
Sürümlü, revaçta olan.
rakrak
Şuleli ve ziyâlı, parlak, nurlu.
rakraka
Suyun akması.
ramih
Süngü batıran, mızrak saplayan.
rasife
Su içinde yapılan sed. Rıhtım.
rauk
Süt süzeği.
raviye
Su taşıyan hayvan.
ravuk
Süzek, süzgeç.
ravza
Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer.
rayb / رَيْبْ
Şüphe.
Şüphe, tereddüt.
Şübhe.
reda / redâ
Süt emme.
redd-i cevab
Suâlin cevabını vermek.
rehvece
Sür'atle gitmek.
rengin
Süslü, güzel, parlak.
reşaşat
Su sızıntıları, serpintiler.
reşf
Suyu dudakları ile emmek, emerek içmek.
resif
Su yüzüne kadar gelen sıralanmış kayalar.
revac
Sürüm, geçerlik, itibarda olma, herkesçe aranılma.
Sürüm. Kıymet, değer, geçerlik, makbuliyet.
revacdar / revacdâr
Sürümlü ve revâcda olan mal.
(Farsça)
revak
Sundurma, çardak.
revb
Sütün yoğurt olması.
revnak
Süs, güzellik.
reyyan
Suya kanmış, tatmin olmuş.
rezaat
Süt emme.
rıda' / rıdâ'
Süt emme çağında yâni iki buçuk yaşından küçük bir çocuğun bir kadının memesinden süt emmesi veya bir kadının sütü bir vâsıta ile çocuğun mîdesine gitmesi.
rizne
Su toplanacak yer.
ru'b
Sütün yoğurt olması.
rufse
Su nöbeti.
rüft
Süpürme.
(Farsça)
ruh-u cevvale / ruh-u cevvâle
Sürekli hareket halinde olan ve çok hızlı hareket eden ruh.
rühşuş
Sütlü deve.
saan
Suya yakın yerde develerin yattığı yer.
şad-abi / şâd-âbî
Sulu olma, suya kanmışlık. Tazelik.
(Farsça)
sadaka-i cariye / sadaka-i câriye
Sürekli hayra sebep olan ve sevabı öldükten sonra da yazılmaya devam eden sadaka.
sadda'
Suyu lezzetli olan örülmüş kuyu.
sadır / sâdır
Sudur eden, çıkan, meydana gelen.
Sudur eden, çıkan, meydana gelen.
safh
Suç bağışlama, affetme.
safha-i rengin / safha-i rengîn
Süslü, parlak, rengârenk sahife.
şagşaga
Süngüyü vurduğu kimsede hareket ettirmek.
sahtru
Suratı asık, dargın, kırgın.
(Farsça)
şaibe-i tereddüt
Şüphe lekesi.
saika
Sürükleyen, sevkeden, götüren hal, sebep.
saka
Sucu, meşrubatçı.
saki / sâkî
Sulayan, içecek su veren, kadeh sunan.
Sucu, su veren.
şakir / şâkir / شاكر / شَاكِرْ
Şükreden.
Şükreden.
Şükr eden.
(Arapça)
Şükreden.
şakirane / şakirâne / şâkirâne
Şükrederek. şükretmek suretiyle.
(Farsça)
Şükredene yakışır şekilde, şükrederek.
Şükreden gibi.
sakit / sâkit / ساكت / سَاﻛِتْ
Susan, ses çıkarmayan.
Suskun, suskunluk.
Suskun.
Suskun.
(Arapça)
Susan.
sakitane / sâkitâne
Susarak, sessizce.
saky-ı ma / saky-ı mâ
Su dağıtma.
samite / sâmite
Suskun.
samt
Susma, sükût.
sanık
Suçlu olduğu sanılan kimse.
santrifüj aleti / santrifüj âleti
Su çıkarmaya yarayan pompalı alet.
sarat
Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi.
sari
Süren, sürücü.
(Farsça)
şarib-ül leben
Süt içen.
şaribe
Su kenarında olan tâife.
sarma'
Susuz sahra. Suyu olmayan çöl.
şaruf
Süpürge.
say'
Suyun akması.
se'see
Suya kandırmak.
sebeb-i itham
Suçlama sebebi.
sebeb-i ittiham
Suçlama sebebi.
sebeb-i tehcir
Sürgün sebebi, uzaklaştırma sebebi.
şebh
Süt sağarken çıkan ses.
seccac
Suyu çok olan süt.
secde-i şükran
Şükür secdesi. Şükretmek maksadıyla yapılan secde.
secic
Su sesi.
sedd-i nutk
Susma.
şehab
Su ile karışmış süt.
şehriyar-ı şehriyar / şehriyâr-ı şehriyâr
Sultânlar sultânı.
şek / شَكْ
Şüphe, zan.
Şüphe, zan.
Şüphe.
Şübhe.
şekavet-i daime
Sürekli bedbahtlık, hiç bitmeyen sıkıntı.
sekb
Su dökmek. Su dökülme.
sekine / sekîne
Sükun ve imtinan, temkin. Kalp rahatlığı, kalp huzuru veren bir duanın adı.
sekinet
Sükun ve imtinan. Temkin. Nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti.
şekire
Sütü çok olan davar.
şekk / شَكْ
Şüphe; iki şey arasında aklın bir tercihte bulunamadığı zihinsel durum.
Şüphe kuşku, sanı, zan.
Şübhe.
sekka'
Su ulaştıran.
sekr
Şuursuzluk, kendinde olmama hâli. Tasavvufta mânevî sarhoşluk.
sekt
Susma, bir anlık susma.
sekte
Susmak, kesilme, ara verme, bozulma.
selatin / selâtin / selâtîn / سلاطين / سَلَاطِينْ
Sultanlar.
Sultanlar.
(Arapça)
Sultanlar.
seluf
Suya gelen develerin dâima önlerinde gelen deve.
semman
Süzme yağ yapan. Hâlis yağ yapan veya satan kişi.
senabil
Sünbüller. Başaklar.
senceref
Sülügen adı verilen kızıl taş.
septisizm
Şüphecilik felsefesi, kararsızlık.
serap
Su gibi görünen yansıma.
şerbet / شربت
Şurup.
(Arapça)
sereyan-ı seria / sereyan-ı serîa
Sür'atle yayılan, çabuk neşrolan.
Süratle yayılma.
sermed
Süreklilik, devamlılık.
Sürekli, ebedî ve ezelî, Allah.
sermedi ferman / sermedî ferman
Sürekli, dâimi buyruk.
sermediyet
Süreklilik, devamlılık.
şesis
Sütü gitmiş hayvan.
sevla'
Sürüye uymayıp otlakta dönüp duran hasta veya delirmiş koyun. (Müz: Esvel)
sevsen
Susam.
seylap / seylâp
Su taşkını, sel.
seylhiz / seylhîz / سيلخيز
Su taşkını, taşkın.
(Arapça - Farsça)
seyr-i seri / seyr-i serî
Sür'atli seyahat, hareket.
sib
Suyun aktığı yer.
sib'
Susuzluk.
sibahat
Suda yüzmek.
sık'al
Suda ıslanmış kuru hurma.
sikab
Su çeken. Su çekici.
simsim
Susam.
şinah
Suda yüzme.
(Farsça)
şinar
Suda yüzme.
(Farsça)
şinaver
Suda yüzen. Yüzgeç.
(Farsça)
sinebend / sînebend / سينه بند
Sütyen.
(Arapça - Farsça)
sipas / sipâs / سپاس
Şükretme, dua etme.
(Farsça)
Şükür.
(Farsça)
sipasgüzar / sipasgüzâr / سپای گزار
Şükreden.
(Farsça)
şir / şîr / شير
Süt.
(Farsça)
şiraz
Süzülmüş yoğurt.
şirhar / şîrhar / شيرخوار
Süt çocuğu.
(Farsça)
sofestai / sofestâî
Şüpheci; herşeyi, hattâ kendisini dahi inkâr eden, olumlu veya olumsuz hiçbir hükme varmayan daima şüphe içinde kalmayı esas alan bir felsefi zihniyet ve tutum sahibi, septik.
şuabat / şuabât / شعبات
Şubeler.
(Arapça)
sübata
Süprüntülük, virâne.
şübeh
Şüpheler.
Şüpheler.
şübehat / şübehât
Şüpheler.
Şüpheler, tereddütler.
şübehat-alud / şübehat-âlûd
Şüphelerle karma karışık olmuş, şüphelerle dolu.
şübhe / شبهه
Şüphe.
(Arapça)
şübhedar / شبهه دار
Şüpheli, kuşkulu.
(Arapça - Farsça)
şuebat / şuebât / شعبات
Şubeler.
(Arapça)
süfyani / süfyanî
Süfyan'dan olan, Süfyan'a mensub, Süfyan'a müteallik. Zübdet-ül Buharî Tercemesine göre, Süfyanî: Müslümanlara kötülük eden, sefil, kötü, alçak olan kimse demektir.
sühan-pira
Süslü konuşan, süslü söz söyleyen.
(Farsça)
suikasd / sûikasd / سوء قصد
Suikast, cana kıyma.
(Arapça - Farsça)
şükr / شكر
Şükür, nimete karşı memnuniyetini gösterme.
Şükür, teşekkür.
(Arapça)
şükran / şükrân
Şükür hissi.
şükraniyet
Şükranlık.
şükuk / şükûk
Şüpheler.
şükür
Şükr, nimete karşı memnunluk göstermek.
sükut / sükût / سكوت / سُكُوتْ
Susma.
Susmak.
Susma. Konuşmama.
Susma, konuşmama, sessizlik.
Susma.
Susma.
sükut etme / sükût etme
Susma.
sükuti / sükûtî
Susma ile ilgili.
şule-i cevvale
Sürekli hareket ederek etrafına ışık saçan parıltı.
süleyman
Süleyman (a.s.).
süleymanvari / süleymanvârî
Süleyman aleyhisselâm gibi.
sulfato / صُولْفَاتُو
Sülfirik asit, tuz veya esteri.
Sülfürik asit tuzu.
sulfato-misal / sulfato-misâl
Sulfato gibi; kınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit (kinin) gibi.
sulh-name / sulh-nâme
Sulh, barış kâğıdı.
(Farsça)
sulh-perver
Sulhçu. Dâimâ sulh ve sükun isteyen. Harp ve çarpışmak istemeyen. Barışsever.
(Farsça)
sulhen
Sulh tarzında, barış yoluyla. Anlaşmak suretiyle.
sultan-ı mazlum / sultan-ı mazlûm
Suçsuz Sultan; İkinci Abdülhamid.
sumat
Susmak, sükut etmek.
sünbe
Suret.
sünbül / سنبل
Sümbül.
(Farsça)
sündüs
Süslü ipek kumaş.
sündüs-misal
Sündüsten yapılmış gibi.
(Farsça)
sündüsi / sündüsî
Sündüsten yapılmış.
sünen / سنن
Sünnetler.
Sünnetler.
(Arapça)
sünnet-i hüda / sünnet-i hüdâ
Sünnet-i Müekkede.
sünni / sünnî
Sünnet ehlinden olan kimse. Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) izinden giden, bütün düsturlarını Şeriat-ı İslâmiyeden alan, Ehl-i Sünnet denen ve Fırka-i Nâciye ismiyle yâdedilen zümreden olan.
şüphe iras etme / şüphe îras etme
Şüphe verme, şüphede bırakma.
sür'aten
Sür'atle, hemen, derhal, çabuk.
surahi / surahî / صراحى
Su şişesi, sürahi.
Sürahi.
(Arapça)
sureten / sûreten
Suret itibariyle, suret olarak, görünüşte. Sanki.
Sûretçe, biçimce, görünüşte.
suretger
Suret yapan, resim çizen, ressam.
(Farsça)
suretperest / sûretperest
Sûrete pek düşkün olan.
suretperestlik
Surete tapmak, görünüşe çok değer vermek, fotoğrafa tapmak.
sürha
Su yolu.
suri / surî / sûrî
Surete ait, görünüşe ait ve müteallik. Hakiki, ciddi ve samimi olmayan. Zâhirî.
Surete ait, görünüşe ait. gerçek dışı, ciddi ve samimi olmayan.
Sûrete ait, görünüşte.
sürmedan / سرمه دان
Sürmelik.
(Türkçe - Farsça)
şurub / şurûb / شروب
Sulu ve şekerli ilaç.
Şurup.
(Arapça)
şurup
Sulu ve şekerli içecek.
susen / sûsen / سوسن
Susam.
(Farsça)
Susam.
(Farsça)
şuubiyye / şuûbiyye / شعوبيه
Şuûbîlik.
(Arapça)
şuurane / şuurâne
Şuurlu bir şekilde.
şuurdarane / şuûrdârâne
Şuurlu bir biçimde.
şuuren / şuûren
Şuurlu bir şekilde.
Şuur ile.
şuurkarane / şuurkârâne / şuûrkârâne
Şuurlu ve bilinçli bir şekilde.
Şuurlu bir biçimde.
suver
Suretler.
Sûreler, sûretler.
süyu'
Suyun akması.
ta'kibat / ta'kibât
Suç işleyene karşı harekete geçmek ve suçluluk derecesini araştırmak.
ta'kir
Suyu bulanık etmek.
ta'tiş
Susatma, susatılma.
ta'zir / ta'zîr
Suça ve şahsa göre değişen tenbîh (uyarma), ihtâr, tekdîr ve dövmek gibi cezâlarla cezâlandırma.
tabih
Suda pişmiş et yahnisi.
tadci'
Süstlük etmek, zayıflamak.
tahaddür-i miyah / tahaddür-i miyâh
Suların akıp gitmesi.
tahazhuz
Suyun deprenmesi, hareket etmesi.
tahdis / tahdîs
Şükürle söyleme.
tahdis-i nimet / tahdîs-i nimet
Şükür maksadıyla Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri anlatma, sevincini ve şükrünü bildirme.
tahdisinimet / tahdîsinîmet
Şükür için kendine verilen nimeti söyleme.
taht-eş şuur
Şuur altı. Şuur haricinde olarak açılıp yayılan zihnî faaliyet.
tahteşşuur / tahteşşuûr
Şuuraltı.
tahvid
Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
tahviz
Suya dalmak.
tain
Süngü ile vurulmuş.
takdim / تقديم / takdîm / تَقْد۪يمْ
Sunma.
Sunma, öne geçirme.
Sunma.
Sunma.
takdim eden
Sunan.
takdim edilen
Sunulan.
takdim etme
Sunma.
takdim etmek
Sunmak.
takdim kılınan
Sunulan.
taleb-i tezyin
Süsleme isteği.
tals
Su akmak.
tamam-ı suret
Suretin, fotoğrafın tamamı.
tana
Susuzluktan ciğerin yapışması.
tarikat-i sünusiye / tarikat-i sünûsiye
Sünûsi tarikatı.
tasafün
Suyun az olduğu zamanlarda herkese eşit miktar su vermek.
tasmit
Susturma.
tasvir / tasvîr / تَصْو۪يرْ
Sûret verme.
tat'ir
Sütü yoğurt yapmak.
tavazzu
Su hâline getirme.
tavr-ı şuurdarane / tavr-ı şuurdârâne
Şuurlu hareket.
tavus
Süslü bir kuş.
te'tiye
Su yolunu vermek.
teas
Sürçüp yüzü üstüne düşmek.
teattuş
Susamak.
tebeccüs
Suyun açıktan akması.
tebehhüm
Şüpheli ve belirsiz olma.
tecelli-i timsal
Suretlerin tecellisi.
tecemmül / تجمل
Süslenme.
(Arapça)
tedai-yi efkar / tedâî-yi efkâr
Sürekli olarak bir fikrin başka fikirleri çağrıştırması.
tedellük
Sürtme. Oğma.
tedlik
Sürme.
tegammür
Suyu az içmek.
tehvir
Suyu veya diğer sıvıları döktürmek.
tehyir
Suyu döktürmek.
tehzib / tehzîb / تهذیب
Süsleme.
(Arapça)
temadi / temâdi
Sürüp gitme.
temahhut
Sümkürme.
temeyyü'
Sulanma, sulu hâle gelme. Akma. Cıvıklaşma, sıvı hâle gelme.
temeyyüh
Sulanma.
tenhib
Suya gayet yakın olmak.
terakkiyat-ı daimi / terakkiyât-ı daimî
Sürekli, yükseliş, ilerleme.
tereddüd
Şüphe.
tereddüt
Şüphe.
tereddütsüz
Şüphede kalmayacak şekilde.
teressüb
Süzülme, dibe inip birikme.
tereşşüf
Suyu emme.
terk-i sünnet
Sünnetin terk edilmesi.
tersin
Süzmek.
teşa'ub / تشعب
Şubelenme, dallanma.
(Arapça)
tesalüm
Sulh edişmek, barışmak.
teşaub / teşâub
Şubelenme. Ayrılıp kol kol olma. Çatallaşma. Kısımlara ayrılma.
Şube şube olma.
Şubelere ayrılma.
teşaub etme
Şubelere, bölümlere ayrılma.
tesayül
Suyun revân olup akması.
tesbih
Sübhânallah demek. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni: Allah'ın zâtında, sıfâtında ve ef'âlinde cemi' nekaisten münezzeh olduğunu ifade etmektir.
teşekkür
Şükretme.
tesenbül
Sümbülleşme, sümbül verme.
teşkik
Şüphede bırakmak. Şüpheye atmak.
Şüphede bırakma.
teşkikat / teşkikât
Şüpheye düşürme.
teşkikat yapmak / teşkikât yapmak
Şüphede bırakmak.
teşne / تشنه
Susamış, pek istekli.
Susuz,susamış.
(Farsça)
teşnegi / teşnegî
Susama.
(Farsça)
teşrifatçı elfaz / teşrifatçı elfâz
Süslü ve abartılı sözler.
tevaggul / توغل
Sürekli uğraşı.
(Arapça)
tevhid-i sermedi / tevhid-i sermedî
Sürekli var olan yaratıcının birliği.
tevşi'
Süsleme.
teyemmüm
Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı takdirde; temiz toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile hadesi yâni mânevî kirliliği, abdestsizliği gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mesh etmek.
Su yoksa toprakla temizlenme.
tezemmün
Sür'atle gitmek.
tezerv / تذرو
Sülün.
(Farsça)
tezeyyün
Süslenme. Bezenme.
Süslenme, güzelleşme.
tezvik
Süslemek, tezyin etmek.
tezvirat
Süslü yalan söylemeler, sahtekârlıklar.
tezyin / tezyîn / تزيين / تَزْي۪ينْ
Süslemek. Bezemek. Donatmak.
Süsleme.
Süsleme.
Süslemek, donatmak.
Süslemek.
Süsleme.
Süsleme.
tezyin eden
Süsleyen.
tezyin etme
Süsleme.
tezyin etmek
Süslemek.
tezyinat / tezyinât / tezyînat / تزیينات
Süslemeler.
Süsler. Ziynetler.
Süsler, süslemeler.
Süslemeler, süsler.
(Arapça)
timsal-i sūret / timsâl-i sūret / تِمْثَالِ صُورَتْ
Suretin örneği.
tırazende
Süsleyen, donatan, süsleyici.
(Farsça)
töhmet / تهمت
Suç.
(Arapça)
töhmetlendirmek
Suç isnad etmek.
tull
Süt.
tulumba
Su basma aleti.
türşru / türşrû / ترش رو
Suratı sirke satan, ekşi suratlı.
(Farsça)
ubudiyet-i mütemadiye
Sürekli olan kulluk.
ücun
Suyun renginin ve tadının bozulması.
ükule
Sürüden ayırıp beslenilen koyun.
ünah
Süstlük, zayıflık.
üşhub
Süt sağılırken çıkan ses.
üslub-u müzeyyen / üslûb-u müzeyyen
Süslü, parlak üslûp (Bu üslûp teşvik etme ve sakındırma gibi özellikleri ihtiva eder.).
ütrur
Subaşı oğlanı.
üvam
Susuzluk.
vahdet-i saki midadı / vahdet-i sâki midadı
Su dağıtıcının birlik mürekkebi.
vazife-i meşkure-i maneviye / vazife-i meşkûre-i mâneviye
Şükür ve övgüye lâyık mânevî görev.
vazife-i şükraniye / vazife-i şükrâniye
Şükür görevi.
vekif
Sütü çok olan deve.
veşelan
Suyun akışı.
vess
Suya dalmak.
vesvas
Şüphe ve vesveseye sürükleyen.
vesvese
Şübhe. Tereddüt. Kuruntu. Aslı olmayan ihtimaller.
vesveseli
Şüphe ve tereddüt içinde olan.
vezb
Su gibi akma.
vezveze
Sür'atle sıçramak.
vird-i şerif
Sürekli okunarak tekrar edilen duâ ve zikirler.
vird-i zeban / vird-i zebân
Sürekli tekrarlanan zikir.
vücud-u baki / vücud-u bâki
Sürekli vücud.
vüzub
Su gibi akma.
yakin / yakîn
Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. (Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman
Şüphesiz ve kesin bilgi.
yakin-i kat'i / yakîn-i kat'î
Şüphesiz ve kesin bilgi.
yakinen / yakînen / يَق۪ينًا
Şüphesiz olarak.
yakini / yakinî / yakînî
Şüphe edilmeyecek derece kesinlik.
Şüphe edilmeyecek ilmî halde, hiç şeksiz bilinmeğe dair.
yakini burhan / yakînî burhan
Şüphesiz, kesin delil.
yakiniyat / yakîniyat
Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olan şeyler.
yedinci şua
Şualar'da yer alan ve Ayet'ül-Kübra olarak da bilinen bölüm.
yetu'
Sütleğen otu.
yevm-i şek
Şüpheli gün. Havanın bulutlu olup, Ramazan ayı hilâlinin görülmemesi sebebiyle Şâbân ayının otuzuncu günü mü, yoksa Ramazân-ı şerîfin ilk günü mü olduğu bilinmeyen, Şâbân'ın yirmi dokuzundan sonra gelen gün.
zabit / zâbit / ضابط / ضَابِطْ
Subay.
Subay.
(Arapça)
Subay.
zabitan / zâbitân / ضابطان
Subaylar.
Subaylar.
(Arapça - Farsça)
zama'
Susuzluk.
zanin
Suç işlediği zannedilen kimse. Töhmetli, suçlu kimse.
zanlı
Şüpheli.
zann
Şüphe. Zannetmek, samak. Sezme.
zaptiye
Subaylık, subay.
zat-ı zişuun / zât-ı zîşuûn
Şuûn sahibi Zât, Allah.
ze'v
Sürmek ve sulamak.
zelak
Sülük.
zelk
Sürçme, kayma.
zell / زل
Sürçme, kayma.
(Arapça)
zelle
Sürçme, yanılma.
zenb / ذنب
Suç, günah, kabahat.
Suç, günah.
Suç, günah.
(Arapça)
zenin
Sümük.
zennun
Sümüklü.
zeyn / زین
Süs, süsleme.
Süs.
(Arapça)
Zeyn olmak:
Süslenmek.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Kablel
BEDİR
hüve'z-zahir
masun
hatırat-ı imaniye
gevher-nisar
süda
sercem
tebbet suresi
teşrinievvel
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
su
sağır
Tur
istidan
felek vurgunu
alala
türab
Duyurular
Uykucu
yeni