REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te srar ifadesini içeren 66 kelime bulundu...

ahyar

  • Hayırlılar.
  • Dostlar.
  • İyilik sevenler. (Eşrar'ın zıddı)

batın / bâtın

  • İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir)

beng / بنگ

  • Bir bitki ve tohumu ki, afyon gibi uyuşturan, keyf verici olarak da kullanılan bir madde. Esrar. (Farsça)
  • Atlas üzerine işlenmiş sırma işlemeli bir çeşit kumaş. (Farsça)
  • Küçük çitlenbik. (Farsça)
  • Esrar. (Farsça)

bengi / bengî / بنگى

  • Beng tiryakisi, esrarkeş. (Farsça)
  • Esrarkeş. (Farsça)

bevs

  • Acele, ileri geçme, ileri gitme.
  • Bıktırıncaya kadar israr etme.
  • Bir kimseden kaçıp gizlenme.
  • Bir şeyin rengi.

cahud / cahûd

  • (Cahd. dan) İsrarla inkâr eden. Muannidce, isnat edilen bir sözü kabul etmeyen.
  • Yahudi.

devam-ı ısrar

  • Israrın devamı, devamlı ısrar etme.

ektem

  • Çok sır saklayan, esrar gizleyen kimse.
  • Büyük karınlı ve şişman olan adam.

esrar-engiz

  • Esrarlı, gizli, ürperti verici. (Farsça)

esrar-keş

  • Esrar denen zehiri kullanan kimse. Esrar içen. (Farsça)

esrarkeş / اسراركش

  • Esrar çeken.
  • Esrar içen, esrarcı. (Arapça - Farsça)

fasık / fâsık

  • (Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse.

füşürde

  • Direnen, inad eden, ısrar eden. (Farsça)

füşürde-kadem

  • Ayak direyen, inad eden, ısrar eden. (Farsça)

haşiş

  • Esrar adı verilen "Hint keneviri"nin yaprağı.
  • Kuru ot.

haşşaş

  • Esrar, eroin gibi uyuşturucu maddeler kullanan. Esrarcı, esrar içen.

ibram

  • Israrla rica etmek. Usandırıncaya kadar üzerine düşmek.
  • Usandırmak, yıldırmak.
  • İpi sağlam bükmek.
  • Muhkem kılmak.

ibramat

  • (Tekili: İbram) Yalvarmalar, ısrar etmeler, rica etmeler, zorlamalar.

iddia / iddiâ / ادعا

  • Bir şeyin müsbet veya menfiliğini ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dâva etmek. Israr etmek. İnat etmek. Haklı veya haksız bir dâvaya kalkışmak.
  • Düşüncesinde ısrar etme. (Arapça)
  • Dava etme. (Arapça)
  • İnat. (Arapça)

ilhaf

  • İstemekle ısrar etme, zorlama.

ilhah / ilhâh

  • Zorlamak. Israr etmek. Bir şeyin kabulü için son derece üstüne düşmek.
  • Israr.

inad / inâd

  • Israr, muannidlik, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme.
  • Direnmek, muhâlefette (karşı çıkmakta) ısrar etmek. Kendini büyük görüp, hakkı, doğruyu kabul etmeme.

irfan

  • Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal.
  • İkrar.
  • Mücazat.
  • Fık: Esrar-ı İlâhiyeye, iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet. (İlim ile irfan ve ma'rifet arasında fark vardır: İlim, vech-i küllî ile, yani her vechesiyle bilmektir. İrfan ve marifet ise;

irhas

  • Hayırlı işler yapmak.
  • Israr etmek.
  • Duvar yapmak.
  • Sağlam şey.

ısnan

  • Israr etme, inat etme, ayak direme.
  • Gücenme, darılma.
  • Gururlanma, kibirlenme.

israr

  • (Bak: Israr)

kebair

  • (Tekili: Kebire) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir gün

keş

  • (Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Cefâ-keş : Cefâ çeken. Esrar-keş : Esrar çeken, esrar içen serseri. (Farsça)

ledünn

  • (İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı iz

mahreman

  • (Tekili: Mahrem) Sırlar. Gizli şeyler. Esrar.
  • Sırdaşlar.

melekut

  • Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti.
  • Hükümdarlık. Saltanat.
  • Ruhlar âlemi.

mübahele / mübâhele

  • Lânetleşme. Dar anlamda hazret-i Îsâ'nın ilâh ve Allahü teâlânın oğlu olduğunu söylemekte ısrâr eden ve bu inanışlarının yanlış olduğunu kabûl etmeyen hıristiyanlara, Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem); "... Gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, bizleri ve

mükeddi / mükeddî

  • Israr ile alıp israf ile yiyen kişi.

mülahafe

  • Mülâzemet, devamlı bir işle meşguliyet. Bir işe bağlılık.
  • İsrar etmek.

mülhif

  • İsrar eden.

mülihhin / mülihhîn

  • Israr edenler, zorlayıcılar. İlhah edenler.

mülızz

  • Lüzumlu, gerekli.
  • Cür'et ve ısrar eden kişi.

musır

  • Israr eden.
  • Israrcı, ısrar eden.

musir / مصر

  • Israrcı, ısrar eden. (Arapça)

musırr

  • Israrlı.

musırr-ı muhteris

  • Hırslı bir şekilde ısrar eden; ihtiraslı ve hırslı bir şekilde ısrarla isteyen.

musırrane / musırrâne

  • Israrla.
  • Israrlı bir şekilde.
  • Israr ve inatla, ayak direyerek. (Farsça)

musirrane / مصرانه

  • Israrla, ısrar ederek. (Arapça - Farsça)

mutaassıb

  • Bir şeyi müdafaada ifrat ve inat gösteren. Körü körüne inad ve israr eden. Aşırı derecede kendi tarafını tutan.
  • Din, millet ve vatanı hakkında çok sevgi, bağlılık ve gayret gösteren.

mutalsam

  • Tılsımlanmış olan. Esrârengiz hâle gelmiş olan.

müteassıb

  • Taassub eden; yanlış bir şeyi müdâfaada körü körüne inât ve ısrâr eden, haksız yere düşmanlık eden.

mütemerrid

  • İnatçı, ısrar eden, dik kafalılık eden. Kibirlilik eden.

namus

  • Irz, iffet, edeb, hayâ.
  • Şeriat.
  • Melâike.
  • İrade-i İlâhiyenin tecellisi.
  • Nizam.
  • Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet.
  • Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali ki

nezr

  • Suâlde ısrar etmek.
  • Az miktar, azlık.

sail-i müteannid / sâil-i müteannid

  • Israrla soru soran; karşı tarafı zora sormak için soru soran.

şani'

  • Adavet etmek, kin tutmak mânasına "şeneân" dan ism-i fâil olup, buğz eden, kin tutan demektir. Esas murad ise; buğz edip geçmiş olan değil, buğzunda devam ve ısrar eden demektir.

serer

  • (Çoğulu: Esirre) Ayın son gecesi.
  • Ebenin doğan çocuğun göbeğinden kestiği parça.
  • Mantar üstünde olan kabuk, balçık, toprak (Bu mânâya Çoğulu: Esrâr ve C: Esârir).

sirr

  • (Çoğulu: Esrar-Esirre) El ayasında ve alında olan hatlar.
  • Gizli nesne.
  • Cima etmek.
  • Zikir.
  • Hâlis.
  • En iyi, en faziletli.

şirrir

  • (Çoğulu: Eşrâr-Eşirrâ) Çok şer işleyen, pek çok şerir.

sitayiş / sitâyiş

  • Israrlı övgü, medih.

taassub-u meslekiye

  • Kendi hareket tarzını ve metodunu en doğru olarak görüp, yanlış da olsa ısrar etme.

talam

  • Esrar otunun tohumu.

telkinat-ı musırrane

  • Israrla fikirlerini kabul ettirmeye çalışma.

tiryaki / tiryâkî / تریاكى

  • Esrarkeş. (Arapça)
  • Sigara tutkunu. (Arapça)

ulema-i batın / ulema-i bâtın

  • Şeriatın, zâhir ve hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrarını bilen âlimler.

ulema-i ilm-i huruf

  • Kur'anın bir harfinden, bir sahife kadar esrar bulduklarını söyleyen ve dâvalarını, o fennin ehline isbat edenler.

ulema-i zahir / ulema-i zâhir

  • Kur'an-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hakikatları değerlendiren âlimler. Şeriatın mâna ve esrarından daha çok, zâhirini ve hükümlerini bilen âlimler.

ulema-yı batın / ulema-yı bâtın

  • Şeriatın zâhirinden ve açık hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrârını bilen âlimler.

ulum-u hafiye

  • Gizli ilimler. Ancak veraset-i Nübüvvet muhakkiklerince veya bir kısım hakikatların esrarına vakıf âlimlerce bilinen ilimler.

vahiy

  • Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi.
  • Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.
  • Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve

vehs

  • Bir işe girişip ısrar ile devamlı uğraşmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın