LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te soyu ifadesini içeren 135 kelime bulundu...

akl-ı mücerred / عقل مجرد

  • Soyut akıl.

al-i beyt-i nebevi / âl-i beyt-i nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) âilesi ve onun soyundan gelenler.

al-i firavun / âl-i firavun

  • Firavun ailesi. Firavun soyu.

al-i imran / âl-i imrân

  • İmran soyundan gelenler. (İmran ikidir. Birisi: Hz. Musa ve Harun'un (A.S.) babaları olan İmran ibn-i Yashür ibn-i Lâvi ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim'dir (A.S.) İkincisi: Hz. Meryemin babası olan İmran ibn-i Metan ki, bu da Süleyman ibn-i Dâvud ibn-i İşa neslinden, bunlar da Yahuda ibn-i Yak

ali-tebar / âlî-tebar

  • Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan. (Farsça)

arab

  • Güzel. Nûh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlunun soyundan gelenler.

ari / ârî / عاری

  • Çıplak. (Arapça)
  • Uzak, uzakta, soyutlanmış. (Arapça)

asabiyyeten

  • Asabi olarak. Sâde kendi milliyetini, soyunu sevmekle.

ata

  • t. Baba veya ecdaddan olan büyük. Önceden gelen.
  • Aynı soyun büyüğü.

atik

  • (Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan.
  • Soyu temiz. Necib.
  • Genç kız.
  • Kadim. İhtiyar.
  • Yavru kuş.
  • Eski.
  • Hz. Ebû Bekir'in (R.A.) bir nâmı.

batalese

  • Ptolemeos soyundan gelen hükümdarlar.

bed-asl

  • Aslı kötü, soyu fena. (Farsça)

bed-tıynet

  • Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam. (Farsça)

beni haşim / benî hâşim

  • Hâşimoğulları. Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelenler.

beni israil / benî isrâil

  • İsrâiloğulları. Ya'kûb aleyhisselâmın, on iki oğlundan gelen evladı ve torunları. Ya'kûb aleyhisselâmın diğer adı İsrâîl olduğu için, soyundan gelenler bu isimle anılmışlardır.

camekan / camekân / câmekan / جامكان

  • Elbise soyunulacak yer. (Farsça)
  • Camlık. (Farsça)
  • Hamamda soyunma odası. (Farsça)

celaleddin-i harzemşah

  • (Vefâtı M.: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir. Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır. Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır. O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defala

çelebi

  • Efendi, kibar kimse.
  • Mevlâna postnişinine verilen ünvan.
  • Çelebi, Sultan Mehmed devrine kadar padişah oğullarına verilen ünvan idi.
  • Mevlânâ soyundan gelenlerle, mevlevilerin büyüklerine verilen ünvan.

cemal-i mücerred / cemâl-i mücerred

  • Cismânî olmayan, yalın, soyut güzellik.

cengiziyan

  • Cengiz soyundan gelenler, bunlara tâbi olan kimseler. (Farsça)

cürade

  • Soyulmuş nesne.

davud aleyhisselam / dâvûd aleyhisselâm

  • Kur'ân-ı kerîmde adı geçen ve İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Hem peygamber, hem sultân yâni hükümdâr idi. Soyu Yâkûb aleyhisselâmın Yehûda adlı oğluna ulaşır. Süleymân aleyhisselâmın babasıdır. Kudüs'te doğdu. Orada yaşadı ve orada vefât etti.

efkar-ı mücerrede / efkâr-ı mücerrede

  • Mücerret fikirler; maddî âlemlerden uzak ve soyutlanmış düşünceler.

emir

  • Emredici olan. Seyyid. Şerif. Bir memleketin, bir aşiretin veya kabilenin reisi.
  • Büyük ve meşhur bir soydan gelen.
  • Hz.Peygamber'in (A.S.M.) soyundan gelen.
  • Zengin.

faruki / farukî

  • Hz. Ömer (R.A.) soyuna veya adâletine mensub olan. Hz. Ömer'e mensub ve müteallik. İmam-ı Rabbanî'nin bir lakabı.

füru-maye

  • Soyu alçak. Kötü soylu. Sütü bozuk.

gılaf-ı latif / gılâf-ı lâtif

  • İnce, soyut kılıf, örtü.

haccac

  • Çok eskiden Irakta vâlilik yapan fakat, Hz. Resul-ü Ekremin (A.S.M.) soyundan gelenlere ve onlara taraftar olanlara çok zulmeden, haddini aşmış bir zâlimin ünvânı. Asıl ismi Yusuf bin Sakafi'dir. Haccac-ı Zâlim diye de anılır.

hakaik-ı mücerrede / hakâik-ı mücerrede

  • Soyut hakikatler, gerçekler.

hakaik-i mücerrede / hakâik-i mücerrede

  • Soyut gerçekler.

hali'

  • Boşanmış erkek, zevcesini şer'an terketmiş adam. (Müennesi: Hâlia'dır.)
  • İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız.
  • Kovulmuş.
  • Soyulmuş.

hanedan-ı saltanat / hânedân-ı saltanat

  • Saltanat soyu.

harib / harîb

  • Yağma olunmuş, soyulmuş, talan edilmiş.

hasib / hasîb

  • Muhterem, itibarlı, değerli ve soyu temiz kimse. şahsi meziyet sâhibi insan.
  • Muhâsebeci.

haşimi / hâşimî

  • Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelen.

hatat

  • Sütün kaymağı.
  • Tıb: Cilt iltihabından meydana gelen kabukların soyularak iyi olanları.

hılt

  • Bir şeye karışık, karışmış bulunan.
  • Eski tıbda: Ahlât-ı erbaa (Kan, salya, safra, dalak) dan birisi.
  • Soyu, nesebi karışık kimse.

hüsn-ü münezzeh ve mücerred

  • Her türlü kusur ve çirkinlikten arınmış ve soyutlanmış güzellik.

imam / imâm / امام

  • Namaz kıldıran. (Arapça)
  • Önder, lider. (Arapça)
  • Hz. Ali'nin soyundan gelen. (Arapça)

imam-ı ca'fer-i sadık / imam-ı ca'fer-i sâdık

  • (Hi: 83-148) Hazret-i Ali'nin (R.A.) torununun torunudur. Medine-i Münevvere'de yaşamıştır. Annesi, Hazret-i Ebu Bekir'in soyundandır. Mânevi nüfuzu çok ileri idi, dine büyük hizmetleri görüldü. Demiştir ki: "Kim nefsi için nefsi ile mücâhede ederse, keramete kavuşur, kim de Allah için nefsi ile müc

incirad

  • Mücerred olma, tecrid edilme, soyunma.

inkışar

  • Bir şeyin derisinin veya kabuğunun soyulması.

insihal

  • Düzgün söz söyleme.
  • Kabuğu soyulma.

insilab

  • (Selb. den) Kaldırılma, selb olunma, giderilme. Kalmama. Mahvedilme. Soyulma, soyulmuş olma.

insilah / insilâh

  • Soyulma. Derisi yüzülme. Sıyrılıp çıkma.
  • Ayın sonu gelme.
  • Soyulma, sıyırılma.

inza'

  • Çekip çıkarmak.
  • Soyunmak.
  • Zorla çekip çıkarmak.
  • Feragat.

işaret-i akliye

  • Akla hitap eden işaret. Soyut işaret.

israiloğulları / isrâîloğulları

  • Bir ismi de İsrâil olan Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlunun soyundan gelenler.

istinsab

  • (Neseb. den) Soyu bildirme. Soy dâvâsı gütme.

ıtlak / ıtlâk

  • Salıverme.
  • Boşama.
  • Soyutlama, söyleme, kullanma.

kar'

  • Vurmak. Çakmak. Kapı çalmak.
  • Savt. Avâz. Ses.
  • Kabak.
  • Gülsuyu kabı.
  • Eti soyulmuş kemik.

kaşv

  • Kabuğu soyulmuş olan.

kelime-i maneviye / kelime-i mâneviye

  • Mânevî, soyut söz.

kıbti / kıbtî

  • (Çoğulu: Kabâti) Kıbt soyundan olan. Çingene.
  • Çingene ile alâkalı.

letafet-i kalb / letâfet-i kalb

  • Kalbin nurluluk kazanması, maddî şeylerden soyutlanması.

mahiyat-ı mücerrede-yi ruhaniye / mahiyât-ı mücerrede-yi ruhaniye

  • Ruhânî soyut mâhiyetler, özellikler.

mahiyet-i mücerrede / mâhiyet-i mücerrede / مَاهِيَتْ مُجَرَّدَه

  • Soyutlanmış mahiyet, soyut öz.
  • Bir şeyin ne olduğunun, kendi maddi vücudundan ve ona has kimliğinden bağımsız soyut hali.

mahiyet-i mücerrede-i ruhaniye

  • Ruha ait soyut bir özellik.

makşur

  • Soyulmuş, kabuğu çıkarılmış.

me'cuc / me'cûc

  • Çok eski zamanlarda, bir duvar arkasında bırakılmış, kıyâmete yakın, yeryüzüne yayılacak olan Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in soyundan gelecek olan kötü bir millet. Yüzleri yassı, gözleri küçük, kulakları çok büyük, boyları kısadır.

mehasin-i mücerrede

  • Soyut güzellikler; maddî olmaktan, her türlü sınırlayıcı özelliklerden uzak olan güzellikler.

menbuş

  • Açılmış, soyulmuş.

meslub

  • Selbedilmiş. Soyulmuş. Alınmış. Giderilmiş.

mevlana halid

  • (Hi: 1192-1242) Yüzyıl evvelinin müceddidi olduğu milyonlarca irşad ettiği kimselerin şehadetiyle sabit olmuştur. Şam'da vefat etmiştir. Hz. Osman bin Affan (R.A.) soyundandır. İlim ve takvada ve her çeşit makbul vasıflarda, devrindeki en ileri âlimlerin ve velilerin fevkinde idi. Bütün ömrünü zühd

mihrat

  • (Çoğulu: Mehârit) Her yıl derisi kavlayıp soyulmak âdeti olan yılan.

mücerred / مجرد / مُجَرَّدْ

  • (Çoğulu: Mücerredât) Yalnız, tek.
  • Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına.
  • Çıplak, soyulmuş.
  • Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr.
  • Edb: Kur'ân yazısında noktasız harflerle yazılı mensur veya manzume. Bu şekil yazıya mahzuf veya mühmel de denir.
  • Soyutlanmış.
  • Tecrit edilmiş, soyulmuş..
  • Soyut.
  • Maddî varlıklardan ayrı olarak sadece zihinde düşünülen kavram, soyut
  • Bekar. (Arapça)
  • Soyut. (Arapça)
  • Maddî olmayan, soyut.

mücerredat

  • Cismî olmayan, soyut kavramlar.
  • Mücerretler, soyutlar.

mücerredat-ı sırfa

  • Esas mücerred olan, soyut kavramların ta kendisi.

muhabbet-i ehl-i beyt

  • Peygamberimizin ailesine mensup ve soyundan olanlara duyulan sevgi.

muhammed-i haşimi / muhammed-i hâşimî

  • Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).

muhammedü'l-haşimi / muhammedü'l-hâşimî

  • Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed.

mukaşşer

  • (Kışr. dan) Kabuğu soyulmuş.

mukşa

  • Kabuğu çıkarılmış.
  • Derisi soyulmuş.

münakkah

  • (Nakh. dan) En iyileri seçilmiş. Müntehab, güzide.
  • Soyulmuş, temizlenmiş, ayıklanmış.
  • İdâre gayesiyle fazlası kesilmiş masraf.

münakkahiyet

  • Ayıklanma, soyulma. En iyileri seçilme.

münkaşır

  • (Kışr. dan) Kabuğu soyulan. İnkışar eden.

münselih

  • (Selh. den) Soyulmuş, derisi yüzülmüş.
  • Sıyrılıp çıkan, soyunan.
  • Son güne yetişmiş.

mürkab

  • Baş ve boyun derisi. Baş ve boyundan soyulan deri.

musa

  • Beni İsrâil peygamberlerinden Hz. Musa'nın (A.S.) ismi. Dört büyük kitaptan birisi olan Tevrat, vahiy yoluyla kendisine gelmiştir. Yahudilerin en büyük peygamberidir. Şeriatı, İsa'ya (A.S.) kadar devam etti. Yusuf'un (A.S.) soyundan Yuşa nâmındaki peygamberi yerine tâyin ederek vefat etmiştir. Mısır

musa aleyhisselam / mûsâ aleyhisselâm

  • İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Ülü'l-azm adı verilen altı büyük peygamberden biridir. Yâkûb aleyhisselâmın soyundan, İmrân adında bir zâtın oğlu, Hârûn aleyhisselâmın kardeşidir.

mütearri

  • (Uryet. den) Bir şeyden alâkasını kesen.
  • Soyunan, taarri eden, çıplak.

mütecerrid

  • (Mücerred. den) Tek kalmış, tek başına olan.
  • Soyunan, tecerrüd eden, çıplak olan.
  • Bekâr. Evli olmıyan.
  • Tas: Dünya işlerinden vazgeçip Allah'a bağlanan.
  • Tecerrüt etmiş, soyutlanmış.

nacil

  • Nesli kerim, şerefli olan, soyu temiz.

nebbaş

  • Mezar soyucu, kefen soyucu.

nebiyy-i haşimi / nebiyy-i hâşimî

  • Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).

necib

  • Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı.

necibe

  • Soyu sopu temiz kimse. Cömert. Asilzâde.

necil

  • (Necile) Soyu temiz. Soylu.
  • Ağaç yaprağından bir cins.

necl-i necib

  • Soyu temiz çocuk.

nehz

  • Süngü demirini inceltmek.
  • Kemik üstündeki eti soyup gidermek.
  • Çok et.

nekad

  • (Çoğulu: Nukyud-Nikâd) Ayakları kısa, yüzü çirkin koyun.
  • Büyümesi geç olan çocuk.
  • Ağızda dişler çürüyüp ufanmak.
  • Davarın tırnağı soyulup yüzülmek.

neseb

  • Sülâle, hısımlık, karabet, soy. Baba soyu, atalar zinciri.
  • Vuslat.
  • Sülâle, hısımlık, karabet, soy, baba soyu, atalar zinciri.

nüceba

  • (Tekili: Necib) Necib kimseler. Nesli, soyu sopu temiz ve pâk olan kişiler.

ruh-u mücerred

  • Maddeden soyutlanmış ruh.

sadat / sâdat / sâdât

  • (Tekili: Seyyid) Seyyidler. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın soyundan gelenler ve onun izinden gidenler. Hususen Hazret-i Hasan neslinden gelenlere seyyid; Hazret-i Hüseyin neslinden gelenlere de Şerif denmektedir.
  • Seyyidler, Hz. Peygamber'in soyundan gelenler.
  • Seyitler, efendiler; Peygamber Efendimizin (a.s.m.) soyundan gelenler.
  • Seyyidler. Hazret-i Hüseyin'in soyundan gelenler.
  • Evliyânın büyüklerinden olan zâtlar.

sadat-ı ehl-i beyt / sâdât-ı ehl-i beyt

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) soyundan gelen seyyidler.

şecer

  • Ağaç. Kütük.
  • Sülâle. Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel.

şecere

  • Tek ağaç, kütük.
  • Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel, soy kütüğü.

sech

  • Tırmalama.
  • Bir şeyin kabuğunu veya derisini soyup sıyırma.

selib

  • Soyulmuş, giderilmiş, alınmış.
  • Tıraş olunmuş.
  • Aklı başından alınmış.

seliha

  • Kabuk.
  • Soyulmuş veya bozulmuş şey.
  • Tarçın yerine kullanılan bir ağacın adı.

şerif / şerîf / شریف

  • Şerefli, mübarek.
  • Peygamber neslinden ve Hazret-i Hüseyin soyundan olup İslâmiyete tam sadâkatla bağlı temiz kimse.
  • Şerefli. Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem kızı hazret-i Fâtımâ'nın oğullarından hazret-i Hasen'in neslinden (soyundan) gelenler.
  • Şerefli. (Arapça)
  • Hz. Hüseyin soyundan gelen. (Arapça)

seyyid / سيد

  • Efendi, Peygamberimizin soyundan olan.
  • Efendi.
  • Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) soyundan olan, onun izinden giden.
  • Temiz ve fazilet sâhibi Müslüman zât.
  • Resül-i Ekrem (A.S.M.) herkesin imamı, büyüğü, önderi olduğundan kendisine bu isim de verilmiştir.
  • Efendi.
  • Hazret-i Hüseyin'in neslinden (soyundan) gelenler.
  • Hz. Hasan'yn soyundan gelen. (Arapça)
  • Efendi. (Arapça)
  • Ağa. (Arapça)
  • Başkan. (Arapça)

silsile-i şerafet ve siyadet / silsile-i şerâfet ve siyadet

  • Soyunun bir taraftan Hz. Hasan—şeriflik—, diğer taraftan da Hz. Hüseyin—seyyidlik—vasıtasıyla Hz. Muhammed'in (a.s.m.) soyundan gelme silsilesi.

silsile-name

  • Meşhur ve mühim kimselerin soyunu, silsilesini gösteren cetvel. (Farsça)

silsilename

  • Meşhur ve mühim kimselerin silsilesini, soyunu gösteren liste.

sülale / sülâle

  • Soy, sop. Bir kimsenin soyu.
  • Soy, sop, bir kimsenin soyu.

sülale-i tahire / sülale-i tâhire

  • Temiz sülale olan Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) soyu.

şürefa / şürefâ / شرفا

  • (Tekili: Şerif) Şerifler. Hazret-i Hüseyin Radıyallahü Anh vasıtasiyle Peygamberimiz (A.S.M.) soyundan gelenler.
  • Şerefliler. Allah (C.C.) yolunda sabır ve sebat ile devam eden temiz insanlar.
  • Şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler. (Arapça)

tahte

  • Yağmalanmış, soyulmuş, talan edilmiş. (Farsça)

takaşkuş

  • Hastanın iyi olması.
  • Derinin soyulması.
  • Her yerden yiyecek istemek.

takavvüb

  • Bir şeyin kabuğu soyulmak.

tarf

  • Göz, bakış, nazar. Göz ucu.
  • Soyu temiz kimse.
  • Her şeyin nihayeti, sonu.
  • Göz kapaklarını yummak veya oynatmak.
  • Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak.
  • Koz: Menazil-i Kamer'den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını teşkil eden dört

tearri

  • (Uryet. den) Soyunma. Çıplaklaşma.

tecerrüd / تجرد / تَجَرُّدْ

  • Soyunma, çıplak olma.
  • Evli olmama.
  • Tas: Mâsivadan alâkasını kesip, Allah'a müteveccih olup, ibadet ü taatla meşgul olma.
  • İman ve İslâmiyete mücahidane ve fedakârane bir tarzda hizmetle iştigal etme.
  • Herşeyden boş olma.
  • Soyutlanma, sıyrılma.
  • Soyutlanma, ayrılma.
  • Bekarlık. (Arapça)
  • Çıplaklık. (Arapça)
  • Soyutlanma. (Arapça)
  • Tecerrüd etmek: (Arapça)
  • Çıplak kalmak. (Arapça)
  • Soyutlanmak. (Arapça)
  • Sıyrılma, soyutlanma.

tecerrüd etme

  • Soyutlanma, sıyrılma.

tecerrüd etmek

  • Soyutlanmak, sıyrılmak.

tecerrüt

  • Soyutlanma, sıyrılma.

tecerrüt eden

  • Soyutlanan.

tecerrüt etme

  • Sıyrılma, soyutlanma.

tecrid / tecrîd / تجرید

  • Yalnız bırakma, soyutlama.
  • Açıkta bırakmak.
  • Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek.
  • Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
  • Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi.
  • Soyma, soyulma.
  • Soyma, soyutlama.
  • Bir tarafta tutma, ayırma.
  • Soyutlama, yalnız bırakma.
  • Soyutlama. (Arapça)
  • Tecrîd edilmek: Soyutlanmak. (Arapça)
  • Tecrîd etmek: Soyutlamak. (Arapça)

tecrid etmek

  • Soyutlamak, uzaklaştırmak.

tecrid-i mutlak

  • Tam bir yalnızlık, her şeyden soyutlanma.

tecrid-i zihin

  • Zihnen soyutlanma, zihnini uzaklaştırma.

tecriden / tecrîden / تجریدا

  • Tecrid ederek. Tek olarak.
  • Mücerred (soyut) olarak. Tekliyerek.
  • Soyutlayarak. (Arapça)

tecrit

  • Yalnız başına bırakma, soyutlama.

tecrit etmek

  • Soyutlamak.

tesellüb

  • Soyunma.
  • Kocası ölen kadının, zinetli elbisesini çıkarıp, matem elbisesini giymesi. (Bu iyi bir âdet değildir.)

teslib

  • Soyunmak.
  • Gammazlık.
  • Erkeği ölen kadının, keder esvâbı giymesi.

unsuriyet

  • Irkçılık. Bir kavmi veya kendi soyunu daha şerefli sayarak diğer insanları hakir görmek. Menfî milliyetçilik.

uram

  • Eti soyulmuş kemik.
  • Çokluk.
  • Kötü ahlâk.
  • Şiddetli muhâlefet.
  • Çocuğun edepsizlik yapması.

urrak

  • Kabuğu soyulmuş ağaç.
  • Eti gitmiş kemik.

veled-i sulbi / veled-i sulbî

  • Öz oğul, evlenmekle hâsıl olan kendi soyundan gelen çocuk.

zekeriyya aleyhisselam / zekeriyyâ aleyhisselâm

  • İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Yahyâ aleyhisselâmın babasıdır. Soyu Süleymân aleyhisselâma ulaşır. Mûsâ aleyhisselâmın dîninin emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etti. Yahûdîler tarafından şehîd edildi. Kabri Haleb'dedir.

zenim

  • Soyu bozuk, soysuz. Aslında o kavimden olmayıp sonradan ona katılan kimse.
  • Aşağılık.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın