Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
silm
ifadesini içeren
476
kelime bulundu...
a'vez
Mânâsı anlaşılmayan şey.
Anlaşılması zor olan şiir.
acaib ve garaib / acâib ve garâib
Anlaşılmaz ve tuhaf.
acaib-i dekaik / acâib-i dekâik
Anlaşılmaz hileler, ince oyunlar.
acibe / acîbe
Alışılmış surette olmayan. Çok hârika. Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey.
acube / acûbe
Alışılmışın dışında, çok garip.
adem-i tefehhüm
Anlaşılmama.
adem-i ülfet
Ülfetsizlik, alışılmamış olma.
adet / âdet
Usul, görenek, alışılmış davranış. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur. Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle boz
Bir şehir ve memleketteki insanların, yapageldikleri usûller, gelenekler, alışılmış şeyler. An'ane, örf.
Kitab, sünnet, icma' ve kıyasdan sonra ikinci derecedeki dînî delillerden biri. Dînin ve aklın beğendiği şeyler.
adet zamanı / âdet zamânı
Kadında ve ergenlik çağına gelmiş olan kızlarda hayız (âdet) kanı görüldüğü andan kesilmesine kadar olan günlerin sayısı.
adid
Kesilmiş ağaç.
Tepesine el yetişen hurma ağacı.
adiyat / âdiyat / âdiyât
(Tekili: Âdi) Her zaman meydana gelen hârikulâde ve birer mu'cize-i kudret olmakla beraber, insanlarca alışılmış olduğundan kuymeti bilinmeyen hâdiseler.
Kıymetsiz şeyler.
Alışılmış, olağan şeyler, günlük işler.
Her zaman olagelen alışılmış şeyler.
adiye / âdiye / عادیه
Alışılmış, sıradan.
(Arapça)
adiyye / âdiyye
İtiyad edilmiş. Alışılmış.
afv
Ayakla basılmadık yer.
Malın iyisi, helâli ve fazlası.
Terketmek.
Mahvetmek.
aglak
(Tekili: Galak) Kilitler.
Kapalı, anlaşılmaz şeyler.
ağmaz
Kolay anlaşılmayan, pek derin.
akese
Ökse.
(Farsça)
Bir şeye ilişmiş, asılmış.
(Farsça)
akli burhan / aklî burhan
Güçlü ve sarsılmaz, akla ve mantığa uygun kesin delil.
akmi / akmî
Yıpranmış, eskimiş.
Anlaşılmaz.
alettevali / alettevâli
Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya.
Arkası kesilmeksizin, arka arkaya.
asar-ı matbua / âsâr-ı matbua
Tabedilmiş basılmış olan eserler.
aşzan
Ayağı kesilmiş gibi emekleyerek yürümek.
avihte
Asılmış şey, asılı nesne.
(Farsça)
azad
Serbest. Hür. Kimseye bağlı olmayan. Kölelikten kurtulmuş olan.
(Farsça)
Dünya alâkasından kesilmiş.
(Farsça)
Serbest fikirli.
(Farsça)
azamet-i ulviyet
Kur'ân'ın erişilmez yüceliği.
bahh
Ses kesilmek, boğaz kısılmak.
bahha'
Sesi kesilmiş olan kadın. (Müz: Ebahh)
belet
Kesilmek, inkıtâ.
beraat
Temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması.
beraet / berâet
Temize çıkarmak. Bir şahsın, hakkında iddia edilen suçtan uzak olduğunun veyâ işlediği söylenilen suçun gerçekte suç olmadığının anlaşılması.
Kurtuluş vesîkası.
Temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması.
Temize çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftâr olmama. Âri olma.
Huk: Bir davânın neticesinde suçsuz olduğu anlaşılma.
berahin-i katıa / berâhin-i katıa
Kat'î burhanlar; güçlü ve sarsılmaz kesin deliller.
berat / berât
Temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması.
berdar
Asılmış, yukarı kaldırılmış.
(Farsça)
Tutucu. İtaat edici ve ettirici.
(Farsça)
Meyveli. Meyve verici olan.
(Farsça)
betle
Kesilmiş, maktû.
bette
Kat'i.
Kesilmiş, ayrılmış, maktu'.
Tiftikten şal.
bi'r-i muattal
Suyu kesilmiş kuyu. Susuz kuyu.
biraste
Budanmış ağaç. Fazla dalları kesilmiş ağaç.
(Farsça)
bismil
Boğazlanmış, kesilmiş.
(Farsça)
bismil-şüde
Boğazlanmış, kesilmiş.
(Farsça)
buhha
Boğaz kısılmak.
bürhan / bürhân
Güçlü delil, sarsılmaz kanıt.
burhan-ı bahire / burhan-ı bâhire
Çok açık olan kesin delil, sarsılmaz kanıt.
burhan-ı tevhid
Tevhidin sarsılmaz delili; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren güçlü ve sarsılmaz delil.
burhan-ı yakini / burhan-ı yakînî
Şüphelerden uzak, güçlü ve sarsılmaz kesin delil.
büride
Kesilmiş.,
(Farsça)
bütu'
Uzaklaşma.
Kesilme.
ceyyid
Başka mâdenle karışım hâlinde basılmış altın ve gümüş paralardan, karışımında altın ve gümüş miktârı fazla olanlar.
cezeb
Adamın ağzında tükrüğü kesilmek.
Hayvanın sütü az olmak.
cihadi / cihadî
(Cihadiyye) Cihada mensub, savaş işleriyle alâkalı.
II. Sultan Mahmud devrinde harp masraflarına mukabil olmak üzere kesilmiş olan sikke.
cilf
Boş küp.
Kırılmış, ufanmış köpek esfeli. Arı kovanı.
Kuru ekmek parçası. Kuru ekmek kenarı.
Yüzülüp karnı çıkmış ve başı ile ayağı kesilmiş koyun.
Her nesnenin parçası.
Hoyrat, kaba. Ayak takımından.
çim
Rutubetten hasıl olan yosun.
(Farsça)
Kesilmiş çimenli yerler.
(Farsça)
cinayet ve ictinadan himayet etmek
Kesilme ve mevyelerin toplanma teklikesine karşı korumak.
cüzaz
Kesilmiş ve parçalanmış olan şey.
daire-i itikad ve tevhid
Sarsılmaz inanç ve her şeyin bir olan Allah'a ait olduğuna inanma dairesi.
dakaik
(Tekili: Dakayık) (Dakik) İncelikler. Anlaşılması çok dikkat isteyen incelikler. Çok ince. Anlaşılması dikkat isteyen keyfiyetler.
dakaik-aşina
İlmî incelikleri bilen, anlaşılması ve tefhimi müşkül, yüksek ve ince ilmî mes'elelere vâkıf olan.
(Farsça)
dall-i bi-l ibare / dâll-i bi-l ibare
(Dâllibilibâre) Fık: Bir ifade veya sözden muayyen bir mânanın ve hükmün anlaşılması. Meselâ: "Zekât, müslümanların fakirlerine verilir, hiçbir zengine verilmez" ibaresi zekâtın yalnız müslüman fakirlere verileceğine delâlet-i mutabıkıyye ile delâletidir. Zengin olan belli şahıslara da verilemeyeceğ
delil-i zanni / delîl-i zannî
Mânâsı açıkça anlaşılmayan, tek bir mânâya, delâlet etmeyen âyet-i kerîme ve tek bir Sahâbî tarafından bildirilen, mânâsı açık hadîs-i şerîf.
dem-beste
Sesi soluğu kesilmiş, susmuş.
(Farsça)
dervah
Şaşkın, şaşırmış olan, hayran.
(Farsça)
Başaşağı asılmış.
(Farsça)
Lâzım, zaruri, lüzumu olan, gerekli.
(Farsça)
destres / دسترس
Ulaşma, elde etmek.
(Farsça)
Destres olmak:
Ulaşmak, elde etmek.
(Farsça)
Destres olunmak:
Ulaşılmak.
(Farsça)
dogma
Tartışılmayan kesin fikir.
düman
Yemişin çürüklü olması.
Ekine su düşüp, kesilmek.
dur-dest
Ulaşılması zor şey, erişilmesi güç şey. Uzak, uzun.
(Farsça)
ebter / اَبْتَرْ
Nesil ve hayırdan kesilmiş.
Nesli kesilmiş.
eczem
Burnu kesilmiş.
eglak
(Tekili: Galak) Kilitler, kilitli şeyler. Mc: Anlaşılması zor olan ifadeler.
enis
(Üns. den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili.
Sulu ve ağaçlı yerlerde bulunan ve sesi gayet hoş bir kuş. Çeşitli nağmelerde öter, kâh deve gibi kükrer ve at gibi kişner; insana alışır.
Yaban horozu.
erzide
Pahası kesilmiş, kıymeti kararlaştırılmış, değeri belli edilmiş olan şey.
(Farsça)
esas-ı lazım ve metin / esas-ı lâzım ve metin
Gerekli ve sarsılmaz esas, temel kural.
esaslı
Sarsılmaz, köklü.
fahm
Kömür. Karbon.
Susmuş. Nefesi kesilmiş.
faş
Meydana çıkmış. Yayılmış.
Anlaşılmış olan.
fasid temizlik / fâsid temizlik
Sahîh olmayan temizlik.Kadınlarda hayız kanının kesilmesinden sonra on beş gün geçmeden önce kan görme hâli.
fatim
Sütten kesilmiş çocuk.
fehm-i ayet / fehm-i âyet
Âyetin anlaşılması, idrak edilmesi.
fels
Altın ve gümüşten başka mâdenlerden basılmış para. Çoğulu fülûstur.
fersah
Uzunluk ölçüsü birimidir, iki çeşittir: Deniz fersahı: 5555 m. Kara fersahı: 4444 m.
İki şey arasındaki açıklık.
Sükun ve hareket arasındaki vakit.
Zaman. Saat.
Dâimî ve çok olup aslâ kesilmeyen şey.
fetret
Uyuşukluk, zayıflık.
Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki peygamber-i zişan devirleri arasındaki zaman.
Vukuu âdet halinde olan şeyin kesilme zamanı veya kesilmesi.
İki vakıa arasındaki geçen zaman. Terakki ve teâli devirleri arasındaki hareketsiz,
fevkalade / fevkalâde / فوق العاده
Olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
(Arapça)
fevkalme'mul / fevkalme'mûl
Alışılmadık.
fisal
(Tekili: Fasıl) Ayrılmış olanlar.
Yavrunun sütten kesilmesi.
Kısa duvar.
İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan.
Ana sütünden kesilmiş hayvan yavrusu (Füslan, fislan şeklinde de olur.)
fürraa
Kalem silmekte kullanılan bez.
gaiza
Yere batan sular, eksilen su.
Bir malın değerinin eksilmesi, azalması.
gamaza
Çukur, çukurluk.
Sözün anlaşılmasını zorlaştırmak.
gamız
Anlaşılmaz, anlaşılması güç.
Kapalı ve karışık söz.
Çukur yer.
Zayıf kişi.
gàmız
Anlaşılması zor, kapalı, muğlak.
gamıza
Kolay anlaşılmayan, derin.
Kolay anlaşılmayan ince mes'ele. Derin.
Mâruf ve mütebeyyin olmayan hesab.
garabet
Yabancılık. Gariblik.
Tuhaflık.
Âcizlik, beceriksizlik.
Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak.
Iraklık.
Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması.
garaib / garâib
Gariplik; alışılmışın dışında, harika olan.
garaib-i icraat
Alışılmışın dışında garip uygulamalar, faaliyetler.
garaibat
(Tekili: Garâib) Garib ve şaşılacak şeyler. Alışılmadık, tuhaf ve acaib nesneler.
gavamız / gavâmız
(Tekili: Gamız) Anlaşılması zor hakikatler. İnce ve derin mes'eleler.
Anlaşılması zor bilmeceler.
gayb
Hazır olmama, gizli kalma. Hazır olmayan gizli kalan, görünmeyen.
Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde bildirilmeyen, his organları, tecrübe ve hesâb ile anlaşılmayan gizli şeyler.
Akıl ve his (duyu) organları ile bilinemeyip, ancak peygamberlerin haber vermesi ile bilinen, Allahü teâ
gaye
Erişilmek istenen sonuç.
gaye-i maksat
Ulaşılmak istenen gaye, hedef.
gayet rasih / gayet rasîh
Çok sağlam ve sarsılmaz.
gayr-i kabil-i fehm / gayr-i kâbil-i fehm / غير قابل فهم
Anlaşılmaz.
gayr-ı matbu
Basılmamış.
gayr-ı me'luf / gayr-ı me'lûf
Alışılmamış, ülfet edilmemiş.
Alışılmışın dışında, alışılmamış.
gayr-ı meczuz
Devamlı, kesilmeden.
gayr-ı meluf / gayr-ı melûf
Alışılmışın dışında.
gayz
Bir şeyin pahası eksilmek. Hilkati noksan olma. Kıymetten düşük şey.
Suyun eksilip azalması, yere çekilmesi.
gazv
Seyelân etmek, akmak.
Münkatı' olmak, kesilmek.
habaz
Hareket.
Bâtıl olmak.
Eksilmek.
habie / habîe
Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş.
Göze görülmeyen şey.
Kesilmiş, parça parça olmuş.
hafiz / hafîz
Hodbinliği, kibri, serkeşliği kırılmış kimse. Aşağı basılmış.
ham
Olmamış, pişmemiş, çiğ.
(Farsça)
Nâfile, beyhude, boşuboşuna.
(Farsça)
İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış.
(Farsça)
Acemi kimse, tecrübesiz. Terbiye görmemiş kişi.
(Farsça)
hashase
Anlaşılmayan ses.
Hınzır avazı.
hasif / hasîf
(Çoğulu: Husef) Suyu hiç kesilmeyen su kuyusu.
Yağmuru çok olan bulut.
haşif
Keskin kılıç.
Damdan aşağı asılmış olan karpuz.
haşv-i müfsid
Edb: İbarede yalnız kalabalık etmekle kalmayıp mânâyı da anlaşılmaz hale getiren söz.
hata savab cetveli
Basılmış bir kitabın mürettib yanlışlarını göstermek için sonuna ilâve edilen cetvel. (Hatâ: Yanlış; savab: Doğru demektir.)
hazad
Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken.
hazf / حذف
Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
Mahvetmek.
Vurmak.
Atmak.
Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.
Çıkarma, silme.
Silme, kaldırıp atma.
(Arapça)
hazf ve kalb
Bazı harflerini silme ve ters çevirme; misâl olarak müdriken kelimesinin bazı harflerini silerek Arapça kök harfleri olan d-r-k'nin k-r-d (kürd) olarak ters çevrilmesi gibi.
hazik / hazîk
Kesilmiş olan.
hazz
Kesme. Kısaltma.
Kazmak.
Yırtmak.
Silmek.
hibeb
(Tekili: Hibbe) Paçavralar. Kesilmiş bez veya kumaş parçaları.
hıçkırık
t. Fazla yemekten ve asabi sebeplerden diyaframın kasılması ve akciğerlerdeki havanın şiddetli ve gürültülü bir şekilde dışarı atılması.
Boğaz tıkanacak surette ve derinden iç çekerek ağlama.
hilal-i id / hilâl-i îd
Bayram hilali. Bayram edileceğinin anlaşılmasına sebeb olan hilâl.
hırt
Erkek keklik.
Hastalıktan dolayı, kesilmiş gibi parça parça olan bulaşık süt.
hıtbe
Okunmuş.
Söz kesilmiş, nişanlı kız veya kadın.
hıyar-ı vasf
Bir akitte vücudu şart kılınan veya örfen meşhud bulunan mergub bir vasfın mevcud olmaması sebebiyle âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir. (Sağılır diye satılan bir ineğin, sütten kesilmiş olması gibi.)
hizmet-i imaniye
İmana ait hizmet. İman ve Kur'an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak.
hizye
Uzun kesilmiş et parçası.
hubu'
Çocuğun ağlamaktan dolayı sesinin kesilmesi.
hüccet-i iman
Güçlü ve sarsılmaz iman delili.
hüdüb
(Çoğulu: Ehdâb) Sarık.
Kirpik, müjgân.
Havlu, el silmeye mahsus pamuklu bez.
Minder kenarında olan püskül.
hufut
Sâkin olmak. Ateşin sönmesi.
Sesin kesilmesi.
ibha
Kesilme, inkıtâ'.
ibham
Mübhem, kapalı bırakmak. Belirsiz olmak. Muayyen olmayan.
Edb: Sözün kolayca anlaşılmayacak şekilde kapalı olması, vâzıh olmayışı.
Baş parmak.
ibtidar / ibtidâr / ابتدار
Başlama, girişme.
(Arapça)
İbtidâr edilmek:
Başlanmak, girişilmek.
(Arapça)
İbtidâr etmek:
Başlamak, girişmek.
(Arapça)
ibtita'
Kesilme, inkıta'.
ıdd
(Çoğulu: Adât) Pınar ve kuyu suları gibi aktıkça kesilmeyen, devamı gelen su.
Çokluk, kesret.
idrak / idrâk / ادراک
Kavrama, anlama.
(Arapça)
Erişme.
(Arapça)
İdrâk edilmek:
(Arapça)
Kavranmak, anlaşılmak.
(Arapça)
Yaşanmak.
(Arapça)
İdrak:
Etmek
(Arapça)
Kavramak, anlamak.
(Arapça)
Yaşamak, görmek.
(Arapça)
iftisal
Sütten kesilme, memeden ayrılma.
Fidanı çıkarıp başka yere dikme.
ığlak
Anlaşılmaz olma, muğlak olma.
iglak
Karıştırmak. Kapamak. Muğlak yapmak. Anlaşılmaz hâle koymak.
Zorla iş yaptırmak.
Edb: Sözü karışık ve anlaşılmaz surette söyleme.
iğlak
Kapalılık, anlaşılmazlık.
iğlak-ı uslub / iğlâk-ı uslûb
Üslubun kapalılığı; ifade tarzının kapalı oluşu, anlaşılmasının zorluğu.
iglakat
(Tekili: İglak) Muğlak yapmalar.
Karışık ve anlaşılmaz sözler.
ihata edilme
Kavranma, anlaşılma, kuşatılma.
ihkab
Arkası kesilme.
ıhtiram
Eksilmek, noksanlaşmak.
Kesilmek.
ihtiyac-ı ifham
Meselenin anlaşılmasına olan ihtiyaç.
ıhtizal
Kesilmek.
Ayrılmak.
ikrah-ı mülci / ikrah-ı mülcî
Huk: Ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya bunlara sebep olacak şiddetli döğme ile olan ikrah.
iktina'
Künyelenme.
Anlaşılmayacak şekilde söyleme.
Gizlenme, saklanma.
iman-ı hakiki / îmân-ı hakîkî
Kalbe yerleşen, şüphe ve tereddüd karşısında hiç sarsılmayan îmân.
iman-ı tahkiki / iman-ı tahkikî / îman-ı tahkikî
İmana aid bütün mes'eleleri yakînî surette tedkik ile bilmek ve yaşamak ve tahkikî iman derslerini veren ve taklidî imanı tahkike tebdil eden eserleri sadakatla okumak neticesinde hâsıl olan sağlam, sarsılmaz iman. (Mü'minin kalbi tasdik nuru ile o derece münevver olmasıdır ki, o nur bütün letaif-i
İnandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman.
iman-ı yakini / îmân-ı yakînî
Sağlam, sarsılmayan, şüphe ve tereddüt bulunmayan îmân, îtikâd.
incah
İşi tamamlama, işi bitirme.
İsteğe erme, arzu edilen şeye ulaşılma.
incizam
Kesilme.
Cüzzam hastalığına tutulmuş kimsenin bir organının (âzâsının) kopması.
incizaz
Kesilme.
infiham
(Fehm. den) Anlaşılma, fehmedilme.
infisam
Kırılma.
Kesilme.
Yırtılma.
Üzülme.
Kopma.
infitam
Kesilme.
Sütten kesilme.
Menedilen bir şeyden uzaklaşma.
inhinak
Boğulma.
Bunalma, nefesi kesilme.
inkas
Eksilme, eksiltme.
inkıma'
Kökü kesilme. Köksüzleşme.
inkıta / inkıtâ / انقطاع
Kesilme, sona erme.
Kesilme.
Kesilme, tükenme, tıkanma.
Kesilme, kesintiye uğrama.
(Arapça)
inkıta' / inkıtâ' / اِنْقِطَاعْ
Tükenme. Kesilme. Arkası gelmeme.
Kesilme.
inkıta-i tams / inkıtâ-i tams
(Kadın) âdetten kesilme.
insıram
Kesilme, kesilip ayrılma.
intiba / intibâ / انطباع
İzlenim.
(Arapça)
Basılma.
(Arapça)
intıba'
Görüş ve anlayış. Kalb ve ruhta hâsıl olan te'sir.
Matbu' olmak, tab' olmak, basılmak.
intikas
Eksilme.
İstibrâ için erkeklik organına su serpme.
irka'
Akan kan veya göz yaşını silme, dindirme.
irtiaş
Ra'şeye tutulma, titreme, sarsılma.
irtiza'
Bir şey eksilme, ziyân görme.
işkal ve iğlak / işkâl ve iğlâk
Zor anlaşılma, kapalılık.
ıskat
Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak.
Silmek.
Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka.
istiare-i mekniye
(Kapalı istiare) Teşbihin temel unsurlarından yalnız benzetilenle yapılan istiare. Meselâ: Merhum Mehmed Akif'in:Şu karşımızda mahşer kudursa, çıldırsa,Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz.Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz...beyitlerinde düşman k
istibda
(İstibra') Ayırmak. Uzak etmek.
Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek, sidik eserinin tamâmen kesilmesini beklemek.
Nikâhla alınan dul bir kadının gebe olmadığına kanaat getirmek için, kadın bir âdet görünceye kadar beklemek.
istibra / istibrâ
Küçük abdestten sonra idrarın iyice kesilmesini beklemek.
istihdaf
Hedef edinmek, hedef saymak.
Hedef gibi karşıda durmak.
Erişilmek istenilen netice ve gaye.
istisal
(Asl. dan) Kökten koparıp çıkarmak.
Tıb: Bedenden kesilmesi veya koparılması istenen bir parçayı, uru kökünden koparmak.
jaketatay
Arkası yırtmaçlı, etekleri uzun ve ön köşeleri yuvarlakça kesilmiş olan resmi ceket.
(Fransızca)
kaide
Esas. Temel. Düstur. Nizam. Yol. Ayaklık.
Dip taraf.
Bir şeyin meydana gelmesine şart ve düstur olan husus.
Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri.
Fık: Hayızdan ve çocuktan kesilmiş kadın.
kakül
(Kâgül) Alnın üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç.
(Farsça)
karine / karîne
Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu. Anlaşılması zor olan hususun hak ve hakikatına dâir cüz'i delil olan şey. İşaret.
Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ipucu, işaret.
Karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına yarayan hal, ipucu.
karine-i mania / karine-i mânia
Bir kelimenin asıl mânâda anlaşılmasına engel olan nokta ki, o sözün mecaz mânâda kullanıldığını gösterir.
karine-i mecaz
Mecaza ait işaret; bir sözün asıl mânâsının anlaşılmasına engel teşkil eden işaret.
kasil / kasîl
Hayvanlara vermek için vaktinden evvel biçilen yeşil ot.
Kesilmiş nesne.
kaste / kâste
Eksik, noksan, eksilmiş, azalmış.
(Farsça)
kat' / قطع
Kesme.
(Arapça)
Kesilme.
(Arapça)
kat'-ı hayat / kat'-ı hayât
Hayatın kesilmesi. Ölüm, mevt.
katile
Su silmede kullanılan bez parçası.
kemal-i metanet
Tam sağlamlıkla, sarsılmadan.
kemal-i sadakat / kemâl-i sadakat
Tam ve mükemmel bağlılık; sağlam ve sarsılmaz kalbî bağlılık.
kende
Hendek, çukur.
(Farsça)
Biçilmiş, kesilmiş.
(Farsça)
Kokmuş, ağır kokulu.
(Farsça)
kende-haye / kende-hâye
"Hayası kesilmiş: Hadım ağası.
(Farsça)
kernafe
(Çoğulu: Kürnüf) Dibinden kesilmiş olan hurma ağacının budakları.
keşf
Açmak, gizli bir şeyi bulmak, ortaya çıkarmak. Bir şeyin üzerindeki kapalılığı kaldırmak.
Evliyânın, his ve akılla anlaşılmayan şeyleri, kalbine gelen ilhâm yoluyla bilmesi.
kıst-el yevm
Bir aylık maaşın bir güne isâbet eden miktârı.
Çalışılmayan günler için kesilen para.
klasik / klâsik
Zamanın değerini yitirmeyen, sanatta kuralcı, alışılmış.
kramp
Adalenin kasılması.
(Fransızca)
kur'ani müşkilat / kur'ânî müşkilât
Kur'ân-ı Kerimde anlaşılması zor olan yerler.
küştar
Kesilmiş veya kurban edilmiş koyun.
(Farsça)
Et.
(Farsça)
kusur
Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik.
Cem' olmalar.
Pahalanmak.
Eksilmek.
Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması.
Bereketlenmek.
İmtina', âciz olmak.
Bir hesabın üstü. Artan kısım.
(Tekili: Kasr) Kası
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuta'
Düş yormak, rüya tâbir etme.
Su kesilmek.
Başka yere gitmek.
kuvve-i müdrike
İdrak kuvveti. Beş duygunun, hissin zihinde duyulması, anlaşılması.
lahh
Ulaşmak, varmak.
Yağmuru kesilmeyen bulut.
laşe / lâşe
Leş. Kendiliğinden ölmüş veya İslâmiyet'in emrine uygun olmayarak kesilmiş veya öldürülmüş hayvan ve böyle hayvanın eti.
layenkatı / lâyenkatı
Kesilmeksizin, aralıksız.
layenkatı' / lâyenkatı'
Aralıksız. Kesilmeksizin.
layetezelzel / lâyetezelzel
Sarsılmaz. Tezelzül etmez. (Tahkikî iman sâhibleri, lâyetezelzel bir itikada sâhibdirler.)
Sarsılmaz.
Sarsılmaz.
layetezelzül / lâyetezelzül / لا یتزلزل
Sarsılmaz.
(Arapça)
layu'kal / lâyu'kal
Anlaşılmaz, akıl ermez. Akıl ile idrak olunmaz.
layüfhem / lâyüfhem
Anlaşılmaz. Fehmedilmez.
leş
Kendiliğinden ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar. Ölmüş hayvan.
ma'kusen mütenasib
Mat: Tersine olan müvâzene. Yâni, birbirine nisbet edilen iki şeyden, biri çoğaldığı oranda diğerinin eksilmesi veya birinin azaldığı nisbetinde diğerinin çoğalması. Ters orantılı.
maarif-i gàmıza
Anlaşılması güç olan bilgiler.
mahdu'
Hileye aldanmış olan. Kandırılmış kimse.
Boyun damarı kesilmiş kişi.
mahdud
Dikeni kesilmiş ağaç.
mahşub
Kesilmeye elverişli olmadan kesilen ağaç.
mahvetme
Silme.
mahya
Ramazanlarda, kandillerde veya bayramlarda çifte minâreli olan camilerde iki minare arasına gerilen ipe asılmak suretiyle ışıklarla yazılan yazı veya yapılan resim.
Dam çatısında iki eğik sathın birleştiği çizgi ve buradaki aralığı kapatmak için kullanılan uzunca, oluk biçiminde kire
makid
Kesilmeyen ve daimi olan.
maklum
Yontulmuş ve kesilmiş olan.
maksur
(Kasr. dan) Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış, alıkonulmuş.
Mahbus.
Kasrolunmuş nesne.
Gelinin üzerine tutulan duvak.
Gr: Bir kısım arapça kelimelerin sonunda yâ şeklinde yazılan, fakat elif gibi okunan harf. ( : Dâ'vâ) kelimesinde olduğu gibi. Buna, "Elif-i
maksus
Kesilmiş, kırpılmış.
maksuv
Kulağının ucu kesilmiş deve veya koyun.
maktu / maktû / مقطوع
Kesilmiş, kesik.
(Arapça)
Pazarlık yapılmaz.
(Arapça)
maktu'
(Maktua) (Çoğulu: Makati') Kesilmiş, kat olunmuş.
Pazarlıksız, değeri ve pahası biçilmiş.
Götürü.
malum / malûm / معلوم
Bilinen.
(Arapça)
Malûm olmak:
Anlaşılmak, bilinmek.
(Arapça)
mamul / mamûl / معمول
Yapılmış, imal edilmiş.
(Arapça)
Alışılmış.
(Arapça)
mamulün fevkinde / mamûlün fevkinde
Alışılmışın ötesinde.
mana mertebeleri
Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin anlaşılmasında bilinen muhtelif ma'nâlar. Zâhirî, bâtınî, sarihî, harfî, ismî, işarî, remzî, mecazî, mefhumî, riyazî mânâlar gibi.
manevi tefsir / mânevî tefsir
Kur'ân-ı Kerimin işaret ettiği hakikatleri asrın ilmî gelişmeleri ışığında ortaya koyarak, iman hakikatlerini güçlü ve sarsılmaz delillerle açıklayan, yorumlayan eser.
maslub
Salbolmuş, asılmış. Asılarak idam edilmiş.
masluben
Asılarak, asılmış olduğu hâlde. Asılma suretiyle.
matbu / matbû
Basılmış, basılan.
Tâbedilmiş, basılmış.
Basılmış.
matbu' / matbû' / مَطْبُوعْ
Tabolunmuş, basılmış.
Hoş, latif, makbul.
Tab' olunmuş. basılmış, kitap veya gazete haline gelmiş. Basılıp matbaadan çıkmış olan.
Basılmış.
matbuat / matbûât / مَطْبُوعَاتْ
Matbaada basılmış şeyler.
Tab' edilmiş neşriyat. Basılmış şeyler. (Kitap ve gazeteler gibi)
Basılmış şeyler.
mazhar buyurulma
Erişilme, nail olunma.
mazhar buyurulmak
Nail olunmak, erişilmek.
mazrub
(Zarb. dan) Zarbolunmuş. Çarpılmış. Dövülmüş.
Basılmış, damgalanmış.
Mat: Çarpılan.
me'luf / me'lûf
Alışılmış, ülfet edilmiş.
Alışılmış. Ünsiyyet edilmiş.
Alışık. Huy edinmiş.
Ülfet edilmiş, alışılmış.
me'nus / me'nûs / مَأْنُوسْ
Alışılmış. Alışık. Ünsiyet edilmiş.
Beğenilmiş. Mergub.
Alışılmış.
me'nusiyet
Alışılmış olma. Alışılma. Ünsiyet edilmiş olma.
me'sur / me'sûr
Esir edilmiş, tutsak, yolu kesilmiş. Dinî geleneklere uygun olan, rivayete dayanan.
mebsuten mütenasib
Birbirlerine nisbetli olan iki şeyden birinin artmasıyla, diğerinin de aynı nisbetle artması; veya eksilmesiyle diğerinin de eksilmesidir. Doğru orantılı.
mebtut
Kesilmiş ve ayrılmış.
mecbub
Hayası ve zekeri kesilmiş.
mecdud
Rızkı bol, nasibli, bahtiyar.
Kesilmiş, maktu.
mecidiye
Sultan Abdülmecid zamanında 1840'da basılmış 20 kuruş değerinde gümüş para.
meczuz
Kesilmiş, münkatı'.
medruk
Anlaşılmış, derk olunmuş.
mefhum / مفهوم
Anlaşılmış.
Sözden çıkarılan mânâ, kavram.
Kavram.
(Arapça)
Mefhûm olmak:
Anlaşılmak.
(Arapça)
meftum
Sütten ve memeden kesilmiş çocuk.
mekfuf
Kulplarından sıkıca bağlanıp heybe gibi asılmış.
Kilitlenmiş.
Heybe.
Dürülmüş, toplanmış.
Men olunmuş. Yasak edilmiş.
melekat / melekât
(Tekili: Meleke) Melekeler. Tecrübe neticesi elde edilen alışılmış bilgiler. İsti'datlar.
meluf / melûf
Alışılmış.
mêluf / mêlûf
Alışılmış.
memnun
(Minnet. den) Hoşnud. Razı. Minnet altında bulunan. İyiliğe nâil kılınmış. Çok muteber olan şey. Çok beğenilen. Ölçülü ve hesaplı olan.
Kesilmiş.
meni' / menî' / منيع
Aşılmaz, sarp, geçit vermez.
(Arapça)
mensik
(Çoğulu: Menâsik) İbadet edecek yer.
Kurban kesilecek yer.
Kesilmiş kurban.
mênus / mênûs
Alışılmış.
menus / مأنوس
Alışılmış.
(Arapça)
Alışkın.
(Arapça)
merd
Misvak ağacının yemişi.
Emmek.
Silmek. Mesh etmek.
mesele-i gàmıza
Anlaşılması zor mesele.
mesh / مسخ
El sürme.
Silme.
Abdest alırken başı ıslâk temiz el ile sığamak.
Taramak.
Silme, sığama.
Bir şeyi el ile sığama.
Abdest alırken ıslak eti başın dörtte birine sürme, mest üzerine sürme.
El sürme, silme.
Silme, sıvama.
(Arapça)
Meshetmek:
Silmek, sıvamak.
(Arapça)
meskukat / meskûkât
Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve gümüş paralar.
meskun / meskûn / مسكون
Yerleşilmiş, iskan edilmiş.
(Arapça)
meşş
Elini bez ile silmek.
Bir şeyi aldıktan sonra yine almak.
Davarın sütünü sağıp bazısını koymak.
meyte
Ölmüş veya besmelesiz kesilen yâhut kesilmeyip başka sûretle öldürülen hayvan.
mikat
Bağırdak ipi, (oğlancıkları beşikte onunla bağlarlar.)
Kesilme ânında koyunun ayağını bağladıkları ip.
mimha
Meni silmeye mahsus bez parçası.
minşefe
Sünger, bez gibi su silmeğe mahsus nesne.
misvak / misvâk
Bir karış büyüklüğünde kesilmiş, dişleri temizlemek için kullanılan ve Erak denilen ağaçtan veya zeytin dalından yapılan ağaç fırça.
mu'amma / mu'ammâ
Gizli, örtülü, anlaşılmaz veya anlaşılması güç şey.
Edebiyâtta bir ad sorulacak şekilde düzenlenmiş manzûm bilmece.
mu'tad / mu'tâd / معتاد
Âdet olunmuş, alışılmış.
Âdet. Âdet edilen iş. İtiyad edilen. Alışılmış olan.
Alışılmış.
(Arapça)
mu'tade / mu'tâde / معتاده
Alışılmış.
(Arapça)
mu'tadi / mu'tadî
(Mu'tâdiye) Alışılmış. Her zamanki.
muadele
Müsâvilik, eşitlik. İki şey arasında mikdarca, vasıfca beraberlik.
Karşılıklı anlayış.
Adâlet.
Mc: Anlaşılmaz iş. Muammâ.
muamma / muammâ / مُعَمَّا
(Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl.
Bilmece, anlaşılmaz ve karışık iş.
Anlaşılması ve çözülmesi güç şey.
Anlaşılması zor şey.
muamma-alud / muammâ-âlûd
Anlaşılması zor ve karışık.
muamma-yı hilkat / muammâ-yı hilkat / مُعَمَّايِ خِلْقَتْ
Yaratılışın anlaşılması zor olan sırrı.
muamma-yı müşkilküşa / muammâ-yı müşkilküşâ
Anlaşılması zor mesele.
muamma-yı tılsım / muammâ-yı tılsım
Anlaşılması zor sır; gizli mânâlar.
mübahese / مباحثه
Tartışma.
(Arapça)
Mübahese olunmak:
Tartışılmak.
(Arapça)
müban
Ayrılmış ve kesilmiş.
mübareze / مبارزه
Uğraşı, mücadele.
(Arapça)
Savaş.
(Arapça)
Mübareze etmek:
Mücadele etmek.
(Arapça)
Mübaşeret olunmak:
Girişilmek, işe başlanmak.
(Arapça)
mübhem-ül meal / mübhem-ül meâl
Mânâsı ve meâli anlaşılmayan.
mübhemiyet
Belirsizlik, anlaşılmazlık.
mücedda'
Burnu ve kulağı kesilmiş.
Başı yanmış olan ot.
mücmel
Bir açıklayıcı tarafından, açıklanmadıkça mânâsı anlaşılmayan kapalı lafız (söz).
müderreb
Mutad olunmuş, alışılmış.
muglak
(Galak. den) Kapalı, kilitli.
Anlaşılmaz, çapraşık söz.
muğlak / muğlâk / مُغْلَقْ
Kapalı, anlaşılması zor.
Kapalı, anlaşılması zor.
Anlaşılması zor.
muğlakat
(Tekili: Muğlak) Kapalı ve anlaşılması zor olan şeyler.
muğlakiyyet
Muğlak olma hali. Anlaşılmazlık.
muhkemat-ı kur'aniyye
Mânası açık ve te'vile ihtiyacı olmayan âyetler. Başka bir mânaya ihtimali olmayıp sarih emir ve nehiyleri müştemil olan âyetler. Bu âyetler mensuh veya anlaşılmayan şekilde müteşabih ve muhtemel olmayıp muhkem ve mübeyyin olmakla aslâ te'vile muhtaç olmazlar. Bâzı şeylerin haram olması veya enbiya
mukatta'
Kesilmiş.
Parçalanmış.
mukattaa
Kesilmiş, kesik, ayrı.
mukattaat
(Tekili: Mukattaa) Kat' edilmiş, kesilmiş şeyler.
Kısaltmalar.
Çeşitli gazel ve kasidelerden seçilmiş beyitler.
Herbiri bir kelimeye delâlet eden harfler.
mukavver
Ziftle karışık veya ziftle kaplı.
Yuvarlak kesilmiş.
muktezi / muktezî
(Muktazî) Lüzumlu olduğu taayyün etmiş, anlaşılmış.
İktiza eden. Gerekli. Lâzım.
mülahat
Yakınlaşmak. Çekiştirmek.
Çocuğun, sütten kesilme vaktine yakınlaşması.
Niza ve husumet etmek.
mullakat-ı seb'a
İslâm'dan önce Kâbe duvarına asılmış olan yedi kaside.
mümessel
Temsil edilmiş.
Benzetilmiş.
Tab olunmuş, basılmış.
mümsiha
Hattatların, kalemin mürekkebini silmekte kullandıkları bez.
münakkah
(Nakh. dan) En iyileri seçilmiş. Müntehab, güzide.
Soyulmuş, temizlenmiş, ayıklanmış.
İdâre gayesiyle fazlası kesilmiş masraf.
münfasım
Kesilmiş.
munis / mûnis / مونس / مُونِسْ
Alışılmış. Ehlileşmiş. Cana yakın. Sevimli. Ünsiyyet edilmiş.
Alışılmış, evcil, sevimli.
Cana yakın, alışılmış.
(Arapça)
Alışılmış.
münkarız
Kesilmiş.
münkatı'
(Kat'. dan) İnkıta eden, kesilmiş, kesilen. Aralıklı ve son bulan.
Arada bağ kalmıyan, ayrılmış.
Herkesten ayrılıp bir kişiye bağlı kalan.
münkazi
(Münkaziye) (Kazâ. dan) Bitmiş, tükenmiş, sona ermiş, ardı kesilmiş.
muntabı'
(Tab. dan) Yaradılışdan olan, fıtraten.
Basılmış, tab' edilmiş, damgalanmış.
Hoş görülen, güzel.
münteşir
Açılmış, yayılmış, dağılmış, neşredilmiş, basılmış.
Duyulmuş, etrafa yayılmış.
mür'ab
Kesilmiş, parça parça olmuş.
murdar / murdâr
Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan.
(Farsça)
İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan.
(Farsça)
Kendiliğinden ölmüş veya kasten besmelesiz kesilmiş olan hayvan, leş ve domuz eti gibi kendileri kat'î yâni kesin ve açık delîl ile haram olan şey.
müsagsag
Konuştuğu zaman dişleri ağzından hareket edip ızdırap çektiğinden sözü anlaşılmayan kimse.
müşahhas
Nev'i, cinsi anlaşılmış.
Şahıs haline girmiş, şahsiyeti belli olmuş. Şahıslanmış, teşhis edilmiş.
müşevveş
Karmakarışık, anlaşılmaz, düzensiz.
müşevviş
Karıştıran, anlaşılmaz ve içinden çıkılmaz hâle koyan.
müşkil
(Müşkile) Zorluk, güçlük, zor olan iş. Çetinlik.
Edb: Mânasının derinliği veya edebi bir san'atla ifade edilmiş olmasından dolayı teemmül ve tefekkürsüz anlaşılmayacak derecede hafî olan lâfızdır. Mânaca nass'ın mukabilidir.
müşkilat-ı kur'aniyye / müşkilât-ı kur'âniyye
Anlaşılması bir hayli güç olan Kur'ân-ı Kerîmin bazı âyetleri.
müstagreb
(Garabet. den) Garip ve tuhaf görülmüş, şaşılmış.
mustalah
Istılahlı. Garib ve az kullanılır kelime ve terimlerle dolu olup pek anlaşılmayan.
müste'nis
Ünsiyet peyda etmiş olan, alışık. Alışılmak istenen.
müsteban / müstebân
Müstebân olmak:
Anlaşılmak.
müstedrek
İdrak edilmek, anlaşılmak istenen şey.
Arabçada bir vezin.
müstenbat
İstinbat olunmuş, zımnen anlaşılmış.
müşterekün fih / müşterekün fîh
Kendisi üzerinde birleşilmiş olan.
mutad / mûtad
Âdet olunmuş, alışılmış.
Alışılmış, adet.
müteavvid
Alışılmış, âdet edinen.
mütekavvem
Biçilmiş, kesilmiş. Toplanmış.
mütelahime
Deri ile birlikte epeyce de et kesilmiş olan yara.
mütercim
Tercüme eden, bir dilden başka dile çeviren.
Anlatan, anlaşılmayan bir mânayı açıklayan.
müteşabihat / müteşâbihât
Kur'ân ve hadîste temsil ve benzetmelerle açıklanan, anlaşılması zor, çok yüksek hakikatler.
müteşabihat-ı kur'aniyye / müteşabihat-ı kur'âniyye
Kur'ân'da temsil ve benzetmelerle açıklanan, anlaşılması zor olan yüksek hakikatler.
mütesallip
Sarsılmaz seviyede birşeye (dine) bağlanan kimse.
müteşevviş
(Teşevvüş. den) Karışık, karmakarışık, anlaşılmaz, içinden çıkılmaz.
mütetabi-ul vürud
Ardı arkası kesilmiyen.
mütezelzil / متزلزل
Sarsılan.
(Arapça)
Mütezelzil olmak:
(Arapça)
Sarsılmak.
(Arapça)
Bozulmak.
(Arapça)
mütezelzile
Sarsılmış.
müttefekun aleyh
Üzerinde birleşilmiş.
müvezza'
Taksim olunmuş, paylaşılmış.
müzekka
Temizlenmiş, pâk edilmiş, ıslah edilmiş.
Zekâtı verilmiş.
Allah'ın adı anılarak kesilmiş hayvan.
na-matbu
Basılmamış, tab edilmemiş yazı.
(Farsça)
na-mefhum
Anlamsız, mânasız, anlaşılmaz.
(Farsça)
nahir
(Nahr. dan) Kesilmiş, boğazlanmış.
nakdeyn
Basılmış para hâlindeki altın ve gümüş.
nakıs temizlik / nâkıs temizlik
Kadının âdetinin kesilmesinden sonra on beş gün devâm etmeyen veya âdet müddeti içinde kan görmediği günler.
namefhum / nâmefhûm / نامفهوم
Anlaşılmaz.
(Farsça - Arapça)
nass
Kesin, tartışılmaz olan, âyet ve hadîs.
nekbe
(Çoğulu: Nekebât) şiddet, meşakkat.
Bir şeyin kesilmesiyle olan cerahat.
nevbüride
Yeni koparılmış, yeni kesilmiş.
(Farsça)
nevs
Asılmış olan bir şeyin hareket etmesi, sallanması. Hareket etme. Deprenme.
nimbismil
İyice boğazlanmayıp yarı kesilmiş olan.
(Farsça)
nimküşte
Yarı öldürülmüş, yarı kesilmiş olan.
(Farsça)
noksan
(Nuksan) Eksik, kusurlu, nâkıs.
Eksiklik, azlık. Eksilme, azalma.
Yokluk.
nuksan
Eksilmek, noksanlaşmak.
nükte
İnce mânalı söz, idraki ve anlaşılması nezâket ve zarifliğe dayanan nazik husus. İbarenin asıl mânasından başka olan nazik ve lâtif mânâ, dikkatle anlaşılabilen ince mânâ.
Yere ağaçla vurup eser bırakmak.
nukud / nukûd
Basılmış altın ve gümüş paralar. Müfredi (tekili) Nakddır.
pala
Yedek at.
(Farsça)
Asılmış, asılı.
(Farsça)
Süzgeç.
(Farsça)
para
Alış-veriş aracı olarak kullanılan, biriktirme ve tasarruf etmeye yarayan, çeşitli mâdenlerden veya kağıttan îmâl edilmiş değer ölçüsü. Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve gümüş paralara sikke veya meskûkât, altın paralara dînâr, gümüş paralara dirhem denir.
ra's
Yorulduğunda yab yab yürümek.
Birşeyi silmek.
recc
Deprendirmek. Sarsılmak. Gidip gelmek.
recefan
Şiddetle sarsılma, sallanma.
Şiddetle gürüldeme. Şiddetli ıztırab, büyük acı.
recf
Şiddetle sarsmak veya sarsılmak.
recrece
Sarsılma, titreme, sallanma.
reku'
Sâkin olmak.
Kesilme.
ru'b
Korku, havf. Korkudan dolayı iş ve hareketten kesilmek. Korkutmak.
Kesmek.
Sihir, büyü, efsun.
rü'yet-i hilal / rü'yet-i hilâl
Hilâl (yeni ayın) görülmesi. Kamerî ayların başında ve sonunda hilâlin görülerek ayın başının ve sonunun anlaşılması.
rumuz-u şathiyat / rumûz-u şathiyât / رُمُوزُ شَطْحِيَاتْ
Evliyanın bazı garib ve anlaşılmaz sözlerindeki ince işaretler.
sabiyye
Büluğa ermemiş veya memeden kesilmemiş kız çocuk.
sahik
Uzak.
Müretteb olan söz.
Hemen anlaşılmaz derece.
Çok karışık ve anlaşılmaz söz.
şakn
Eksilmek, noksanlaşmak.
şakul
(Çekül) Geo: Bir yerin umumi hattını tâyin için kullanılan âlete denir. Bir ağır cismi ip ile yüksekten sarkıtmakla bir duvarın ne derece yatık, eğri veya doğru olduğu anlaşılması gibi.
samediyet
Allah'ın (C.C.) hiç bir şeye muhtaç olmadığı gibi hazinesinden hiçbir şey eksilmemesi ve kudretine de hiç bir şey ağır gelmemesi.
sarim
Kesilmiş.
Biçilmiş ekin, döğülmemiş harman.
sedd-i rasin-i istinad / sedd-i rasîn-i istinad
Dayanılacak çok sağlam ve sarsılmaz sed, engel.
sedd-i sedid
Aşılmaz sağlam engel.
sekine
Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde
sekinet
Sükun ve imtinan. Temkin. Nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti.
Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde
sekte / سكته
Susmak, kesilme, ara verme, bozulma.
Durma, kısılma.
Kanın birdenbire durması.
Bir işin görülmesinde kesiklik, durgunluk hâsıl olmak.
Tecvidde: Kıraat esnasında nefes almadan sesi kesmeğe denir.
Durma.
(Arapça)
Kesilme.
(Arapça)
Sekte vermek:
Durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
(Arapça)
selb
Kapma, alma, silme, kaldırma, red.
şerh
Açma, genişletme.
Açıklama. Anlaşılanı anlatma. Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme.
Bir şeyi dilim dilim kesme.
Bollaştırma.
Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme.
Açıklanmış yazı, risale.
şetibe
Uzununa kesilmiş olan sahtiyan parçası.
şezebe
(Çoğulu: Şüzub ) Ağacın çeşitli budaklarından budanıp kesilmiş olan.
sikke
Damga. Nereye ve kime ait olduğunun bilinmesi için konulan işaret, mühür. Umumi damga.
Dirhem.
Para üstüne vurulan damga.
Düz, doğru yol.
Mevlevilerin keçe külâhlarının ismi.
Basılmış madeni para.
Basılmış madeni para.
sikkenin darbı
Damganın vurulması, mührün basılması.
sinn-i iyas
(Sinn-i ye's) Kadınların "âdet görmekten" kesildiği yaş. En çok 55 yaşına kadar veya daha evvel âdet görmekten kesilmesi zamanı ki; bundan sonra çocukları olmaz. Böyle bir kadına âyis denir.
sırr-ı gàmız
Anlaşılması zor sır.
sırr-ı gamız / sırr-ı gâmız
Anlaşılması zor mesele.
su'n
(Çoğulu: Seâne) Yarısı kesilmiş kırba.
sükun / sükûn
Durgunluk. Sâkin olmak. Hareketsizlik.
Dinmek, kesilmek.
Gr: Bir harfin (a,e,i,o) okunmayıp yalnız ses vermesi, harfin harekesiz olarak kendi sesi ile okunması.
Durgunluk, hareketsizlik. Durmak, kesilmek.
sünnet olmak
Çocuğun sünnet derisinin çepeçevre kesilmesi. Hitân.
sürr
Yeni doğmuş çocuğun kesilmiş göbeği.
ta'kid
Edb: İbareyi veya cümleyi anlaşılmaz şekle koyma.
Düğümlenme, düğümleme.
ta'lik / ta'lîk / تعليق
Askıya alma. erteleme.
(Arapça)
Ta'lîk edilmek:
Asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
(Arapça)
ta'vizen
Karşılık olarak, karşılık alınmak suretiyle. Gelecekte gelirinden kesilmek şartıyla.
taakkud
(Ukde. den) Bağlanma. Düğümlenme. Anlaşılmaz hâle gelme.
tab edilme
Basılma.
tab' / طبع
Huy.
(Arapça)
Basım, baskı.
(Arapça)
Tab' edilmek:
Basılmak.
(Arapça)
Tab' etmek:
Basmak.
(Arapça)
Tab' olunmak:
Basılmak.
(Arapça)
tab'a
Bir kere basılma.
tabedilme
Matbaada basılma.
tafazzu'
Kesilmek.
tagamgum
Anlaşılmaz söz.
tahaccür
Taşlaşmak. Taş kesilmek. Donup kalmak.
tahaccürat
(Tekili: Tahaccür) Taşlaşmalar, taş kesilmeler.
tahavvu'
Eksilmek, noksanlaşmak.
tahavvün
Eksilmek.
Ziyafet vermek.
Söz vermek, ahdetmek.
takallüs / تقلص
Kasılma. Bir şeyin büzülüp gerilmesi. Bir uzvun çekilip toplanması. Kıvrılma.
Kasılma, çekilme.
Kasılma.
Kasılma.
(Arapça)
Takallüs etmek:
Kasılmak.
(Arapça)
takatu'
Kesilmek. Kesişmek.
takazzub
Kesilmek.
taklil / taklîl / تقليل
Azaltma, kısma.
(Arapça)
Azaltılma, kısılma.
(Arapça)
takti'
Kesme. Kesilme. Parça parça etme. Parçalara bölme.
takti-i huruf / taktî-i huruf
Harflerin bölünmesi, kesilmesi; harflere bölme.
talan
Çapul, yağma.
(Farsça)
Birisinin malının, herkes tarafından kapışılması.
(Farsça)
talik edilmiş / tâlik edilmiş
Asılmış.
tams
Örtme, söndürme, silme.
tamsetmek
Belirsiz kılma, silme.
tasarrum
Cesaretlenme, yiğitlenme.
Kesilmek.
tasavvuf
Ahlâk ve kalb ilmi. Kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak. Kalbde îmânın vicdânileşmesi, yâni Ehl-i sünnet îtikâdının kalbde sağlamlaşması ve şüphe getirici te'sirlerle sarsılmaması, nefs-i emmâreden doğan tenbelliklerin ve sıkıntıl arın giderilip, ibâdetlerde kolaylık ve lezzet hâ
tayy / طى
Geçip gitme.
(Arapça)
Katlama, dürme.
(Arapça)
Silme.
(Arapça)
Yok etme.
(Arapça)
tayyetmek
Silmek. Kaldırmak.
Mc: Uzun zaman veya mesafeyi az zamanda geçip aşmak.
taze
Yeni kesilmiş, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış.
(Farsça)
Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan.
(Farsça)
Kuru olmayan, yeşil.
(Farsça)
Genç, körpe.
(Farsça)
teamül / teâmül
Alışılmış biçim.
teayyün
Bellibaşlı olmak.
Meydana çıkmak. Görünmek. Belirmek.
Anlaşılma. Zâhir ve âşikâr olma.
tebelbül-ü elsine
Dillerin karmakarışık olup anlaşılmaz hale gelmesi.
tebeyyün / تبين
Belli olmak, açığa çıkmak, görülüp anlaşılmak.
Belli olmak. Sabit olmak. Görünüp anlaşılmak.
Ortaya çıkma, anlaşılma.
(Arapça)
Tebeyyün etmek:
Ortaya çıkmak, anlaşılmak.
(Arapça)
tecerrüm
Gitmek.
Etmediği günahı ettim demek.
Eksilmek.
tefassum
Kırılma. Kesilme.
tefessuh
Fasih olma. Anlaşılması kolay olma.
tefhim / tefhîm
Anlaşılmasını sağlama.
tehacür
Birbirinden ayrılmak.
Kesilmek.
tehessüm
Kesilmek.
tekalkul
Deprenme, hareketlenme, sarsılma.
tekallüs
Kasılma.
telif-i müşevveş
Karışık ve anlaşılması zor olan bir kitap.
temendül
Elini mendil ile silmek.
tenakkus
Eksilmek.
tenakus / tenâkus / تناقص
Noksanlaşmak. Azalmak. Eksilmek.
Eksilme, azalma, noksanlaşma.
Eksilme.
Eksilme, azalma.
(Arapça)
Tenâkus etmek:
Eksilmek, azalmak.
(Arapça)
tenakusat / tenakusât
(Tekili: Tenakus) Eksilmeler, azalmalar.
tengiz
Zindeliği sarsılma, zindeliğini sarsma.
tenzih / tenzîh
Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek.
Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
Suç ve noksanlıktan uzak saymak.
Kabahatsiz olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
terkin
Boyama, yazma.
Bozulma, bozma. Çizme, silme.
terkin-i kayd
Kaydını silme, defterden çıkarma.
teşennüc / تشنج
(Şenc. den) (Çoğulu: Teşennücât) Buruşuk olma, buruşma.
Adalelerin gerilip büzülmesi, kasılması.
Korkmak.
Titremek.
Kasılma, spazm.
(Arapça)
teve'ur
Bir şeyin güçlenerek halli ve yenilmesi müşkil olması.
Bir hususta çetin zorlukla karşılaşmak.
Konuşanın çapraşık söylemesinden ve anlaşılmadığından dolayı, dinleyenin hayrette kalması.
tevezzül
Kesilmek.
tezelzül / تزلزل / تَزَلْزُلْ
Sarsıntı.
Sarsılma, deprenme.
Sarsılma.
Sarsılma, sarsıntı.
(Arapça)
Sarsılma.
tezelzül etme
Sarsılma.
tılsım / طِلْسِمْ
Anlaşılması zor şey.
tılsım-ı kainat / tılsım-ı kâinat
Kâinatın tılsımı, kâinattaki anlaşılması zor olup herkesin yalnız kendi akliyle bilemeyeceği gizli ve ince hakikatlar.
tılsım-ı muğlak / tılsım-ı muğlâk / طِلْسِمِ مُغْلَقْ
Anlaşılması zor, kapalı gizli şey.
Açılması müşkül olan tılsım, kapalı ve gizli haber.
Anlaşılması zor sır, gizem.
Anlaşılması zor kapalı şey.
tılsım-ı muğlak-ı alem / tılsım-ı muğlâk-ı âlem / tılsım-ı muğlak-ı âlem / طِلْسِمِ مُغْلَقِ عَالَمْ
Kâinattaki anlaşılması zor sır.
Alemin anlaşılması zor ve kapalı sırrı.
tılsım-ı müşkilküşa / tılsım-ı müşkilküşâ
Açılması ve anlaşılması zor olan İlâhî gizli mânaları, hakikatları açan tılsım.
tılsım-ı müşkülküşa / tılsım-ı müşkülküşâ
Anlaşılması ve çözülmesi zor olan sır, gizem.
uhud-u tevhid
Tevhidin Uhud Dağı; sağlam ve sarsılmaz tevhid inancı için bir benzetme olarak kullanılmış.
vacib / vâcib
Kur'ân-ı kerîmde açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile anlaşılmış olan emirler. Şâfiîlere göre vâcib denince farz anlaşılır.
vahdaniyet
Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir.
vefra'
Eksilmeyip değişmeyen.
El dokunulmamış ve tam olarak yetişmiş ot.
vehm
(Vehim) Mübhem ve mânasız korku.
Belirsiz fikir ve düşünce.
Cüz'i mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvveti.
vücud-u müteşabihat ve müşkilat / vücud-u müteşabihat ve müşkilât
Kur'ân'da müteşâbih ve müşkillerin bulunması (birbirleriyle benzerlik içinde birden fazla mânâya gelen ve anlaşılması zor olan kapalı ifadelerin bulunması).
yakin / yakîn
Şek ve şüpheden uzak olan; kesin.
Sağlam, sarsılmayan, şüphe ve tereddüt bulunmayan îtikâd, îmân.
Ölüm.
ye's
Emelinden kesilmek. Ümidsizlik. Nevmid olmak. Matlubunun hâsıl olmasına ümidini kesmek.
yeus
(Ye's. den) Ümitsiz, ümidi kesilmiş, me'yus.
zanni delil / zannî delil
Mânâsı açık anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile bir sahâbî tarafından bildirilen mânâsı açık hadîs-i şerîf.
zarar
Lüzumlu ve kıymetli bir şeyin eksilmesi veya kaybolması. Ziyan. Kayıp.
zebanzed
Ata sözü, darb-ı mesel.
(Farsça)
Alışılmış, her zaman söylenen söz.
(Farsça)
zebayıh / zebâyıh
Kesilecek kurbanlık hayvanlar. Kurban edilmiş, kurban olarak kesilmiş hayvanlar.
zebh / ذبح
Boğazlama.
(Arapça)
Zebh edilmek:
Boğazlanmak, kesilmek.
(Arapça)
Zebh etmek:
Boğazlamak, kesmek.
(Arapça)
zebih / zebîh / ذبيح
Kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
(Arapça)
zefzefe
Titreme, sarsılma.
zelzal
(Zülzâl) Sarsıntı. Zelzele. Deprem. Sarsılma.
zelzele-i raksnüma / zelzele-i raksnümâ
Danseder gibi sarsılma.
zenna'
Sümüklü kadın.
Hayzı kesilmiş olmayan kadın.
zerm
Kesilmek.
zeyr
Eksilmek.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kelimat-ı tayyibe
kemmi
rahya
elhamdülillah
Teehhül
ferce
tevfiz
mu\'tesif
nev'i şahsına münhasır
hısset
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
silm
handan
Yakmak
tahammül
söz vermiş
Lâhut alemi
Rahmet-i Rahman
buud
şahsi
Yorgun