REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te seyya ifadesini içeren 46 kelime bulundu...

alem / âlem

  • Bütün cihan. Kâinat.
  • Dünya.
  • Her şey.
  • Cemaat.
  • Halk.
  • Cemiyet. Dehr.
  • Hususi hal ve keyfiyet.
  • Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire.

araste

  • Bezenmiş süslenmiş. (Farsça)
  • Çarşının bir esnafa mahsus kısmı. (Farsça)
  • Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı. (Farsça)

asker

  • Devredici, seyyar. (Farsça)

atrak

  • (Tekili: Târık) Gecegelen seyyahlar.

bahr-i muhit-i havai / bahr-i muhit-i havaî

  • Yıldızların, seyyarelerin içinde dolaştığı feza. Büyük feza denizi.

buhar

  • Suyun buğu haline gelmiş şekli.
  • Seyyal, lâtif cisim.

büht

  • İftira, isnad edilen yalan.
  • Bir seyyarenin bir günlük hareketi.

cevar-ül künnes

  • Seyyar yıldızlar. (Ütarid, Zühre, Merih, Müşteri, Zuhal.)

deh-sal

  • Gezegen, seyyare, yıldız. (Farsça)

devende

  • Seyyah. Seyahat eden, gezen, dolaşan. (Farsça)

ebna-yı sebil / ebnâ-yı sebil

  • Yolcular, seyahat edenler, seyyahlar.

enahid

  • Venüs gezegeni. Zühre seyyaresi. (Farsça)

esir

  • Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde.

evc

  • Bir şeyin en yüksek derecesi, en yüksek noktası. Zirve.
  • Koz: Seyyare mahreklerinin merkezden en uzak noktaları.

eyyam-ı kur'aniye

  • Kur'an-ı Kerim'e göre olan günler (...Semavatta herhangi bir kürenin kendi etrafında bir defa dönmesi ile gün; mensub olduğu seyyarenin etrafında bir defa dönmesi ile de senesi meydana gelir. Her yıldızın kendine göre bir günü ve senesi vardır. Meselâ: Şems-üş-şumusun bir günü ellibin sene ve Şi'ra

felek

  • Gök, gök katı, devir.
  • Tâli', baht.
  • Büyük ve dâirevi olan şey.
  • Her gök seyyaresinin gezdiği âlem.
  • Dünyâ, âlem,
  • Bir zilli âlet.
  • Yuvarlak kütük, kızak. (Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten

hadıyd

  • (Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer.
  • Dağ eteği. Zir. Alçak yer.
  • Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta. Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta.

heft-ahter

  • Yedi gezegen. Yedi seyyâre. (Farsça)

hunnes-künnes

  • Hunnes, Hânis'in; Künnes de Kânis'in çoğuludur. Kânis, süpüren mânasınadır. Umumiyetle, akıp akıp yuvalarına giden veya aynı yollarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaib, gece zâhir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denmiştir. (Zuhal, Müşteri, Merih, Züh

ibn-i sebil

  • Yolcu. Seyyah.

igtirab

  • (Gurbet. den) Gurbete gitme.
  • (Güneş, Ay vb. seyyareler) batma.
  • Göz önünden kaybolma.

isale

  • Akıtmak, dökmek.
  • Seyyal kılmak. Cereyan ettirmek.

işporta

  • (Arnavutça) Seyyar satıcı tezgahı.
  • Yayvan yemiş sepeti.

kannas

  • Avcı, seyyad.

kiyan

  • Merkez. (Farsça)
  • Yıldız, seyyâre. (Farsça)

künnes

  • (Tekili: Kânis) Yuvasında ve yatağında olan geyikler.
  • Gündüzün gizlenen, gece görünen seyyar yıldızlar.

mahrek-i senevi / mahrek-i senevî

  • Bir seyyarenin, bağlı olduğu kürenin etrafında dönmesiyle hâsıl olan farazî daire.

mal-ı habis / mâl-ı habîs

  • Zor ile gasb edilen ve rüşvet olarak alınan, çalınan mallar ve kendine emânet olan mallar, izinsiz ticârette kullanılarak elde edilen kârlar ve dâr-ül-harbde yâni kâfir memleketlerine gidenin (tüccârın, seyyâhın), kafirlerden, rızâsı olmadan aldığı mallar.

manzume-i şemsiye

  • Güneş sistemi, güneş ve etrafında dönen seyyâreler topluluğu.

medrese-i seyyare

  • Gezici medrese; seyyar okul.

merahilpeyma

  • Seyyah, yolcu. Seyahat eden kimse. (Farsça)

merhalenişin

  • Seyyah, yolcu, turist. (Farsça)

merih

  • Koz: Güneş etrafında seyreden seyyarelerden dünyadan sonra güneşe en yakın olanı. (Aslı: Merrih veya Mirrih okunur.)
  • Mars.

münhemir

  • Akıcı, seyyal.
  • Dökülen. Yıkılıp viran olmuş.

nücum-u seyyare

  • Seyyar, gezici yıldızlar.

peyk

  • Bir şeyin etrafında, ona tabi olarak dönen. Seyyare. (Farsça)
  • Haber ve mektup getirip götüren. (Farsça)

sabite

  • Yerinde durur gibi olan yıldız.
  • Yerinde durup hareket etmeyen herhangi bir şey. (Seyyare'nin zıddı)

sair

  • Seyreden, harekette olan.
  • Bir şeyden geri kalan.
  • Maadâ. Geçen, dolaşan.
  • Yolcu. Seyyar.
  • Başkası, diğeri.

seb'a-i seyyare

  • Yedi seyyar yıldız.

şems-üş şümus

  • Güneşlerin güneşi. En büyük güneş. Çok seyyarelerin, etrafında döndüğü en büyük bir yıldız.

seyyahin / seyyahîn

  • (Seyyahûn) Seyyahlar. Gezip âlemi seyredenler. Turistler, dolaşanlar, gezenler.

seyyalat / seyyalât / seyyâlât

  • (Tekili: Seyyale) Akıcı olanlar, yerinde durmayıp gidenler, akanlar. Seyyal maddeler.
  • Seyyaleler; maddî olmayan ince ve akıcı lâtif maddeler.

seyyale

  • (Bak: SEYYAL)

seyyar medrese

  • Gezici, seyyar okul.

seyyarat / seyyarât

  • (Tekili: Seyyare) Seyyareler, gezegenler.
  • Seyyareler, gezegenler.

seyyare

  • (Bak: SEYYAR)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın