Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
seyr
ifadesini içeren
91
kelime bulundu...
cariye
Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden.
Güneş, şems.
Gemi.
Cenab-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve nimet.
Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.
celz
Seyretmek.
darb
(Çoğulu: Durub-Edrub) Vurmak, vuruş, çarpmak.
Beyan etmek.
Seyretmek.
Nev, cins.
Benzer, nazir.
Eti hafif olan.
eflec
(Felc. den) Seyrek, sık olmayan diş. Bazıları dökülmüş olan diş.
Geniş omuzlu, kollarının arası açık olan adam.
Nüzul hastalığına tutulmuş olan kimse.
eflec-ül esnan / eflec-ül esnân
Seyrek dişli.
ehl-i şuhud
Kâinatta tevhid delillerini aynen seyreden, İlâhi ve gizli sırlarını Hakkın izni ile gören şuhud ehli. Veli.
(Farsça)
Görecek derecede kat'i kanaat sâhibi olan enbiyâ ve evliyalar.
(Farsça)
ehl-i temaşa ve tefekkür / ehl-i temâşâ ve tefekkür / اَهْلِ تَمَاشَا وَ تَفَكُّرْ
Seyredip düşünenler.
İbret nazarıyla seyredenler ve düşünenler.
enzar
(Tekili: Nazar) Bakışlar, görüşler. Seyr.
felec
Küçük nehir.
Dişlerin seyrek olması.
El eğriliği.
geşt
Seyretme, dolaşma, gezme, tenezzüh.
Geçme.
gıbben
Nâdiren, seyrek, arasıra.
giran-seyr
(Çoğulu: Giranseyrân) Hareketleri ve yürüyüşü ağır olan.
(Farsça)
gülgeşt
(Gül-geşt) Gül gezintisi, gül seyri.
(Farsça)
güzeran-ı hayat / güzerân-ı hayat
Hayatın geçmesi; hayatın geçmiş seyri.
halet-i şuhud / hâlet-i şuhud
Şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti.
helhel
Seyrek, ince, dakik şey.
Öldürücü zehir.
helhele
Okuyucunun tesirli nağmeyi tekrar etmesi.
Unu seyrek elekten elemek.
Teenni ile encamını beklemek.
Bir şeye pek yaklaşıp çatmak.
hilhal
(Çoğulu: Helâhil) Hallacın bezi iyi dokuması.
Seyrek kalbur.
lehle
Süst ve zayıf nesne.
Seyrek dokunmuş bez.
Fusaha indinde makbul olmayan şiir ve söz.
levh
Görünen ibretli manzara.
Üzerinde yazı veya şekil çizilebilir düzlük.
Seyredilen yerin çizili sureti.
Ayet, hadis veya büyüklerin ders verici sözleri. Yazılı şey.
Şimşek çakmak.
Susamak.
Zâhir olmak.
Çalıp almak.
levha-i temaşa / levha-i temâşâ
Bakılacak, seyredilecek tablo.
manzara
Bakılıp seyredilen yer.
medar
Sebeb, vesile.
Bir şeyin etrafında döneceği nokta. Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer.
Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire. (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır.)
medar-ı senevi / medar-ı senevî
Dünya, güneş etrafında seyrederken çizdiği farazi dâire.
mel'
Seri seyr.
menazır
Manzaralar. Seyredilecek, görülecek güzel yerler. Güzel görünüşler.
merih
Koz: Güneş etrafında seyreden seyyarelerden dünyadan sonra güneşe en yakın olanı. (Aslı: Merrih veya Mirrih okunur.)
Mars.
meşhudat / meşhudât
Görünenler. Seyredilenler. Hislerimizle ve gözlerimizle görüp bildiğimiz ve bazı evliyanın keşfen gördükleri.
mesir
Seyretmek.
Yol yol alacalı elbise.
mesire
Seyredilecek, gezilecek yer. Tenezzüh ve gezme yeri.
Seyir.
Seyredilecek, gezilecek yer.
mesiregah / mesiregâh
Seyir yeri. Seyrangâh.
(Farsça)
mest-i temaşa
Seyretme sarhoşu. Bakıp seyretmekten sarhoş gibi olan.
metn
Sağlam ve sert yer.
Yüksek yer.
Her nesnenin yüzü, üstü, arka ve ortası.
"Vurmak ve seyr" mânâsına mastar.
Bir yazının tamamı. Yazının aslı veya sureti.
mirsad-ı ibret
İbretle seyretme yeri.
mubsır
Görücü, gösterici, görünen, bilici, bildirici, vazıh ve âşikâr.
Mantık. Kelâm ve seyrin mutediline denir.
müşahed / müşâhed
Görülen, seyredilen.
müşahedat
(Tekili: Müşahede) Gözle görülen şeyler.
Görüşler.
Keşifle seyredilenler.
Man: Mücerret his ile kat'iyyetle hüküm ve tasdik olunan kaziyeler.
müşahede
Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek.
Muayene, kontrol.
müşahede etme
Seyretme, gözlemleme.
müşahid
Gören, seyreden. Görmekle tetkik eden.
müsalefe
(Müsâlefet) Birine refakat etme, yol arkadaşı olma.
İleride ve önde bulunma.
Biriyle birlikte seyretme.
müsalif
Yol arkadaşı.
Birinden ileride bulunan.
Biriyle birlikte seyreden.
Bir işte beraber olan.
müsayere
(Seyr. den) Birine yol arkadaşı olma.
mütemaşi
Seyre çıkan.
mütenezzih
Tenezzüh eden, gezen, seyreden.
muzarebe
Vuruşmak. Cenk etmek.
Bir yerden diğer yere gidip seyretmek.
nadir
Az bulunan. Seyrek.
nahb
Yüksek sesle ağlama.
Önemli iş, mühim iş. Nezretmek, adamak.
Seri seyr.
Vakit, müddet. Ecel, ölüm, mevt.
nahh
Davar sürmek.
İplik.
Zeyli denilen döşek.
Güç seyr.
Deve çökertmek için söylenen söz.
nazar-endaz
Bakan, seyreden.
nazrakünan / nazrakünân
Seyrederek, bakarak.
(Farsça)
nedret
Azlık, seyreklik, az bulunmak.
nezzar
Seyreden, bakan.
nezzare
Seyirci, seyreden, bakan. Nezaret eden, müfettiş, mürakabe ve kontrol eden. Vekillik eden.
nüf'e
(Çoğulu: Nifâ) Seyrek ve dağınık olan ot.
orsa
Yelkenleri mümkün olduğu kadar rüzgârın estiği cihete yaklaştırarak seyretmek hâli.
Geminin sol tarafı, iskele.
retl
(Diş) seyrek olmak.
Bir şeyi okurken her kelimenin arasını ayırıp açıklamak.
rüyet-i cemal / rüyet-i cemâl
Allah'ın güzelliğini seyretme.
rüyet-i cemal-i ilahi / rüyet-i cemâl-i ilâhî
Allah'ın güzelliğini seyretme.
sair
Seyreden, harekette olan.
Bir şeyden geri kalan.
Maadâ. Geçen, dolaşan.
Yolcu. Seyyar.
Başkası, diğeri.
şasr
Seyrek seyrek dikmek.
şayan-ı temaşa / şâyân-ı temâşâ / شَايَانِ تَمَاشَا
Seyretmeye değer.
Seyretmeye lâyık.
sayir
Bakan, seyreden. Seyredici.
sehc
Seyretmek.
Ezmek.
şelel
Bir eli tutmaz olmak.
Bir nesneyi seyrek dikmek.
Ovmakla gitmeyen leke.
şell
Seyrek seyrek dikmek.
Çolak.
Çolaklık. Kolun eğri oluşu.
şemc
Şey mânasına gelen bir isim.
Bir nesneyi seyrek dikmek.
seyeran
(Bak: Seyran)
seyr / سير
Seyir.
(Arapça)
Yürüme.
(Arapça)
Gezi.
(Arapça)
İzleme.
(Arapça)
Seyr etmek:
İzlemek.
(Arapça)
seyr-i filmenam / seyr-i filmenâm
Uykudaki veya rüyadaki seyr.
seyr-i ilallah
Allahü teâlâya doğru olan yolda ilerlemek, mânevî ilimde durmadan yükselmek. Seyr-i âfâkî (kötü hâllerden kurtulma) ve seyr-i enfüsî (iyi hâllerle süslenme) yi içine alan tasavvuf yolculuğu.
seyr-i şuunat / seyr-i şuunât
Kâinattaki hâdiseleri seyredip, görüp hakikatını anlamağa çalışmak.
Hâdiselerin bir halde kalmayıp akışı, değişmesi.
seyran
Seyretme.
seyyahin / seyyahîn
(Seyyahûn) Seyyahlar. Gezip âlemi seyredenler. Turistler, dolaşanlar, gezenler.
şimrac
(Çoğulu: Şemâric) Seyrek seyrek dikmek.
Yalan karışık söz.
süra
Gece seyri.
sürye
Gece seyri.
Ulaşmak, varmak.
te'vib
Tesbih etmek.
Sabahtan akşama kadar seyretmek.
teferruc
(Ferec. den) Ferahlanmak. İç açılmak.
Gezintiye çıkmak. Seyr.
teheccür
Ayrılmak.
Zuhr vaktinde seyretmek.
temaşa / temâşâ / تماشا / تَمَاشَا
Hoşlanarak bakmak. Seyretmek. Seyre çıkmak. Gezmek. İbretle bakmak.
(Farsça)
Seyretme.
Seyretme.
(Farsça)
Temâşâ etmek:
Seyretmek.
(Farsça)
Seyretme.
temaşa eden / temâşâ eden
Hayranlıkla seyreden.
temaşa etme
Bakma, seyretme, gözlem yapma.
temaşa etmek / temâşâ etmek
Bakmak, seyretmek.
temaşa ettirmek / temâşâ ettirmek
Seyrettirmek.
temaşagah / temaşagâh
Gam ve kederi defetmek için gezip seyredilecek yer. Eğlence mahalli.
(Farsça)
temaşasından doyamayız / temâşâsından doyamayız
Seyrine doyamayız.
tesyir
(Seyr. den) (Çoğulu: Tesyirât) Gönderme, yollama. Seyrettirme.
Sürmek.
Bezi yol yol alaca edip dokumak.
tevakkus
Şiddetle basmak.
Atın seyri.
ticval
Memleket seyredip dolaşmak, gezmek.
zeval
Zâil olma, sona erme.
Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek.
Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman.
Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaşması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
hamiyet
lugat
ittiba etmek
müsteid
küçe
miras
nevk
vechile
HUBB-İ FİLLÂH VE BUĞD-İ FİLLÂH
fettahiyet
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
seyr
seyredip
Lakap
Mars
PESENT
Güzel
Himye
Gamu
arama
çok sevmek