Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
sert
ifadesini içeren
229
kelime bulundu...
a'bel
(Çoğulu: A'bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur.
Taşlık dağ.
aceme
(Çoğulu: Acemât) Çekirdek.
Çekirdekten biten hurma ağacı.
Sert ve sağlam taş.
ahen
Demir.
Mc: Sert. Zincir. Kılıç.
ahşeb
(Çoğulu: Ehâşib) Sert taşlı büyük dağ.
Haşin ve yoğun olan.
ahşen
Pek sert şey.
Geçimsiz kimse.
alabalık
Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık.
(Türkçe)
anafet / anâfet
Kabalık, sertlik.
anif
Sert, kaba.
asamm
Sağır.
Sert, katı.
Güç, tahammül edilmez.
Gr: Muzaaf olan fiil. (İkinci veya üçüncü harf-i aslisi şeddeli olan fiil)
asıf
(Çoğulu: Asıfât) Şiddetli rüzgâr, sert fırtına.
aslad / aslâd
Sert, katı ve düz. (Çakmak taşı hakkında). Ateşsiz.
Cimri, hasis, pinti.
ateş-hulk
Sert tabiatlı, huysuz.
(Farsça)
ateş-mizac
Huysuz, geçimsiz, sert tabiatlı kimse.
(Farsça)
ateşmizac / âteşmizâc / آتش مزاج
Sert mizaçlı.
(Farsça - Arapça)
ati
(Utv. dan) İsyan eden, kafa tutan. Asi. Sert başlı, serkeş.
atl
şerir. Sert tabiatlı. Yaramaz.
Şiddetle çekmek.
avasıf
(Tekili: Asıta) Sert ve kuvvetli rüzgârlar. Fırtınalar.
azreng
Çok üzüntü, meşakkat, eziyet.
(Farsça)
Son derece sert ve katı.
(Farsça)
baharat
Karanfil, tarçın, karabiber gibi sert kokulu şeyler.
baire
Sürülmemiş, ekilmemiş, sert toprak.
basil
Kahraman, cesur, yiğit kimse.
Fena, sert, kırıcı, kötü söz.
Haram olan şey.
Güzel olmayan, çirkin kimse.
batiş
(Batş. dan) Sertlikle, şiddetle hareket eden. Güçlü.
bayir
Sürülmemiş, açılmamış, sert, ham toprak.
bed-ram
Lâtif, hoş, yakışıklı, süslü.
(Farsça)
Sert başlı at.
(Farsça)
Dâima, devamlı.
(Farsça)
behrek
Yaralardan çıkan iltihap.
(Farsça)
Çok çalışmaktan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi, nasırlaşması.
(Farsça)
bendeka
Hiddetle bakma, sert bakış.
Bir şeyi fındık kadar ufak yapma.
berk
t. Katı. Sert.
Serin.
Metin, sağlam.
Şimşek, parıltı, kıvılcım.
Sert, katı.
beydah
Sert başlı, haşarı at.
(Farsça)
beyrem
(Çoğulu: Beyârim) Marangoz rendesi.
Uzun ve sert taş.
Bir yeri kazmakta kullanılan kazma âleti.
bidah
Sert başlı, huysuz at, aygır.
(Farsça)
büzm
Kesin karar ve tahammül.
Sertlik, kuvvet.
Doğru rey.
camid
(Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde. Cansız.
camih
Başı sert hayvan.
cemamih
Başı sert, yavuz at.
cerec
Yüzüğün, parmağa geniş olması.
Taşlı, sert yer.
Muztarib. Iztırab ve acı çeken.
çetin
Sert.
İnatçı, dik başlı.
Zor, güç.
cezalet
Rekâketsiz ifade.
Güzellik.
Müdebbirlik, akıllılık.
Azim, büyük.
Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır. Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıld
cilze
(Çoğulu: Cilzâ) Sert ve sağlam yer.
cirit
Düşmana atılmak üzere yapılmış ucu demirli, sert tahtadan kısa mızrak. Sulh zamanlarında talim mahiyetinde yapılan karşılaşmalara cirit oyunu denirdi. Türklerin makbul bir sporu idi.
cümud
Donuk. Katı. Sert.
Mc: Gayretsiz.
Soğukluk.
Katılık, sertlik.
cumudet
Katılık, sertlik.
cüşre
Öksürük.
Göğüs sertliği.
daldal
Taşlı sert yer.
dalı'
Kavi, kuvvetli.
Muhkem, sağlam, sert.
Eğri.
dalil
Sert, sağlam, muhkem yer.
Yolu azmış kişi.
damzer
(Çoğulu: Damazir) Sütü az olan deve.
Sağlam ve sert yer.
Şişman kadın.
dervah
Hastalıktan yeni kurtulan, iyice kendisine gelemeyen kimse.
(Farsça)
Sağlam, metin, muhkem.
(Farsça)
Doğru, asıl, gerçek.
(Farsça)
Yiğitlik, cesaret, cesur olmak, şecaat.
(Farsça)
Ayıp, utanma.
(Farsça)
Sertlik, kabalık.
(Farsça)
divan-ı harb-i örfi / divan-ı harb-i örfî
İttihad ve Terakki hükûmeti zamanında kurulan ve oldukça sert kararlar alan sıkıyönetim mahkemesi.
dürüşt
Katı, kalın, yağun.
(Farsça)
Kaba, sert.
(Farsça)
dürüşti / dürüştî
Kabalık, sertlik, katılık, kalınlık, yoğunluk.
(Farsça)
ecneb
Muti ve münkad olmayan. İtaatkâr olmayan.
Garib, yabancı, ecnebi.
Sert başlı at.
ehacc
Pek katı, çok sert şey.
eledd
Sert çarpışan kimse. Metin.
Hakkı kabul etmeyen, inatçı adam.
em'az
(Çoğulu: Emâız) Sert, sağlam, taşlı yer.
ergun
Sert başlı at. Hızlı ve oynak olarak giden at.
(Farsça)
eşidda
Çok şiddetli sert olanlar. Pek şiddetli davrananlar.
ezuc / ezûc
Hayâsız ve edebsiz adam.
Sert başlı at.
fazazet
Sertlik, kabalık, kötü sözlülük.
füsürde
Donmuş, sertleşmiş. Müncemid.
(Farsça)
gazbe
Sağlam, sert taş.
gılaz
(Tekili: Galiz) Şedid. Sert. Kalın ve kaba şeyler.
gılzet
Kabalık, sertlik.
Kalınlık, galizlik.
gılzet-i mizac
Huy ve mizac sertliği.
giran
Pahalı. Tartısı ağır olan. Ağır. Dolu.
(Farsça)
Sert. Katı.
(Farsça)
Bıktırıcı. Usandırıcı.
(Farsça)
granit
Bir çeşit sert taş.
Jeo: Muhtelif renklerde çok sert bir çeşit taş.
(Fransızca)
hacra'
Taş gibi katı ve sert olan şey.
hadaid
(Tekili: Hadîd) Demirden yapılmış şeyler. Sert şeyler.
hadd
Hudut. Çizgi. Sınır.
Cürüm.
Salahiyyet.
Şeriatça verilen ceza.
Derece. Son derece. Münteha.
İnsana ârız olan şiddet ve titizlik.
Def etme. Men etmek.
Keskin. Sivri.
Sert. Gergin.
Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas.
hadid
Demir, çelik. Sert, kavi olan.
Çabuk kavrayışlı, keskin, öfkeli, hiddetli, titiz.
Hudut ve sınır komşusu.
hare / hâre / خاره
Kaya, sert taş.
(Farsça)
Bir cins dalgalı kumaş.
(Farsça)
Granit, sert taş.
(Farsça)
haşene
(Tekili: Haşin) Sert, katı ve kalb kırıcı olanlar.
haşin / haşîn / خشين / خَش۪ينْ
Kırıcı, sert.
Kırıcı, kalb kırıcı. Sert, katı.
Katı, sert, kırıcı, kaba.
Kaba, sert.
(Arapça)
Sert.
haşinane / haşînâne
Kırıcı, sert ve katı bir şekilde.
hazrec
Sert rüzgâr.
Güney rüzgârı.
hecme
Şiddet, sertlik.
hecmet-üş-şita / hecmet-üş-şitâ
Kışın şiddeti. Soğuğun sertliği.
hevc
(Çoğulu: Hüvüc) Uzun boylu ve akılsız olmak.
Rüzgârın sert esmesi.
heyr
Rüzgâr adı.
Sağlam ve sert taş.
hısane
Berklik, sağlamlık, sertlik, muhkemlik.
hışır
Kavun ve karpuzun kabuk kısmı.
Olgunlaşmamış kavun.
Kötü bir tabaklama neticesinde, bazı kısımları sert kalan deri.
Mc: Kaba, görgüsüz ve salak kimse.
hizriyye
(Çoğulu: Hızari) Sağlam, sert yer.
hücum
Saldırma. Hamle ile ileri atılmak.
Sert sözle birine çatmak, karşı çıkmak.
hüşad
Suyu emmeyen sert arâzi.
huşunet / huşûnet / خشونت
Kabalık, sertlik, inatçılık.
Haşinlik, sertlik.
(Arapça)
huşunet-i mizac / huşunet-i mizâc
Mizâc sertliği, huy ve tabiat sertliği.
huzne
(Çoğulu: Huzen) Sağlam ve sert olan.
huzunet
(Çoğulu: Huzen) Sağlamlık. Kabalık, sertlik.
i'naf
Sertlik etme.
inbat
Bitki vs. bitirme, yeşertme; büyütme.
incimad
Donma. Buzlanma. Sertleşme.
ırem
Irmak kenarı. "
Su bendi.
Dere, vâdi.
Sert yağan ve taneleri iri olan yağmur.
Gözsüz köstebek.
Kemikten etin suyunu almak.
ırzim
Sağlam, sert ve dayanıklı.
Şiddetli toplayıcı.
iştidad
(Şiddet. den) Şiddetlenme.
Sertleşme, katılaşma.
Büyüme. Artma, çoğalma, ziyâdeleşme.
iti
Keskin, kesen.
Mc: Sert, acı.
ka'f
(Çoğulu: Kıâf) Ayağı sert olarak basmak.
Ayak ile toprağı yerinden koparıp küremek.
Kap içindeki suyun tamamını içmek.
Koparmak.
kabuk
Bir şeyin dışındaki sert örtü, kışır.
Bazı hayvanların katı mahfazaları.
kafur / kâfur
Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde. Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde.
Cennette bir kaynak ismi.
kahkar
Katı, sert, sağlam taş.
kalem
(Çoğulu: Aklâm) Kamış. Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış.
Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet.
İfâde. Üslub.
Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet.
İnce boya, fırçası.
Yazı enva'ı.
Resim. Nakış.<
kamtarir / kamtarîr
Çatık suratlı, şiddetli, sert.
kasavet / kasâvet / قساوت
Katılık, sertlik.
(Arapça)
Keder.
(Arapça)
kasavet-i kalb / kasâvet-i kalb
Kalp sertliği, kalp katılığı.
kasb
Ağızda tez dağılan ve çekirdeği katı olan kuru hurma.
Sağlam, sert.
kasiye
Sert, katı.
kasvet
Katılık, sertlik.
Merhametsizlik, acımasızlık.
Sıkıntı, gönül darlığı.
Katılık, sertlik, kalbden hayır (iyilik) ve yumuşaklığın çıkması.
katran
(Katıran) Siyah, sert kokulu, süretle yanan, hararetli, keskin ve suda erimeyen bir madde.
kavkaa
Salyangoz, midye gibi hayvanların sert kabuğu.
kavl-i leyyin
Yumuşak söz. Sert olmayan söz. Enâniyetli olmayan söz.
kaziye-i cüziyye
Man: Hükmü, mevzuun bazı efradına şamil olan kaziye. "Bazı şeyler serttir." gibi.
kelam-ı tünd / kelâm-ı tünd
Sert söz.
(Farsça)
kelendi
Bir para.
Sağlam ve sert yer.
kenet
(Esâsı: Kinet) İki sert cismi birbirine bağlamak için çakılan iki ucu kıvrık madeni parça.
keribe
(Çoğulu: Kerâyib) Katı, sert.
kesif
Koyu. Çok sık ve sert. Şeffaf olmayan.
kitabe
Kabartılarak veya oyularak sert levhalar üzerine yazılan yazı. Levha olarak yazılan manzum olmayan nesir halinde levha yazma ilmi.
Mezartaşı yazısı.
küdye
Kazılması güç olan sert yer.
kumudd
Sağlamak, sert, katı.
Uzun, tavil.
künbül
Sağlam, dayanıklı, sert, katı.
kürsüb
Kesbetmek, kazanmak, çalışmak.
Sert ve sağlam ağaç.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuvve-i lamise / kuvve-i lâmise
Dokunma ve hissetme duygusu. Sertliği ve yumuşaklığı anlama duygusu.
mahkuk
Hakkedilmiş. Sert bir şey üzerine sert kalemle kazılarak yazılmış.
mai / maî
Su cinsinden. Akıcı, su renginde, mâvi. Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.
mekfere
Örtecek, sertredecek yer.
merere
(Çoğulu: Merirât) Sert bükülmüş kıvrık ip.
Arsa.
meşe
Bir cins ağaç. Odunu sert, sağlam ve parlak olur.
metn
Sağlam ve sert yer.
Yüksek yer.
Her nesnenin yüzü, üstü, arka ve ortası.
"Vurmak ve seyr" mânâsına mastar.
Bir yazının tamamı. Yazının aslı veya sureti.
mi'za
Ufak taşlı sert yapılı sağlam yer.
misket
Alaybozan tüfeği. Patlayan bombadan etrafa sıçrayarak tahribe, yaralanmaya ve ölüme vesile olan sert parça. Eskiden kullanılmış geniş çaplı bir silâh.
(Fransızca)
Güzel kokulu meyve. (Elma, üzüm vs.)
(Fransızca)
mülemle
Bâzısı bâzısına yapışıp toplanmış şeyler.
Sağlam ve sert yuvarlak taş.
münakaşa / münâkaşa
Sert tartışma.
münakaşat / münâkaşât
Sertçe tartışmalar.
müsalemet / müsâlemet
Uyuşmak; fikirler ayrıldığı, sözler çoğaldığı zaman münâkaşa etmemek; sertliği, bölücülüğü, ayrıcılığı istemeyip, barışmak istemek.
müstahcer
(Hacer. den) Taş hâline gelmiş. Sertleşip taşlaşmış.
mutasallib
(Sulb. dan) Sertleşen, katılaşan.
Sağlam, sert.
Salâbetli. Din işlerinde çok gayretli.
mütehaşşin
Sertlik gösteren, kabalaşan.
mütenemmir
Kaplanlaşan, kaplan huylu olan.
Sert bir dille konuşan.
mütenemmirane / mütenemmirâne
Kaplanlaşarak.
(Farsça)
Sert bir dille korkutarak.
(Farsça)
mütesallib
Sertleşmiş, katılaşmış olan.
Sertleşmiş, katılaşmış.
müteşeddid
(Şiddet. den) Katılaşmış, pekleşmiş, sertleşmiş olan.
Şiddetlenen, hızlanan.
na-mülayim
Uygun olmayan.
(Farsça)
Çetin, sert.
(Farsça)
nebbac
Sesi sert olan.
nermligam
(Nerm-ligâm) İtaatli, muti, söz dinler.
(Farsça)
Başı sert olmayan at.
(Farsça)
nobran
Sert mizaçlı, inatçı, nâzik olmayan.
polat
Çelik, sert.
(Pulat da denir) Çelik.
Mc: Sağlam, sert.
Çelik; sağlam, sert.
rakak
Üstü yumuşak, altı sert olan düz yer.
rasiha / râsiha
Çok sert ve katı, güçlü bir şekilde yerleşmiş.
rasras
Sağlam ve sert yer.
recla'
Katı, sağlam, sert.
Bir ayağı beyaz olan dişi koyun. (Müz: Ercel)
resmi / resmî
Devlet adına veya devlet tarafından.
Ciddi. Çok sert.
Resme, yazıya, çizgiye ait. Resme dair.
sadef
Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler.
Sert, parlak ve şeffafa yakın madde. İnci kabuğu.
sahret
Büyük ve sert taş.
sahsah
Yağmurun sert ve katı yağması.
saht
Zor güç,
Sert, katı, çetin.
Güçlü, kuvvetli, sağlam.
saht-ligam
Gem almaz, sert başlı at.
(Farsça)
sahti
Sertlik, katılık.
(Farsça)
Güçlük.
(Farsça)
Sıkıntı.
(Farsça)
sakn
Timsah derisi gibi katı ve sert olan deri.
salabet / salâbet / صَلَابَتْ
Sağlamlık, sertlik.
Sağlamlık, sertlik.
salfa'
Sağlam ve sert yer.
sam'are
Sağlam ve dayanıklı, sert.
sami
Sertlik, katılık. Kuruluk.
saml
Katılık, sertlik.
Dimdik olmak.
Pekişip kaskatı olmak.
samm
Sağır olmak.
Şişenin ağzını tıkamak.
Katı, sağlam ve sert madde.
Vurmak.
samma
Sesi çıkmayan, sessiz.
Sağır ve dilsiz.
Katı ve son kaya.
Sağlam ve sert yer.
Belâ.
Zahmet, meşakkat.
şazib
(Çoğulu: Şüzeb) Zayıf, ince belli davar.
Katı yer, sert arazi.
secsec
Ne yumuşak ne sert olan yer.
şedid
Sert, sıkı, şiddetli.
Musibet, belâ.
Tecvidde: Rahve harflerinin zıddı olan, sükûn ile harf söylendiğinde sesin akmaması hali.
sefen
Nasır.
Sertlik, katılık, huşunet.
sefn
Keser.
Timsah derisi gibi olan sert deri.
Yutmak.
Kazık.
şekm
Sertlik.
Güç. Kuvvet.
selk
Bir yerden haber getirmek.
Yumurtayı rafadan pişirmek. Bir kimseyi başı üstüne bırakmak.
Katı ve sert söylemek.
Çağırmak.
seng-i hara
Pek sert taş, kaya.
serd / سرد
Bârid, soğuk, bürudetli olan.
(Farsça)
Sert, kaba, hoyrat.
(Farsça)
Soğuk.
(Farsça)
Sert, haşin.
(Farsça)
serdi / serdî
Soğukluk, bürudet.
(Farsça)
Kabalık, sertlik, hoyratlık.
(Farsça)
serdi-i heva / serdî-i hevâ
Havanın sertliği.
serdi-i tabiat / serdî-i tabiat
Tabiat ve huy sertliği.
sertaser
(Serteser) Baştan başa, bütün, hep.
(Farsça)
şesasa
şiddet.
Yaramazlık.
Sığır üstüne yük vurmak.
Kuru ve sert yer.
Acele.
siccin
Sert, şiddetli olan şey.
Dâim olan.
Fâsık ve fâcirlerin amel defterlerinin konulduğu yer.
Cehennemde bir vâdi'nin adı. Fâcirlerin ruhunun gittiği yer.
şidad
(Tekili: Şedid) Sertler. Şiddetliler.
şiddet / شدت
Sertlik, katılık.
Ziyadelik.
Sıkılık.
Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir. Şiddet iki kısma ayrılır:Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harfleri.şedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri.<
Sertlik, katılık, aşırılık.
Sertlik.
(Arapça)
Aşırılık, fazlalık.
(Arapça)
şizaf
Katılık, sertlik.
sulb
Sert, katı. Taş gibi olan.
Omurga kemiği.
Sülâle, zürriyet.
Sert, katı.
sulbiyet
Katılık, sertlik. Taş gibi olmak.
Cisimlerin katı hâli.
Mc: Duygusuzluk.
summaki
Gayet sert, değerli ve parlak olan bir taş.
sumul
Sertlik, kuruluk, katılık.
şusy
Ölünün şişip el ve ayağının sertleşmesi.
tağliz / tağlîz
Katılaştırma, kalınlaştırma, sertleştirme.
tahaşşün
(Huşunet. den) Katılaşma, sertleşme.
tasallub / tasallûb
Sertleşmek. Katılaşmak.
Sağlamlaşmak.
Gayret etmek.
Katılaşma, sertleşme.
tasallüb / تَصَلُّبْ
Katılaşma, sertleşme.
Katılaşma, sertleşme.
tasallüp
Sertleşme, kalıba girme.
taslib
(Salb. dan) Haça germek. Haç çıkarmak.
(Sulb. dan) Sertleştirmek. Katılaştırmak, katılaştırılmak.
tecellüd
Kendini cesaretli ve kahraman gösterme; sertlik, direnme.
tecemmüd
Donma. Sertleşme. Katılaşma.
tecemmüdat / tecemmüdât
(Tekili: Tecemmüd) Sertleşmeler, katılaşıp donmuş şeyler.
tedeyyüm
Yağmurun sert yağması.
tehaşün
Haşin davranma. Zorluk gösterme. Sert muamelede bulunma.
tehevvür
Çok kızmak, çok öfkelenmek, sertlik; hilmin (yumuşaklığın) zıddı. Gadabın, kızmanın aşırısı. Atılganlık.
tehtehe
Ağır söylemek, sert konuşmak.
tekebbüd
(Kebed. den) Sertleşme, katılaşma.
teşeddüd
Sertleşme. Kuvvet ve dayanıklık kesbetme. Şiddetlenme. Çok şiddetli olma.
Keskinleşme.
tevsen
Azgın, başı sert at.
(Farsça)
Mc: Dikbaşlı adam.
(Farsça)
tünd
Sert, şiddetli, haşin.
(Farsça)
tündbad / tündbâd
Sert rüzgâr, kasırga.
(Farsça)
tündi / tündî
Sertlik, katılık. Hiddet ve şiddet.
(Farsça)
tündmeşreb
Titiz, sert tabiatlı.
(Farsça)
tündmizac
Sert huylu.
(Farsça)
tündreftar
Çabuk giden, sert ve süratli giden.
(Farsça)
tusen
Serkeş ve sert at.
(Farsça)
udva'
Kuru, sert yer.
Üzerine oturulduğunda rahat olmayan yer.
Evin uzak olması.
ukam
Çok sert. Pek şiddetli.
ukusa
Berklik, muhkemlik, sağlamlık, sertlik.
unf / عنف
Kabalık. Sertlik. Cebir ve zor.
Sertlik, kabalık.
Sertlik, katılık, şiddet.
(Arapça)
unfen / عنفا
Şiddetle, sertlikle. Zor kullanarak.
Sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
(Arapça)
unfi / unfî
(Unfiyye) Sert, şiddetli, kaba.
üst perdeden başlamak
Ağız bozmak, sert konuşmak.
utull
Soğuk, sert ve cimri insan. Câhil ve hayırdan men'eden. Galiz ve bahil kimse.
va'n
Sığınacak yer, melce'.
Ot yetişmeyen taşlık ve sert yapılı arazi.
va'r
(Va'ra) Sağlam yer, sert yer.
vakah
Katı yüzlü, utanmaz, hayırsız kimse.
Sağlam ve sert tırnak.
vez'
Hulku katı olan. Sert mizaçlı kimse.
yavuz
şiddetli yanan.
A'lâ, fevkalâde.
Pek sert.
yehhir
Katı ve sert taş.
Serap.
yelem
Aslâ yemişi olmayan sert ve katı ağaç.
yerer
Katı ve sert nesne.
zarir
(Çoğulu: Ezırre-Zırrân) Kaba, sert yapılı ve muhkem yer.
zelul
Yumuşak huylu. Sert başlı olmayan. İtaatlı ve râm olan.
Hecin devesi.
İnsanların emrindeki yeryüzünün hâli.
zenyan
Men'etmek, engel olmak. Kabul etmemek, reddetmek.
Evmek, acele etmek.
Rüzgârın sert esmesi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
seyelan
tamme
kavvad
آف
hunriz
falcı
mahzurat
sütun
Meşhüd
Eynel
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
sert
Emmek
gonul vermek
tamamen
Aika
Lezzet
Mulu
Mutluluk vere
İrhamna
Damar