LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te sarm ifadesini içeren 68 kelime bulundu...

aguş-u nazdarane / âguş-u nazdârâne

  • Nazlı bir şekilde sarmalayan kucak.

ambalaj

  • Eşyayı taşınabilir bir hale koymak için sarma veya sandığa yerleştirme işi. (Fransızca)

amit

  • Yünü, üstüne yumak edip sarmak.

aşak

  • Sarmaşık.

asb

  • Bağlamak.
  • Sağlam olarak dürmek.
  • İmâme, sarık.
  • Yemen'de yapılır bir nevi kumaş.
  • Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi.
  • Kurumak.
  • Kızarmak.
  • Sarmaşık.
  • Sargı, bağ.
  • Mendil.

belbus / belbûs

  • Bir nevi haşhaş. (Farsça)
  • Yabani soğan. Dağ soğanı, sarmısak. (Farsça)

bıdışgan

  • Sarmaşık otu.

buyçe / bûyçe

  • Sarmaşık (nebat) (Farsça)

çark-ı felek

  • Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü.
  • Mc: Tâlih, baht.
  • Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği.
  • Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği.

cebre

  • Kemik sarmakta kullanılan ağaç.
  • Tahta parçaları.

celbub / celbûb

  • Sarmaşık (bitkisi.) (Farsça)

efanin

  • (Tekili: Üfnûn) Değişiklikler.
  • İşler, şartlar, hâller.
  • Sarmaşık gibi birbirine sarılmış sık ağaç dalları.

elfaf

  • Lifler. Lif lif. Sarmaş dolaş.
  • Cemaatler, taifeler.

fergand

  • Fena koku, kokmuş. (Farsça)
  • Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık. (Farsça)

füşag

  • Sarmaşık otu.

gark etme

  • Kaplama, sarma, içine balıp boğma.

habl-ül mesakin / habl-ül mesakîn

  • Sarmaşık bitkisi.

hablülmesakin / hablülmesâkin / حبل المساكن

  • Sarmaşık. (Arapça)

hemaguş / hemâgûş / هم آگوش

  • Sarmaş dolaş, kucak kucağa. (Farsça)
  • Hemâgûş olmak: Sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak. (Farsça)

hilbilab

  • Sarmaşık.

i'tikal

  • Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma.
  • Devenin dizini büküp bağlama.
  • Güreş yaparken rakibini sarmaya getirip yıkma.

i'timam

  • (İtimam) Başına sarık sarmak.
  • Ortalık yeşillenmek.
  • Miğfer giymek.

ıcre

  • Başına tülbent sarmak.
  • Besili ve semiz olmak.

iftiat

  • Başa tülbent sarmak.

ihata / ihâta / احاطه

  • Kavrama. (Arapça)
  • Kuşatma, sarma. (Arapça)
  • İhâta edilmek: Çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak. (Arapça)
  • İhâta etmek: (Arapça)
  • Kavramak. (Arapça)
  • Kuşatmak, sarmak. (Arapça)

ısabe

  • (Çoğulu: Asâib) Cemaat, topluluk.
  • Tıb: Yaraları sarmakta kullanılan bağ, yara bantı.
  • Başa sarılan ve şeâir-i İslâmiyeden olan sarık.

ışka / عشقه

  • Sarmaşık adı verilen bir bitki.
  • Sarmaşık. (Arapça)

istigmam

  • Sarmak, sarılmak.

kahraman

  • Büyük işler başarmış kişi.

kameriyye

  • Çardak. Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık v.s. çiçeklerle örtülü bulunan yer. Küçük köşk.

kamt

  • Kuş, dişisine cima etmek.
  • Doğan çocuğu beze sarmak.

kefr

  • (Çoğulu: Küfur) Örtme, sarma,
  • Köy, karye.

kevr

  • Devretmek, dönmek.
  • Sarık sarmak. Tülbend sarmak.
  • Bir yerde toplanmış olan develer.
  • Çokluk, bolluk, ziyadelik.
  • Mukül dedikleri darı cinsi.

kusakıs

  • Çok acı olan sarmısak.

leblab

  • Sarmaşık denen bir bitki.

leff

  • Sarma. Dürme. İçine toplama. İliştirme. Rabtetme.

mansuriyyet

  • Allah'ın (C.C.) yardımıyla muvaffak ve muzaffer olma, başarma.

megad

  • Bir ot cinsidir, ağaca sarmaşır çıkar; üzüm çubuğundan ince olur ve yaprağı uzun olur.

memkure

  • Sirkeli ve sarmısaklı balık.

mızfar

  • Zafer kazanan. Galib. olan. Asma çubuğuna sarmaşık gibi sarılan filiz.

mu'tekil

  • Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına çekip alan.
  • Devenin dizini büküp bağlıyan.
  • Güreşte rakibini sarmaya getirip yıkan.

muhasara / محاصره

  • Etraftan çevirmek. Kuşatmak. Düşmanı etraftan sarmak. Abluka etmek.
  • Sarma, kuşatma. (Arapça)
  • Muhasara etmek: Sarmak, kuşatmak. (Arapça)

muvaffak / موفق

  • Başarmış. Gâyesine erişmiş. Ulaşmış. Başarılı.
  • Başarılı. (Arapça)
  • Muvaffak olmak: Başarmak, başarılı olmak. (Arapça)

muvaffak olmak

  • Başarmak.

muvaffakiyet / مُوَفَّقِيَتْ

  • (Çoğulu: Muvaffakiyât) (Vefk. den) Allah'ın yardımıyla başarı gösterme.
  • Ele geçirme, başarma.
  • Başarma, yardıma mazhar olma.

muzaffer

  • Kahraman. Gâlip gelmiş. Başarmış. Muvaffak olmuş. Zafer kazanmış, zafer kazanan.

peçe

  • (Çoğulu: Peçegân) İnsan veya hayvan yavrusu.
  • Oğlan, çocuk.
  • Sarmaşık bitkisi.

piç

  • Büklüm, kıvrım, dolaşık. (Farsça)
  • Nesebi gayr-ı sahih olan, gayr-ı meşru münâsebetten doğan çocuk. (Farsça)
  • Aslına benzemiyen. (Farsça)
  • Ağacın kökünden biten sürgün. Aşılanmamış ağaç. (Farsça)
  • Sarmaşık. (Farsça)
  • Vida. (Farsça)

rahk

  • Sarmak, istilâ etmek.

rasf

  • Oka kiriş sarmak.
  • Birbirine zammetmek.
  • Kaldırım döşemek.

sir / sîr / سير

  • Sarmısak. (Farsça)

sükuredyun

  • Yaban sarmısağı.

taammüm

  • Umumileşme. Umumi olma.
  • (İmame. den) Sarık sarma.
  • (Amm. den) Amca olma. Birisini "amca" diye çağırma.

tayy

  • Bükmek, sarmak, dürmek.
  • Kaldırmak.
  • Geçmek.
  • Açmak.
  • Çıkarmak. Bir haberi ketmetmek. Kasten açtırmak.
  • Atlama, üzerinden geçme.

teammüm

  • İmame sarmak, sarık sarmak.
  • Umumileşmek.

tedemmu'

  • (Dem.' den) Gözün yaşarması.

tekvir

  • Yuvarlaklaştırmak. Kıvırmak. Sarmak.
  • Toplamak. Cemolmak.
  • Başa sarık sarmak.
  • Sarmak, toplamak.
  • Sarma, toplama.

telafif

  • Birbirine sarmaşmış bölük bölük nebatlar.
  • Büklümler, kıvrımlar.
  • Birbirine girmiş ve sarmaşmış vaziyette olma. Lif lif olma.

telahhi

  • Tülbendi çenesi altından sarmak.

telfif

  • Bürünme, sarma, örtme.

tevaffuk

  • (Vefk. den) Muvaffak olma, başarma.

tezmil

  • Gizlemek. Bir şeyi elbiseye sarmak. Esvaba sarınıp bürünmek.
  • Örtü.

üksus

  • Sarmaşık.

vahdetü'ş-şuhud

  • "Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi" tarzında tasavvufî bir görüş; Allah'tan başka varlıkları nisyan (unutma) perdesine sarmak.

ve minellahi't-tevfik / ve minellahi't-tevfîk

  • Başarmak sadece Allah'tandır.

yasemin

  • Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç. (Farsça)

zafer

  • Muvaffak olma, maksada erme. Bir çok uğraşmadan sonra maksada erişme.
  • Düşmanı yenme, üstün gelme. Başarma.
  • Başarma, üstün gelme.

zahir

  • Yüksek şeref.
  • Neşv ü nemâ bulup, gelişip, etrafa sarılıp sarmaşmış bitki.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın