Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
san'at
ifadesini içeren
338
kelime bulundu...
abkari / abkarî
Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil.
Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan.
Çok güzellik.
Bir nevi döşek.
acaib-i kudret
Allah'ın güç ve iktidarının insanı hayrette bırakan san'at eserleri.
acaib-i masnuat
Şaşırtıcı güzellikte olan san'at eserleri.
acaib-i masnuat-ı ilahiye / acaib-i masnuat-ı ilâhiye
Allah'ın hayrette bırakan san'at eserleri.
acaib-i san'at
Hayranlık uyandıran san'atlar.
acaib-i san'at-ı ilahiye / acaib-i san'at-ı ilâhiye
Allah'ın hayrette bırakan san'at eserleri.
acibe-i san'at / acîbe-i san'at
San'atın acipliği, harikalığı.
acube-i san'at
San'at yönüyle hayret verici olan.
ahlaf / ahlâf
Halefler; meslek, san'at, ilim gibi benzer şeylerde, sonra gelenler.
aks-ül amel
İstenilen şeyin zıddı hasıl olması. Tersine oluş. (Reaksiyon)
Edb: Edebi san'atlardandır. Bir cümle veya mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır. Pertev paşanın: "Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var." mısrâında olduğu gibi.
alet / âlet
Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
Sebeb, vesile, vesâit.
Edevat. Avadanlık.
amelehu
"Tarafından yapıldı." mânâsına gelir ve bir sanat eserinde san'atkârın imzasından önce yazılır.
antika
yun. Kıymetli san'at eseri. Eski zamandan kalma eser.
antika-i san'at-ı rabbaniye / antika-i san'at-ı rabbâniye
Rab olan Allah'ın san'at antikası.
arz ve semavat san'atkarı / arz ve semâvât san'atkârı
Dünyayı ve gökleri mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
arzu-yu san'at
San'at arzusu, san'ata olan istek.
asar-ı san'at / âsâr-ı san'at
San'at eserleri.
asar-ı sani / âsâr-ı sâni
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın eserleri.
atikıyyat
Eski eserler. Eski devirlerden kalma eserleri, - daha ziyade tarih ve san'at bakımından- tetkik eden ilim. Arkeoloji.
ayine-i marifet / âyine-i marifet
Marifet aynası; san'atçısını (Allah'ı) tanıtan ayna.
azamet-i sani / azamet-i sâni
Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın yüceliği, büyüklüğü.
azamet-i sanii / azamet-i sânii
Her şeyi san'atlı olarak yaratan Allah'ın büyüklüğü.
bedayi-i san'at
San'atın harikaları, eşsiz ve benzersiz ürünleri.
bedi' ilmi / bedî' ilmi
Lafz (söz) ve mânâ ile ilgili bâzı san'atlar ile sözün süslenmesini öğreten ilim.
belagat / belâgat
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek.
Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye,
belagat-ı i'caz ve icaz / belâgat-ı i'câz ve îcâz
Bir mânâyı az sözle ve başkasının yapmaktan aciz kalacağı mükemmellikte, tam yerinde ifade etme san'atı.
berahin-i sani / berahin-i sâni
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığının delilleri.
bina-yı sübhani / bina-yı sübhanî
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın san'atla yarattığı bina; beden.
burhan-ı inni / burhân-ı innî
İnneli (elbetteli) delîl. Eserden müessire (o eseri yapana), san'attan san'atkâra ve netîceden sebebe götüren delîl. Kelâm (akâid) ilminde daha çok bu delîl kullanılır.
burhan-ı limmi / burhân-ı limmî
Limeli (niçinli) delîl. İlletten sebebden ma'lûle (illetin bulunduğu şeye), müessirden (eseri yapandan) esere, san'atkârdan san'ata, sebebden netîceye götüren delîl. Görülen ateşten dumanın varlığına hükmetmek böyledir.
burhan-ı sani / burhan-ı sâni
Allah'ın herşeyi mükemmel bir şekilde ve san'atla yaratmasının delili.
caize
(Cevaz. dan) (Çoğulu: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği.
Hediye, armağan, bahşiş.
Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
cem'iyet
Tenasüp ve tezat gibi söz san'atları yoluyla birbirine uyan veya zıt olan sözleri bir arada bulundurma san'atı.
cemal-i san'at / cemâl-i san'at
Allah'ın san'atının güzelliği.
cilve-i bedayi / cilve-i bedâyi
Benzersiz san'atların tecellîleri, görüntüleri.
delil-i inayet
Allah'ın inâyetinin tecellisinden gelen ve kâinatta görülen hikmet ve maslahatlara uygun en mükemmel nizam ve tam esaslı san'at; ve kâinattaki eşyaların menfaat ve faydalarını bildiren âyetler, bu inâyet delilini gösteriyorlar.
delil-i sani / delil-i sâni
Herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah'ın delili.
derece-i san'at ve maharet
San'at ve maharet derecesi.
dest-i san'at
San'at eli.
devair-i masnuat / devâir-i masnuat
San'atla yapılmış şeylerin oluşturduğu daireler.
devlet-abadi / devlet-abadî
Hindistan'ın Devlet-âbâd şehrinde imal edilen ve güzel san'atlarda kullanılan bir çeşit kâğıt.
(Farsça)
dimişki / dimişkî
Şam şehriyle alâkalı. Şam'a ait ve müteallik.
Şam'da yapılan ve güzel san'atlarda kullanılan bir nevi kâğıt.
ecir / ecîr
Bir işi yapmak için kendi kuvvetini veya san'atını kirâya veren, çalışan kimse, işçi.
edebiyat
Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san'atı. Bu san'atla uğraşan ilim kolu.
Edebiyata âit yazıları toplayan kitap.Edebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemek
edib
Edebiyatçı. Güzel ve san'atlı söz söyleyen veya yazan.
Edebli, terbiyeli.
efzar
Ayakkabı, kundura.
(Farsça)
Gemi yelkeni.
(Farsça)
Yemeklere koku ve tad vermesi için konulan baharat.
(Farsça)
San'atkârların kullandıkları san'at âletleri.
(Farsça)
ehemmiyet-i san'aviye
San'at bakımından önemlilik.
ehl-i san'at
San'atla uğraşanlar.
ehl-i şiir ve hitabet
Şiir ve düzgün söz söyleme san'atıyla uğraşanlar.
engaz
San'atkârların kullandıkları san'at âletleri.
(Farsça)
enva-ı masnuat / envâ-ı masnuat
San'at eseri varlık çeşitleri.
erbab-ı belagat / erbab-ı belâgat
Belagatçılar; sözü düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söyleme san'atını bilenler.
ereb
Hâcet, ihtiyaç. San'at.
ermeni
Eskiden batı Asya'nın kuzey kısmında ve Avrupa'nın Asya'ya komşu olan bazı yerlerinde dağınık şekilde yaşayan bir milletti ki, İranlılar ve Romalılar tarafından birçok defa mağlub edilmeleri üzerine çeşitli yerlere dağılmışlardır. Ve bu dağılma sonucunda büyük şehirlere de yerleşerek san'at, kuyumcu
esasat-ı san'at / esâsât-ı san'at
San'at esasları.
eser-i itkan-ı san'at
Sağlam ve pürüzsüz san'at eseri.
eser-i san'at
San'at eseri.
San'at eseri. San'at değeri olan eser.
eser-i san'at ve hikmet
San'at ve hikmet eseri, san'at ve hikmetle yapılan eser.
eser-i sun'
San'at eseri.
eslaf / eslâf
Selefler; meslek, san'at, ilim gibi benzer şeylerde önce gelenler.
esnaf-ı masnuat
San'atlı yaratılmış varlıkların sınıfları.
fatır / fâtır
Benzeri bulunmayan şeyi yaratan. Hârika üstün san'atiyle yaratan. Halkedici Allah (C.C.)
fatır-ı alim / fâtır-ı alîm
Herşeyi bilen ve harika üstün san'atıyla yaratan, sonsuz ilim sahibi Allah.
fen ve san'at balonu
Fen ve san'at uçağı (Balon, 20. yüzyılın başlarında hava taşımacılığında ileri teknolojiydi.).
fenn
Hüner. Mârifet.
San'at.
Tecrübe.
İlim.
Nevi, sınıf, çeşit, tabaka.
Türlü.
Fizik, kimya, biyoloji, matematik ilimlerinin umumi adı.
Tatbikat ve isbat ile meydana gelen ilim.
Birisini muamelede aldatmak.
Fend.
Borç
fenn-i beyan
Konuşma ve üslup san'atı.
fenn-i inşa
Yazı yazma san'atı.
fenn-i münazara
İleri sürülen delilleri ve fikirleri tetkik ederek fikirlerin münasebet ve adem-i münasebetini göstererek cevap vermek san'atı.
fikr-i san'at
San'at düşüncesi; san'atkârlık.
fireuni / fireunî
Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san'atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi.
fıtrat-ı ilahiye / fıtrat-ı ilâhiye
San'at-ı Rabbaniye ve kudret-i İlâhiyenin dâima değişen bir defteri olan ve yanlış olarak "Tabiat" namı verilen Cenab-ı Hak'ın fıtrat kanunları ve mahlukatın yaradılışı.
fünun-u hikmet
Hikmet san'atları.
galeri
San'at eserinin sergilendiği salon veya koridor.
(Fransızca)
Tiyatroda seyircilere ait balkon.
(Fransızca)
Üstü örtülü uzun yer.
(Fransızca)
Yer altında açılmış uzun, dar yol.
(Fransızca)
garabet-i san'at-ı ilahiye / garâbet-i san'at-ı ilâhiye
Allah'ın hayranlık uyandıran san'atı.
habeşi / habeşî
Habeş memleketi ahalisinden olan. Habeş'e mensub ve müteallik olan.
Koyu esmer renkli adam.
Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt.
habike / habîke
(Çoğulu: Habâik) Kehkeşan, samanyolu.
Çizgi.
(Çoğulu: Hubük) Dikkat ve itina ile, sağlam ve san'atlı dokunmuş, yol yol hâreli güzel kumaş.
hakim-i müdakkik / hakîm-i müdakkik
Konuları gaye, fayda ve san'at yönünden dikkatli bir şekilde araştıran hikmetli kişi.
haratin-i hassa / haratîn-i hassa
Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı'ndaki bir sınıf san'atkârın adı idi. Bunlar demir ve ağaç eşyayı tesviye ederlerdi. Bugünkü tâbirle tornacı demekti. Bileziklerden çarklara ve silâh yivlerine kadar her çeşit şey yaparlardı.
harfi nazar / harfî nazar
Varlıklara bizzat kendisini değil de san'atkârını, ustasını, sahibini tanıtan mânasıyla bakma.
harif
(Hırfet. den) Meslekdaş, san'at arkadaşı. Teklifsiz dost.
Herif, âdi insan.
harika-i san'at
San'at harikası.
harika-i san'at-ı halıkane / harika-i san'at-ı hâlıkane
Allah'ın yarattığı san'at harikası.
hatai
Tezhib ıstılahlarındandır. Resim gibi tabiatı taklid ederek yapılmayıp, san'atkârlar arasında kabul edilen çeşitli gül şekli gibi irili ufaklı yapılan şekiller.
Türkistan'da Hatay şehrinde imal edilen bir cins dayanıklı kâğıt.
hattat
Çok güzel yazı yazan san'atkâr.
havarık-ı sun'iye / havârık-ı sun'iye
San'at harikaları.
hazakat
İhtisas. Meharet peyda etmek. Üstad olmak. Bir san'atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak.
hazefiyye
Çanak çömlek gibi topraktan yapılan şeyler ve bunları yapma san'atı.
hezarfenn
Çok bilen, bir çok san'atı birden çok yüksek derecede yapabilen.
(Farsça)
Minâre ustası.
(Farsça)
hibek
(Çoğulu: Hubük) Rüzgârın lâtif estiği zaman denizde veya kumda meydana getirdiği yol yol kırıntılar ve dalgacıklar. Saçların kıvırcıklığından hâsıl olan dalgalanmalar. Kelimenin aslı olan "habk" sıkı bağlayıp muhkem kılmak; ve kumaşı sıkı, sağlam ve üzerinde san'at eseri zahir olacak vecihle güzel b
hikmet-i bedayi'
Güzel sanat bilgisi. Güzel san'at sevme (estetik).
(Farsça)
hikmet-i san'at-ı rabbaniye
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın san'atındaki hikmet, gaye, fayda, sır.
hiref
(Tekili: Hirfet) Meslekler, san'atlar.
hırfet
Geçinmeğe medar (sebeb) olan iş, san'at. Devamlı meşgul olunan iş.
hirfet
(Çoğulu: Hiref) Meslek, san'at.
hitabet
Düzgün ve güzel söz söyleme san'atı.
Cemaate, topluluğa veya birisine karşı söz söylemek. Güzel ve faideli söz konuşmakla halka dinletmek. Güzel söz söyleme san'atı. Hutbe okuma. Nutuk irâdetmek.
Man: Makbul ve zannî mukaddemelerden terekküb eden kıyas.
hulle-i san'at
San'atlı elbise.
hulle-i san'atnüma / hulle-i san'atnümâ
San'atlı elbise.
hüsn-ü san'at
San'at güzelliği.
i'caz-ı san'at / i'câz-ı san'at
San'attaki olağanüstülük; burada bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan Kur'ân san'atının olağanüstülüğü kastedilmektedir.
i'nat
Zahmete uğratma, meşakkate maruz bırakma.
Edb: Mukayyed kafiye ve mukayyed seci' san'atı.
ibda-ı san'at
Benzeri olmayan mükemmellikte san'at eseri. İbda' yapabilene mübdi', eserlerine bedi'a denir.
icaz
(İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle sözlere mucez, veciz veya vecize denilir.
iftihar madalyası
Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı k
ihsa'
Yalnız bir ilim ve san'at dalıyla meşgul olup, o hususda ihtisas yapıp terakki etme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, eneme, erkekliğini giderme.
ihtisas
(Husus. dan) Kendine mahsus kılmak. Bir kimsenin dünyevi veya uhrevi, Kur'âni, İslâmi, imâni bir mesleğe, fen veya san'ata hasr-ı mesâi etmesi; yalnız onunla meşgul olması.
Gr: Mütekellim veya muhatab zamiri olan mübtedanın haberinin hükmünü bir isme âit (mahsus) kılma. Bu isim zamir
ilan-ı sani / ilân-ı sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ı ilân.
ilm-i bedi' / ilm-i bedî'
İlm-i beyânın üç bölümünden üçüncü bölümüdür ki, bediiyat da denir. Muktezâ-yı hâle uygun bir kelâmın lâfız ve mânâ bakımından daha da güzelleştirilmesinin kaidelerinden bahseder. Bu kaidelere Edebî San'atlar da denir.Her şeyin güzellik cihetlerinden bilhassa Arabi terkiblerden bahseder, kelâmın güz
Lafz (söz) ve mânâ ile ilgili bâzı san'atlar yaparak sözün süslenmesini öğreten ilim.
iltifat
Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lütfetmek.
Dikkat, itina.
Edb: Bir mevzu anlatılırken, o anda kalbe doğan bir ilham coşkunluğu ile -mevzu dışına çıkmadan- sözün ve hitabın yönünü değiştirme san'atıdır. Meselâ: (Asım'ın nesli...
intizamat-ı san'at / intizâmât-ı san'at
San'attaki düzenlilik.
isbat-ı sani-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet / isbat-ı sâni-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet
Herşeyi en mükemmel san'atla yaratan Allah'ın birliğinin, peygamberliğin, âhiret ve Mahkeme-i Kübrânın, adalet ve kulluğun ispatı.
işkal / işkâl
Sözün kendisinde bulunan bir incelik, derinlik sebebiyle veya bir edebi san'attan dolayı mânâsı, düşünülmeden anlaşılamayacak derecede kapalılık.
ıslahhane
Tar: San'at mekteblerine önceleri verilen isim.
Islah evi.
ısmarlama
Bir san'at sâhibine bir şeyi târif ederek istediği şekilde yaptırmak.
istiarat / istiârât
İstiareler; hakiki mânâ ile mecâzî mânâ arasındaki benzerlikten dolayı bir kelimenin mânâsını geçici olarak alıp başka bir kelime için kullanma san'atı.
istiare / istiâre
Ariyet istemek. Ödünç almak. Birinden iğreti bir şey almak.
Edb: Bir kelimenin mânasını muvakkaten başka mânada kullanmak; veya herhangi bir varlığa, ya da mefhuma asıl adını değil de, benzediği başka bir varlığın adını verme san'atına istiare denir.Cesur ve kuvvetli bir insana "arsl
Hakiki mânâ ile mecâzi mânâ arasındaki benzerlikten dolayı bir kelimenin mânâsını geçici olarak alıp başka bir kelime için kullanma san'atı; "arslan" kelimesini "cesur adam" için kullanmak gibi.
istifham
Sual sorup anlamak. Anlamak için sormak.
Edb: Cevap istemek için değil, daha çok dikkati çekmek, hisleri kuvvetlerdirmek maksadıyla soru şeklinde söylemek san'atıdır. Şefkat, sevgi, hayret, kin ve nefret gibi duyguların te'siri altında vuku bulur.
iştirak-i san'at
San'at ortaklığı.
istısna'
San'atlı olarak yapmak.
Bir şey yapmak için san'atkârla anlaşma yapmak.
istisna' / istisnâ'
Ismarlama. Bir san'at sâhibinden belirli bir işin, belirli özelliklerde yapılmasını istemek. Meselâ bir terzi ile kumaşı ve benzeri malzemeleri ondan olmak üzere bir kat elbise dikmesi için sözleşme yapmak.
itkan-ı san'at
San'atın sağlam, mükemmel ve pürüzsüzlüğü.
ittikan
Sağlam ve pürüzsüz san'at yapma.
ittizan-ı san'at / ittizân-ı san'at
Ölçülü san'at.
kabiliyet-i san'at
San'at kabiliyeti, bir şeyi san'atlı bir şekilde yapabilme yeteneği.
kahya / kâhya
Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır.
kalem-i sun-u ilahi / kalem-i sun-u ilâhî
Cenâb-ı Hakkın san'at kalemi.
kalfa
Sarayla konaklardaki cariyeler hakkında kullanılan bir tâbir idi. Konaklarda bu tâbir, daha çok bunların eskileri ve yaşlıları hakında kullanılırdı. Gençlerine "kız" denilir ve adlarıyla çağrılırlardı.
Eski tarz mekteblerde öğretmen yardımcısı.
Bir san'atta usta ile çırak ara
kaşiger / kâşiger
Çinici, çini yapan san'atkâr.
(Farsça)
kemal-i hüsn-ü san'at / kemâl-i hüsn-ü san'at
Mükemmel güzel san'at.
kemal-i kudret ve san'at / kemâl-i kudret ve san'at
Kudret ve san'atın mükemmelliği.
kemal-i san'at / kemâl-i san'at
San'attaki mükemmellik.
kemal-i san'at ve intizam / kemâl-i san'at ve intizam
Mükemmel san'at ve düzen.
kemal-i san'at ve sıfat / kemâl-i san'at ve sıfat
San'at ve sıfattaki mükemmellik.
kemalat-ı san'at / kemâlât-ı san'at
San'attaki mükemmellikler.
keman-ger
Yay yapan san'atkâr.
(Farsça)
kibr-i san'at-meal / kibr-i san'at-meâl
San'at açısından büyüklük.
kılafet
Gemi ziftleme san'atı. Kalafatlık.
kinai nevinden / kinâî nevinden
Kinâye türünden; bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, başka bir mânâda kullanma san'atı türünden.
kinaye / kinâye
Bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, başka bir mânâda kullanma san'atı.
kinayet
Bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, onun dışında başka bir mânâda kullanma san'atı.
kitabet san'atı / kitâbet san'atı
Yazı yazma san'atı.
kıymet-i san'at
San'attaki kıymet, değer.
klasik
Çok eskiden yazıldığı hâlde değerini kaybetmeyen eser veya san'at eseri.
(Fransızca)
Âdet hâline gelmiş usul.
(Fransızca)
kudret-i sani / kudret-i sâni
Herşeyi san'atla yaratan; güç, kuvvet, iktidar sahibi Allah.
kültür
Her türlü fikir, san'at ve âdet varlıklarının hepsi.
(Fransızca)
Bir kimsenin umumi bilgi seviyesi.
(Fransızca)
Terbiye.
(Fransızca)
Ziraat.
(Fransızca)
Tıb: Tecrübe veya ilâç yapmak için mikrop besleme ve çoğaltma.
(Fransızca)
lafzi mu'cize / lâfzî mu'cize
Kur'ân'ın lâfzına ait mu'cize; Kur'ân'ın yazı ve hat san'atıyla yazılırken farkında olmayarak "Allah" lâfızlarının alt alta gelmesi şeklinde görünen Kur'ân mu'cizesi.
lazım-ı beyyin / lâzım-ı beyyin
Bu tabirin masdariyet şekli "Lüzum-u beyyin" olup ikisi aynı mânaya gelir. Herhangi bir şey hatıra gelince hiç bir delil ve emareye ihtiyaç olmadan o şeyle beraber düşünülmesi zaruri olan diğer bir şey. Meselâ: İnsan denildiği zaman, kabiliyet-i ilim ve san'at akla gelmesi gibi...
leff ü neşr
Edb: Bir yazı veya şiirde söz simetrisi yapma san'atıdır. Önce iki veya daha fazla kelimeyi sıralamak, sonra da onlarla alâkalı şeyleri söylemek. İki çeşidi vardır;1- Leff ü Neşr-i Müretteb (Düzenli leff ü neşir) : Birinci cümlede sıralanan kelimelerle ikinci cümlede söylenen kelimelerin aynı sırayı
levha-i san'at
San'at tablosu.
lojistik
Ask: Askerlik san'atının ve seferi orduların iaşe, muhabere ve sevkiyat şartları, hareket ve harb kabiliyeti bakımından en etkili durumda bulundurulması için lâzım gelen çalışmalara aid kısım.
ma'rifet
Bilme, bir şeyi cüz'i vecihle bilmek.
Hüner. Üstadlık. San'at.
Tuhaflık, garib hareket.
Vasıta, tavassut.
İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. İrfan kazanmak.
maharet-i san'at
San'attaki ustalık.
mahfiyat-ı san'at
Gizli san'atlar.
mahir
Becerikli, hünerli, san'atkâr.
makàsıd-ı san'atperverane / makàsıd-ı san'atperverâne
San'ata olan düşkünlüğü ortaya koyan maksatlar.
mana-yı harfi / mânâ-yı harfî
Harf mânâsı; birşeyin kendisini değil de san'atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı.
masnu / masnû
San'atlı yapılmış eser.
San'at eseri varlık.
masnu' / masnû' / مَصْنُوعْ
(Sun'. dan) San'atla yapılan, yapılmış. Yapma, yapmacık.
San'atla yapılan.
masnu'iyet / masnû'iyet / مَصْنُوعِيَتْ
San'atla yapılma.
masnu-u münevver
Parlak, nurlu san'at eseri.
masnu-u vahid / masnu-u vâhid
Bir san'at eseri.
Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) (bir tek olan) san'at eseri.
masnuat / masnuât / masnûât / مَصْنُوعَاتْ
San'atkârâne yapılan şeyler. Yapılanlar.
San'at eseri varlıklar.
San'at eseri varlıklar.
San'atla yapılanlar.
masnuat-ı muntazama / masnuât-ı muntazama
Düzenli bir şekilde yaratılan san'at eseri varlıklar.
masnuat-ı müzeyyene
Süslü bir şekilde yaratılan san'at eseri varlıklar.
masnuat-ı rabbaniye / masnuat-ı rabbâniye
Allah tarafından san'atla yaratılan varlıklar.
masnuat-ı sağire
San'at eseri küçük varlıklar.
masnuat-ı sayfiyye
Cenab-ı Hakk'ın yaz mevsiminde yarattığı san'atlı güzel eserler.
masnuatça
San'at eseri varlıklar bakımından.
masnuiyet / masnûiyet
San'atlılık, sa'at değeri olma.
San'atlı olma.
maye-i masnuat / mâye-i masnuat
San'atla yaratılan varlıkların özünü teşkil eden mayası.
mazmun
Meâl. Mâna. Mefhum.
Nükteli, san'atlı, ince söz.
Ödenmesi lâzım olan.
Fık: Gasb, telef veya zulüm sebebi ile ödenmesi lüzum etmiş şey.
medeniyet
Adaletseverlik, insanca iyi ve ferah yaşayış. Şehirlilik. Yaşayışta, içtimaî münâsebetlerde, ilim, fenn ve san'atta tekâmül etmiş cemiyetlerin hâli.
İslâmiyetin emirlerine göre, usulü dâiresinde yaşayış.
mehasin-i san'at / mehâsin-i san'at
San'at güzellikleri.
mehasin-i san'at-ı rabbaniye / mehâsin-i san'at-ı rabbâniye
Rab olan Allah'a ait san'at güzellikleri.
mektub-u samedani / mektub-u samedânî
Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eser.
mektubat / mektubât
İmam-ı Rabbânî'nin yazdığı bir eser.
Allah'ın birer mektup gibi yazdığı ve san'atla yarattığı eserler, varlıklar.
mektubat-ı ilahiye / mektubat-ı ilâhiye
İlâhî mektuplar; Allah'ın birer mektup gibi yazdığı ve san'atla yarattığı eserler, varlıklar.
mektubat-ı rabbaniye / mektubât-ı rabbâniye
Rabbimizin mânâ ve mesaj yüklü mektupları; yani san'at eserleri olan bütün mahlûklar.
meleke-i san'at
San'at kabiliyeti, becerisi.
mensucat-ı rabbaniye / mensucat-ı rabbâniye
Allah'ın adeta nakış nakış dokuduğu san'at eseri varlıklar.
mensucat-ı san'at
San'at dokumaları.
meşher-i san'at
San'at eserlerinin sergilendiği yer.
meşher-i san'at-ı ilahiye / meşher-i san'at-ı ilâhiye
Cenâb-ı Allah'ın san'at eserlerinin sergilendiği yer.
meşher-i sun'-i rabbani / meşher-i sun'-i rabbânî
Herşeyi terbiye eden Allah'ın san'at eserlerinin sergilendiği yer.
meşhergah / meşhergâh
San'at-ı İlâhiyyenin gösterildiği yer, yeryüzü.
(Farsça)
Teşhir yeri. Sergi.
(Farsça)
meşhergah-ı san'at / meşhergâh-ı san'at
San'atın sergilendiği yer.
meslek
Yol. Usul. Gidiş.
San'at. Geçim için tutulan yol.
Sistem.
Mezheb. Mâneviyatta tutulan yol.
mevcudat mektubatı
Varlık mektupları; Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eserler.
mezraa-i masnuat / mezraa-i masnûât / مَزْرَعَۀِ مَصْنُوعَاتْ
San'at eseri varlıkların tarlası.
San'atla yapılan şeylerin tarlası.
mi'mar
İmar eden. Hüner sâhibi. İnşaat plânlarını yapan ve bunların kurulmasına bakan san'atkâr. Binâ inşa eden mühendis.
minyatür
Eski el yazısı kitapları süslemek için sulu boya ile yapılan ince resimler hakkında kullanılır bir tâbirdir. İtalyanca "minyatura" kelimesinden alınmadır. Buna vaktiyle küçük nakış demek olan "hurde nakış" denilirdi.
İnce bir san'atla yapılmış küçük resimler.
mu'cizat-ı san'at / mu'cizât-ı san'at
San'at mu'cizeleri.
mu'cizat-ı san'at-ı rabbaniye / mu'cizât-ı san'at-ı rabbâniye
Allah'ın san'at mu'cizeleri.
mu'cize-i san'at
San'at mu'cizesi.
mübarekat / mübarekât
Bütün tebrike sebeb olacak ve mâşâallah dediren ve bârekâllah söyleten bütün hâletler ve san'atlar. Mübarekiyet ifade eden bolluk ve İlâhî lütuflar.
münkir-i sani / münkir-i sâni
Kâinatı san'atla yaratan Cenâb-ı Hakkı inkâr eden.
musanna / musannâ
San'atla yapılmış.
musanna' / مُصَنَّعْ
San'atlı yapılan.
musiki / musikî
Müzik. Ses ölçülerinden, ölçülü ses ve san'atkârlığından bahseden ilim.
müşkil
(Müşkile) Zorluk, güçlük, zor olan iş. Çetinlik.
Edb: Mânasının derinliği veya edebi bir san'atla ifade edilmiş olmasından dolayı teemmül ve tefekkürsüz anlaşılmayacak derecede hafî olan lâfızdır. Mânaca nass'ın mukabilidir.
nadirekar / nadirekâr
Nâdir işler ve san'atlar yapan.
(Farsça)
naht
Ağacı yontmak suretiyle kabartma şekiller yapma san'atı.
Yontma, oyma.
nakkaş / nakkâş
Nakış yapan. Duvar nakışları yapan usta. Süsleme san'atkârı.
Herşeyi san'atlı bir şekilde nakış nakış işleyen Allah.
nakkaş-ı alim / nakkâş-ı alîm
Her şeyi bilen ve her şeyi san'atlı bir şekilde işleyen Allah.
nakş-ı acib-i san'at
San'atın şaşırtıcı nakşı.
nakş-ı huruf
Harflerdeki nakış, san'at.
nakş-ı nezih
Kusursuz san'at nakşı.
nakş-ı san'at
San'atlı nakış, işleme.
nakş-ı san'at-ı rabbaniye / nakş-ı san'at-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'a ait san'atlı nakış.
nazar-ı san'at-perverane
San'atkârane bakış.
nefy-i sani / nefy-i sâni
Kâinatın san'atkârı olan Allah'ı reddetme, yok sayma.
neşabet
Okçuluk san'atı.
netice-i san'at
San'atın neticesi.
nikaşe
Nakış yapma san'atı. Nakışçılık.
nisbet-i san'at
San'atı kıyaslama.
niyamger
(Çoğulu: Niyamgerân) Kın veya kılıf yapan san'atkâr.
nukuş-u hikmet
Her şeyi bir sebebe, gayeye, faydaya binaen yaratan Allah'ın san'atlı nakışları.
pir
Yaşlı, ihtiyar.
(Farsça)
Reis.
(Farsça)
Bir tarikatın kurucusu.
(Farsça)
Herhangi bir meslek ve san'atın başlatıcısı, te'sis edicisi.
(Farsça)
pişdar
Öncü. Harpte ileriden düşmana gönderilen askerler.
(Farsça)
Önde giden. Önayak olan.
(Farsça)
San'at, meslek.
(Farsça)
Kumandan.
(Farsça)
Mc: Yüzsüz. Yüzsüzlükle iş beceren.
(Farsça)
pişe / pîşe / پِيشَه
İş, kâr. Meşguliyet.
(Farsça)
Alışkanlık, huy, âdet.
(Farsça)
Meslek, san'at.
(Farsça)
"Huy edinmiş, alışmış" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hasenât-pişe : İyi şeyleri âdet edinmiş olan.
(Farsça)
İş, âdet, san'at.
pişegan / pişegân
(Tekili: Pişe) Meslekler, san'atlar. İşler.
(Farsça)
Huylar, âdetler, tabiatlar.
(Farsça)
pişeger
San'atkâr işçi.
(Farsça)
realizm
Umumi fikirleri birer hakikat sayan felsefi görüş. Hadiseleri olduğu gibi anlatma ve gösterme gayesi güden san'at çığırı, fikri.
rububiyet-i sani
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın bütün mahlûkatı besleyip terbiye etmesi, idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
ruhsatiyye
San'at veya ticaret için verilen izin kâğıdı.
san'at ve fünun-u beşeriye
İnsanlığa ait san'at ve ilimler.
san'at-ı acibe / san'at-ı acîbe
Hayrette bırakan ve hayranlık veren san'at.
san'at-ı aliye / san'at-ı âliye
Yüksek san'at.
san'at-ı bedi / san'at-ı bedî
Eşsiz, güzel ve harika san'at.
san'at-ı bedia / san'at-ı bedîa
Eşsiz ve benzersiz san'at.
san'at-ı bedii / san'at-ı bedîi
Eşi benzeri olmayan san'at.
san'at-ı belagat / san'at-ı belâgat
Belâgat san'atı.
san'at-ı beyaniye
Beyân ilmi ile ilgili san'at (beyân.
san'at-ı camia / san'at-ı câmia
Pek çok şeyi içinde toplayan, kapsamlı san'at.
san'at-ı ecmel
En güzel san'at.
san'at-ı eşya
Varlıkların san'atlı oluşu.
san'at-ı fıtriye
Yaratılıştaki san'at, doğal yapı.
san'at-ı harika / san'at-ı hârika
Hârika san'at.
san'at-ı hayaliye
Hayal san'atı.
san'at-ı ilahi / san'at-ı ilâhi
Allah'ın san'atı.
san'at-ı ilahiye / san'at-ı ilâhiye
Allah'ın san'atı.
san'at-ı lafziye / san'at-ı lâfziye
İfâdenin san'atlı olması.
san'at-ı muntazama
Düzenli san'at.
san'at-ı rabbaniye / san'at-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın san'atı.
san'at-ı şuuriye-i rahmaniye / san'at-ı şuuriye-i rahmâniye
Rahmeti sınırsız olan Allah'ın sonsuz ilminin neticesi olarak ortaya çıkan san'atı.
san'at-üt tedelli
İlm-i belagatın bir kaidesi. En âlâdan başlayıp ednaya doğru gitme, yukarıdan aşağıya inme san'atı.
san'aten
San'at yönünden.
san'atger
San'atçı.
(Farsça)
san'atkar / san'atkâr
Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
Usta, san'atçı.
(Farsça)
san'atkar-ı zülcelal / san'atkâr-ı zülcelâl
Sonsuz haşmet ve görkem sahibi olan ve her şeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
san'atkar-ı zülcemal / san'atkâr-ı zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
san'atkarane / san'atkârane / san'atkârâne / صَنْعَتْكَارَانَه
San'atlı olarak, özenip meharetle yapılmak suretiyle, sanatkâra yakışır şekilde.
(Farsça)
San'atlı bir biçimde.
San'atlı yaparak.
san'atnüma
San'atkârlığını gösteren, san'at gösteren.
san'atperver
San'atı seven.
san'atperverane / san'atperverâne
San'atkârcasına, san'atkârlığına çok kıymet vererek.
(Farsça)
San'atı sever bir şekilde.
san'avi / san'avî
(San'aviye) San'atlı oluş. San'ata mensub. Muntazam yapılı.
sanayi
San'atlar.
San'at, zanaat, beceri, hüner; ham maddeleri işleyerek mamul madde haline sokmak için uygulanan işlem ve araçların bütünü; endüstri.
sanayi' şirketi / sanâyi' şirketi
İki veya daha fazla san'at sâhibinin başkasından iş kabûl ederek ücretini paylaşmak üzere veya fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık. Şirket-i A'mâl.
sanayi-i beşeriye
İnsanlığa ait san'atlar, endüstri.
sanayi-i garibe
Benzersiz ve hayranlık verici san'atlar.
sanayi-i lafziye
Söz ile, lâfızla yapılan san'at şekilleri. (Cinas, tenasüb ve tezad gibi.)
sanayi-i latife / sanayi-i lâtife
Güzel, hoş ve ince san'atlar.
sanayi-i maneviye
Mâna delâletiyle olan san'at. (Teşbih ve istiâre gibi.)
sanayi-i nefise / sanayi-i nefîse
Güzel san'atlar. insanın çok hoşuna giden ve çok üstün san'atkârlıkla yapılmış eserler.
Güzel san'atlar, ileri sanayi.
sani / sâni
San'atkâr, her işini san'atla yapan.
sani' / sâni' / صَانِعْ
(Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
San'atla yaratan (Allah).
sani-i alem / sâni-i âlem
Bütün varlık âlemini san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i alim / sâni-i alîm
Sonsuz ilim sahibi olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i alim-i zülcemal / sâni-i alîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve sonsuz ilmiyle herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i bizeval / sâni-i bîzevâl
Sonu olmayan, her şeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i ebedi / sâni-i ebedî
Varlığının sonu olmayan ve herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
sani-i ehad / sâni-i ehad
Zâtı bir olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i ezeli / sâni-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i fail / sâni-i fâil
Her şeyi san'atla yaratan ve bütün fiillerin sahibi olan Allah.
sani-i hakem-i hakim / sâni-i hakem-i hakîm
Her bir varlığın bütün keyfiyetleri hakkında genel hüküm veren ve o hükme göre sebepleri ve eşyayı hikmetle sevk edip san'atla yaratan Allah.
sani-i hakiki / sâni-i hakikî
Her şeyin gerçek anlamda san'atkârı ve yaratıcısı olan Allah.
sani-i hakim / sâni-i hâkim
Herşeyi hikmetle ve san'atla yapan Allah.
sani-i hakim-i müdebbir / sâni-i hakîm-i müdebbir
Her şeyi san'atlı olarak belli gaye ve hikmet doğrultusunda yaratan ve idare eden Allah.
sani-i hakim-i zülcelal / sâni-i hakîm-i zülcelâl
Herşeyi san'atla ve hikmetle yaratan, sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi Allah.
sani-i hakim-i zülcemal / sâni-i hakîm-i zülcemâl
Her şeyi san'atla yaratan güzellik ve hikmet sahibi Allah.
sani-i hayy-ı kayyum / sâni-i hayy-ı kayyûm
Her an diri olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratıp ayakta tutan Allah.
sani-i kadim-i ezeli / sâni-i kadîm-i ezelî
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan ve her şeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i kadir / sâni-i kadîr
Herşeye gücü yeten ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i kerim / sâni-i kerîm
Sonsuz cömertlik ve kerem sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i külli şey / sâni-i külli şey
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mu'ciznüma / sâni-i mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mukaddes / sâni-i mukaddes
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i rahim / sâni-i rahîm
Özel şefkat ve merhamet tecellîsi olan, herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i rahman / sâni-i rahmân
Sonsuz şefkatiyle yaratıklarını esirgeyip rızıklandıran ve herşeyi mükemmel birşekilde san'atlı olarak yaratan Allah.
sani-i semi ve basir / sâni-i semî ve basîr
Her şeyi işiten ve gören ve her şeyi sonsuz mükemmellikteki san'atlarla yaratan Allah.
sani-i sermedi / sâni-i sermedî
Zaman üstü ve yüce olmakla beraber her şeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i vacibü'l-vücud / sâni-i vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i vahid / sâni-i vâhid
Tek olan ve herşeyi san'atlı yapan Allah.
sani-i vahid-i ehad / sâni-i vâhid-i ehad
Her şeyi san'atla yaratan, birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görünen Allah.
sani-i zişan / sâni-i zîşân
Şanı yüce san'atkâr.
sani-i zişuur / sâni-i zîşuur
Her şeyi san'atla yaratan, şuur sahibi olan Allah.
sani-i zü'l-celal ve'l-ikram / sâni-i zü'l-celâl ve'l-ikrâm
Sonsuz haşmet ve ikram sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülcelal / sâni-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülcemal / sâni-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
saniiyet / sâniiyet
San'atla yaratma.
sarraf
Sarfeden. Para işleri ile uğraşan.
Cevherci, kuyumcu. Cevherin kıymetini san'atı ile azaltan veya çoğaltan.
sehera / seherâ
Sihirbazlar (söz san'atının ustaları).
semerat-ı manzume ve mevzune
Tertipli, düzenli, ölçülü ve san'atlı meyveler.
sıbga-i rabbani / sıbga-i rabbâni
Rabbâni boya, san'at.
sıbga-i rahmani / sıbga-i rahmânî
Rahmânî boya, san'at.
sınaat
(Çoğulu: Sanâyi') San'at, mahâret, ustalık.
sınai / sınaî
(Sınâiyye) San'atla ve sanayi ile alâkalı.
İnsan yapısı.
şirket-i a'mal / şirket-i a'mâl
İki veya daha fazla san'at sâhiblerinin, başkasından iş kabûl ederek ücretini veya bir fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık.
sırr-ı hikmet-i kainat / sırr-ı hikmet-i kâinat
Kâinatın maksat, fayda ve san'atının sırrı, esprisi.
siyaset
Memleket idare etme san'atı. Devlet idare tarzı.
Dünya ve âhirette necatlarına sebeb olacak bir yola, insanları irşad ile beşeriyetin salâhına çalışmak.
Diplomatlık. Politika.
Seyislik, at idare işleriyle uğraşma.
sun' / صُنْعْ
San'at.
San'atla yapma.
sun'-i ilahi / sun'-i ilâhî
Cenab-ı Hakk'ın san'atı, eseri.
sunuat
Yapılanlar. San'atlı yapılan şeyler.
ta'lim / تَعْل۪يمْ
(Askere harb san'atını) Öğretme, eğitim.
tabahat
Aşçılık. Yemek pişirme san'atı.
tasni / tasnî
San'atlı bir şekilde yaratma.
tasni'
Düzme. Uydurma. Yakıştırma.
Bir san'atla meşgul kılma.
Güzel terbiye etme.
tasvir-i müddea / tasvir-i müddeâ
İddia edilen şeyin delilsiz tasviri, san'atlı bir biçimde anlatımı.
tavla
Hayvan bağlanan ahır. (San'at Ansiklopedisinde "Tavla" maddesi: "Hayvanların tavlanması yani istirahat edip çalışacak kıvama gelmesi, kuvvet ve tâkat kazanması için beslendiği yer." şeklinde tarif edilmiştir.)
tazmin
Kefil olmak.
Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyanını ödemek.
Edb: Başkasına ait bir mısra veya beyti intihâl ve tevârüd olmaksızın kendi şiirine alma san'atı.
Bir şeyi bir şeye dâhil etmek.
Zararı ödetmek.
tefennün-i fi-l ibare / tefennün-i fi-l ibâre
Bir defa söylenilmiş olan bir sözü ikinci defa söylemek icabederse, o aynı kelimeyi tekrarlamamak için başka kelime veya sözle aynı mânâyı ifade etme san'atı.
tegafül-ü ani's-sani / tegafül-ü ani's-sâni
Varlıkları mükemmel san'atlarla yaratan Allah'tan gaflet etmeye çalışma, Onu görmezlikten gelme.
tekrir
Tekrar etme, bir daha yapma, söyleme, tekrarlama.
Edb: Sözün tesirini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin sürçmesine denir. Râ harfine âid olan bir sıfattır. Buna mükerrir harfi de denir.
temaşagah-ı san'at-ı ilahiye / temâşâgâh-ı san'at-ı ilâhiye
Allah'ın san'atlarına ibretle bakılan yer.
terakki / terakkî
İlim, fen ve san'atta yükselme, ilerleme.
Mânevî ilerleme, rûhen yükselme.
teşbih
(Çoğulu: Teşbihât) Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek.
Edb: Aralarında maddi veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetmek san'atı.
teşbih-perestlik
Sözde lüzumundan fazla teşbihe, benzetme san'atlarına yer verme.
teşhir-i san'at
San'atın sergilenmesi.
tezyinat-ı lafziye / tezyinat-ı lâfziye
Sözle ilgili süslemeler, cinas, seci' gibi anlamdan ziyade kulağa hitap eden söz san'atları.
tezyinat-ı lafziyye / tezyinât-ı lafziyye
(Muhassınat-ı lafziyye de denir. İlm-i Bediin iki bölümünden ikinci bölümüdür. ) Kelâmın lafzında olan ve göze hitab eden edebî san'atlar. Cinas, seci' gibi.
tıbaat
Kitap ve saire basma işi.
Kılıç yapma san'atı.
tiyatro
yun. Dram, komedi ve sair piyeslerin temsil edildiği yer.
Sahneye konulan oyun ve bu gibi temsilleri oynama san'atı.
üslub-u hakim / üslub-u hakîm
Edebî san'atlardan biridir. Sorulan bir suale, soranın halini nazara alarak başka bir sual gibi telâkki edip, ona göre cevab vermek demektir. Meselâ : Bazı Ashab Resulüllah'a (A.S.M.) hilâlin ince başlayıp, kalınlaşarak bedr şekline gelip, sonra yine başladığı şekle dönmesinin sebebini sordular. Bun
üstad
(Üstaz) İlim veya san'atta üstün olan kimse. Usta, san'atkâr. Muallim, profesör. Bilgide veya san'atta veya amelde meharetli zât.
vahdet-i sani / vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratanın birliği; kâinatın san'atkârı olan Allah'ın birliği.
verze
Meslek, san'at, iş.
(Farsça)
vücub ve vahdet-i sani / vücub ve vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratan Allah'ın birliği ve varlığının zorunlu olması.
vücub-u sani / vücub-u sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığının gerekliliği.
vücud-u sani / vücud-u sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
şuabat
Ġavvāṣ
mekarim-i ahlak
bî-hûş
şarab-ı kevser
Nazİre
Şevval
Sîr-âb
تاز
vehham
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
san'at
nebat
Bilhassa
Öldüren
Bolluk
kahir
Güzel ses
Eğer
masum
değerli kişi