Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
sākī
ifadesini içeren
317
kelime bulundu...
nehy-i anil münker
Günahlardan ve kötülüklerden sakındırmak, alıkoymak.
abi / abî
Çekinen.
Tiksinen.
Sakınan.
Nazlanan.
adalet / adâlet
Her işte hakkı gözetme ve orta yolu tutma. Haklıya hakkını verme. Haksızlıktan sakınma. Zulmün zıddı, kânun önünde eşitlik.
afif / afîf / âfîf
Temiz. Güzel. Nezih. İffetli ve namuslu olan. Haramdan sakınan.
Müstakim.
Temiz, iffetli, nâmuslu, haramdan (günahtan) sakınan.
İffetli, namuslu, terbiyeli, haramdan sakınan, nezih.
ahkam-ı fıkhiyye / ahkâm-ı fıkhiyye
Fıkıh ile ilgili hükümler. Bedenle yapılması ve sakınılması lazım gelen şeyler, emirler ve yasaklar.
ahu-yi simin
Sevgili.
Sâki.
alak
Sakız.
allak
Sakızcı.
aman
(Emân) Emniyet. İmdat. Yardım dileği. Afv, ricâ, niyâz.
Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi.
Tenbih, sakındırma.
amil / âmil
İş yapan.
İslâmiyet'in emirlerini yapıp, yasaklarından sakınan.
Herhangi bir bölgenin zekât, harac, öşr ve ganîmetlerinin tahsîli (toplanması) için, halîfe, sultan, melik veya emir tarafından vazîfelendirilen ve yerine göre dînin emirlerini öğreten me'mur.
asım / âsım / عاصم
Günahtan sakınan.
(Arapça)
İffetli.
(Arapça)
asker
(Çoğulu: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur'a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu. Er, leşker, nefer.
askul
(Çoğulu: Asâkil) Beyaz, büyük mantar.
asude / asûde / âsude
Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin.
(Farsça)
Bir cins helva adı.
(Farsça)
Rahat, huzurlu, sakin.
aven
Çok sâkin, en sâkin.
azimet / azîmet
Kuvvetli irâde, istek, arzu. Haramlardan, dinde yasak edilen şeylerden sakınmakla berâber, mümkün olduğu kadar ruhsatlardan yâni dinde izin verilen kolaylıklardan uzak durup; evlâyı, en iyi olduğu bildirilenleri, nefse zor gelenleri yapmak; takvâ yol u.
bak / bâk
Korku, havf, çekinme, sakınma.
(Farsça)
baskın
t. Ağır, sakil.
Basıp geçen, galip, üstün.
Ansızın, birdenbire hücum.
bayram
İslâm dîninin bildirdiği ve müslümanların neşelenip sevindikleri Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı.
Cumâ günü.
Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günâh işlemeden, haram lokma yemeden geçirilen günler.
Müslümanın rûhunu teslim (vefât) edeceği zama
behnes
Çirkin, sakil ve kaba olan adam.
beis
Sakınca.
berere
(Tekili: Bârr ve Berr) Dindar ve temiz kimseler. Takvâ ehli olan, her çeşit günahlardan sakınanlar. Çok hayır sahibi kimseler.
beşir ve nezir / beşîr ve nezîr
Müjdeleyen ve sakındıran Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
betül
Erkekten sakınan namuslu kadın.
büruk
Bir şeyin şakıması, parlaması.
(Tekili: Berk) Berkler, şimşekler.
caiz / câiz / جَائِزْ
Sakıncasız, doğru, geçerli.
İşlenmesinde sakınca olmayan, dine uygun.
çakaçak / çâkâçâk / چاكاچاک
Kılıç şakırtısı.
(Farsça)
cazim
Kat'i karar veren.
Gr: Cezmedici, cezmeden. Arabça bir kelimenin başına gelen bazı harfler o kelimenin sonunu sâkin okutur, o harfe de "câzim" denir. Meselâ "Lem yezuk" aslında (Yezuku) idi. Başına "lem" harfi geldiğinden " Yezuk" diye sâkin okundu.)
çekaçak / çekâçâk / چكاچاک
Kılıç şakırtısı.
(Farsça)
ceyvad
İttika', günahtan sakınma.
(Farsça)
cezm
(Cezim) Kat'î karar. Yemin. Kararlaştırmak.
Kesmek.
Niyet. Tahmin. Takdir.
İlzam.
İcâbe.
Gr: Arabçada kelime sonundaki harfi sâkin okumak. Kur'ân-ı Kerim okurken harfleri yerlerine vaz'edip mahrecinden çıkarırken tâne tâne, fesahat, beyan ve teenni ve
ciddi / ciddî
Gerçek. Hakikat.
Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi.
Mühim.
ciddiyet
Ciddîlik.
Ağırbaşlılık, sakin hâllilik.
Ehemmiyet.
çirag
Fitil, kandil, mum, lâmba.
(Farsça)
Çırak.
(Farsça)
Talebe, öğrenci, şakird.
(Farsça)
Tekaüd, emekli, emekliye ayrılmış olan kişi.
(Farsça)
civcive
Kuşların coşkulu ötüşleri, şakımaları.
deskere
(Çoğulu: Desâkir) Dağ başında olan harab kale.
Küçük köy.
dum
Sâbit ve sâkin olmak.
düvam
Sabit ve sakin olmak.
eali
(Tekili: A'lâ) İtibarı ve şerefi yüksek zâtlar. İyiler. Günahtan sakınan temiz ve sâlih amel sâhibi kimseler.
ebrar / ebrâr
İyi kimseler. Îmânlarında sâdık (doğru), Allahü teâlânın yasak kıldığı şeylerden sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar. Teklik şekli berr'dir.
edeb
Güzel hallere ve huylara sâhib olma ve utanılacak hareketlerden sakınma, her hususta haddini bilip, sınırı gözetme hâli.
Namazda müstehab ve mendup olan şeyler.
edvek
Devenin, misvak ağacını yemesi.
Bir yerde sâkin olmak.
Yaranın veremi sakin olmak.
ef'al-i mükellefin / ef'âl-i mükellefîn
İslâm dîninde mükelleflerin (dînî vazîfeleri yerine getirmekle yükümlü, sorumlu kimselerin) yapmaları ve sakınmaları lâzım olan emirler ve yasaklar. Ahkâm-ı İslâmiyye (fıkıh bilgileri), din bilgileri.
ehl-i takva / ehl-i takvâ / اَهْلِ تَقْوَا
Günahlardan sakınanlar.
ehlitakva
Allahtan korkup günahtan sakınan kimseler.
el-buğzu fillah
Allah için buğzetmek. Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) rızası dairesindedir. İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır.
el-hazer
Sakın! Sakınınız! (manasınadır)
elif-i sakine / elif-i sâkine
Sakin, harekesiz elif.
emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker / emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker
Dinin iyi gördüğü şeyleri emretmek ve kötü gördüğünden sakındırmak.
emr-i teklifi / emr-i teklîfî
Allahü teâlânın insanlara yapmaları veya sakınmaları için verdiği emirler. Buna Emr-i teşrîî de denir.
eşka
En şaki, haydut, eşkiya, katı-üt tarik.
eskal
(Sakil. den) Daha sakil, en ağır, en çirkin.
Kaba, can sıkıcı.
eskef
(Çoğulu: Esâkif) Kunduracı, eskici.
eşkiya
Şakiler. Yol kesenler. Asiler. Allah'a veya kanunlara isyan edip kötülük yapanlar. Haydutlar, anarşistler, âsiler. Hak ve kanunlara baş kaldıranlar, Allahın emirlerine karşı gelenler.
farz-ı kifaye / farz-ı kifâye
Bir kısım müslümanların yerine getirmesiyle diğerlerinden sakıt olan farz. Cenaze namazı gibi.
fedm
Ahmak, bön, kalın kafalı, budala.
Yaşamak.
Yaşlanmak, ihtiyarlamak.
Yorulmuş, sakil kimse.
fegak
Haremini yabancılardan sakınmayan, kaltaban.
fes'e
Sâkin olmak, sâkin etmek.
fıkh
Bilmek, anlamak. İslâmiyet'i bilmek. Dinde yapılması ve sakınılması lâzım gelen işleri bildiren ilim.
giran / girân
Ağır, sakil.
Fenâ, kokmuş.
Bıktırıcı, usandırıcı.
girifte-leb
(Çoğulu: Giriftelebân) Dudağı tutulmuş.
(Farsça)
Mc: Sessiz, sakin (kimse).
(Farsça)
haccac
Irak valisi olup, müslümanlara zulmeden Yusuf bin Sakifî'nin ünvanı.
Delil ile galip olan.
haft
Sâkin olmak.
Sözü gizli söylemek.
halet-i ihtizar
Can çekişme hali, sakınılacak hal.
hamid
Alevi sönen ateş.
Ölü, ölmüş. Sönmüş. idrâksiz. Sâkit ve sessiz. Ölü gibi halsiz olan.
hamus
Sâkin olmak, susmak.
hamuş
Susmuş. Sessiz. Sâkit.
(Farsça)
han
Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel.
(Farsça)
Ticaret ehlinin sakin olduğu yer.
(Farsça)
harac
Güçlük, sıkıntı, eziyet.
Bir farzı yapma veya haramdan sakınma esnâsında karşılaşılan güçlük.
Müslüman olmayan vatandaşlardan seneden seneye alınan toprak vergisi.
hava'
Hâli olmak, boş olmak.
Düşmek, sâkıt olmak.
haviye
Şenliksiz olan yer. Harabe. Issız, boş yer.
Sâkıt. Göçük, çökük.
havz
Suya girme.
Sakınılacak işe girişmek.
Başlamak.
hayr
Sakınmak.
Büyük avlu.
hazer / حذز / حَذَرْ
Sakın.
Sakınma, kaçınma, korunma, çekinme.
Sakınma.
(Arapça)
Sakınma.
heda
Sakin olmak.
heybet
Hürmetle beraber koruk hissini veren hal. Sakınıp korkulacak hal. Azamet.
heyhat
Teneffür ve tehassür ifâde eder; "sakın, savul, yazıklar olsun, uzak ol" mânalarına geldiği gibi, daha ziyade; Eyvah, yazık, ne yazık, ne kadar uzak... gibi mânalar için söylenir.
hiskil
(Çoğulu: Hasâkil) Her canavarın yavruları içinde küçük olanı.
hüd'
Sâkin olmak.
hufut
Sâkin olmak. Ateşin sönmesi.
Sesin kesilmesi.
hüku'
Sâkin olmak.
humud
Düşme. Zayıflama.
Sâkin olmak. Soğumak. Ateş sönmiyerek alevi azalmak.
Bayılmak ve kendini kaybetmek.
Ne helâle, ne de harama iştihası olmamak.
i'tisam
Günahlardan sakınmak.
Pâk olmak.
Bir şeye yapışarak sıkı tutmak ve korunmak.
ictinab / ictinâb
Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.
Çekinme, sakınma.
İçtinap, sakınma, kaçınma.
içtinab / içtinâb
Uzak durma, sakınma.
ictinab / اجتناب
Sakınma.
içtinab-ı kebair / içtinab-ı kebâir
Büyük günahlardan kaçınmak, sakınmak.
içtinaben
Sakınarak, kaçınarak.
ictinap
Kaçınma, sakınma.
idfa'
Soğuktan sakınıp giyinmek.
Isıtmak.
ihfa / ihfâ
Örtmek, gizlemek; tecvidde bir terim. On beş ihfâ harflerinden önce gelen tenvin veya sâkin nunu, izhâr (birbirinden ayırmak) ile idgâm (birbirine katmak) arasında, şeddeden uzak olarak gunne ile genizden çıkarmak.
ihram / ihrâm
Hacıların örtündükleri dikişsiz elbise.
Yün yaygı. Büyük yün çarşaf.
Fık: Hac veya umreyi yada her ikisini eda etmek için mübah olan şeylerden bazılarını nefsine menetmek ve onlardan sakınmak.
Mîkât denilen mahalde (yerde) hacca veya umreye niyet ederek, peştemal gibi dikişsiz iki parça örtüyü giymek ve telbiye getirmek sûretiyle, daha önce mubah (serbest) olan bâzı şeyleri kendine haram kılmak yâni bunları yapmaktan sakınmak. İhrâmlı kims eye muhrim denir. İhrâm elbisesinin belden aşağı
ihsan
(Hısn. dan) Sağlamlaştırmak. Tahkim etmek.
Zevcesini nâmahremden korumak. Kadın kendisini haramdan sakınmak.
Ehl-i azamet olmak.
ihtifaz
Darılma, küsme.
Bir şeyi nefsine hasretme.
Kendini sakınma, muhafaza etme.
ihtiraz / ihtirâz / اِحْتِرَازْ
Sakınmak, çekinmek, kaçınmak.
Sakınma, çekinme.
Sakınma.
ihtirazen
Korunarak, sakınarak, muhafaza olunarak.
ihtirazi / ihtirazî / ihtirâzî
Çekinmeye ait, sakınmayla alâkalı.
Çekinme, sakınma ile ilgili.
ihtisab / ihtisâb
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyulmasının, ilim ve ehliyet sâhibi bir devlet me'muru olan muhtesib tarafından sağlanması, emr-i ma'rûf nehy-i münkerin yâni iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak vazîfesinin el ile yapılması vazîfesi.
ihtiyat
Sakınmak. İşleri iyi düşünmek. Tedbirlilik. İşlerde basiret üzere bulunmak. Yedek.
ihtiyatkarane / ihtiyatkârane
İhtiyatla, sakınganlıkla.
(Farsça)
ihtizar / ihtizâr
Hazer etmek. Korunmak. Sakınmak.
Çekinme, sakınma.
ılk
Sakız.
Ağızda çiğnenen şey.
ilm-i ahlak / ilm-i ahlâk
İyi huylar edinme ve kötü huylardan sakınma yollarını öğreten ilim.
inhişaş
(Çoğulu: İnhişâşât) Birbirine dokunup hışırdama, hışırtı. Şakırtı, şakırdama.
inhişaş-ı esliha
Silâhların şakırtısı.
insan-ı kamil / insan-ı kâmil
Kemâle ermiş, olgun insan. İslâmiyet'in emrettiği bütün emirleri yapan, yasaklardan sakınan, Peygamber efendimizin güzel ahlâkıyla ahlâklanan, hareketleri ve sözleri hep Allahü teâlânın ilhâmı ile olan üstün insan.
inzar / inzâr
(Çoğulu: İnzârât) (Nezr. den) Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
Korkutmak, sakındırmak.
inzicar
Azarlanma, sakındırılma, menedilme.
işfak
Acıyarak sakınma. Şefkat ve inayet etme.
Sevme.
Sakınma ve korkma.
Azaltma.
Lütfetme, bağış, ihsan.
işka'
Şaki ve bedbaht eylemek.
iskan / iskân
Yerleştirmek. Bir yeri mesken yapıp oturmak.
Sâkin.
ismet
Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
istikrar
Karar ve sebat üzere olmak. Karar kılma. Sâkin olmak. Yerleşmek.
ittika / ittikâ
Korkup sakınma.
Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.
Sakınma.
Sakınma. Takva ehlinden olma.
Allahü teâlâdan korkma, haramlardan, günâhlardan sakınma.
ızbandut
Eskiden Rum korsanlarına verilen addır.
Haydut, yolkesen, şaki, eşkiya.
İri vücutlu, korkunç.
kanun / kânun
Ocak. Ateş yanan yer. Zaman.
Kış mevsimi.
Sakil, ağır adam.
Kış mevsiminin ilk iki ayı.
Mangal. Soba.
karar
Değişmez hâle gelmek.
Sabit ve sakin olmak.
Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük.
Gitmeyip kalmak.
Oturaklı yer. Sâkin olacak yer.
Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü.
Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama.
Dolanmak.
kari
(A, uzun okunur) Köyde sâkin olan, köylü.
kazur
Temiz olmayan şeylerden sakınan kimse.
keff
Vaz geçme, el çekme, çekinmek, men'etme, imtinâ etmek, sâkit olmak.
Avuç, el, avuç içi.
Nimet.
kenud
Çok küfran-ı nimet eden kimse. Çok levm ve küfreden cahud.
Birşey yetiştirilemiyen verimsiz arazi.
Kocasının hukukuna ve iyiliklerine küfran eden nankör kadın.
Yemeğini misafirden sakınarak yalnızca yiyen cimri.
Kölesini, uşağını çok döven kimse.
kil-u-kal / kîl-u-kâl
Dedi-kodu. Gîbet.Geçirme ömrünü mü'min, sakın ki, kîl-ü-kâl üzre! Sözün mânâsını anla, ne yürürsün hayâl üzre.
kimya-yı saadet
Rezaletlerden sakınıp nefsi tehzib ve tezkiye ve faziletleri kazanmak sureti ile nefsi tahliye etmek, süslemek, tezyin etmek.
İmâm-ı Gazalinin bir eserinin ismi.
kıraat-ı seb'a
Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı. Mâna değişmemek üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir.
Yedi türlü okuma.
kiyya
Sakız.
kiyye
Sakız.
koç yiğit
Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz, cengâver.
kurmus
(Çoğulu: Karâmıs) Avcıların dağda olan kulübesi veya soğuktan sakındıkları küçük çukur yer.
kusur
Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik.
Cem' olmalar.
Pahalanmak.
Eksilmek.
Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması.
Bereketlenmek.
İmtina', âciz olmak.
Bir hesabın üstü. Artan kısım.
(Tekili: Kasr) Kası
kuttan
(Tekili: Katın) Yerliler, oturanlar, sâkinler.
la't
Sakınmak, sakındırmak.
lal / lâl
Sakin, sessiz, dilsiz.
laübali / lâübâlî
Başkalarıyla saygısızlığa varacak şekilde senlibenli; çekinmesi ve sakınması olmayan.
lem
(Arabçada cezm harfidir) Muzari fiilinin başına getirilirse, nefyeder, cezmeder, sâkin okutur. "Gelir" fiilini "gelmedi" yaptığı gibi.
mahazir / mahâzîr / محاذیر
(Tekili: Mahzur) Korkulacak ve sakınılacak şeyler. Maniler, engeller.
Sakıncalar.
(Arapça)
mahzur / mahzûr / محذور
Sakınılacak, korkulacak şey, engel, sakınca.
Sakınca.
Sakınca.
(Arapça)
Mahzur görmek:
Sakıncalı bulmak.
(Arapça)
mahzurat / mahzûrât
Haram sayılan ve sakınılması gerekli iş ve davranışlar.
Sakıncalar.
mahzure
Çekinme, sakınma, içtinâb etme.
Cidâl, muharebe.
mahzurlu
Sakıncalı.
mastaki
Sakız.
mastihi
Kıbrıs ve Sakız adalarında yetişen bir ağacın adı.
mazlum
Zulüm görmüş. Kendine zulmedilmiş.
Halim, selim, sakin, sessiz.
mebad / mebâd / مباد
(Mebâdâ) Sakın, olmaya ki...
(Farsça)
Sakın, aman sakın, olmaya.
(Farsça)
mebada / mebâdâ / مبادا
Sakın, aman sakın, olmaya.
(Farsça)
mecane
Ne bulursa sakınmadan yapmak. Mecnunluk.
mehist
Ağır, sakil.
(Farsça)
mekin / mekîn
Yüksek rütbe sâhibi. Vakarlı. Temkinli. Nüfuz ve iktidar sahibi.
Yerleşmiş. Oturmuş. Sâkin, Muhkem.
Sakin, vakarlı, saygın.
melami / melâmî
Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melâmî adı ile anılmışlardır.
mendub
İyilikleri sayılarak arkasından ağlanan ölü.
Şeriatçe yapılıp yapılmamasında bir sakınca olmayan ama uygun görülen işler.
meşgel
Yol kesen, haydut, şaki, eşkiyâ.
(Farsça)
meskat
(Çoğulu: Mesâk-Mesâki) Su maslağı.
mesken
Ev. Sâkin olunacak yer. Hâne.
meskeniyet
Mesken oluş. Sâkin olup durulacak yer olmak.
mirtaz
Dinin yasaklarından sakınan kimse.
mıska'
(Çoğulu: Mesâki) Fasih dilli, güzel sesli kişi.
miskab
(Çoğulu: Mesâkıb) Mâden, kemik veya tahta gibi şeyleri delmekte kullanılan âlet, matkap.
mişkas
(Çoğulu: Meşâkıs) Ensiz uzun demir.
miskat
(Çoğulu: Mesâki) Su bardağı. Su kovası.
mübah
Dinen yapılmasında ve yapılmamasında herhangi bir sakınca olmayan, helal olan davranışlar.
mübah-mubah
Yapılıp yapılmamasında şer'an bir sakınca olmayan.
mücanebet
Sakınma. Çekinme. İnsanlardan uzağa bir tarafa çekilme.
mücanib
Çekinen. Sakınan. Kaçan.
müctenib
İctinâb eden, uzak duran, çekinen, bir şeye karışmayan, sakınan.
müctenibane / müctenibâne
Kaçınırcasına, sakınırcasına.
muda'
Fık: Emâneten kendine bir şey bırakılan kimse.
Serkeş ve oynak olmayıp, mazlum ve sâkin olan at.
müdahere
Çekinmeden ve sakınmadan mukavele yapma.
muhafaza
Zarar ve ziyandan sakınıp korumak.
Himâye ve hıfzetmek. Gözetlemek.
Bir şeye devamlı olmak.
muhazzir
Tahzir eden. Sakındıran. Çekindiren.
muhteris
(Muhteriz) Sakınan. Çekinen. Çekingen.
muhteriz
Sakınan. Çekinen. Çekingen.
muhterizane / muhterizâne
Sakınarak, çekinerek. Çekine çekine.
(Farsça)
muhtezir
Sakınan, çekinen.
münzevi / münzevî
İslâmiyet'in emirlerini yapmak, yasaklarından sakınmak, kötülüklerden korunmak ve kalb huzûru ile ibâdet yapabilmek için bir köşeye çekilmiş olan kimse.
münzir
Korkutan, sakındıran.
mürabata
Bağlamak.
Düşman gelecek yerleri gözleyip sakınmak.
müreccih
Tercih eden, üstün tutan, bir şeyi daha iyi ve mühim gören.
Tercih ettiren sebep.
Meyilli ve sakil, ağır şey.
mürid
İrade eden, istiyen.
Tarikata girmiş olan. Şeyhin veya mürşidin şakirdi, talebesi.
müsakkal
Ağırlaştırılmış. Sakilleştirilmiş.
müsakkıl
(Siklet. den) Ağırlaştıran, sakil eden.
müşarata / müşârata
Şartlaşma, sözleşme. Nefs muhâsebesinin (nefsi hesâba çekmenin) ilk basamağı olup, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapma, beğenmediklerinden sakınma ve âhirete hazırlanma husûsunda nefsle sözleşme.
müsekkin / مسكن / مُسَكِّنْ
Teskin edici, sakinleştirici.
Sakinleştirici, yatıştırıcı.
(Arapça)
Sâkinleştiren, uyuşturan.
müstağni-i muhteriz / müstağnî-i muhteriz
Gözütok davranıp istemekten çekinen; başkalarından yardım istemekten sakınıp çekinen.
mustaka
Sakız.
müstakarr
(Karar. dan) Karar bulan, bir yerde sabit ve sakin olan. Kararlı.
Karargâh. Durulan yer.
mutamene
Teskin etmek, sâkinleştirmek.
mütecanib
(Cenb. den) İçtinab eden, çekinen, sakınan, uzaklaşan, karışmıyan.
mütecennib
Sakınan, içtinab eden, korunan, kaçınan.
mütedeyyin
Dindar. Din ile vazifeli. Sağlam müslüman, dine muhalefetten sakınan, dinine sâdık olan.
Borçlu olan.
müteenniyane / müteenniyâne
Temkinli olarak. Ağır davranarak. Çekinip sakınarak.
(Farsça)
mütehaffız
(Çoğulu: Mütehaffızîn) (Hıfz. dan) Korunup sakınan, tahaffuz eden.
mütehaffızin / mütehaffızîn
(Tekili: Mütehaffız) Korunup sakınanlar, tahaffuz edenler.
mütehami
Korunan, sakınan, kendini himaye eden.
mütehamiyane
Sakınarak, korunarak. Kendini himaye edercesine.
(Farsça)
müteharriz
Korunan, sakınan.
mütehaşi
(Haşy. den) Çekingen, sakıngan.
mütehaşiyane / mütehaşiyâne
Çekingenlikle, sakınganlıkla, kaçınırcasına.
(Farsça)
mütehazzir
(Hazer. den) Sakınan, çekinen, dikkatli davranan.
mütehazzirane / mütehazzirâne
Çekinerek, sakınarak, dikkatli davranarak.
(Farsça)
mütemekkin
(Mekân. dan) Yerleşen, Mekânlanan, temekkün eden. İkamet eden, sâkin olan.
Gr: Üç harekeyi de kabul eden kelime.
mütevahhiş
Issız, sakin, korkulu.
mütevakki / mütevâkki
Tevakki eden. Kendini gözeten, tehlikeli şeylerden sakınan ve çekinen.
Sakınan.
müttaki
Günahtan sakınan, çekinen, takva sahibi.
mütteki / müttekî
Takvâ sâhibi. Allahü teâlâdan korkup, haramlardan, dinde yasak edilen şeylerden sakınan.
müzdecer
Sakınılması lâzım gelen âkıbet.
Sakındıracak nasihat. Vaz geçirecek, zecr edecek olan.
nebv
Sakız.
nehyianilmünker
Kötülükten sakındırma.
nest
Sâkin olmak.
neuzü billah / neûzü billah
"Allahü teâlâya sığınırız" mânâsına, tehlikeli hâllerden ve îmânı gideren şeylerden sakınma ve korkma mânâsını ifâde eden bir söz.
niyet-i içtinab
Kaçınma, sakınma niyeti.
perhiz
Sakınmak, çekinmek.
(Farsça)
Vücuda zararlı ve tıbben muzır; ve dinen, zevk veren şeylerden sakınmak.
(Farsça)
Hastalıkta bazı yiyecek ve içeceklerden sakınmak.
(Farsça)
perhizkar / perhizkâr / پرهيزكار
Perhiz eden, nefsini tutan. Zararlı şeylerden, günahlardan sakınan.
Sakınan.
(Farsça)
perva / pervâ
Çekinme, sakınma, korku.
ra'c
Şimşeklerin birbiri ardınca şakımaları.
rahi
Rahat yürüyüşlü binek.
Sâkin, rahat.
ratic
Çam sakızı.
ratin
Reçine. Çam sakızı.
ratiyan
(Râtiyâne) Çam sakızı, reçine.
(Farsça)
reku'
Sâkin olmak.
Kesilme.
renevna
Dâim sâkin olmak, devamlı durmak.
sabr
Emirleri yapmakta, yasaklardan sakınmakta, başa gelen belâ ve musîbetlere tahammül etme, katlanma.
sakib
(Sâkibe) Dökülen.
şakik / şakîk
Ferâiz ilminde yâni mîrâs hukûkunda ana-baba bir erkek kardeşler (Benül-a'yân). Ana-baba bir kız kardeşe şakîka denir.
sakin
Hareketsiz, kendi hâlinde. Bir yerde oturan. Kararlı.
Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf.
sakinan
(Tekili: Sâkin) Bir yerde oturanlar. Sâkinler.
sakinane / sakinâne
Sâkin olana yakışır şekilde. Sessizce.
(Farsça)
şakirdan / şakirdân
Şakirdler, talebeler.
şakiri / şakirî
(Şakiriyye) Şakird, talebe, tilmiz.
sakıt / sâkıt / ساقط
Düşük, düşük cenin.
(Arapça)
Düşen.
(Arapça)
Sâkıt olmak:
Düşmek.
(Arapça)
sakite
(Bak: SAKİT)
sakıyy
(Çoğulu: Eskiye, Sakiyye) İri taneli yağmurlu bulut.
Hurma ağacı.
samg
Zamk, ağaç sakızı.
samitane
Sessizce, ses çıkarmaksızın, sâkitane.
(Farsça)
sarb
Sütü birbiri üstüne sağmak.
Bevlini hapsetmek.
Çok ekşimiş süt.
"Zamk-ı talh" denilen ağaç sakızı.
sebeb
Vâsıta. Âlet.
Alâka.
Bahane.
Edb: Harekeli bir harf ile sâkin bir harften veya iki harekeli harften meydana gelen parça.
sedd-i zerai'
Şer'an memnu olan bir şeye vesile teşkil eden mübah fiillerin de men edilmesi. "Def-i mefasid, celb-i menafiden evlâdır." Buna binaen insan, şer'an memnu olan herhangi bir şeye sâik olacak şeylerden sakınması icab eder, o şeyler hadd-i zâtında mennu olmasa da. Bu husus Mâlikî Mezhebinde delil kabul
şedide / şedîde
Harf sükun ile ve nefesin hepsi hapsolarak sâkin bir halde okunduğu zaman sesin aslâ akmaması.
sekene / سكنه
Sâkinler, ikâmet edenler.
Sâkin olanlar, oturanlar. Bir yerde devamlı oturanlar.
Oturanlar, sâkinler.
(Arapça)
sekene-i arz / سَكَنَۀِ اٰرْضْ
Yeryüzü sâkinleri.
sekene-i habise
Kötü ve pis sakinler.
sekene-i karye
Köyde oturanlar. Köyün sâkinleri.
sekene-i zemin
Yeryüzü sakinleri.
sekine / sekîne
Sakinlik, okuyana sakinlik veren önemli bir dua.
sekinet / sekînet
Sakinlik, huzur.
Sakinlik, gönül huzuru, kalbin rahat olması.
sekn
Sâkin olmak.
semre
(Çoğulu: Semür-Semürât) Sakız ağacı.
semure
Dikenli bir ağaç.
Sakız ağacı.
şeng
Neşeli, kıvrak.
(Farsça)
Haydut, şaki, eşkiya.
(Farsça)
ser-kerde
Bir güruhun, bir takımın başı, reisi.
(Farsça)
Şaki, haydut.
(Farsça)
sevaki / sevakî
(Tekili: Sakıye) Su yerleri, sâkiyeler.
sevakıb
(Tekili: Sâkibe) Parlak yıldızlar.
şevakil
(Tekili: Şâkile) Tarikler, yollar. Mezhebler, tarikatlar, meslekler. Şâkileler.
sevakin
(Tekili: Sâkin) Bir yerde oturanlar, sakin olanlar.
sevakıt
(Tekili: Sâkıta) Düşükler, düşmüşler.
siccin / siccîn
Şeytanların, kafirlerin (Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize inanmayanların) ve günahkâr mü'minlerin amellerini toplayan bir kitap; insanların ve cinlerin kötülerine mahsûs amel defterleri.
Şakîlerin, kötülerin ve azâb olunan rûhların bulunduğu yer.
Yerin altında veya Ceh
şiddet
Sertlik, katılık.
Ziyadelik.
Sıkılık.
Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir. Şiddet iki kısma ayrılır:Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harfleri.şedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri.<
şiddet-i takva / şiddet-i takvâ / شِدَّتِ تَقْوَا
Şiddetle günahlardan sakınma.
sika'
(Çoğulu: Eskiye-Eskıyât-Esâk-Esâki) Su kurbağası.
su'rur
Ağaç sakızı parçası.
sükala'
(Tekili: Sakil) Ağırlar. Kabalar. Çirkinler. Sözü sohbeti çekilmeyen kimseler.
şükat
(Tekili: şâki) şikâyet edenler, şikâyetçiler.
sükkan / sükkân / سكان
(Tekili: Sâkin) İkamet edenler, oturanlar.
Gemi kuyruğu.
Sâkinler, oturanlar.
Oturanlar, sakinler.
(Arapça)
sükkan-ı belde / sükkân-ı belde
Şehirde oturanlar. Şehir sâkinleri.
sükkan-ı hane / sükkân-ı hâne
Evde oturanlar. Hâne sâkinleri.
sükun / sükûn / سكون
Sakin ve huzurlu ortam.
Durgunluk. Sâkin olmak. Hareketsizlik.
Dinmek, kesilmek.
Gr: Bir harfin (a,e,i,o) okunmayıp yalnız ses vermesi, harfin harekesiz olarak kendi sesi ile okunması.
Sakinlik, hareketsizlik.
(Arapça)
sükunet / sükûnet / سكونت / سُكُونَتْ
Sakinlik, durgunluk.
Sakinlik, hareketsizlik.
(Arapça)
Rahatlık.
(Arapça)
Sükûnet bulmak:
Yatışmak, sakinleşmek.
(Arapça)
Sakinlik.
sükunet-i umumiye / sükûnet-i umumiye
Genel sakinlik.
sükunetsiz / sükûnetsiz
Sakin kalmayan, hareketli.
sünnet-i kifaye / sünnet-i kifâye
Başkalarının meselâ beş-on kişiden birinin işlemesiyle, diğerlerinden sâkıt olan (düşen) sünnet.
suretlerin tahrimi / sûretlerin tahrimi
Resimlerin haram kılınması, yasaklanması; haset, gurur, riya, şehvet gibi nefsanî duyguları kabartan ve İslâmiyetin sakındırdığı sonuçların doğmasına sebep olan resimlerin, fotoğrafların yasaklanması.
tahaffuz
Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek.
Barınmak.
Korunmak, sakınmak.
tahaffuzkar / tahaffuzkâr
Korunan, sakınan. Kendisini muhafaza eden.
(Farsça)
taharrüm
(Haram. dan) Haramdan sakınma. Kaçınma, sakınma, çekinme.
taharrüs
Sakınmak, korunmak.
taharrüz
Sakınma, çekinme, korunma.
tahazzür
(Hazer. den) Sakınma, korunma, çekinme.
tahlim
(Hilm. den) Kızgınlığını ve öfkesini giderme. Sâkinleştirme, yumuşatma, teskin etme.
tahzir / tahzîr / تحذیر
(Çoğulu: Tahzirât) (Hazer. den) Menetme, sakındırma, önleme.
Yasaklama, sakındırma, önleme.
Hazırlama.
Sakındırma.
Sakındırma.
(Arapça)
Tahzîr etmek:
Sakındırmak.
(Arapça)
taki / takî
Sakınan.
takıyye / تقيه
İdâre, korunmak, sakınmak; iki yüzlülük; sevmediği kimse ile dost geçinmek. Bir kimsenin hakîkatte sâhib olduğu görüş ve inancını saklaması.
Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek.
Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi.
Mümâşât.
Sakınma, çekinme.
Sakınmak, kendini koruyup, çekinmek.
Birinin bağlı olduğu mezhebi gizlemesi.
Gizleme.
(Arapça)
Sakınma.
(Arapça)
Takıyye yapmak:
(Arapça)
Mezhebini gizlemek.
(Arapça)
Amacını gizlemek.
(Arapça)
takva / takvâ / تَقْوٰي
Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan (yasaklardan, günâhlardan) sakınmak. Harama düşmemek için, şüphelilerden (haram veya helâl olduğu belli olmayan şeylerden) sakınmaya ise verâ denir. Bu bakımdan, haramlardan daha çok sakınma derecesi olan verâ da takvânın mânâsı altına girer.
Günahlardan sakınma.
Günahlardan sakınma.
takva ehli / takvâ ehli
Takvâ sâhibi. Allahü teâlâdan korkarak haramlardan sakınanlar.
takvadarane / takvâdârâne
Günahlardan sakınırcasına.
talebe
(Tekili: Tâlib) İstekliler.
Şakird. Tahsile çalışan. Öğrenen. Öğrenci.
tamn
Sâkin olmak, sessiz olmak.
tasarruf
İdâreli kullanma, sarfetme. Tutumlu olma; harcamada isrâftan ve cimrilikten sakınıp orta yolu seçme.
İdâre etme, hükmetme.
Bir velînin Allahü teâlânın izniyle sevdiklerini mânen yetiştirmesi, düşmanlarını ise cezâlandırması.
tasavvün
Kendini sakınmak.
tebezzül
Terk-i hıfz etmek; yâni ne olursa sakınmayıp her yerde kullanmak.
tecanüb / tecânüb
Sakınma. Çekinme.
Sakınma.
tecennüb
Sakınma. Çekinme.
Sakınma, uzak durma.
tedeyyün
Dinini sakınmak.
(Deyn. den) Borçlanma. Borca girme.
tedvim
Teskin etmek, sâkinleştirmek.
Kuşun, uçarken dönüp deverân etmesi.
Dili ağızda döndürmek.
Tatmak.
teessüm
(İsm. den) Günahtan sakınma.
tehami
(Çoğulu: Tehâmiyât) Kendini sakınma, korunma.
Avukatlık etme.
tehaşi
(Haşy. dan) Korkup çekinme, sakınma.
telbid
Bir yere toplayıp yığmak.
İhramda olan kimsenin saçı dağılmasın diye başına sakız yapıştırması.
tenzede
Sessiz, sâkin, susmuş.
(Farsça)
terennüm / ترنم
şarkı söyleme, şakıma.
(Arapça)
Dile getirme.
(Arapça)
Terennüm etmek:
(Arapça)
Şarkı söylemek, şakımak.
(Arapça)
Dile getirmek.
(Arapça)
tesebbüt
Rahatlık.
Sâkin olmak.
tesekkün-i derya
Denizin sâkinleşmesi.
teskin / teskîn / تسكين / تَسْك۪ينْ
Rahatlandırma. Yatıştırma. Sükunet verme. Şiddet, hiddet ve ıztırabını izale etme.
Gr: Bir harfi sâkin okuma.
Sakinleştirme, rahatlatma.
Sakinleştirme, yatıştırma.
Yatıştırma, sakinleştirme.
(Arapça)
Teskîn etmek:
Yatıştırmak, sakinleştirmek.
(Arapça)
Teskîn olmak:
Yatışmak, sakinleşmek.
(Arapça)
Sâkinleştirme.
tevakki / توقى
Çekinme, hazer etme, sakınma, korunma.
Çekinme, sakınma, korunma.
Sakınma, korunma, çekinme.
(Arapça)
teverru'
Haramdan ve şüpheli şeylerden sakınmak.
tevkıye
Çok sakınmak.
tukye
Sakınma.
tullab-ı nur
Nur talebeleri, Kur'an şakirtleri.
ukd
Düğüm.
Yoğun.
Gazap, hiddet.
Sâkin olmak.
üskuf
(Çoğulu: Esâkıf) Kâfirlerin kadısı ve ruhbanları.
(Çoğulu: Esâkife) Pabuç diken, kunduracı.
üslub-u müzeyyen / üslûb-u müzeyyen
(Ziynetli ve parlak üslub) Bu üslub tergib ve terhib (teşvik etme ve sakındırma) gibi hususları tazammun eder. Hitabiyat ve iknaiyatta kullanılır.
Süslü, parlak üslûp (Bu üslûp teşvik etme ve sakındırma gibi özellikleri ihtiva eder.).
uşşakiyye / uşşâkiyye
Evliyânın büyüklerinden Hasan Hüsâmeddîn Uşâkî'nin tasavvuftaki yolu.
vara'
Haramdan ve yaramaz işlerden sakınmak.
vera' / verâ'
Haramlardan ve helâl ve haram olduğu bilinmeyen şüpheli şeylerden sakınmak.
vird
Suya ve sair şeye yakın gelme. Su hissesi. Suya müteveccih cemaat.
(Farsça)
Talebe, şakird, mürid.
(Farsça)
zecir
Sakındırma.
zecirkarane / zecirkârâne
Şiddetle sakındırarak, engelleyerek.
zecr
Azarlama, sakındırma.
Sakındırma, zorlama.
zecr-i kur'ani / zecr-i kur'ânî
Kur'ân'ın şiddetli azarlaması, sakındırması.
zecren
Sakındırma, yasaklama.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Hengaminda
Sehamet
sefine-i sübhaniye
zamirler
dürr-i yekta-yı mercan
abdar
bus
şimal
Piran
Bahr-i Umman
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
sākī
vali
parçalanmak
tuhfe
Çeviri
kaza
TeK
Siye
eksilen
Soyut