REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te ruhu ifadesini içeren 130 kelime bulundu...

(k.s.)

  • Kuddise sırruhu; ilâhî hikmetten öğrendiği şeyler pak ve mübarek olsun.

aheng-i ruhani / âheng-i rûhanî

  • Rûhanî âhenk, rûhun hoşuna giden âhengi.

aristo

  • (Doğum : M.Ö. 384) Yunan filozoflarından olup Eflatun'un talebesidir. Mantık, ahlâk, siyaset, iktisad, felsefe kitapları vardır. Ruhun bakiliğine inanırdı. Tecrübeden ziyâde akla fazla kıymet verdiğinden çok yanılmıştır.

ataraksiya

  • yun. Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli.
  • (Fels.) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma. Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu. İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldız

azl

  • Bir şeyi yerinden veya güruhundan veya işinden ayırmak. Birisini işinden veya makamından ayırmak.

basit / bâsit

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından bâzısına rızkı az, bâzısına çok veren, sadakaları kabûl edip sevâb veren. Bâzısının rûhunu kabzeden (alan) bâzısının ömrünü uzatan, bâzısının kalbini daraltıp hayırlara (iyiliklere) rağbetsiz, bâzısınınkini ise geniş yapıp, hayırla

bayram

  • İslâm dîninin bildirdiği ve müslümanların neşelenip sevindikleri Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı.
  • Cumâ günü.
  • Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günâh işlemeden, haram lokma yemeden geçirilen günler.
  • Müslümanın rûhunu teslim (vefât) edeceği zama

beden-i misali / beden-i misâlî / بَدَنِ مِثَالِي

  • Ruhun cesedden ayrıldığında giydiği, madde âleminden olmayan nurânî beden.

beka-i ruh

  • Ruhun sonsuz olması.

bekà-i ruh / bekà-i rûh

  • Ruhun ölümsüzlüğü ve devamlılığı.
  • Ruhun devamlılığı.

beka-yı ruh

  • Ruhun bâkiliği, ölümsüzlüğü.
  • Ruhun kalıcılığı, ölmezliği.

bid'atkar / bid'atkâr

  • Bid'at ortaya çıkarıp uygulayan, İslâmın ruhuna ve özüne ters davranışlara taraftar olan.

bilinç

  • Psk: İnsanın kendi varlığından ve kendine tesir eden çevresinde meydana gelen hadise ve değişikliklerin, bilgisine sahip olması hali. Şuurun dereceleri vardır. Meselâ: Düşünüyorum ve düşündüğümü biliyorum, yine düşündüğümü bildiğimi de biliyorum ve hakeza. Şuurlu olma ruhun bir vasfıdır. Maddede şuu (Türkçe)

can

  • Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerini (Farsça)

cemadi / cemadî

  • Ruhu olmayan, cansız madde. Câmid cisim. (Farsça)

cerad

  • Çekirge.
  • Mc: Yağmacılar gürûhu.

cibril / cibrîl

  • Cebrâil, Ruhül Kudüs. Cenâb-ı Hakdan (C.C.) Peygamberimize (A.S.M.) vahiy getiren melek.

cil

  • Cemaat, insan güruhu. Millet. Boy, aşiret, kuşak.

dehşet

  • Ruhu birden kaplayan korku.

edviye-i ruhaniye

  • İnsan ruhunu tedavi eden ilaçlar.

ekanim-i selase / ekânim-i selâse

  • Hıristiyanların baba, oğul ve Ruhu'l-Kudüs'ten oluştuğuna inandıkları Allah. Allah, İsa, Ruhu'l-Kudüs üçlüsü.

ezeliyet-i ruh

  • Ruhun öncesinin ve başlangıcının olmaması.

ezvak-ı ruhaniye / ezvâk-ı ruhaniye

  • Ruhun aldığı zevkler.

fahr-i enam / fahr-i enâm

  • Yaratılmışların kendisiyle övündüğü zât. Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm için kullanılan hürmet ve saygı ifâdesi. Gece-gündüz dilimde, salât-ü selâm, O mübârek rûhuna, ey Fahr-ül-enâm.

gıda-yı ruh

  • Ruhun gıdası.

gıda-yı ruhani / gıda-yı rûhânî

  • Ruhanî gıda; ruhun gıdası.

gıda-yı ruhaniye / gıdâ-yı ruhânîye

  • Ruhî gıda, ruhun ihtiyacı olan gıda.

gılaf-ı ruh

  • Ruhun kılıfı.

güruh-i eşkiya

  • Eşkiya takımı, haydut güruhu.

hafif-ür ruh

  • Ruhu hafif olan, hoşsohbet.

hak ruhu

  • Doğru, gerçek, hakikatin ruhu, Hz. Muhammed (a.s.m.).

hakikatin ruhu

  • Gerçeğin ruhu, özü, aslı ve esası.

halet-i nez' / hâlet-i nez'

  • Ölürken rûhun çıkacağı an.

hararet-i ruh

  • Ruhun sıcaklığı.

haşr-i ruhani / haşr-i ruhânî

  • Ruhun diriltilmesi.

hayat-ı sariye / hayat-ı sâriye

  • Varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu.

hayl-i adüv

  • Düşman sürüsü, düşman güruhu.

hedef-i ruh

  • Ruhun hedefi.

hil'at-ı vücud

  • Vücud elbisesi. Ruhun,içinde bulunduğu ten elbisesi. Cesed.

hırz-ı can

  • Ruhu koruma.

hiss-i sadise-i batıniye / hiss-i sâdise-i bâtıniye

  • İnsanın içinde ve ruhunda bulunan altıncı his.

hüsn-i hatime / hüsn-i hâtime

  • Son nefeste, rûhunu îmân ile teslim etme, îmân ile âhirete gitme.

idare-i ruhiye ve diniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine / idâre-i ruhiye ve dîniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine

  • Kendi ruhu, dini, şahsı, ailesi ve köyü ile ilgili idare ve onları yönetme.

iffet

  • İnsan rûhundaki yapıcı kuvvetin, yâni şehvetin iyiye kullanılmasından ortaya çıkan huy. Nefsi kötü isteklerinden men etmek. Âr, nâmus, hayâ duygusu.

ihtiyac-ı ruh

  • Ruhun ihtiyacı.

ihtiyac-ı ruhi / ihtiyac-ı ruhî

  • Ruhun ihtiyacı.

ihtiyacat-ı ruhiye / ihtiyâcât-ı ruhiye

  • Ruhun ihtiyaçları.

inbisat-ı alat / inbisat-ı âlât

  • Âletlerin genişlemesi; dış dünyayı algılayıp idrak edebebilmek için ruhun kullandığı âletlerin, yani duyular, duygular ve sairelerin gelişip genişlemesi.

infial

  • Gücenme. Darılma.
  • Can sıkılma. Teessür.
  • Hareketlenme. Harici bir sebeb ve te'sirle hâsıl olan hâl, te'sir ve hareket.
  • Harici te'sire kabil olmak.
  • Ruhun kabul ettiği tahavvülât. (Bir eser, müessirine nisbetle fiildir. Zuhur ettiği yere nisbetle infialdir.)

isa ruhullah / isâ ruhullah

  • İsâ Allah'ın ruhudur (Yani, Beytullah ifadesinde olduğu gibi, sebepler perdesini kaldıran bir tabirdir. "İsa (a.s.), babasız olarak doğrudan İlâhî kudretin tecellisiyle yaratılmıştır" demektir).

istirahat-i ruh

  • Ruhun dinlenmesi.

kabz-ı ruh

  • Ruhun teslim alınması.
  • Ruhun alınması. Ölmek.

kabzıruh

  • Ruhun alınması.

kuddise sirruh

  • Daha çok Allahü teâlânın sevdiği kullar olan evliyâdan birinin ismi anılınca veya yazılınca, onun sırrı (içi) temiz ve mübârek olsun mânâsına söylenen veya yazılan duâ, hürmet ve saygı ifâdesi. İki kişi için "Kuddise Sirruhümâ" ikiden çok için "Kuddi se sirruhüm" denir.

kuvve-i alime / kuvve-i âlime

  • Bilici kuvvet. İnsan rûhuna âit iki kuvvetten birisi, akıl. Buna müdrike de denir.

kuvve-i amile / kuvve-i âmile

  • İş yapan kuvvet. İnsan rûhuna âit iki kuvvetten birisi olan, fâideli ve başarılı işlerin yapılmasını sağlayan bilici kuvvetlerle edinilen bilgilere göre iş yapan kuvvet.

lezzet-i ruhani / lezzet-i ruhanî

  • Ruhun aldığı lezzet.

lezzet-i ruhaniye / lezzet-i ruhânîye

  • Ruhânî lezzet ve zevk, ruhun aldığı lezzet.

lezzet-i ruhiye

  • Ruhun lezzet alması.

mağz-ı kelam / mağz-ı kelâm

  • İfadenin, sözün özü ruhu.

mebde ve mead

  • Başlangıç ve dönüş, ruhun dünyaya gelişi ve dönüşü, dünya ve ahiret.

mebde-i ruh

  • Ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu.

melekut

  • Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti.
  • Hükümdarlık. Saltanat.
  • Ruhlar âlemi.

mevt

  • Ölüm; rûhun bedenden ayrılması.

mizac-ı ruh / mîzac-ı ruh

  • Ruhun durumu, yaratılışı.

muhabbet

  • Sevgi, sevme.
  • Sohbet. Ruhun, kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesi. (Zıddı: Buğzetme ve adavettir.)

muhalif-i hakikat-i şeriat / muhâlif-i hakikat-i şeriat

  • Şeriatın gerçeğine ve ruhuna aykırı.

mümit / mümît

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ölümü yaratan, ruh bulunan cisimden rûhu alan, öldüren.

münteha-i ruh / müntehâ-i ruh

  • Ruhun son hâli, bireylere verilmiş olan ruh.

musaffi-i ruh / musaffî-i ruh

  • Ruhu temizleyen.

mütesavvıf

  • Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi. Çoğulu mütesa vvifûn, mütesavvifîn ve mütesavvife'dir.

nakibe

  • Akıl. Nefs.
  • İnsan ruhu.

namus-u hadis / nâmûs-u hadîs

  • Hadis-i şerifin namusu, ruhu, özü.

nefh-i ruh

  • Ruhun üflenmesi.

nefs-i natıka / nefs-i nâtıka

  • Konuşan öz, insan; doğru ile yanlışı birbirinden ayıran insan mahiyetinde bulunan nur, aklî ve naklî meselelerin alâkalarını hissetmeye ve anlamaya kabiliyeti olan insan ruhu, insan.
  • Akli ve nakli mes'elelerin münasebetlerini hissetmeğe ve anlamağa istidadı olan zâti ve cevheri hassası. Zâtında maddeden mücerred, fiilinde maddeye mukarin olan cevher. İnsan ruhu.

nefs-i natıka-i kainat / nefs-i nâtıka-i kâinat

  • Kâinatın konuşan ruhu anlamında Peygamber Efendimiz (a.s.m.).

nefsinde

  • İçinde, ruhunda.

neş'e-i ula / neş'e-i ulâ

  • İlk hayat. Ruhun bedene girmesi. Dünyaya gelmek.

niyaz-ı ruh

  • Ruhun yalvarıp yakarması.

nur-u ruh

  • Ruhun nuru.

ölüm

  • Rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, rûhun bedenden ayrılması, mevt.

rafıza

  • Şii fırkalarından bir tâife. Hak mezhepten ayrılmış, namazsız, itikadı bozuk kimse.
  • Asker kaçağı güruhu.
  • Düstur, akide ve nizam kabul edilen esaslardan ayrılanlar.

raht

  • (Çoğulu: Ruhut) Binek atlarına vurulan eyer, takım.
  • Pencere ve kapıların menteşe takımı.
  • Yol levazımı.
  • Döşeme ve ev takımı.

remak

  • Bedende ruhun bakiyyesi.
  • Koyun sürüsü.

rihme

  • (Çoğulu: Ruhum-Rihâm) Yağmur çisintisi.

ruh-u acizane / ruh-u âcizâne

  • Âciz ruhum anlamında, tevazu ifadesi olarak kullanılan söz.

ruh-u acizi / ruh-u âcizî

  • "Bu âcizin ruhu" anlamında olup tevazu için kullanılan ifade.

ruh-u asli / ruh-u aslî

  • Bir şeyin asıl özü, ruhu.

ruh-u beşer / rûh-u beşer / رُوحِ بَشَرْ

  • İnsan ruhu.
  • İnsan ruhu.

ruh-u beşeri / ruh-u beşerî

  • İnsan ruhu.

ruh-u cemaat

  • Cemaat ruhu; toplumu meydana getiren ruh.

ruh-u feza-yı can / ruh-u fezâ-yı cân

  • Gönül âleminin ruhu.

ruh-u fıtri / ruh-u fıtrî

  • Doğal ruh, bir bedenin kendi ruhu gibi.

ruh-u hidayet

  • Hidayetin ve istikâmetin ruhu, özü.

ruh-u hizmet

  • Hizmet ruhu.

ruh-u iman

  • İman ruhu.

ruh-u insan

  • İnsan ruhu.

ruh-u insani / ruh-u insanî

  • İnsan ruhu.

ruh-u insaniyet

  • İnsan ruhu.

ruh-u islam / ruh-u islâm

  • İslâmiyetin ruhu.

ruh-u kafir / ruh-u kâfir

  • İnkâr eden, inanmayan insanın ruhu.

ruh-u kainat / ruh-u kâinat

  • Evrenin ruhu.

ruh-u kemterane / ruh-u kemterâne

  • Âciz ve fakir olan kimsenin ruhu.

ruh-u meşrutiyet

  • Meşrutiyetin ruhu, özü.

ruh-u mü'min

  • İmanlı insanın ruhu.

ruh-u muhammedi / ruh-u muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in aziz ve pâk ruhu.

ruh-u revan

  • Ruhun zuhuru. Ruhun ferahlığı. Ruhun akışı.

ruh-u ruh

  • Ruhun ruhu.

ruh-u şeriat

  • Şeriatın ruhu.

ruhefza / rûhefzâ

  • Ruhu okşayan.

ruhud

  • Etli, besili, şişman, semiz. (Müe: Ruhude)

ser-kerde

  • Bir güruhun, bir takımın başı, reisi. (Farsça)
  • Şaki, haydut. (Farsça)

siccin

  • Sert, şiddetli olan şey.
  • Dâim olan.
  • Fâsık ve fâcirlerin amel defterlerinin konulduğu yer.
  • Cehennemde bir vâdi'nin adı. Fâcirlerin ruhunun gittiği yer.

sır

  • Gizli, gizlenilen şey.
  • Âlem-i emrin (maddesiz, zamansız ve ölçüye girmeyen âlemin) beş mertebesinden biri. Tasavvuf yolculuğunda rûhun üstündeki derece.

sırr-ı furkan

  • Kur'ân'ın sırrı, özü, ruhu, gücü.

siyak

  • Söz gelişi, ifade tarzı.
  • Üslub, tarz, yol.
  • Sürmek, sevk.
  • Ruhun çıkması.

sokrat

  • Eski bir Yunan Feylesofu. (M.Ö. 470-400) Vahdaniyete ve ruhun bakiliğine inanmış ve bu fikrini yaymağa çalışmış. "Dünyada yalnız bir şey öğrenebildim, o da hiç bir şey bilmediğimdir." sözü meşhurdur. Devrinin inanışına zıd fikirlerinden dolayı mahkemece kendisine idam kararı verilmiş, baldıran otunu

sukut-u ruh

  • Ruhun alçalması.

sür'at-i ruh

  • Ruhun hızı.

suret-perestlik / sûret-perestlik

  • Bir şeyin dış görünüşüne ve tertibine önem verip, ruhuna ve mânasına kıymet vermemek.
  • Resimlere meftuniyet.
  • Bir şeyin dış görünüşüne ve tertibine önem verip, rûhuna va mânâsına kıymet vermemek.

sürur-u ruh

  • Ruhun süruru, sevinci.

sürur-u ruhi / sürur-u ruhî

  • Ruhun sevinmesi.

tasavvuf

  • Beden ve ruhun eğitilmesiyle bazı mânevî mertebelerin katedilmesini sağlayan yol.

tehzib-i ruh

  • Ruhunu yükseltmeğe, temizlemeğe çalışmak.

tenasuh

  • Bir ruhun bedenden bedene geçmesi, reankarnasyon.

tenasüh / tenâsüh / تناسخ / تَنَاسُخ

  • İslâmdan hariç olan batıl bir fırkaya göre, ruhun bir bedenden başka birinin bedenine intikâl eder diye olan batıl inanışları.
  • Miras sahibinin ölümü ile malının vârisine geçmesi.
  • Ölen kimsenin rûhunun başka bir bedene geçtiğine dâir, bâtıl, asılsız bir inanış. Bilhassa, Hindûlar ve geçmiş milletler arasında yaygın idi.
  • Ruhun bedenden bedene geçmesi, sapık bir inanç.
  • Ruhun bedenler arası göçü. (Arapça)
  • Ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi.

teslim-i ruh

  • Ruhunu teslim etme.
  • Ölme. Ruhu teslim etme.

vahdet-i ruhiye

  • Ruh birliği; bir ve tek ruhun olması.

vaveyla-i ruhi / vaveylâ-i ruhî

  • Ruhun feryadı, çığlığı.

vecd

  • Tasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin çok zikretmesi (Allahü teâlâyı anması) veya bir başka sebeb netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhunun coşması, kalbinin gayr-i ihtiyârî (elinde olmadan) kendinden geçmesi, taşması hâli.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın