REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te rişan ifadesini içeren 96 kelime bulundu...

ahreb

  • Çok harap, perişan, yıkık.
  • Kulağı yarık kimse.
  • Edb: Rübai vezinlerinden "Mef'ulü" ile başlayan oniki şekilden herbiri.

aşifte / âşifte / آشفته

  • Perişan. (Farsça)
  • İffetsiz kadın. (Farsça)

aşüfte / âşüfte / آشفته

  • İffetsiz kadın. (Farsça)
  • Perişan. (Farsça)

aşüfte-dil

  • Gönlü perişan olmuş. (Farsça)

aşüfte-dimağ

  • Aklı perişan. (Farsça)

aşüftedil / âşüftedil / آشفته دل

  • Gönlü perişan. (Farsça)

bair

  • Şaşkın, şaşırmış. Perişan durumlu.

berbad

  • Harap. Kötü. Virâne. Bozuk. Perişan. Telef ve helâk olmuş. (Farsça)

bey'-i mevkuf / bey'-i mevkûf

  • Aslı ve sıfatı sahîh ise de başkasının hakkı karışan alış-veriş.

bezazet

  • Perişanlık, pejmürdelik. Kıyafetin düzgün ve intizamlı olmayışı.

bi-ser ü pa / bî-ser ü pâ

  • Sefil ve perişan.

bişpul

  • Pejmurde, perişan, dağınık. (Farsça)

bukta

  • Perişan, pejmurde, dağınık, dökük saçık.
  • Cemaat, güruh, topluluk, kalabalık.

büzuzet

  • Perişanlık, kıyafetsizlik, pejmürdelik, bezazet.

büzuzet-i hal / büzûzet-i hâl

  • Kıyafet pejmürdeliği, hâl perişanlığı.

der-beder

  • Serseri, kapı kapı dolaşan. (Farsça)
  • Dağınık, perişan. (Farsça)

dıhle

  • Bir kişinin her işine karışan has adamı.

ebabil kuşları / ebâbîl kuşları

  • Kâbe'yi yıkmaya gelen Yemen vâlisi Ebrehe'yi ve ordusunu Allahü teâlânın izni ve emriyle perişân eden kuşlar (kırlangıçlar).

enadid

  • Perişan, saçılmış, dağılmış, pejmürde şeyler. Perakende.

eshab-ı fil / eshâb-ı fîl

  • Peygamber efendimizin doğmasına yaklaşık iki ay kala Kâbe'yi yıkmak için Mekke yakınlarına kadar gelen, fakat Allahü teâlânın gönderdiği Ebâbîl kuşlarının üzerlerine bıraktıkları mercimek büyüklüğündeki taşlarla perişân olan Ebrehe ve içinde bir çok fillerin de bulunduğu ordu.

hak-sar / hâk-sar

  • Toz toprak içinde kalmış. Perişan hâlli. (Farsça)

hakesari / hakesarî

  • Perişanlık, düşkünlük. (Farsça)

haksari / hâksarî

  • Perişanlık, düşkünlük, rezillik.

hal-i perişaniyet / hâl-i perişaniyet

  • Perişanlık hâli.

hane-harab

  • Câhil, bilgisiz. (Farsça)
  • Evi yıkılmış, evsiz barksız kalmış. (Farsça)
  • Hâli perişan olmuş kimse. (Farsça)
  • Mc: Müflis, züğürt, sefil. (Farsça)

haneharab / hâneharâb / خانه خراب

  • Perişan. (Farsça)
  • Evsiz yurtsuz. (Farsça)
  • Cahil. (Farsça)

harab

  • Viran. Issız. Yıkık. Perişan.

harabe

  • Harab yer. Şehir veya ev yıkıntısı. Perişan yerler.

hatır-aşüfte

  • Gönlü perişan olan. (Farsça)

hazret-i kahhar / hazret-i kahhâr

  • Her şeyi hükmüne itaat ettirebilen bir hâkimiyet sahibi, düşmanlarını kahrederek zelil ve perişan eden ve kudretinin karşısında her şeyi âciz bırakan Allah.

herzevekil

  • Kendine vazife olmayan şeylere karışan. Fodul, boşboğaz. Her şeye burnunu sokan. (Farsça)

hırpani / hırpanî

  • Derbeder, perişan kılıklı, pejmürde. (Farsça)

iftirak

  • Perişan olmak.
  • Ayrılmak, dağılmak. Hicran.

ihrab

  • Harâb etme, perişan etme.

imtiha'

  • (Mahv. dan) Mahvolma, perişan olma, yok olma.

irtibas

  • Perişan ve zor durumda kalma.
  • Pek karışık ve sıkışık olma.

işgüzar

  • Becerikli, çalışkan. (Farsça)
  • Kendini göstermek için gerekmezken işe karışan. (Farsça)

iştibak

  • (Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek.
  • Karşılıklı birbirine geçmek.
  • Perişanlık.
  • Zâhir olmak.
  • Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar.

istihrab

  • Bir musibet sebebi ile perişan olma, mahrum olma.

iştitat

  • Dağılma. Perişan olma.

istuh

  • Âciz, güçsüz, kuvvetsiz. Perişan, mahzun, biçare. (Farsça)

ıtmal

  • Mahvetme, perişan etme.

izmihlal / izmihlâl

  • Bozulup gitmek. Perişan olmak. Yok olmak. Görünmez hale gelmek.
  • Yok olma, bozulma, perişan olma.

jülide / jülîde

  • Dağınık, perişan, karma karışık. (Farsça)
  • Perişan, dağınık.

kaibe

  • Hüzün ve gamdan perişan olmak.

kamıh

  • Kam' eden, ezip kıran, mahveden, perişan eden. Kahreden, yok eden. Alçaltan, zelil eden.

kelkahya / kelkâhya

  • Mc: Vazifesi olmayan şeylerle alâkadar olan. Her şeye karışan.

maani-i mütezahime / maâni-i mütezahime

  • Birbiriyle yarışan izdiham oluşturan mânâlar.

mahi

  • (Mahv. den) Yok eden, mahveden, perişan eden.

mahv ü perişan

  • Yıkılma ve perişan olma.

mahv u perişan olma

  • Yok olma, perişan olma.

mahvetmek

  • Perişan etmek, yok etmek.

mahzul

  • Hakir. Kıymetsiz. Perişan. Hor. Rüsvay.

memhuvv

  • (Mahv. dan) Mahvolmuş, perişan olmuş.

menşur

  • (Neşr. den) Neşrolunmuş. Dağıtılmış. Yayılmış. Herkese ilân edilmiş.
  • İşleri dağınık. Perişan.
  • Sultanın emri, mühürsüz mektubu, fermanı.
  • Bayrak.
  • Mat: Alt ve üst tabanları birbirine müsavi ve müvâzi (eşit ve paralel), kenarları da müsâvi ve müvâzi olup yüzleri b

müdahil

  • Dâhil olan. İçeri giren. El atan. Müdahale eden. Karışan.

müdahilan

  • (Tekili: Müdahil) Karışanlar. Müdahil olanlar.

müdahilin / müdahilîn

  • (Tekili: Müdahil) Müdahil olanlar, karışanlar, dâhil olan kimseler.

müfterik

  • (Fark. dan) Ayrılan, iftirâk eden.
  • Perişan olan, dağılan.

muharrib

  • Tahrib eden. Harâb eden. Yıkan. Bozan. Perişan eden.

mülabis

  • (Lebs. den) Münasebet kuran. Yakınlık gösteren. Bir kimse ile aşırı ahbaplık eden.
  • Karışan.

munsabb

  • (Bir denize veya nehire) dökülen, karışan.

münşett

  • Dağınık. Perişan.

musalih

  • Sulh yapan, barışan.

mütedahil

  • İç içe, birbirinin içine girmiş vaziyette olan. Karışan.
  • Ödenmemiş, gecikmiş maaş.

mütehallit

  • Karışan, karışık olan, tahallüt eden.

müteşabik

  • Beraber ve karışık olanlar, birbirine karışanlar. Birbirine karışmış ve girmiş vaziyette olan. Girift.

müteşettit

  • (Müteşettite) Dağılan, dağınık olan. Karışan, karışık bulunan. Perişan olan.

mütevadi'

  • Düşmanlığı ve husumeti bırakarak barışan.

muzmahil

  • Darmadağın olmuş, perişan, yok olmuş.
  • Çökmüş. Darmadağın olmuş. Perişan olmuş.

müzmahil / مُضْمَحِلْ

  • Perişan olmuş, dağılmış.
  • Perişan olmuş, dağılmış.
  • Mahvü perişan olan.

nabud / nâbûd / نابود

  • (Nâ-bud) Mâdum, yok olan, bulunmayan. (Farsça)
  • İflas etmiş. Perişan olmuş. (Farsça)
  • Sonradan yok olan. (Farsça)
  • Yok. (Farsça)
  • Yokluk. (Farsça)
  • Perişan. (Farsça)

ordu-yu mübla / ordu-yu müblâ

  • Perişan edilmiş, dağıtılmış ordu.

pejmürde

  • Dağınık. (Farsça)
  • Eski, yırtık. (Farsça)
  • Perişan. (Farsça)
  • Buruşuk, buruşmuş. (Farsça)

perişan / perîşan / پریشان

  • Dağınık. (Farsça)
  • Kötü durumda, perişan. (Farsça)
  • Perişan olmak: Darmadağın olmak. (Farsça)

perişanhal / perîşanhal / پریشان حال

  • Hali perişan olan. (Farsça - Arapça)

perişani / perişanî

  • Perişanlık, dağınıklık. (Farsça)
  • Düzensizlik, bozgunluk. (Farsça)
  • Yoksulluk, fakirlik. (Farsça)

perişaniyet

  • Perişanlık.

rakib / râkib

  • Rakip, rekabet eden, yarışan.

rakiban

  • (Tekili: Rakib) Rakibler. Birbirleriyle yarışanlar. (Farsça)
  • Bekçiler. (Farsça)

sefalet / sefâlet / سَفَالَتْ

  • Perişanlık, yoksukluk.
  • Perişanlık, yoksulluk.

şetet

  • Perişaniyet, dağınıklık, teşettüt.

şuride / şûrîde / شوریده

  • Perişan, karışık. (Farsça)
  • Tutkun, âşık, meftun. (Farsça)
  • Perişan. (Farsça)
  • Karasevdalı. (Farsça)

şuridegi / şuridegî

  • Karışıklık, perişanlık. (Farsça)
  • Tutkunluk, düşkünlük. (Farsça)

şuridehatır / şûrîdehâtır / شوریده خاطر

  • Gönlü perişan, aklı karışık. (Farsça - Arapça)

tar ü mar

  • Dağınık, karmakarışık, perişan. (Farsça)

tarümar / târümâr / تارومار

  • Dağınık. (Farsça)
  • Perişan. (Farsça)
  • Târümâr etmek: (Farsça)
  • Dağıtmak, karıştırmak. (Farsça)
  • Perişan etmek. (Farsça)
  • Tarümâr olmak: (Farsça)
  • Dağılmak, karışmak. (Farsça)
  • Perişan olmak. (Farsça)

tavassub

  • Hastalanıp perişan olma.

tedmir

  • Yok etmek. Mahvetmek. Tepelemek. Perişan etmek.

tenadd

  • (Nudud. den) Dağılma, darmadağın ve perişan olma.
  • Birbirinden ürkme.

teşettüt / تَشَتُّتْ

  • Dağınık olma. Dallara ayrılma. Çatallaşma. Dağılma. Perişan olma.
  • Dağılma, perişan olma.

teşettüt-ü hal

  • Dağınıklık, perişanlık.

teştit

  • Dağıtma, dağıtılma. Perişan etme.

viran / vîrân / ویران

  • Yıkık, harap olmuş. (Farsça)
  • Yıkıntı, harabe. (Farsça)
  • Vîrân etmek: Yıkmak, harap etmek. (Farsça)
  • Vîrân olmak: (Farsça)
  • Yıkılmak, harap olmak. (Farsça)
  • Perişan olmak. (Farsça)

zahik

  • Berbat, perişan, helâk olmuş.
  • Bâtıl. Köhne.

zar / zâr / زار

  • Perişan, ağlayan, inleyen. (Farsça)
  • İnilti. (Farsça)
  • Zâr etmek: Ağlayıp inlemek. (Farsça)
  • Zâr olmak: Ağlayıp inlemek. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın