REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te resim ifadesini içeren 66 kelime bulundu...

aidat

  • (Tekili: Aide) Gelirler, kazançlar.
  • Resim, vergi. İrad. Belirli sürelerde bir derneğe ödenmesi taahhüd edilen para.

akvarel

  • Sulu boya resim.

albüm

  • Lât. Fotoğraf resimlerini veya sair resim, şekil ve hatıraları içine alan defter veya kitap.

berat-ı cibayet

  • Vergi, icâre ve resim gibi vakfa veyahut da hazineye ait olan paraları toplamak salâhiyetini veren vesika.

bi-reng / bî-reng

  • Renksiz. Taslak halinde resim. (Farsça)

blok

  • Birbirine bitişik yapılar. (Fransızca)
  • Büyük ve ağır yığın. (Fransızca)
  • Resim kağıtları saklanan karton kap. (Fransızca)

erşem

  • Yemeğin kokusundan iştahı gelep karnı acıkan (adam).
  • Vücuduna iğne batırıp çivit ile şekil veya resim yapan adam.

fetişizm

  • Küçük putlara ve heykellere tapma âdeti. Putçuluk. Kadın resimlerine veya heykellere fazlaca sevgi beslemek hastalığı. (Fransızca)

figür

  • Oyuncunun hareketi. (Fransızca)
  • Resim, şekil, canlı resim. (Fransızca)
  • Mecaz. (Fransızca)

garamet

  • (Çoğulu: Garâmât) Diyet ve borç gibi şeyleri ödeme. Resim, vergi.

hatai

  • Tezhib ıstılahlarındandır. Resim gibi tabiatı taklid ederek yapılmayıp, san'atkârlar arasında kabul edilen çeşitli gül şekli gibi irili ufaklı yapılan şekiller.
  • Türkistan'da Hatay şehrinde imal edilen bir cins dayanıklı kâğıt.

hayal-i fener

  • Sihirbaz feneri denilen ve resimli camları olan ve bu resimleri duvara aksettiren fenere benzer bir âlet.
  • Mc: Son derece vücutça zayıf olan kimseler için kullanılır.

ihtizaz / ihtizâz

  • Titreşim, sarsıntı.
  • Haz duymak, ferahlanmak.
  • Titreşim.

irtisam

  • Resmedilmek, resmi çıkmak, resimli ve nişanlı olmak.
  • Emrolunan şeye imtisâl etmek.
  • Cenâb-ı Hakkı tekbir ve O'na ilticâ etmek.

kalem

  • (Çoğulu: Aklâm) Kamış. Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış.
  • Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet.
  • İfâde. Üslub.
  • Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet.
  • İnce boya, fırçası.
  • Yazı enva'ı.
  • Resim. Nakış.<

kalemkari / kalemkârî

  • Resimcilik, ince nakkaşlık. (Farsça)
  • İnce nakkaşın elinden çıkmış. (Farsça)

karikatür

  • Bir insanın veya bir şeyin gülünç bir tarzda yapılan resmi.
  • Kaba, âdi ve mizahi resim.

klişe

  • Matbaada tipografik baskıda kullanılan kabartma resim veya yazılar çıkarılmış madeni levha. (Fransızca)

kuvve-i mütehayyile

  • Hissolunan şeyin gıyabında resim ve tasvir kuvveti. Hayâl kuvveti.

levh

  • Levha, yazı, resim, manzara.

levha

  • Manzara, yazı, resim.
  • Üzerinde yazı veya resim bulunan, duvara asılacak kâğıt.
  • Bir sayfanın üzerindeki kalın yazı.

magazin

  • Çeşitli mevzulardan bahseden resimli mecmua.

mahya

  • Ramazanlarda, kandillerde veya bayramlarda çifte minâreli olan camilerde iki minare arasına gerilen ipe asılmak suretiyle ışıklarla yazılan yazı veya yapılan resim.
  • Dam çatısında iki eğik sathın birleştiği çizgi ve buradaki aralığı kapatmak için kullanılan uzunca, oluk biçiminde kire

mevc

  • Dalga. Denizin dalgası.
  • Titreşim.
  • Mc: Devir, devre.

minyatür

  • Eski el yazısı kitapları süslemek için sulu boya ile yapılan ince resimler hakkında kullanılır bir tâbirdir. İtalyanca "minyatura" kelimesinden alınmadır. Buna vaktiyle küçük nakış demek olan "hurde nakış" denilirdi.
  • İnce bir san'atla yapılmış küçük resimler.

model

  • Biçim, örnek, şekil. (Fransızca)
  • Resim yâhut heykel yapılırken bakarak benzetilmeğe çalışılan şey veyâ şahıs. (Fransızca)

münakkaş

  • Nakışlı, süslü, nakşedilmiş, işlemeli, resimli.

müressem

  • (Resm. den) Yapılmış, çizilmiş. resmolunmuş. Resmi yapılmış.
  • Çiçekler ve resimlerle süslenmiş.

mürtesem

  • (Resm. den) Resmolunmuş. Resimlenmiş.
  • Resimlenmiş.

musavver / مصور

  • Resimlenmiş.
  • Resimli. (Arapça)
  • Tasvir edilmiş. (Arapça)

müşeccer

  • (Şecer. den) Ağaç gibi dallı budaklı olan yazı veya resim.

nakş / نقش

  • Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak.
  • Resim.
  • Tezyin etmek.
  • Bedene batmış dikeni çıkarmak.
  • Bir şeyin esasını araştırmak.
  • Yaymak.
  • Suda ıslanmış hurma.
  • İpekle, sırma ile işleme.
  • Mc: Hile.
  • Nakış, desen. (Arapça)
  • Resim. (Arapça)
  • Duvar resmi. (Arapça)
  • Nakş etmek: İşlemek. (Arapça)

nigar / nigâr / نگار

  • Güzel yüzlü sevgili. (Farsça)
  • Nakış. Resim. (Farsça)
  • Nakşeden. (Farsça)
  • Put, sânem. (Farsça)
  • Resmi yapılmış, resmedilmiş. (Farsça)
  • Resim, sevgili.
  • Sevgili. (Farsça)
  • Resim. (Farsça)

nigarhane / nigârhane

  • Resim ve heykeller bulunan yer. Resim ve heykel sergisi. (Farsça)
  • Ressamların çalıştıkları atölye. (Farsça)
  • Puthâne. (Farsça)
  • Güzelleri çok olan yer. (Farsça)

nigarin / nigârin

  • Resim gibi güzel sevgili. (Farsça)
  • Resimlerle ve nakışlarla süslü. (Farsça)

nigariş / nigâriş

  • Resim yapma. Tasvir yapma. (Farsça)

nigaristan / nigâristan

  • Resim ve heykel sergisi. (Farsça)
  • Güzelleri çok olan yer. (Farsça)
  • Puthane. (Farsça)

nirenc

  • (Çoğulu: Nirencât) Düzen, hile.
  • Resim, taslak.

nireng

  • Düzen, hile, aldatmaca. (Farsça)
  • Taslak, resim. (Farsça)
  • Büyü, efsun. (Farsça)

nukuş

  • Resimler, nakışlar.

put

  • Allah'tan başka tapılan herşey.
  • Heykel. Sanem. Kendisinden medet beklenen veya lâyık olmadığı hürmet kendine yapılan maddi mânevi resim, heykel ve her çeşit cisim.
  • Allahü teâlâya inanmayanların taptıkları resim veya heykel.

rasim

  • Resim yapan, çizgi çizen.
  • Akar su.

remzşinas

  • Bir maksad anlatan şekil, resim vb. (Farsça)
  • Gizli ve kapalı olarak anlatılan şeyleri ve işaretleri bilen. (Farsça)

resm / رسم

  • (Resim) Yazma, çizme, desen.
  • Eser, iz, nişan, alâmet.
  • Suret.
  • Tertib. Tarz, üslub.
  • Fotoğraf resmi.
  • Âdet, usul, tavır, davranış.
  • Alay, merâsim.
  • Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.
  • Resim.
  • Resim. (Arapça)
  • Çizme. (Arapça)
  • Fotoğraf. (Arapça)
  • Tören. (Arapça)
  • Usül. (Arapça)
  • Vergi. (Arapça)

ressam

  • Resim yapan, resim çizen.

rüsum

  • Resimler, şekiller. Âdetler. Vergiler, gümrükler, gümrük vergisi.
  • Merasim, usûl.

şekl / شكل

  • Şekil. (Arapça)
  • Tür. (Arapça)
  • Resim, çizim, kroki. (Arapça)

suret / sûret

  • Tasvir, resim.
  • Kopya, nüsha.
  • Dıştan görünen şekil, dış görünüş.

suret-perestlik

  • Bir şeyin dış görünüşüne ve tertibine önem verip, ruhuna ve mânasına kıymet vermemek.
  • Resimlere meftuniyet.

suretbend

  • Tasvir yapan. Resimci. (Farsça)

suretger

  • Suret yapan, resim çizen, ressam. (Farsça)

suretlerin tahrimi / sûretlerin tahrimi

  • Resimlerin haram kılınması, yasaklanması; haset, gurur, riya, şehvet gibi nefsanî duyguları kabartan ve İslâmiyetin sakındırdığı sonuçların doğmasına sebep olan resimlerin, fotoğrafların yasaklanması.

suretperest

  • Görünüşe, surete çok kıymet veren. Esasa kıymet vermeyen. (Farsça)
  • Resimleri çok seven ve meftun olan. (Farsça)

tasavir / tasâvîr / تصاویر

  • (Tekili: Tasvir) Tasvirler, resimler.
  • Resimler. (Arapça)

tasvir / tasvîr / تصویر

  • Hiss ve mahsusata münhasır olan ifâde.
  • Bir şeyi söz veya yazı ile anlatmak. Resim yapmak.
  • Bir şeye şekil ve suret vermek. Resim.
  • Edb: Görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz şeyleri bize gösterebilecek veya hariçte vücudu olmayan fakat hissedilen şeyleri duyurabilecek mel
  • Resmini yapma, resim, zihinde canlandırma.
  • Bir şeyin şeklini çıkarma, resmini yapma.
  • Resim yaparcasına güzel tarif etme, tanımlama.
  • Kâğıda, kumaşa, duvara ve başka yerlere canlı ve cansız resimleri yapmak veya bu şekilde yapılan resimler.
  • Resmetme. (Arapça)
  • Resim. (Arapça)
  • Niteleme. (Arapça)

temasil / temâsîl / تماثيل

  • Timsaller. Suretler. Resimler. Putlar. Semboller. Tasvirler.
  • Resimler. (Arapça)
  • Semboller. (Arapça)

temevvücat / temevvücât

  • Dalgalanmalar, titreşimler.

tenkiş

  • (Çoğulu: Tenkişât) (Nakş. dan) Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma.

teressüm

  • Resmedilme, resimlenme.
  • Bir şeyin geriye kalan nişâne ve eserlerine bakma.
  • Tedkik ve teemmül eylemek.
  • Resimlenme.

tersim / tersîm / ترسيم

  • Resim ve görüntü olarak yansıtma.
  • Resimleme.
  • Resmetme, resimleme. (Arapça)
  • Tersîm edilmek: Resimlenmek, resmedilmek. (Arapça)
  • Tersîm etmek: Resimlemek, resmetmek. (Arapça)

tersim olunan

  • Resimlenen.

tersimat / tersimât

  • Resimlemeler.
  • Resimlemeler.

tersimi / tersimî

  • Resimle alâkalı ve resme dair. Grafik.

tesavir / tesâvir / tesâvîr / تصاویر

  • Tasvirler, resimler. Heykeller.
  • Resimler, tasvirler. (Arapça)

tesavir-i mütedahile / tesâvir-i mütedahile

  • İç içe geçmiş tasvirler, resimler.

timsal / timsâl / تمثال

  • Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir şeyi başka bir şeye benzetmek. Heykel.
  • Kumaşa, kâğıda, duvara ve başka yerlere yapılmış canlı resimler.
  • Resim. (Arapça)
  • Sembol. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın